demokrat yazdı:Dinde zorlama yoktur. Herkes hangi dine mensup olacağını yada dinsiz ve Allahsız olacağına kendisi karar verir. Zaten bu başka türlü olsaydı namaza zorlanan abtestsiz namaz kılardı veya müslümanım der ama Allaha ve Peygamberine inanmazdı.
Fakat hiç kimse diğerinin inancını veya dinsizliği hakkında aşağılayıcı bir biçimde ifadeler kullanmaya hakkı yoktur. Ben şahsen insanların eğitim düzeyi arttıkça dinsizleştiğine inanmıyorum. Eğer bu böyle olsaydı Einstein'ın dindar kişiliğini nasıl izah edebilirdik.
Eğitim düzeyi arttıkça dinsizleşen kişiler önceden dinlerini masal gibi anlatımlardan yarım olarak öğrenmiş kişiler olduğuna inanıyorum. Ne demişler; yarım hoca insanı dininden edermiş (devamında; yarım doktor hayatından, yarım avukat malından, yarım politikacı da bunların her birinden)
Dini inanç çok kuvvetli bir güçtür. Bu güçün tabii ki birleştirici bir etkisi vardır. Avrupa Birliği bile bütünleşmek için bu güçü kullanıyor. Burada bir zamanlar sürekli dillerde olan "hristiyan kulübü" tartışmalarını hatırlatırım. Bu ifadeyi ilk kullanan Mesut Yılmaz dı. Birde Avrupa daki siyasi partilerin isimlerine bir bakın. Çoğu hristiyan sözcüğüyle başlar.
Fransız ihtilalinden sonra gücünü kaybeden fransız kilisesini aslında ateist olan Napolen Bonaparte tekrar ayağa kaldırmıştır. Ona Allaha inanmadığı halde neden bunu yaptığı sorulunca, Allah başka din başka demiştir.
Rusya da komünizm devrinde tüm dini faaliyetler yasaktı. Rejim değişiminden sonra Rusya da kilise 75 yılını esaret altında geçirmesine rağmen, hemen toparlandı ve eski gücüne kavuştu. Bütün laik ülkelerde olduğu gibi, orada kilise devletten maddi destek almadığı için, bu tamamen dindar halkın maddi ve manevi desteği ile oldu.
1. Dünya Savaşında İngilizlerin her savaşa ön saflarda öne sürdüğü Hintli Askerler (o zaman Pakistan ve Hindistan İngiliz sömürgesiydiler ve henüz ayrılmamışlardı) müslüman bir devlete karşı savaşmak istememişlerdi. Bu sebepten dolayı İngilizler Yeni Zelandalı anzakları savaştırdılar. Ayrıca Hindistan halkı kurtuluş savaşında müslüman Türk Ordusuna yardım için aralarında altın topladı. Bu altının bir kısmı kurtuluş savaşından sonra İş Bankasının kuruluş sermayesinin hatırı sayılır bir payını oluşturdu.
Bunun gibi birçok misaller vardır. Bu sebepten dolayı dini inancın hiç küçümsenecek bir tarafı yoktur. Bilakis, ben herkesin bir inancı olduğuna inanıyorum. Allah inancı olanlarda bu din oluyor. Olmayanlarda ideoloji. Ateizim de bana göre bir inanış şekli.
Dinde zorlama yoktur derken herhalde olmaması gerekir demek istediniz. Ancak pratikte ne yazık ki böyle olmuyor, sosyal din sosyal baskıları beraberinde getiriyor. Müslüman mahallesinde ben ateistim demek, veya dini dogmaları sorgulamak yürek ister, herkesin harcı değildir. Herkesin harcı olmadığı için de çoğunluk inanmadığı şeylere dahi inanmış gözükür. Bunu bazen kavgadan beladan kaçmak, bazen kırmamak, bazen de ayıp olmasın diye hepimiz yaparız.
Einstein klasik anlamda dindar birisi değildir. Amerikanın sağcı evanjelistleri özellikle antievrimcilik propagandalarında Einstein’in da dindar olduğunu hep dile getirmişlerdir. Buna tepki gösteren Einstein, olaylara doğrudan müdahale eden, insanları dinleyip gözeten kişisel bir tanrıya kesinlikle inanmadığını defalarca açıklamıştır. Isterseniz bir bakın:
http://einsteinandreligion.com/personal.html Einstein’ın dindarlığı ancak sosyal dinlerin kalıplarına sığmayan bir tür panteizmle açıklanabilir. Onun tanrısını anlamanın tek bir yolu vardır: Bilim.
Bilimsel eğitim düzeyinin ilerlemesiyle dini inançların etkilerini yitirmesi hem bilgi düzeyi, hem de eleştirel düşünceyle ilgili bir şey. En basiti, evrim teorisini ele alın. Eğitim düzeyi yükseldikçe türlerin değişimini evrim teorisiyle açıklayanların oranı yükselir, buna karşılık dini yaratılış destanına inananların oranı düşer. Bunu ABD ve Avrupa‘da yapılan bütün kamu oyu araştırmaları göstermiştir. Türkiye'de de durum bence ayni. Benzer ilişkiler orta çağdaki dünya merkezli evren, güneş merkezli evren tartışmalarında da yaşanmıştır.
Dini inançların tabi ki birleştirici bir yönü vardır. Ama aynı derecede de ötekileştirici ve bölücü yönleri vardır. Tarih din ve mezhep savaşlarıyla doludur. Eğer bir halkın din harici milliyetçilik gibi birleştirici sağlam bir üst kimliği yoksa sonu Irak gibi olur. Birileri gelir, halkı mezheplere böler, sonra da kan gövdeyi götürür.
Sosyal din de bir ideolojidir, çünkü sadece bir tanrı inancıyla değil, kendi içinde tutarlı bir inanç, etik, dünya görüşü ve bir takım doğa ve tarih bilgilerini içeren koca bir paket program olarak gelir. Dini olsun olmasın bütün ideolojilerin temelini tartışmasız kabul edilen bir takım dogmalar oluşturur.
Özgür ve eleştirel düşünen insanlar, ne sosyal dinlerin ne de katı ideolojilerin dar kalıplarına sığamazlar. Eğer dillerini tutamazlarsa zaten bu tür ideolojik cemaatlerden aforoz edilirler. Çünkü dini dogmaları sorgulamaya kalkarsanız dinsizlikle, ideolojik dogmaları sorgulamaya kalkarsanız hainlikle suçlanırsınız. İdeolojik cemaatlere örnek olarak fetos, naziler, fanatik komünistler ve faşist milliyetçiler, masonlar ve vahşi kapitalistler verilebilir.
Bazen Türkiye’de dindar olmayanların halktan kopacaği ileri sürülüyor. Ben aynı fikirde değilim. Halk müziği dinlemek, halk şairlerini ve yazarlarını tanımak, Anadolu insanını sevmek için dindar olmaya gerek yoktur. Batı özentiliği ve kompleksi içinde kendi kültürüne sırt dönmek tamamen ayrı bir konu. İnanç ise bir vicdan meselesidir. Ben şahsen bir şeye inansam iyi olur, veya bak herkes inanıyor benim de inanmak gerekir diye inanamam. Aklıma yatarsa inanırım, yatmazsa inanmam. Bu benim elimde değil ki.