Atatürk ile Allah Arasında ''Bir Ömrün Öteki Hikayesi''

Kitapları bu bölümde tanıtabilirsiniz.

Re: Atatürk ve din

İletigönderen Otopsi » Cmt Nis 11, 2009 13:36

alamancı yazdı:
Otopsi yazdı:Üzülerek görüyorum ki Atatürk'ün dini inancı bizler arasında bile bu kadar sert tartışılıyor Sinan Meydan saygı duyup benimsediğim bir yazar olduğu için yeni çkan kitabının haberini paylaştım. Kitabı 1168 sayfa bu kadar tartışmadan sonra bence edinip okuyalım ve Atatürk'ü anlamaya çalışlaım Yaşar Nuri Öztürk'ün bazı söylemleri beni etkilemişti Atatürk'ün gençlikk dönemlerinde Şamda bulunması ve orada fakirliği, sefaleti din ile eşleşmiş görmesinden dolayı bir türlü dini meselelerde çok eleştirel olduğunu belirtti bence oldukça tutarlı bir tespit.
Atatürk Müslüman olmayabilir bu bir ihtimaldır. Ancak bence olmadığını savlayanlar basit yargılardan sonuca varıyorlar. Örneğin Medeni bilgiler kitabından alıntılar yapılıyor; gerek medeni bilgilerde gerekse dönemin ders kitaplarında devleti laikleştirme çabaları mevcut bulunduğundan bütün islamiyet dahil bütün dinlere karşı direkt sahiplenilmeden dışarıdan bilimsel bakımdan yaklaşılmaktadır. Dikkat edilirse özellik eleştirilen ümmetçilik anlayışıdır. Zaten yeni cumhuriyetin çabasıda ümmet anlayışıyla yıllarca yaşamış bir millete milliyet anlayışının kazandırılmaya çalışılmasıdır. 1937'deki söyleve gelecek olursak Gökten indiği sanılan kitaplar derken Kuran'ı kerim-i diğer ktaplarla kastetip kastettmediği şüpheli olmakla bereber açık bir yargı bulunmamaktır. Sanılan derken de kendisinden değil başka insanların bu yargılarından hareket edilmektedir. Sanma'nın anlamı; olma, olmama ihtimalini kabul etmekle birlikte olma ihtimalinin yüksek olduğunu kabul etmektir. Atatürk burada da dine dışardan bakmaktadır. Bizi yanıltan nokta Atatürk'ün herşeye bilimsel bakabilmesidir. Atatürk'ün müslüman olduğuna yönelik yüzlerce kanıt vardır. Söylev ve Demeçlerinden tutunda anılarına kadar bunları görmezden gelemeyiz diye düşünüyorum Atatürk'ün problemi tam bir uyum içinde hareket etmesede İslamiyet ile değil yobazlıkladır. Bunu söylevlerinde ortaya koyar.

Son olarak Atatürk'ün müslüman olabileceği ihtiali güçlendirecek çok ciddi bir kanıt gösteriyorum;

Atatürk'ün 18 numaralı not defterinde el yazısıyla 'Alalh Birdir ve Büyüktür'' sözleri mevcuttur. Bunu paylaşmak istedim

[url=www.resimupload.com/ds186574220_Fotoğraf-0003.html][img]http://pic1.resimupload.com/r9/thumb_186574220.jpg[/img][/url]

Kaynak: Atatürk'ün Not Defterleri GÜNDOĞAN YAYINLARI Ali Mithat İnan
kitapyurdu: kitap - Atatürk'ün Not Defterleri - Ali Mithat İnan, atatürk'ün not defterleri, ATATÜRK'ÜN NOT DEFTERLERI39572096,


