
Bakalım kimleri tarif ediyorum? Okurken çağrışım yapacak mı sizde?
1. En şerefli mesleklerden birini yaptıklarına inanırlar ve tüm yaşamlarını, paranın on yedinci planda kaldığı bir idealizmle geçirirler.
2. Hayallerini, para, zenginlik, lüks arabalar, yalılar süslemez. Hayallerini hep kahraman olmak süsler. O tür filmler izlerler, o çeşit düşler görürler.
3. Oradan oraya tayinler nedeniyle, sık sık okul değiştiren çocuklarına bir yandan babalık, yeni ortamlara uyum sağlamaya çalışan eşlerine kocalık yapmaya çalışırlar.
4. Tüm meslek yaşamları ve hayalleri ülkelerine adandığı için, emekli olduklarında da, zengin olmaya çalışmak yerine, bol bol haber bültenlerini izleyip, memleketleri için kederlenirler. Eşleriyle, çocuklarıyla, akraba ve dostlarıyla iş konuşmak yerine ülke sorunlarını konuşurlar.
5. Görevlerini yaparken, bazılarının çevresinde ölüm kol gezer. Ölümden herkes gibi korkarlar ama ona hep inançları uğruna meydan okurlar. Ve bazen ölüverirler. Bayraklarının sarılı olduğu bir tabutta, Chopin’in cenaze marşı eşliğinde kara toprağa giderler.
6. Ölenlerin çoğu gençtir. Kalanlarının, sevenlerinin, arkalarından “vatan sağ olsun” diyerek onları yolcu edeceğini bilirler. Ölüm korkusunu yenerken tek tesellileri genelde bu olur.
7. Çoğu tüm yaşamlarını para sıkıntısıyla geçirir.. Daha fazlası olma ihtimali bulunmayan bütçelerini çoğu kez denkleyemez ve masum arzularını dahi yerine getiremezler. Evlatlarını evlendirirken gönüllerince para harcayamazlar.
8. Çoğu sert görünümlüdür ama insanlar bilmezler, en sık ağlayan, gözleri dolan onlardır. Çünkü çetin meslek koşulları onları katılaştırmak yerine duygusal yapmıştır.
9. Heyecanlıdırlar. Her şeyin önünde ülkelerini, bayraklarını, vatanlarını görürler. Çünkü öyle yetiştirilmişlerdir. Öyle inandırılmışlardır.
10. Meslek yaşamlarında, karşılarında esas duruş dikilen adamlara emirler verip, buna yıllarca alıştıktan sonra emekli olduklarında korkunç bir boşluğa düşerler. Modern yaşamın bir parçası olan kuyruklara girerler ve o kuyruklardaki en saygılı insanlar olurlar. (Bankada, toplu ulaşımda ve kuyruk olan her yerde).
Evet sevgili okuyucularım.. Acaba kimleri anlattım? Kimlerden söz ettim? Yazının başlığı olmasa da daha ikinci maddede anlardınız. Tanırdınız bu kişilerin kimler olduğunu..
Şimdi devam edelim! Bakalım bu mesleği yapan bu güzel insanlar son birkaç yıldır nelerle muhatap oluyorlar?
1. Görev başında veya emekli, tutuklanıyorlar.
2. Kimi darbe girişimciliğinden, kimi darbe hazırlığından suçlanıyorlar.
3. Sağlı sollu yumruklar alıyorlar, cevap vermeye çalışmaktan yoruldular.
4. “Vurun, yazın, söylemen” naraları arasında sözlü ve yazılı saldırılara uğradıkça kime cevap vereceklerini şaşırdılar.
5. Dost bildikleri kişiler, kurumlar bile artık ya eleştiriyor, ya da onlarla ilgili atıp tutuyorlar.
6. İçine düştükleri hal o kadar biçare bir durum arz ediyor ki, artık birbirlerini bile eleştirmeye başladılar. “O böyle yapmasaydı bunlar olmazdı” ya da “çok sert çıktı” ya da “çok pasif kaldı” diye birbirlerini eleştiriyorlar.
