gönderen Türk-Kan » Prş Oca 29, 2009 21:26
Kürt Konferansı sonuç bildirgesi: İmralı kapatılsın
Avrupa Parlamentosu'ndaki 5. Kürt Konferansı sonuç bildirgesi açıklandı. Türk ordusunun sınırötesi saldırılarını durdurması istenen bildirgede Abdullah Öcalan'ın tutulduğu İmralı Cezaevi'nin kapatılmasını istendi.
Kürt Konferansı'nın kapanışında kabul edilen sonuç bildirgesi hakkında bilgi verildikten sonra tartışıldı. Bildirge 9 sayfa halinde İngilizce olarak dağıtıldı. Sonuç bildirgesinde Avrupa Birliği, Türkiye, Güney Kürdistan ve PKK'ye çağrılar yapıldı.
Abdullah Öcalan'ın durumuna dikkat çekilen bildirgede İmralı Cezaevi'nin kapatılması istendi. Türkiye'nin sınırötesi operasyonlara son verilmesi çağrısının yapıldığı bildiride, Türkiye'nin çatışmalara şiddetsiz barışçıl bir çözüm araması istendi.
Güney Kürdistan'dan bombardımanlara karşı tepkisini ortaya koyması ve tansiyonun düşmesi, sorunun barışçıl çözümü için enerjisini kullanması çağrısı yapıldı.
Batılı ülkelerinin de sınırötesi operasyonlar karşısında sessizliğini bozması gerektiğinin vurgulandığı bildiride, AB ülkeleri ayrıca barış için çalışan Kürt kurumlarını hedef almaktan vazgeçmeye çağrıldı.
Bildiride, değişimden bahseden Avrupa'nın artık gerçek anlamda Kürt sorununda politika değişikliğine gitmesi gerektiği kaydedildi.
Bildirgede ayrıca PKK'ye herhangi bir ateşkes çağrısı yapılmadı ve daha önce yapılan ateşkesleri selamlandı.
AP Sol Grup Başkanı Wurtz:Zana ile dayanışma içindeyiz (ingilizce)
Avrupa Parlamentosu Sol grup başkanı Françis Wurtz, eski DEP milletvekili Leyla Zana ile dayanışma içinde olduklarını söyledi.
AP Sol grup tarafından ABHaber'e gönderilen yazılı açıklama şöyle:
Statement by Francis Wurtz - President of the European United Left/Nordic Green Left Group in the European Parliament
A discussion took place at the Conference of Group Presidents of the European Parliament today, 29 January, following my intervention about the lawsuit against Ms Leyla Zana, winner of the Sakharov Prize. The unanimous decision by the Conference of Presidents is as follows:
* To invite Leyla Zana to a forthcoming meeting of the Conference of Presidents;
* To send an official European Parliament delegation to the attend the lawsuit against Leyla Zana at the Court of Appeal, on 31 March next in Ankara;
* To send a letter from the President of the European Parliament to the Commissioner in charge of membership negotiations with Turkey about this serious affair.
Reminder: Leyla Zana was condemned by the Court of the First Instance to 10 years in jail for having asserted her Kurdish identity in nine speeches, notably in the European Parliament and in the House of Lords. The public prosecutor appealed and has called for 5 years' imprisonment per speech, in other words 45 years!
I am delighted at the decision by the Conference of Presidents of the European Parliament which adopted as its own the idea that I expressed: "we must consider this lawsuit against Leyla Zana to be a lawsuit against the European Parliament."
Avrupa Parlamentosu'nda ki siyasi grupların biraraya geldiği Başkanlık Divanı toplantısında Leyla Zana ile ilgili ortak bir karar alarak Zana'ya tam destek kararı aldı.
Konferansın ikinci günündeki oturuma katılan AP Sol Grup Başkan Francis Wurtz, yaptığı açıklama AP tüm siyasi grup başkanlarının düzenledikleri bir toplantı ile Zanaya tam destek kararı aldıklarını bildirdi.
AP Başkanlık Divanı toplantısında alınan kararlar şöyle:
- Leyla Zananın Avrupa Parlamentosu Başkanlar Konferansının gelecek toplantısına davet edilmesi,
- Leyla Zananın 31 Martta duruşması sırasında Ankaraya Avrupa Parlamentosunun resmi bir delegasyon göndermesi,
- Türkiye ile müzakerelerden sorumlu Avrupa Komiseri Olli Rehne bu ağır davaya ilişkin mektup gönderilmesi.
