
DTP, Cumhuriyet tarihinde ayrılıkçı Kürtçülüğün siyasallaşma uğruna kazandığı devinime karşın; demokratik arenada eline aldığı şansı ne yazık ki kullanamadı!.. Daha doğrusu kullanmak istemedi… Üstelik devletin göz yumma uğruna girdiği riske rağmen kendi sonunu bilerek, isteyerek hazırladı!..
Bir yandan “demokratikleşme, barış ve özgür siyaset” diyerek teoride kalan DTP’liler; diğer yandan etnik kavgayı körüklemek için pratiğe girmekten kaçınmadılar! Bakın, DTP’liler kapatılmaya giden bu süreci nasıl zorladılar:
Öcalan’a “Sayın diyerek” PKK liderini ısrarla öne çıkardılar ve “muhatap” alınmasını istediler! PKK sempatizanlarının “Öcalan’a özgürlük” ve “İrademiz Öcalan” adı altında yürüttüğü kampanyalara öncülük ettiler!..
Siyasal açıdan çıkmaza girdikleri dönemlerde İmralı’dan talimat beklediler, terörist cenazelerinde en önde yürüdüler!..
“Operasyonlar dursun” diyerek TSK’yi hedef aldılar…
Kandil Dağı’ndaki “serhildan” (başkaldırı) stratejisine ne yazık ki taşeronluk yaptılar!.. Kadınların ve çocukların öne sürüldüğü bir direniş provasına destek verdiler; şiddeti dayatan bir örgütün “kaostan kazanım” planına ortak oldular!…
Yani, Leyla Zana ve arkadaşlarını 10 yıllık cezaevi sürecine götüren 1991’deki HEP krizinden ne yazık ki ders çıkarmadılar…
Anlayacağınız, Kandil-İmralı hattındaki gelgitler, “barış” ve şiddet ikilemindeki çarpıklıklar ve “şahin” – “güvercin” kavgası üzerinden yürütülen radikal siyaset, DTP’yi iyice çıkmaza sürükledi ve onarılmaz hatalara mahkûm etti!.. Sonunda Ahmet Türk gibi ılımlı politikacılar, ateşle ısıtılan Kürt siyasetinde yanmaktan kurtulamadı!.. Peki siyasetin kanlı şahini kazandı mı?..
Ortada bir tek gerçek var; kendi kendini ayağından vuran şahin demokrasinin kafesinden bilerek, isteyerek havalandı!.. Konacağı tek yer Kandil’in yüksek tepeleridir!.. Şüphesiz ki, orada eğitilecek ve yeniden düz ovaya salıverilecektir!..
Açılımın Bilançosu!..
Yargının, hukukun üstünlüğüne dayanarak çaresiz kaldığı bir ortamda, Türkiye huzurunu kaybetti… Peki, demokrasi, barış ve ortak geleceğin sorgulandığı bir süreçte DTP’nin kapatılması ortaya nasıl bir bilanço çıkardı?.. İşte Güneydoğu siyasetinin çıkmaza düşürüldüğü manzaradan yansıyanlar:
AKP: DTP, PKK ve Öcalan’ın “açılım” tuzağına düştü ve fiyasko çukuruna battı. Aklıevvel danışmaların hataları yüzünden de süreci iyi yürütemedi. Erdoğan, DTP’yi Güneydoğu’da bitirme uğruna girdiği mücadelede, gerginliğin DTP ve PKK’ye yarayacağını göremedi. Planı halka açıklayamadığı için kaybedeceği baştan belliydi. Batıda hızla oy yitirmeye devam edecek.
Devlet: Sokak gösterileri devleti zora sokacak. PKK’nin şiddeti Batı’ya taşıma stratejisi güvenlik sorunlarını büyük boyutlara ulaştıracak. Devletin ilgili birimleri büyüyen “intifada” provalarına karşın milisleşmiş PKK’nin silahlı PKK’nin önüne geçtiğini fark ettiğinde çok geç kalmış olacak!.. Gerginliğin kardeş kavgasına yol açmaması için çok mücadele edilmesi gerekecek.
MHP: PKK-DTP ikilisinin siyaset kaosundan en iyi MHP yararlanıyor. AKP’yi açılım sürecinde sarsmaya devam ediyor.
