Ankara'nın Bağları

Ankara Ticaret Odası (ATO) 125 Bin üyesiyle Türkiye’nin 2’nci büyük odasıdır. 3 Aralık Cumartesi günü ATO’da seçim yapıldı. İki aday vardı, Emine Erdoğan’ın kuzeni ile Melih Gökçek’in oğlu!

125 Bin üyesi olan bir odada seçim yapılıyor ve Cumhurbaşkanının kuzeni ve Ankara Belediye Başkanının oğlundan başka kimse aday olmuyor, daha doğrusu başını belaya sokmamak için ve korktuklarından aday olamıyor!

Elbette ki herkes gereken şartlara sahipse, dilediği yere aday olabilir. Şeffaf, geçmişinin hesabını verebilmek kaydıyla! Ne demek istiyoruz?
Uyuşturucu ticareti yapan bir organize suç örgütünün Reisi, üyesi olduğu ATO’nun başkanlığına aday olabilir mi? Devlete vergi vermeyen bir “Organ Kaçakçısı” ATO başkanlığına aday olabilir mi?
Elbette ki, demokratik bir ülkede olamaz! Ama bir mafya babasının devletin tepelerinde itibar gördüğü, kendisine polis eskortu verildiği, adam dövdürmekte kullanıldığı bir ülkede her şey olur! Tefecilik yapan, dayısını bile bacağından vurduran adam müsveddesi bile başkan olur!

Emine Erdoğan’ın liseli kuzeni, çapını ve seviyesini ilk konuşmasında belli etti! Siirt’li Baran, “Saray’ın kapısında yatıp, Ankara’ya hizmet edeceğim” dedi! Adamın anlayışına göre, Saray’ın kapısında yatmak ve oradan verilecek sadakalarla hizmet etmek gayet doğal. “Demokrasi” ile hiç ilgisi yok! Saray’a biat et, oradan atılacaklarla idare et, anlayışı bu ATO Başkanının! Siirt’li Baran’ın üstünü çizdim. Benim dünyamda böyle zavallılara yer yoktur…

Öcalan’ın hemşerisi Halfetili Melih Gökçek, 1984 yılında Ankara/Keçiören İlçesinde Belediye Başkanı oldu. Sonra Çocuk Esirgeme Kurumu Başkanlığı ve Milletvekilliği yaptı. 1994 yılından bu yana da Ankara Belediye Başkanı. Yani, Melih Gökçek 32 yıldan beri maaşla geçinen biridir. Merak ettiğim ve sizlere de sormak istediğim şudur;
Tüm ömrünce maaşla geçinen bir adamın oğlu, nasıl oluyor da televizyon gazete, dergiler, fabrikalar, son model arabalara sahip olabiliyor ve onlarca koruma ile dolaşabiliyor?

Rıza Sarraf’ı hapse tıkan Savcı, bir belge yayınladı. Bu belgede Rıza Sarraf’ın, Osman Gökçek adlı çocuğa tam tamına 350 Milyon Dolar gönderdiği yazıyordu. Hem de banka havale numaralarıyla! Bu resmî belgelerin görülmesinden-duyulmasından sonra ne babadan ne de oğuldan bir açıklama gelmedi!
Fakat İran’dan ses geldi! İran, Rıza Sarraf’ın patronu Babek Zencani’nin idamını onayladı! Gerekçe, İran Devletini milyarlarca dolar dolandırmak ve memurlara rüşvet vererek fitne çıkarmak!
“İdamı yeniden getiren yasa önüme gelir gelmez imzalarım” diyen Erdoğan ise, “Hayırsever” ilan ettiği Amerika’da tutuklu olan Rıza için, “Bu nasıl hukuk, suçsuz bir adamı hapiste tutuyorlar, serbest bırakın” diye bağırıyor!
Erdoğan’ın, Melih Gökçek’in “Oğlum bu ne iş, bu adam sana neden böylesine büyük bir para gönderiyor, dediğini duydunuz mu? Veya Erdoğan’ın, Binali’nin veya Melih Gökçek’in “Bu tamamıyla iftiradır. Yargıya başvurduk, işte belgesi” diyebildiler mi?

Nasıl desinler ki? Ya İranlı Rıza konuşursa? Ya kimlerle beraber “Rüşvet ve Haram Havuzuna” girdiğini açıklarsa?

Nereden nereye geldik. Sevgili Ankara Ticaret Odasının 125 Bin üyesi! İçinizde bir tane olsun adam gibi adam veya kadın gibi kadın kalmadı mı?
İllaki birinin oğlunu başkan seçecekseniz, Soros’un çocuklarından birini seçseydiniz ya! En fazla Sorospu çocuğunu başkan seçtiler, derlerdi… Daha da Ankara’ya gidilmez…

Sağlık ve başarı dileklerimle.

Rifat SERDAROĞLU, 5 Aralık 2016

Yazınızı okudum anlatmak istediklerinizi anladım.