Baydemir: Batıda fabrika, yol, bize gelince karakol
Avrupa Parlamentosu'nda (AP) düzenlenen 5. Kürt Konferansı'nda konuşan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Cumhuriyet hükümetleri boyunca yapılan ayrımcılığın AKP Hükümeti döneminde daha da derinleştiğini belirterek, 'Batıya fabrika, yol, bize gelince jandarma, karakol' dedi. Konferansta konuşan Gazeteci Cengiz Çandar ise ,'Türkiye'nin demokratikleşmesi ile Kürt sorunu ikiz kardeş gibidir. Tek yumurta ikizi gibidir' dedi.
Baydemir, ağırlıklı olarak cumhuriyet tarihi boyunca bölgeye yapılan negatif ayrımcılığa dikkat çekti. Cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarında Diyarbakır'ın sanayi istihdamı açısından Türkiye'nin İstanbul ve Bursa'dan sonra gelen üçüncü kenti olduğuna dikkat çeken Baydemir, Cumhuriyetin ilerleyen her döneminde Diyarbakır'ın sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyinin gerilediğine işaret etti. OECD ülkeleri içinde bölgesel eşitsizlik açısından Türkiye'nin ilk sırada yer aldığını belirten Baydemir, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğin önemli koşullarından birinin bölgelerarası gelişmişlik farkının kabul edilebilir düzeye indirmek olduğunu hatırlattı. Baydemir, 'Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki illerde kişi başına düşen GSMH, AB ortalamasının yüzde 12'si. Bu, aday üyeler arasında saptanan en düşük değer' dedi. Hükümetlerin bölgesel gelişmişlik farkını ortadan kaldırmaya yönelik hiçbir çaba içinde olmadığını anlatan Baydemir, '1980'lerden 2000'lere bölgesel eşitsizliğin, güçlü bölgeler lehine, azgelişmiş bölgeler aleyhine değişti. 1987'den 2001'e Marmara Bölgesi'nin Türkiye milli gelirindeki payı yüzde 35'ten yüzde 38'e çıkarken Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin payı düştü. Yüzde 5 olarak kayıtlara geçen Güneydoğu milli gelirinin, yüzde 1,5'unun tek başına Gaziantep'e ait olduğu, bu ilin dışarıda tutulması halinde Güneydoğu'nun payının yüzde 3,5, Doğu Anadolu ile birlikte yüzde 6,5'ta kaldığı görülüyor' diye konuştu. Baydemir, Kürtlerin yoğun yaşadığı Bölge illerinin 1965'te Türkiye toplamında yüzde 10,5'e yakın pay sahibi iken, bu payın 10 yıl sonra önce 9,5'e, 1987'de yüzde 7,7'ye, 2001'de de yüzde 7,2'ye gerilediğinin altını çizdi.
21 ile verilen teşvik Bursa kadar bile değil
Baydemir, 2002-2007 yılları arasındaki AKP hükümeti döneminde de bölgeler arası gelişmişlik farkının ortadan kaldırmaya yönelik bir politika geliştirilmediğini, gelişmişlik endekslerine göre en iyi durumda olan Marmara'ya en büyük yatırımın yapıldığını söyledi. AKP hükümeti döneminde İç Anadolu ile Karadeniz bölgesine de yükselen bir trendle destek verildiğini anlatan Baydemir, Kürtlerin yoğun yaşadığı Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki 21 ilin istikrarlı bir şekilde kamu yatırımlarından mahrum bırakıldığını anlattı. Bölgeye aktarılan kaynağın da daha çok asker ve polise yapıldığını belirterek, halk arasındaki deyimle 'Batıya fabrika, yol, bize gelince jandarma, karakol' dedi.
'Elektrik batıya verildi'
Bölgeler arası gelişmişlik farkını ortadan kaldırmaya yönelik olarak sunulan GAP'a da eleştiri getiren Baydemir, projenin enerji üretmeye yönelik olduğunu ve enerji yatırımlarının yüzde 80'inin gerçekleştiğini, sulama yatırımlarının ise yüzde 6'sının bittiğini, yüzde 7'sinin ise inşa sürecinde olduğunu söyledi. 1976'dan bu yana GAP için yapılan yatırımların 18.9 milyar dolar olduğunu hatırlatan Baydemir, 'GAP'ta yapılan Hidro Elektrik Santralleri'nde 17.9 milyar dolarlık elektrik enerjisi üretildi. Bunun çok büyük bir bölümü gelişmiş ve sanayileşmiş Batı illerine aktarıldı. Dolayısıyla 2009'un sonuna kadar GAP yatırımlarında ve elde edilen enerji üretiminde alacaklı duruma geleceğiz' dedi.