milli onurumuzu ve varligimizi borçlu oldugumuzu Atatürk dindar olsa nolur, olmasa nolur? dindarlik müslümanlik falan bunlar herkesçe farkli anlasilan kavramlar. bunu birak, dindarlik ancak yobazlasmis bir toplumda bir meziyet haline gelir. gerçek Islamda varmi dindarlik gösterisi yarisina girmek, insanlari dinsiz, hafifi dindar, tatlisu müslümani, esas müslüman falan diye damgalayip parçalara bölmek? eger varsa söyleyin ben hemen müslümanliktan istifa edeyim. dis görünüsüne ve söylediklerine bakarak kimin samimi olarak neye inandigini zaten %100 bilemezsin çünkü insan politik bir varliktir. kimse %100 içini disari vermez hepimizin filtreleri vardir. benim gözlemim hangi dinden olursa olsun hurafelere ve ayetlere sorgusuz sualsiz inanç özgür kisilik, zeka ve bilimsel egitim düzeyiyle ters orantili. toplumlarin bilimsel egitim ve anlayis düzeyi ilerledikçe dinin etkisi geriliyor. Atatürk gibi üstün zekali ve entellektüel birisinden ortalama bir müslümanin inandigi seylere inanmasi beklenemez.


Doğruluk payı olan bir yaklaşım ancak; bizler toplumumuzun gerçeklerine uygun hareket etmeliyiz. Açıkcası günümüzde ortada kesin bir ifade yokken onun müslüman olmadığını iddia etmenin doğru olmadığı düşüncesinde olduğu için böyle düşünüyorum. Belkide seninde kısmen ifade ettiğin gibi Atatürk'ün kendine özgü bir din veya islam anlayışı vardı, ancak bu tabii ki bilinemez.
Kişisel olarak ben Atatürk'ün tek bir tanrıya inandığına eminim ancak: Müslüman olup olmadığına (en azından bizim anladığımız şekilde) emin olmamakla birlikte bu Müslüman olma ihtimalini yüksek görüyorum. Asıl vurgulamak istediğim nokta ise Atatürk'ün kişisel inancı değil yaptığı devrimlerin pek çok yerde İslamiyet paralel olup İslama ters düşmemsi için Atatürk'ün büyük çabalar harcayıp, araştırmalar yaptığını göstermek.
Kullanıcı küçük betizi
Otopsi
Üye
Üye
 
İletiler: 251
Kayıt: Sal Ağu 12, 2008 13:55

İletigönderen bezgin » Cmt Nis 11, 2009 13:59

Bu tartismalarin kasitli olarak cikarildiginin farkinda miyiz arkadalar? Allah'la kulu arasina girmek - dinsiz gözüyle bile - ahlaksizlik degildir de, nedir?
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

İletigönderen ekera » Cmt Nis 11, 2009 21:01

Mustafa Kemâl Atatürk'ün asıl savaşı yobazlarla olmuştur.

Tekrar "Böyle bir yazıyı ancak islam dinini ve Atatürk'ü anlayamayan ya da art niyet taşıyan bir insan yazabilir? Yazık ki bu tip kişileri ciddiye alıp, yazmak zorunda kalıyoruz. Çok acı?..." dedikten sonra ODTÜ Felsefe Bölüm Başkanı Prof. Ahmet İnam'ın bir yazısını paylaşmak istiyorum.



