Atatürk'e 10 Kasım'larda ihanet ettik / Rifat SERDAROĞLU

Atatürk'e 10 Kasım'larda ihanet ettik / Rifat SERDAROĞLU

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Kas 11, 2011 13:01

Atatürk'e 10 Kasım'larda ihanet ettik

Çocukluğunuzun ve ilk gençlik yıllarınızın o soğuk ve puslu 10 Kasım sabahlarını, okul bahçesinde titreyerek izlediğiniz Ata’yı anma(!) törenlerini hatırlıyor musunuz?

Okulun bahçesindeki Atatürk büstünün yanına bir kürsü kurulur, sınıflar sıra sıra dizilir, öğretmenler ciddi durmamızı öğütler, sonra sirenler çalar, öğretmenler “ciddi durun” dediği için arka sıralarda bir kıkırdama veya saygısızlık sayılabilecek bir şey mutlaka olurdu. Tabii bunun hesabını sınıf öğretmeni sonradan sorardı.

Saygı duruşunun ardından okul müdürü kürsüye çıkar, güya günün anlamını belirten bir konuşma yapar, sonra birkaç öğrenci çıkar, kimi çok hamasi bir biçimde, kimi sinirleri boşaldığı için ağlayarak, kimi de heyecandan şiirini katlederek gösterisini tamamlardı.

Sonra sınıflara girilirdi. Duvarlarda, Atatürk devrimlerini anlatan, Milli Eğitim Bakanlığının hazırlattığı afiş türü şeyler vardır. Harf Devrimi, önünde rahle ile yerde oturan sarıklı bir hoca ve karşısında yerlere dizilmiş fesli çocuklarla anlatılır. Afişin en çarpıcı yanı, hocaefendinin yanında yerde duran korkutucu bir kızılcık sopasıdır!...

Kıyafet Devrimi ise ikiye bölünmüş bir afişle anlatılır. Afişin sol bölümünde, çarşaflı ve peçeli bir kadınla fesli bir erkek yer alır. Sağ bölümde ise modern kıyafetli bir kadınla erkek vardır, ikisi de şapkalıdır. Üçüncü afiş daha zayıftır. Sayfaları tek tek uçuşan bir duvar takvimi ile saat resminden ibarettir. Eski takvimden yeni takvime geçişi simgeler…

10 Kasım’da, ders saatleri Atatürk’ü anmaya ayrıldığı için ders yapılmaz, Atatürk’ün hayatı anlatılır. Kargaları nasıl kovaladığı, hocasının ona “Kemal” adını nasıl yakıştırdığı ve sonra da Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyeti kurmasıyla biter, Atatürk’ü anma gösterisi başarıyla tamamlanmış olurdu…

Atatürk böyle mi anlatılır, böyle mi anılırdı?

Bu yaklaşım sadece ve sadece Atatürk’ü sıradanlaştırma işi idi.

Hele 1980 darbesini takip eden 1981 yılında, Atatürk’ün 100. doğum yıldönümü törenlerinde yapılan etkinlikleri hatırladıkça hala çıldırasım gelir. Kasabalarda, köylerde Atatürk’ün 100. doğum yılı nedeniyle kiraz festivalleri düzenledik, turşu sergileri açtık…

Bütün bu ilkel, kültür yoksunu yaklaşımlarımızla Atatürk’e ihanet ettik. Bugün yaşadığımız karşı devrim ortamını biz hazırladık.

Soruyorum; İlkokul birinci sınıftan, Lise son sınıfa kadarki süreçte hiçbir öğretmeniniz, Atatürk devrimlerinin insan hakları açısından, demokratikleşme açısından önemini açıkladı mı, anlattı mı? Lise son sınıfta Atatürk’ün getirdiği hukuk reformu sayesinde, miras hakkınızın çağdaş normlara kavuştuğu gerçeğini biliyor muydunuz? Baba öldüğünde malvarlığının, annesi babası ve kardeşlerine dağıtılmadan doğrudan karısı ve çocuklarına geçmesi, kızların erkek kardeşleriyle eşit hakka kavuşması, kadınların da mallarını istedikleri gibi kullanabilmelerinin bu hukuk reformu ile gerçekleştiğini duymuş muydunuz? Bu reform öncesi kızlar, erkek kardeşlerinin mirastan aldıkları payın ancak yarısı kadarını alabileceklerini biliyorlar mıydı?