'Fon propagandası'
Avrupa Birliği fonlarının bölgeler arası gelişmişlik farkının ortadan kaldırmaya yönelik bir formül olarak görülebileceğini ifade eden Baydemir, ancak bu konuda da merkezi hükümetin vesayetinin arttırıldığı eleştirisi yaptı. Avrupa fonlarından yararlandırılan iller arasında DTP'li bir belediyenin bulunmadığını belirten Baydemir, Avrupa fonlarından sadece Bölge belediyelerinin yararlandığı yönündeki propagandanın da gerçekleri yansıtmadığını belirtti.
Geçen yıl buna benzer düşüncelerini Avrupa Parlamentosu'nda ifade ettiği için hakkında soruşturma açıldığını da hatırlatan Baydemir, Kürt sorununun tartışıldığı bu konferansın gelecek yıl TBMM çatısı altında düzenlenmesi gerektiğinin altını çizdi.
Cengiz Çandar: Anayasa toptan kaldırılmalı
Avrupa Parlamentosu'ndaki Kürt Konferansı'na katılan gazeteci yazar Cengiz Çandar ise yaptığı konuşmada konuşmasında Anayasal reformlar ile Türkiye'nin AB'ye katılımını değerlendirdi. Mevcut Türkiye anayasasının askeri darbe güdümlü olduğunu kaydeden Çandar, bu Anayasa'nın bugüne kadar üçte birinin değiştirildiğini ifade ederek, 'Ama ne kadar düzeltirseniz düzeltin değişmeyecektir, çünkü ruhu bozuktur'' dedi. Devleti bireye karşı korumak için hazırlanmış bir Anayasa olduğuna vurgu yapan Çandar, 'Anayasa toptan ortadan kalkmadıkça, sivil ve demokratik bir anayasaya kavuşmadıkça AB'ye katılım gerçekleşemez' vurgusunu yaptı.
Sivil ve demokratik bir anayasa olmadan da Kürt sorunu çözülemeyeceğini dile getiren Çandar, yeni Anayasa'nın çok kültürlülüğü gözeten bir içeriğe sahip olması gerektiğini belirtti. Yeni anayasa için önerilerde buluna Çandar, yasakçılığı içermemesi gerektiği, Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde anadillerinde eğitim görmelerine ve kamu hizmetinde bulunmalarına açık olması gerektiğini ifade etti. Yeni demokratik ve sivil Anayasa'da anti demokratik müdahalelere karşı koyacak mekanizmaların geliştirmesi gerektiğine de dikkat çeken Çandar, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği için Kopenhag Kriterleri'nin tam uygulanması gerektiğini söyledi. Çandar, 'Türkiye'nin demokratikleşmesi ile Kürt sorunu ikiz kardeş gibidir. Tek yumurta ikizi gibidir. Yumurta tavuk hikayesi gibi' benzetmesinde bulundu.
Türkiye'ye yönelik bazı ağır eleştirilere tepki gösteren Çandar, Türkiye'nin Zimbabwe ve Darfur değil, AB'ye katılım yolunda bir ülke olduğunu dile getirdi.
'Devlete serbest halka yasak olmaz'
Çandar, Ergenekon'un Fırat'ın doğusuna geçmemesinin mümkün olmadığını belirterek, tutuklanan general düzeyindeki sorumluların tümünün 'Türkiye'nin doğusunda' işlenen suçlarda parmağının olduğunu kaydetti. TRT 6'nın açılmasına da değinen Çandar, 'Özel kanallar da olmayacak mı?' diye sorarak bunun önüne geçmenin mümkün olmadığını belirtti. Kürtçe üzerindeki yasaklar konusunda ise 'Devlete serbest halka yasak olmaz. Bütün bunların kırılması gerekiyor' diyen Çandar, 'Devletin kanal açmasıyla Kürtçe masumiyetini kanıtladı (...) Kütçe'nin masumiyeti devlet tarafından iade edildi' iddiasında bulundu.
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.
Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.