Yobazlar
Her insan içinde yobazlık çekirdeği taşır. Kolaycılığın, tembelliğin, rahatlatıcı alışkanlıkların, korkaklığın, ufuksuzluğun çekiciliğine direnmenin ne denli zor olduğu bilinir. Yobazlık ruh tembelliğinden kaynaklanıyor. Araştırmaya, aramaya kapalı olmaktan. Farklı olanı, ayrıyı görememekten. Yobaz, kördür. Ruh körü. Gerçek körü. İnsan körü. Bellerler ve vazgeçmezler. Düşüncelerinin daracık alam dikenli tellerle çevrilidir. Ne dışarı çıkmak isterler, ne de "farklı" olanı içeri almak isterler.
Yobazlığın sosyo-biyolojik (sürü güdüsü), biyo-genetik kökenleri olsa gerek. Elbet tarihten, gelenekten gelen sosyolojik, sosyo-ekonomik temelleri de vardır. Psikolojiyi unutmadım. Yobaz toplumsal ya da bireysel açıdan ilginç, düşündürücü bir ruh yapısı taşır. Tek tek insanlar yobaz olabildikleri gibi, toplumlar da yobazlaşabilirler.
Yobaz kavramının bizim kültürümüzde yerleşmiş anlamları vardır. Toplumla birlikte "yobaz" kavramı da değişiyor. Değişmediğini söyleyen yobazlar olacaktır. Yobazlığın ne olduğunu, yobazın kimliğini çok iyi tanıdığım sanan "karşı-yobazlar", yobazlık karşıtları vardır. Ben yobazlığın öylesine kolay anlaşılır, sınırları zahmetsizce çizilebilir bir kavram olduğunu sanmıyorum. Yobazı tanımayan bu çağı tanıyamaz, bu toplumu. Bu insanı.
Hemen dikkat çekici Özelliklerini sayalım: Sığ ve dar görüşlüdür. Tembeldir. (İş yapmaz anlamında değil, yaptığı işin, bulunduğu yerin ne olduğu, neresi olduğunu anlamaya üşenir anlamında.) Direngendir. Bellemiş olduğunda ayak diretir. Çok az şey öğrenir. Öğrenmeye kapalıdır. Kendi sınırlı dünyasının ötesinden korkar. Bu korkusu onu saldırgan kılar. Kendini dünyanın sahibi sanır. Gerçek onundur. Bulmuştur. Bulmayanı karalamaya, öldürmeye hazırdır. Yobazın dünyasında zaman tek boyutludur: Geçmiş. Dünyası kendi görüşü doğrultusunda bir düzenin egemen olduğu bir dünya haline geldiğinde sorunları bitecektir. Derdi çok açıktır yobazın: Düşmanları, farklı olanlardır. Çözümü de açıktır: Kendi görüşü.
Yobaz her yerde. Her görüşte. Zaman zaman derin bir yürek sarsıntısıyla duyuyorum: Karanlık bir hücrede, ayaklarım kirli suya batmış, çevremde yüzlerce fare: Yobazlar, fareler... Konuşurken karşımdakine bakıyorum, birdenbire yüzü fareye dönüşüyor. Yolda, çarşıda, pazarda fareler... (Okur hemen kızmasın aynaya baktığımda, kimi zaman aynı fareyi görmüyor değilim!)
Yobaz bağışlamıyor: Dünyayı boydan boya ikiye ayırıyor: Bizimkiler ve onlar. Sizi görür görmez iki yandan birine yerleştiriverirler. Yobazdan yana mısınız, değil misiniz? Yobazda üçüncü şık yoktur. Gergindir. Gençleri çabuk kızar. Ustaları daha sakin, daha donanımlıdır. Yobazlık bilgisizlikten çıkmıyor. Bilgiyi nasıl kullandığımız önemli oluyor. Uzman yobazlar vardır, sürekli okuyanlar. Ne için okurlar bilir misiniz? Kendilerini haklı kılmak için.
Sözlüklerinde "kuşku" sözcüğü yoktur.
Yobazlığa yobazca bakmamak nasıl olanaklıdır? Bizim gibi düşünmeyene, bu düşüncesinde direnene "yobaz" mı diyeceğiz? Sanatla, bilimle uğraşanlar yobaz olamaz mı? Ben, nice "anarşist"im diyen yobaz tanıdım tarihte. İnanan yobaz, inanmayan yobaz. Bana sık sık sorarlar: "Hoca, o yobazlarla işin ne? Ne arıyorsun aralarında?" Hoca sizin aranızda ne arıyorsa onların arasında da onu arıyor. Yobaz olmayanı. Nice farelerle muhabbetimde yüzleri günbegün insana dönüştü.