Bu reformun getirdiği haklar sayesinde o sıralarda oturabildiklerini, o haklar sayesinde üniversiteye gidebileceklerini, istedikleri işe girebileceklerini, çalışıp hayatlarını kazanabileceklerini, kendi seçtikleri kişi ile evlenebileceklerini, çocuklarının eğitiminde söz sahibi olabileceklerini öğretmenleri anlatmış mıydı onlara? Maalesef hayır…

10 Kasımlarda sadece kovaladığı kargalardan, siroz hastalığından, Dolmabahçe sarayında saat 9’u 5 geçe öldüğünden bahsedildi bize…

Üniversiteye gittik, birinci yıl zorunlu dersler arasında devrim tarihi de vardı. Bu ders, üniversite seviyesinde okutulduğundan sözde daha bir esaslı ve detaylıydı.
Tevhid-i Tedrisat Kanununun, Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasının açıklamalı bir biçimde anlatıldığı bir devrim tarihi kitabı biliyor musunuz?

Tevhid-i Tedrisat ve seküler eğitimin genelleştirilmesinin anlamını, ancak ve ancak böyle bir eğitimle çağdaş olunabileceğini hiçbir kitapta rastladınız mı?

Tekke ve Zaviyelerin yarattığı cemaatlerin, toplumda oluşturduğu feodal yapı bizlere öğretildi mi? Toplumu bölen ve aynı aşiret yapısı gibi bireyin özgür iradesini ortadan kaldıran cemaat yapılanmasının olduğu yerde demokrasinin yaşayamayacağı anlatıldı mı?

Esasen, Kuran-ı Kerim’de de yeri olmayan cemaat yapılanmasının, yüzde 99'u Müslüman olan bir ülke halkını bölmenin en kolay yolu olduğu, hepsinden önemlisi de, bu cemaatlerin kolayca dış güçlerin eline geçip, örneğin ABD’den yönetilebileceği, Ulusal bağımsızlığa kastedenlerin silahı olabileceği öğretildi mi?

Gençlerimize hiç olmazsa 10 Kasımlarda, Büyük Atatürk’ün bütün bunları öngörüp, devrimleri yaptığı, çağdaş eşit insanlardan oluşan demokratik ve tam bağımsız Türkiye hedefleri anlatılamaz mıydı?

Atatürkçülüğü, bir yandan “altı ok” bir yandan da “karga kovalama” ile sınırlandırıp dar bir alana hapsettik. Atatürkçülüğü bir “Ulusal Bağımsızlık” ideolojisi haline getiremedik.

Ama karşı devrimci yobazlar hiç boş durmadılar. Hem kutsal dinimizi çarpıttılar, hem dinimizi siyaset ve ticaret aracı haline getirip bizi böldüler.

1938 yılından bu yana bu ülkede Cumhurbaşkanlığı-Başbakanlık- Genelkurmay Başkanlığı- Milli Eğitim Bakanlığı yapanlardan, darbelerle ülke yönetimine el koyup demokrasiyi katleden ve tarikatçıların dümenine su taşıyanlardan hayatta olanları acaba vicdanlarında tüm bunları sorguluyorlar mı?

Ben bu alçakça çarkın işlemesine kendi çapımda engel olamadığım için kahroluyorum…

Evet, Atatürk’ e bizler ihanet ettik…

Not: Bu yazı için bana büyük destek veren çalışma arkadaşım- kardeşim Sayın Birgül İleri’ye çok teşekkür ederim…


Rifat SERDAROĞLU - 10 Kasım 2011, Ege'de Son Söz
rifatserdaroglu@superonline.com
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Atatürk'e 10 Kasım'larda ihanet ettik / Rifat SERDAROĞLU

İletigönderen Yargan Kam » Cmt Kas 12, 2011 8:25

Uğrola.

Yazdıklarını okudukça Rifat beyin okul dönemlerinin, benim okul dönemlerimden daha iyi olduğunu gördüm.