7. Haklarında iki güzel satır yazan ya da söz söyleyen oldu mu, “militarist, darbeci” damgası yediğinden, artık savunanları da azaldı. Umutsuz gözlerle, ilk bölümde yazdığım 10 maddenin hiç değilse birkaçını görerek haklarında iki teselli sözü söyleyecek satırları her sabah gazetelerde arıyorlar, görmek istiyorlar. Ama göremiyorlar.
8. Sağlı sollu vurulmaktan o kadar yılmışlar ki, artık o yazıları, o sözleri ne bekliyorlar, ne umuyorlar.
9. Birine, bir kuruma güveniyorlar, sonra o da onlara vurmaya başlıyor inciten, acıtan sözlerle.
10. Ve ne çare ki “al atın tımarını ….” Deyiverip gidemiyorlar. Dedik ya, “memleket onlar için mühim”..
Evet sevgili okurlarım, okudukça içiniz biraz acıdı mı? Yüreğinizi bir avuç sıktı mı? Benim parmaklarım yazdıkça yüreğimi sıktı.
Şimdi bu hüzünlü dostlarımıza hatırlatmalar yaparak sonlandırayım bu dramı!
1. Üzülmeyin, hatırlayın! Osmanlı Paşası, Ali Paşa, Girit sonrası Avrupalı delegelere ne demişti (görüşmeler sürerken bir akşam yemeğinde) hepsi kendi ülkesinin en büyük olduğunu söylerken:
“Bilemediniz beyler, en büyük devlet biziz.. Çünkü siz dışarıdan, biz içerden 500 senedir yıkamadık”.. Siz yıkılmazsınız.. Siz Türk askerisiniz.
2. Daha önce de çok felaketler yaşadınız.. Balkan Harbi’nde, sizin yarınız kadar olmayan, çarıkla savaşan Sırp, Bulgar ve Yunan Ordusu’na defalarca yenildiniz. Yetmedi, İngilizlere tüm Arap Yarımadası’nı kaybettiniz. 1912-1918 arasında defalarca mağlup oldunuz.. Ama sonunda ne oldu? Zafer, nihai zafer yine sizindi… Bağrınızdan çıkan Atatürk, hem herkesi yendi, kovaladı, hem de modern Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu.
3. Bu bir devirdir, modadır… Sizinle uğraşma modasıdır. Gelir, geçer… Sizin maziniz 2000 yıllık.. Hep bayrağımızı, sancağınızı dikl tuttunuz… Yine tutarsınız… Zaten tutmaktasınız.
4. Hâlâ en güvenilir kişi ve kurumlar sıralamasında BİRİNCİSİNİZ.
5. Ve unutmayın! Size en çok vuran da, sizi en çok eleştiren de sizi çok sever bu ülkede.. Kendi konuşur ama bir yabancı konuştu mu, onu susturur.
6. VELHASIL BU MİLLET SİZİ ÇOK SEVER… MERAK ETMEYİN, GERÇEKTEN SEVER.
Yeter ki, bu kaos ortamından başı dik çıkın!Birbirinize düşmeyin! Birbirinizi sevin! Mağdur subay eşleri, diğer subayları itham etmesin! Dosta, düşmana karşı bir ve bütün olun!
Tek yapacağınız, biraz sabretmek…
GEÇER ARKADAŞLAR, BU DA GEÇER..
TARİH 50 YIL SONRA YAZILDIĞINDA, NASIL YAZILACAK, GÖRECEKSİNİZ. ÖMRÜNÜZ VEFA EDERSE GÖRECEKSİNİZ..
ŞEHİT OLMAYA DEVAM!
HAKSIZLIKLARI SESSİZLİKLE GÖĞÜSLEMEYE DEVAM!
GECENİN EN KARANLIK VAKTİ, GÜNDÜZE EN YAKIN OLAN VAKTİDİR.
Hakan BAYRAKÇI, 2 Ağustos 2010, SÖZCÜ