Değişen, koşullara uyan yobaz olamaz diyemeyiz. "Ayran gönüllü" yobazlarımız vardır. Değişip dururlar. Öylesine sık değiştikleri için değişmezler. Görünüşleri hamarat, ruhları hantaldır.
İnandığı bir dünya görüşünün içinde coşkuyla yaşayan, arayan, araştıran, yobaz mıdır? Ödün vermeyeceği ilkeleri olduğu için? Kime yobaz dediğinizi söyleyin, size yobaz olup olmadığınızı söyleyeyim.
- İnandığım değerlerim var: Onurum, hak yemezliğim. Sevgim var insana, cümle mahlukata.
- Yobaz olup olmadığını söyleyebilmem için nasıl inandığına bakmalıyım.
- Neye inandığım önemli değil mi? Fala inanıyorsam,büyücülüğe örneğin?
- Neden inandığım biliyor musun? İnancının seçeneklerinin farkında mısın? Başka türlü inanma olanağın varken bir seçme sonucu mu geldin o yere?
- Seçme diye bir şey yok. Hayat senin sandığın biçimde test sınavları gibi "alternatifler" sunmuyor ki her zaman bize. Anamın ninnilerinden, masallarından devşirdim görüşlerimi. Öğretmenlerim öğrettiler. Okumam için kitaplar önerdiler, okudum. Okumaktayım. Yobaz mıyım? Ben yobazsam yobaz olmayanı göster de görelim. Hiçbir görüşü olmayan renksiz, kişiliksiz biri mi?
- Konuyu saptırma. Sana bir ölçüt (kriter) vereyim. Mahzun insan yobaz değildir. Hüzün yobazlığa aylandır. Acı çeken, gerçek karşısında duyarlılığını yitirmemiş, duygularını aklıyla yaşayabilen insan, yobaz değildir. Gönlü olan, gönülleyen insan. Yobazın gönlü yoktur. Yunus yobaz değildir. Mizah duygusunu kendine yöneltebilmiş, kendisiyle dalga geçebilen.
- Yetmez. Nice mizahçı yobaz bilirim.
- Mizahı başkalarına değil, kendi iç derinliklerine yöneltmiş insanlardan söz ediyorum.
- Sana bir şey söyleyeyim mi: Boşuna araştırıyorsun ölçütü. Yobazlık, bizim dünya görüşümüzü nasıl yaşadığımıza bağlıdır. Ben bir adama "yobaz" damgası vurayım da sen tersini göster bakalım. Yani, iş sonunda bizim iki dudağımız arasındadır.
- Olmadı, geniş görüşlü, kendini sürekli yenileyen, dünyadaki bulgulardan, gelişimlerden haberli, eleştiriye açık bir insan nasıl yobaz olur ki?
- Ne demek "geniş görüşlü"? Fırsatçı mı demek istiyorsun? Her görüşten insanla
düşüp kalkan, belli konularda belli fikirleri olmayan insan mı yobaz olmayan insan?
- Başkalarını dinleyen, dinlemeye hazır, muhabbet erbabı...
- Bunlar hoş tıraşlar dostum. Herkes kendisi gibi düşünmeyene yobaz demeye hazır, bekliyor.
- Öyleyse bizim kültürümüzde yobazlık eksik olmayacaktır. Damgalama hep sürecektir. Yobazlığı yobazca ele almamayı ne zaman öğreneceğiz?
- Hiçbir zaman. Bu dünya bir kavga yeridir. Kavga varsa, yobaz vardır. Ama gizli, ama açık.
- Kavga edenler, yobaz olmak zorunda mıdır? İnanan, yobaz olmak zorunda mıdır? İnsan eninde sonunda fareye mi dönüşüyor?
- Neden fareleri küçük görüyorsun? Bu bir yobazlık değil mi?
- Sadece masum bir benzetme. Yoksa farenin dünyası kendi içinde bizim değerler düzenimizden apayrıdır.
- Sen sen ol, kimseye, hiçbir canlıya yobaz deme. Yobazlık kılıçla, topla, tüfekle önlenemez. Saygı ve sevgi. Her şeyin başı o.
- Nasıl diyemem? Olgulara saygım var. Olgular bu dünyada yobazlar olduğunu gösteriyor. Olgulara yobazca bakmadığım için yobaza yobaz diyorum.
- Öyleyse yobazı anlayalım. Kimdir o? Neden böyledir?
- Yobaz olmamak için bu gerekiyor.
- Yetmiyor ama. Sahi, yobaz olsak ne olur ki?
- Peki öyleyse, söyle bakalım dünyaya bakışının nerelerinde yobazsın?
- Sen de söyle, dostum. İki yobaz olarak çaresiz yobazlığımızı tartışalım.
Kullanıcı küçük betizi
ekera
Üye
Üye
 