CHP: Kürt açılımı sürecinde en doğru yerde durdu. 1989’daki Kürt raporunu öne çıkaran Deniz Baykal, partisinin Güneydoğu konusunda AKP’den çok ileride olduğunu gösterdi. Baykal’ın açılım sürecindeki dengeli saptamaları CHP’nin oylarını hızla yükseltiyor.
DTP: PKK’nin siyasal çizgisine yaklaşması bu partinin şimdilik sonunu getirdi. Şahinler-güvercinler kavgasında ılımlı liderini kaybetti. Kurulacak yeni parti eskisine rahmet okutacak. Yeni parti, PKK’nin Kandil’de kurduğu “KCK” yani (Kürdistan Topluluklar Birliği) benzeri bir yapıda olacak! Öcalan’ın son avukat görüşmelerinde KCK’ye ısrarla dikkat çekmesi de yeni partinin duruşunu belirleyecek.
Öcalan: Sürecin en çok kazananı… Hem “yol haritası” raporuyla AKP’nin “demokratikleşme” planının önüne geçti hem de “tek muhatap”lık şeklindeki dayatmayı güçlendirdi! 34 PKK’liyi Türkiye’ye çağırarak PKK üzerindeki hâkimiyetini bir kez daha gösterdi. Bu saatten sonra ne PKK ne de kurulacak parti onun sözünden çıkmayacak!..
PKK: DTP kapatılsa da kapatılmasa da kazanan PKK olacaktı. Kapatma kararı örgütün elini güçlendirdi. “Kürtlerin siyaset yapması istenmiyor, dağa çıkmaya zorlanıyoruz” propagandası yaparak kitleleri provoke edecek. Siyasallaşma planını yüzde 70 oranında tamamlayan örgüt, bundan sonra her mermiyi İmralı’nın kilidini kırmak için kullanacak!..
Tarihten Bir Yaprak!..
O halde yandaki satırların da dışa vurduğu bu çalkantılı süreç nereye gidecek?.. Aslında hedef ve amaç bellidir!..
Eski DEP milletvekili Hatip Dicle, Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) önceki gün Diyarbakır’da düzenlediği olağanüstü toplantıda, Kürt siyasetinin ağzındaki son baklayı çıkardı ve “Abdullah Öcalan için ilk aşamada ev hapsi düşünülmelidir” dedi!..
Peki biz bir yılı aşkın önce hangi konuya dikkat çekmiştik?.. Yanıtı 21 Ekim 2008’de bu köşede yer alan “Öcalan’a arsa aranıyor” başlıklı yazıdaydı:
“PKK, Kürt dili ve kimliğinin anayasaya girmesini ve Öcalan’ın serbest bırakılarak siyasi yaşama entegre edilmesini savunuyor. PKK’nin şiddet yoluyla dayatmaya çalıştığı bu talepler, son zamanlarda kimi çevrelerce de açıkça dile getiriliyor. Örneğin AKP’li Dengir Fırat’ın üç DTP milletvekiliyle baş başa yediği yemekte de ‘İmralı süreci’nin tartışıldığı söyleniyor. Yayınlarıyla PKK’nin psikolojik savaşına katkı sunan Taraf adlı gazetede dün yayımlanan bir röportaj ise Öcalan konusundaki ütopyalarda sınırın aşıldığını gösteriyor. Neşe Düzel’in sorularını yanıtlayan Avni Özgürel şöyle diyor: ‘Anayasa dahil Kürtleri rahatsız eden bütün metinler yeniden yazılmalı. Öcalan’la görüşülmeli. Affı söz konusu olamaz ama Türkiye’de istediği şehirde arazi alabilir ve gündelik siyasetin dışında tutularak bu mekânda ziyaretçileriyle görüşerek yaşayabilir. Asker seviyesinde de buna giderek yaklaşıldığını biliyorum.’ Öcalan için küçük bir devletçik kurulmasını önerebildiğine göre Özgürel’in bildiği önemli şeyler olması gerekiyor! Ne de olsa ‘Öcalan’ı MİT’in kurduğu Fikir Ajansı’nda gördüm’ diyen kendisi değil miydi?”
Mehmet FARAÇ / Cumhuriyet, 15 Aralık 2009