Hatta ''Hele 1980 darbesini takip eden 1981 yılında, Atatürk’ün 100. doğum yıldönümü törenlerinde yapılan etkinlikleri hatırladıkça hala çıldırasım gelir. Kasabalarda, köylerde Atatürk’ün 100. doğum yılı nedeniyle kiraz festivalleri düzenledik, turşu sergileri açtık…'' dediği yılda doğdum ve bahsettiği kutlamaları ilk defa buradan öğreniyorum.

Geçmişte harcanan ve sonrasında kapatılan Köy Enstitüleri'nin, yönetmelik bildirgelerindeki öğretmenlerin öğrencilere dayak hakkı tanımayan
maddelerinin tersinin uygulandığı bir eğitim-öğretim düzeninden geçtik pek çoğumuz da.

Yaratıcılığı ve üretkenliği körelten uygulamalara, cezalara ve davranışlara mâruz bırakıldık.

Peki bu ne demek?

Her geçen zaman zarfında Türkiye'de eğitim kalitesinin sürekli olarak düşürüldüğü, çocukların ve gençlerin Mustafa Kemal Atatürk ve tüm Cumhuriyet değerlerine karşı kayıtsız kalmaları için bazı odaklarca uğraşıldığı, bazı odaklarca da buna karşı pek bir şeyin yapılmadığı.

Anne ve baba tarafından da Atatürk seven bir aileden gelmiş olmam etkili olmuş ki O'ndan soğumamışım, soğuyamamışım.

Ancak sanmayın ki ilkokul döneminden liseye kadar ki dönemlerde hatta onu da geçkin belirli bir süre, daha çok farklı yerlerde ve kafa yapısında bir oraya bir buraya savruldu kuşağımın pek çoğu.

Apolitik yetiştirildik. Atatürk ve Cumhuriyet değerleri okul ile başlayıp, okul ile de bitmişti.

Aşılan(may)an değerler ve bilgiler ise zaten içler acısı şu an düşününce. Artık çok gözümüze batmaya başlayınca ''hey n'oluyor ya'' olduk bazılarımız.

Bir kısım da ''bu ülke bana ne verdi ki, ben onun için bir şeyler yapayım'' deyip kaybolup gittiler bir yerlere...

İstenilen olmuş, 80 sonrası kuşaklar ''kayıp kuşak'' olup çıkmıştı.

Şu anda yaşayanların çok kritik ve önemli görevleri ve sorumlulukları var kanımca.

Ülkemizin geleceği ve o gelecekte yaşayacak olan kuşaklar için.

Sevgi ile...
...Umut Samimiyettir...

Resim ''Üze Tenri Basmasar, Asra Yir Telinmeser''
''Yukarıda Gökyüzü Çökmedikçe, Aşağıda Yer Delinmedikçe''

...Cumhuriyet Fazilettir.
Kullanıcı küçük betizi
Yargan Kam
Üye
Üye
 
İletiler: 199
Kayıt: Prş Şub 12, 2009 15:28
Konum: Türkiye Cumhuriyeti/Akdeniz Bölgesi

Re: Atatürk'e 10 Kasım'larda ihanet ettik / Rifat SERDAROĞLU

İletigönderen kosmos » Pzr Kas 13, 2011 16:17

Sayın Rıfat Serdaroğlu’nun yukarıdaki yazısı güzel ama eksik, eksik olunca da ne yazık ki yakın geçmişimizi doğru tanımlamış olmuyor. Öncelikle sapla samanı birbirinden ayırmak ve doğruları açıkça belirtmek gerekiyor. “Atatürk’e bizler, yani Türk halkı ihanet etmiş değildir !”

Anadolu’da yaşayan Türk halkı özellikle Osmanlı İmparatorluğu döneminde kültürel kıyıma uğramıştır. Arap sünni kültürü Anadolu Türkmenlerine zorla dayatılmıştır. Bu dayatma kanunnameleriyle tarihe geçmiş olan Sultan Süleyman döneminde bile şiddetle uygulanmıştır. Bu dayatma sonucu Türk halkının binlerce yıllık geleneği olan bu gün demokrasi dediğimiz geleneğimiz yok olmuş ve halkımız Arap kültürü labirentinde sindirilmiştir. Bu tarihsel gerçeğe ulu önder Atatürk de yeri geldikçe değinmiştir.