İletiler: 79
Kayıt: Sal Ara 11, 2007 11:05

İletigönderen bozkurtlar diyari » Cum Nis 24, 2009 20:16

Su nefrete bakin su intikama bakin
sen "son Türk" degil bence son yobazlardan birisin.
Ulan sizin agziniza ATATÜRK hic yakismiyorm.
Vay efendim Müslüman degilmis dinsizmis
nereden biliyorsunuz yav beraber askerlikmi yaptiniz.
Toplumda kin nefret uyandirmak icin nede güzel calisiyorsunuz.
Kimsenin haddine düsmedi daha ATATÜRKü elestirmek
Hele hele sizin gibi yobazlarin hicmi hic haddine degil.
Vahabi cocuklari sizi.

Dahiler hic bir zaman inanclariyla degil yaptiklariyla anilirlar anladinizmi.
TÜRK GENÇLİĞİNİN ANDI !!!

EY TÜRK'ÜN BÜYÜK ATASI GAZI MUSTAFA KEMAL ATATÜRK !!!

Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize namus ve şeref sözü verip, kendimizi büyük Türk Milletine adarız.
Kullanıcı küçük betizi
bozkurtlar diyari
Üye
Üye
 
İletiler: 570
Kayıt: Cum Ara 19, 2008 11:27

İletigönderen Sonturk » Cmt Nis 25, 2009 0:39

Hasan Demir. yazı Tarihi: 20/04/2009 [yenicaggazetesi]

