
Görünen o ki, kendisine ‘soğanın cücüğü’ muamelesi yaptıran AKP daha çok ‘rakiplerinin yanlışlarından’ besleniyor. Ona prim yaptıran birinci ve en önemli husus karşılaştığı her müşkül durumda izlediği ‘timsah’ taktiğidir.
Bilirsiniz, timsah hem ‘suda’ hem de ‘karada’ yaşayabilen ve “amphibian” sınıfına giren nevi şahsına münhasır bir hayvandır. ‘Tehlike’ ile karşı karşıya kaldığı zaman önce ‘rakibinin durumuna’ bakar; eğer rakip sadece ‘suda’ yaşayabiliyorsa, kavga için onu ‘karaya’ çekmeye çalışır; yok eğer tersiyse, rakibini ‘suya girmesi’ için tahrik eder.
‘Silivri’ operasyonlarında, ‘referandum’ sürecinde, ‘açılım’ martavalında, ‘yargıya’ neşter atmada hep aynı taktik devreye sokuldu.
Referandumda ‘en sık kullanılan’ slogan neydi? Yargının ‘Aleviler tarafından’ işgal edildiği. Bu tez ile öyle bir hava oluşturuldu ki, bir tek ‘Alevi’ bile HSYK’nın ‘seçilmişler’ listesinde yer alamadı. Hani bunlar -Aleviler- ‘bu kadar çok’ ve ‘o kadar organize’ bir durumdaydılar? Peki, listeniz nasıl tulum çıkarabildi?
-“Lütfen seçimlerin saygınlığına gölge düşürmeyelim.”
***
Bir diğer taktik, ‘inanç’ istismarının ‘joker’ olarak devreye sokulmasıdır. Bu aralar alttan alta yeniden ısıtılmaya başlanan bir ‘başörtüsü’ meselesi var. Ne yazık ki, AKP zihniyetinin ‘yegane varoluş sebeplerinden’ biridir bu mesele. ‘En mahrem yerlerine’ girilirken ses çıkarmayanlar, vatandaşın ‘18 yaşına gelmiş’ çocukları başörtüsü ile üniversiteye başı örtülü girmeye kalkıştı mı isyan ediyorlar. O sadece ‘AKP’ye yarayan’ isyanın, memleketi nereden nereye getirdiğini hep birlikte gördük. Bu işin bir yönü; ama bir başka yönü daha var: ‘Anayasa’ değişirken, ‘açılım’ yapılırken ve diğer konular gündeme gelirken ‘uzlaşmaz’ tavrını sürdürenler birden bire ‘kuzu’ kesiliyor:
-“Aman bu meseleyi hep birlikte, uzlaşarak çözelim.”
Hayırdır, ‘iktidarınıza’ herhangi bir halel mi geldi? Düne kadar efelenip, esip gürlüyordunuz. Buyurun bu tür meseleleri de ‘kendi başınıza’ çözün. Niye bu munislik? Dedik ya taktik; çözülürse oh ne ala, ‘devr-i AKP’de hal yolu bulunduğu için’ prim yine onlara yazılacak. Yok eğer çözülmezse, “Uğraştık olmadı, biraz daha vakit gerek” mavalı ile yine kazanan kendileri olacak.
***
AKP’nin bir üçüncü taktiği de ‘her mahalleye göre ayrı bir ürünü’ pazarlamaktır. Mesela, şu ‘hak’ ve ‘özgürlükler’ adı altında gündemi işgal eden meseleler.
Bakın bazı ‘liberaller’, ‘ikinci cumhuriyetçiler’ ve ‘Sorosçular’ nasıl da yırtınıyorlar, “Biz böyle dememiştik” babında. Kerizler sanıyorlar ki AKP’nin hedefi ‘ciddi ciddi’ hak ve özgürlükleri genişletmek.
Ha unutmadan, bu yaygara sahiplerinin bir kısmının ‘yemi kesilmiş’ olabilir. Malum şakşakçı erbabının büyük bir bölümünün, ‘yandaş holdinglere’ zimmetli olduğunu artık bilmeyen kalmadı..
Memleketin bir köşesinde ‘bakkal açılışına’ gidip, cebine üç-beş bin lira indirilenleri bizzat o bakkalların basın müşavirleri sık sık ifşa ediyor, “Falanca, Siirt’e market açılışına geldi, 10 bin euro verdik” diye.
Orta Anadolu’da ‘din’ soslu çalışanların, Güneydoğu’da ‘etnik’ vurgu, Batı Anadolu’da ‘liberal’ çalgı atraksiyonları en büyük maharetleri. Bunun en bariz göstergesi düne kadar ‘din kardeşliği’ diye nara atan bazı zübüklerin bugün nasıl da içten içe ırkçılığı kaşıyıp, “Balkan kökenlilerin büyük bir bölümü aslen Türk değil” palavrası sıkmalarıdır.
***
AKP’nin başarısının, ‘rakiplerinin başarısızlığı’ ile doğru orantılı olduğu ortadadır.
Yapılacak şey, bunların ‘dün’ söyledikleri ile ‘bugün’ yaptıklarını alt alta koyup, arkalarında saf tutan ‘ecmain’ takımının, ‘neden, herhangi bir vakit namazında bir araya gelmediğini’ anlayabileceği bir lisan ile millete anlatmaktır.
İsrafil K. KUMBASAR, 7 Mayıs 2013
israfilkumbasar@yenicaggazetesi.com.tr