Halkımızın Arap kültürü labirentinde sindirilip üretken geçmişinden koparıldığını çok iyi bilen ulu önder Atatürk Cumhuriyetin ilanından sonra en çok zamanını Türk kültürünü çağımızın bilimsel yöntemleriyle günümüze taşıyarak yeniden halkımızın kendi öz kültürüyle yaşaması için çalışarak geçirmiştir. Türk Dil ve Türk Tarih Kurumlarını bu çalışmaların bilimsel olarak yürütülmesi için kurmuştur.

Bu gün yaşadığımız sorunların temelinde ulu önder Atatürk’ün ölümünden sonra Cumhuriyet devrimlerinin rafa kaldırılması ve doğru önderlik yapılmaması vardır. Kurtuluş savaşı yıllarından başlayarak ölümüne kadar ulu önder Atatürk’ün sürekli yardımcısı olarak çalışmış olan Kılıç Ali de anılarını yazdığı “Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları” adlı kitabının 551-553. sayfalarında doğru önderlik sorununa şöyle değinmiştir.

“””
Atatürk gerçekten çok mütevaziydi ve yaptıklarını asla kendine mal etmezdi. Bir gün bir gezimizde halktan biri kendisine şöyle bir soru sormuştu: “Yaptıklarınız için nereden ilham aldınız ?”

Atatürk bu soruya tek bir kelime ile cevap verdi: “Milletimden !”

O her zaman şöyle derdi:

"Millet vasfına layık bir topluluk için takip edilecek doğru yolu ve istikameti gösterecek en emin rehber ve mürşit, ancak maşeri vicdan ve milli benlik, milli izandır. Tecrübelerimizin, ilim ve aklın bize tavsiyesi de ancak budur. Bunun dışında bir mürşit, bir reis aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir."

Atatürk'ün seçkinliğinin, yüksek meziyetleri ve bütün başarılarının sırrı, çok sevdiği ve mensubu olmaktan daima gurur duyduğu milletinin ruhunda var olan cevheri ve onun gerçek eğilimlerini herkesten daha iyi, daha önce sezmesinde, millet ve memlekete hizmet yolunda bu sezişini bir an olsun göz önünden ayırmayıp rehber kabul etmesindeydi. O diyordu ki:

"En büyük tehlikeler karşısında, uçurumun kenarına gelmişken bu kadar hayatiyet ve kabiliyet gösteren, azim ve ruh gösteren milletimizin masun ve mesut yaşamaya hakkı vardır. Bunu daima, bütün mevcudiyetimizle gerçekleştireceğiz. Bizi bu amaca ulaşmaktan men edecek engeller olabilir. Bunlarla usanmadan mücadele edeceğiz. Behemehal muvaffak olacağız."

Atatürk sadece bir asker değildi. O aynı zamanda büyük bir düşünürdü. İnsan psikolojisini çok iyi bilirdi. Milletine derin bir aşkla bağlıydı. Bu aşkın verdiği güçle askeri, siyasi ve fikri alanlarda mucizeler yarattı. Bütün düşünürlerimizin, keza kumandanlarımızın, yurtseverlerimizin cesaret edemedikleri ve hatta hatır ve hayale getirmekten çekindikleri fikirleri, inkılapları O, acık ve kesin ilkelerle ortaya atmış ve tohumlarını ekmişti. O, çevresine ve devlet adamlarına sırası geldikçe şunları tekrar ederdi:

"Bir insanın memleketine ve milletine faydalı bir iş yapabilmesi için bir an olsun göz önünden ayırmamaya mecbur olduğu şey, milletin gerçek ve ortak eğilimidir."

Atatürk'ün başarılarının ikinci bir sırrı da milletine kendisini candan sevdirmesidir. Milletine kendini sevdiremeyenlerin veya bu sevgiye önem vermeyenlerin başlarına ne büyük felaketler geldiğini yakın tarihimiz pekala gösterdi.