Atatürkün el yazısı ve Sevrciler

Prof. Dr. Afet İnan’ın, “Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk’ün El Yazıları” kitabında Atatürk, el yazısıyla “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” notu düşmüş ve bu notu Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ , Türkiye’nin içinde bulunduğu PKK teröründen kurtuluş reçetesi olarak Türk ve dünya kamuoyu ile paylaştı ya, ortalık Atatürkçüden geçilmez oldu..
Atatürk’ün tek bir ilke ve eserine dahi tahammül edemeyenler, nedense, “Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk milleti denir” derkenarına dört elle sarıldılar, günlerdir öve öve bitiremiyorlar.
Önce, “Atatürk’ün el yazıları yetmiş yıldır orada öylece duruyor, sizin gözünüze şimdi mi ilişti?” diye sormak durumundayız. Açık söyleyelim, Atatürk, böyle not düştü diye, millet tanımını, hele Türk milleti tanımını bu haliyle kabul etmek, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin değil, yarasa yarasa Türkiye’yi bu coğrafyadan silmek isteyen Sevrcilerin işine yarar.
Çünkü bu tanımın ilim ve tarihi realitelerle örtüşmesi mümkün değildir.
Bir şey ki, ilme ve tarihe aykırı ise, o aykırılığın üzerine bina edilen her şey, çökmeye mahkûmdur.
Tarihçisinden sosyologuna dünyanın bütün ilim adamlarına soruyoruz, bu tarif, doğru bir tarif midir?
Şayet bu tarif doğru ise Türkistan’dan Batı Trakya’da yaşayan Türklere kadar, 250 milyon soydaşımıza Türk demeyecek miyiz? Belki, onlar da Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına katkıda bulunmuşlardır, en azından dua etmişlerdir, o yönüyle onlara da Türk diyebiliriz diyenler olacaktır. Böyle bir yaklaşıma güleriz ve sorarız, öyleyse Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulabilmesi için milli mücadeleyi bütün varlıklarıyla destekleyen Pakistan halkına da Türk dememiz gerekmez mi? Ne taraftan bakarsanız bakınız, kökleri Türklerden gelen Kürt halkına, dilleri farklı ve kendilerini Türk hissetmiyorlar diye, ayrı bir kimlik vermeyi insanlık ve demokrasinin gereği sayacağız, ama, öte yandan, kendilerini Türk hisseden ve asgariden on bin yıldır var olduğu tarihin taşlarına kazınmış, Türkçe konuşan, Roma’ya iki defa ayak basmış, onlarca devlet ve medeniyet kurmuş bir kavmi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında rol alma şans ve fırsatları olmadı diye, Türk saymayacağız, öyle mi?
Atatürk’ün bu millet tarifi doğru değildir.
Zâten Atatürk’ün gerçek millet tarifi de öyle değildir, o, sadece bir not düşmedir.
Öyle olsa bile Atatürk de yanılabilir.
Nitekim Atatürk, 1921 yılı Aralık ayının ilk gününde TBMM’de yaptığı konuşmada, kılık kıyafet dahil, II. Mahmut’un ıslahat hareketlerini Avrupa’yı taklit etmek olarak değerlendirmiş amma aynı Atatürk bu konuşmadan dört yıl sonra, 25 Kasım 1925’te kılık kıyafetle ilgili kanunu Meclis’ten geçirterek II. Mahmut’un yaptığının benzerini yapmıştır. Sonra, Atatürk’ün bahsi geçen kitapta, el yazılarıyla düştüğü notların cümlesini hayata geçirmek için yola çıkarsak, bazı konularda bu milletin Atatürk’ten kopması için elden gelen yapılmış olur, yani, Atatürk’e en büyük zarar, Atatürk’le verilir. Ne demek istediğimi o notları okumuş olanlar hatırlamışlardır.
Dahası..
Kitabın başlarında, “Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk milleti denir” diyen rahmetli, aynı kitapta, “Türk milletinin oluşumunda etkili olduğu görülen doğal ve tarihi olguları, a)Siyasal varlıkta birlik, b)Dil birliği, c)Yurt birliği, d)Irk ve köken birliği, e)Tarihi yakınlık, f) Ahlakî yakınlık” şeklinde maddeleştirmiştir. Yani, millet kavramına, “ırk birliğini” de ilave etmiştir.
Velhasıl..
Millet tanımı için “yurt birliği” şartı yoktur.
Nitekim Yahudilerin binlerce yıldır yurtları yoktu ama bir millet olarak vardılar, sonunda yurtları da oldu.
Atatürk’ün en güzel, en doğru, en büyük el yazısı, anti emperyalist, mazlum milletlerin kutup yıldızı, Siyonizm ve sömürgeci Haçlıların kâbusu, kökü on binlerce yıllık mâziden iksir emen, Turan’ın çekirdeği, özellikle Türk-İslâm âlemi ve insanlığın doğsun da, ufkumuzu aydınlatsın diye beklediği, adı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olan, güneştir.
==============================================================================

Ben Medeni bilgiler kitabindaki sozleri kaynak gosterdigimide Turk-Kan dalga gecmis, kufur etmisti...

"Atatürk’e en büyük zarar, Atatürk’le verilir. Ne demek istediğimi o notları okumuş olanlar hatırlamışlardır."


Hasan Demir aceba hangi notlardan bahsediyor? Medeni bilgilerde Ataturke Musluman Turkiyede zarar verecek sadece din bolumuyle ilgili notlardir, zaten kitabin geri kalani, kultur, tarih, devlet isleri uzerinedir.

---------------------------------------------------------------------------------------------------- ------------------------------------------


Bana gene agiz dolusu kufur etmissiniz. Ben bir provokator deyilim.

Bazilariniz diyor ki , musluman olup olmadigi Allah bilir, bunu tartismamamiz lazim. Ama sitinezde, Ataturk "musluman" oldugunu ispatlamaya calisan pek cok izlence var. O zaman neden "lan size ne" diye cikismadiniz? hani bu Allahlan kul arasindaydi?

Siz isinize gelince din Allahla kul arasinda oluyor.
Turk,strong, stark,..., bir tesaduf mu?
Kullanıcı küçük betizi
Sonturk
Üye
Üye
 
İletiler: 68
Kayıt: Sal Mar 24, 2009 15:10

İletigönderen Ram » Cmt Nis 25, 2009 2:39

Hasan Demir açıkça saçmalamıştır. Bu sözden, "Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna yardım eden halka Türk Milleti denir" veyâhut "Türk Milleti'nin içinde, Türk bir soy olarak sayılamaz, bu sebeple soydaşlarımız Türk Milleti'nin içinde değildir" diye bir anlam çıkmaz. Açıkça belli ki, Gazi, bu tanımda Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan vatandaşları kastetmektedir. Bölme yoktur, ayrım yoktur, aksine tekleştirme vardır.

Gazi'nin düşüncesi açıktır: "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran halka da Türk Milleti denir, bu yurt da Türk yurdudur, azınlık (gayr-ı müslim) durumunda olanlar da Türk'üm derse ne mutlu onlara..." -> "Türk demek Türkçe demektir; ne mutlu Türk'üm diyene" (Bakınız: TDK / Türk: Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan halk ve bu halktan olan kimse), (Bakınız: "Agop (Martayan) DİLAÇAR")

Sonturk yazdı:Ben Medeni bilgiler kitabindaki sozleri kaynak gosterdigimide Turk-Kan dalga gecmis, kufur etmisti...

"Atatürk’e en büyük zarar, Atatürk’le verilir. Ne demek istediğimi o notları okumuş olanlar hatırlamışlardır."


Küfürden çok cevap yazmış. Okuyup da cevap veremiyorsan ve inatla tavrını sürdürüyorsan, verilen cevaplardaki sertlikleri fazlasıyla hakediyorsun demektir.

Hasan Demir aceba hangi notlardan bahsediyor? Medeni bilgilerde Ataturke Musluman Turkiyede zarar verecek sadece din bolumuyle ilgili notlardir, zaten kitabin geri kalani, kultur, tarih, devlet isleri uzerinedir.


Doğrudur, fakat eksik yazmışsın. Tıpkı din konusunda olduğu gibi, cühelâ ya da art niyetli kimselerce "Gazi'nin Kürtlere 'muhtariyet (özerklik)' verilmesini istediği" şeklinde yorumlanan notları da, söylemleri de vardır.

Bana gene agiz dolusu kufur etmissiniz. Ben bir provokator deyilim.


Kışkırtıcı olduğun bir gerçek, fakat bu da câhil inadından dolayı gibi geliyor.

Bazilariniz diyor ki , musluman olup olmadigi Allah bilir, bunu tartismamamiz lazim. Ama sitinezde, Ataturk "musluman" oldugunu ispatlamaya calisan pek cok izlence var. O zaman neden "lan size ne" diye cikismadiniz? hani bu Allahlan kul arasindaydi?

Siz isinize gelince din Allahla kul arasinda oluyor.


O bâzılarının ismini ver de sana cevap verme zahmetine girebilsinler. Yok bana diyorsan diye cevap vereyim sana;

1) İslâm'a göre bir bireyin imânlı olup olmadığını yalnız Allah bilir.
2) Meseleye inanç bakımından bakan bir Müslüman, bu ölçütü bilmek zorundadır.
3) Bu ölçütün yanında bilmesi gereken bir ölçüt daha vardır; İslâm'a göre birine "dinsiz-imânsız" demek, itham edilen kimse eğer dinsiz-imânsız değilse, bu büyük günahtır, ithamı eden kendi dinsiz sayılır.
4) Bir Müslümanın birine "inançlı biridir" demesi, bu gözle o kimseye bakmasının zerre kadar günahı yoktur.
5) Ben meseleye hiçbir şekilde din yönünden bakmıyorum, yukarıdaki maddeleri de öğren diye sıraladım. Gazi'nin inancı kimseyi ilgilendirmez. İsterse taşa tapsın, yine de kimseyi ilgilendirmez. Fakat ortalık yobazdan, mürteciden, din simsarlarından, iftiracıdan, câhilden, Gazi düşmanlarından geçilmezken, ortada olan belgeyi, notları, söylemleri, aktarılan bilgileri de ortaya koymak bizim boynumuzun borcumuzdur.
6) Olur da, yarın-öbür gün Gazi'ye ait, Gazi'nin dinsiz, inançsız veyâhut farklı bir inanca mensup olduğuna dair bir belge çıkarsa, bunu da çekinmeden söyleriz.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Önceki

Şu dizine dön: Kitap Tanıtımları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x