Atatürk samimi bir güvene ve candan bir sevgiye dayanmayan, yalnız polisiye önlemler ve etkiler altında yahut çıkar kaygıları yüzünden varmış gibi görünen ikiyüzlü bağlılıkları ve sevgileri çok tehlikeli görürdü. Büyük işlerin başarılması için böylelerine güvenilemeyeceğini çok iyi bilirdi. Bu nedenle de tarihi tanık göstererek derdi ki:

"Halife, kral, şah, padişah, ne olursa olsun, her nedense milleti tarafından kendisine güvenilmeyen ve milleti tarafından sevilmeyen bir devlet başkanının sonunda varacağı hedef, kendisi için hüsran, memleketi için huzursuzluk, ıstırap ve elemdir."

Sevginin daima içten olmasını, kendisinin bile birtakım riyakarlıklardan kurtularak bir arkadaş, bir kardeş, bir baba gibi sevilmesini arzu ederdi. Atatürk, milletini çok sevdiği için kamuoyuna da büyük önem ve değer verirdi. Bir gün, benim de dahil olduğum bir parti divanı toplantısında, savaş malzemeleri üreten fabrikadaki kadro düzenlemesi nedeniyle açıkta kalan isçilerin durumu görüşülüyordu. Başbakan İsmet Paşa, işçileri koruyan Recep Peker'e kızarak şunları söylemişti:

"Milli egemenlik, kamuoyu sözleri birtakım süslü kelimelerden ibarettir. Böyle bir şey yoktur. Bütün dünyada geçerli olduğu gibi, mesele, okur-yazar denilen azınlığın, okuması ve yazması olmayan çoğunluğu yönetmesidir. Azınlık denilen okur-yazarların da başlarına menfaat yularını geçirip hazine yemliğine bağladın mı, bütün idare yoluna girer ve düzenli işler."

Atatürk bu sözleri duyunca ne kadar üzülmüş, ne kadar kızmıştı ! O günlerde bir sırasını getirerek bize şöyle demişti:

"Bu gibi sözleri söyleyenler, memleket ve milletle ilgisi olmayan kimselerdir. Bir millet ki, hayatı tarihten uzundur ve tarih onun menkıbeleriyle, destanlarıyla doludur. Varlığını ve Türklüğünü bugüne kadar koruyan böyle bir millete 'Kamuoyu yoktur' demek ne büyük gaflettir, ne büyük cehalettir. Memleketimizin, milletimizin başına gelen felaketlerin çoğu, özellikle yakın tarihimizde gördüklerimiz, bu çeşit insanlar yüzünden gelmiştir. Herkes, bilmelidir ki, millet topluluğu sürü halinde vesayetle idare edilemez."

Evrensel bir kültür yapısına sahipti. Daima, "Cumhuriyet'in temeli kültürdür. Kültür ise insanoğlu için de esaslı bir unsurdur" derdi. Atatürk, Osmanlı, Selçuklu ve özellikle genel Türk tarihini çok iyi incelemişti, Türklerin milli uyanışına ve haklarını tanımasına mani olan engelleri, geçirdiği musibet ve felaketlerin gerçek sebeplerini iyi tespit ettiği için, fırsat buldukça çevresindekilere derdi ki:

"Tarihimizi inceleyiniz. Türk’ün çektiği bütün felaketler, maruz kaldığı tehlikeler ve musibetler hep kendi öz benliğini, milli varlığını ihmal ederek, nereden geldikleri ve ne oldukları, hangi nesle mensup bulundukları belirsiz birtakım kimseleri kendisine reis tanıyarak, onların şuursuz bir vasıtası olmak mevkiine düşmüş olmasındandır."

“””

Nitekim doğru tarım politikalarını uygulamamakta da ısrar eden İsmet İnönü ulu önder Atatürk tarafından başbakanlıktan ve bütün devlet görevlerinden uzaklaştırılmış ve ölünceye kadar hiç yüz yüze görüşmemiştir. Şimdi bizim yanıtını bulmamız gereken soru şudur;

Atatürk’ün başbakanlıktan ve bütün devlet görevlerinden uzaklaştırarak ölünceye kadar hiç görüşmediği İsmet İnönü, Atatürk’ün ölümünden sonra nasıl Cumhurbaşkanı seçilebilmiştir ?

Bugün yaşadığımız sorunların büyük çoğunluğunun açıklaması bu sorunun yanıtındadır !

Kozmoz
Kullanıcı küçük betizi
kosmos
Üye
Üye
 
İletiler: 24
Kayıt: Sal Eki 25, 2011 5:21


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 6 konuk

x