
Özal’ın meşhur sözü: 2.5 gazete kalacak
Güneş gazetesinin, “Basının desteğiyle iktidar olup, sonra da basını bozguncu ilan ettiler” haberi, Başbakan Özal’la gazeteciler arasındaki ipleri kopardı.
Turgut Özal, basınla kavgasını sürdürürken Nisan 1988’de Güneş gazetesinin sekiz sütuna çektiği kocaman manşet hafızaları tekrar eski günleri hatırlamaya zorlar cinsindendi: “Özal, Menderesleşiyor.”
Ekonomide “liberalizm“ diye yola çıkıp, sonunda “piyasa”ya karşı “devlet”i ileri sürdüler. Basın desteğiyle iktidar olup, sonunda basını “Bozguncu ilan ettiler. Yola beraber çıktıkları kadroyla aralarını açıp, dar bir çevreye kapandılar. Dış politikayı ön plana sürüp, hayat pahalılığını halka unutturmaya çalıştılar” diye devam ediyordu manşet haberi... Hatta o dönemde Mehmet Barlas bile başyazılarında artık Özal’ı eleştirmeye başlamıştı.
Arıkan’dan istek
Gazetecilere sık sık kızan ve çıkışan Turgut Özal’ın dönemin Maliye Bakanı’ndan bir isteği ise gözlerin faltaşı gibi açılmasına neden oluyordu. Bakın, gazeteci-yazar Emin Çölaşan kitabında olayı nasıl anlatıyordu: ”Turgut’un arası gazetecilerle de iyi. Onlara yaklaşıyor, esprili sohbetler yapıyor. Belli bir dönem sonra gazetecilere kızmaya başlıyor. Aleyhinde bir yazı çıkınca küplere biniyor. 1984 yılında Bitlis’te Maliye Bakanı Vural Arıkan’a bir direktif veriyor:
“Sen bir demeç ver ve yabancı sigara kaçakçılığının arkasında hangi gazete patronlarının olduğunu bildiğimizi söyle.”
Ancak Arıkan bu öneriyi kabul etmiyor. Çünkü biliyor ki hiçbir gazete patronu sigara kaçakçılığı yapmıyor. Diyor ki, “Sayın Başbakanım, bu demeci ben vermeyeyim. Çünkü öyle bir patron yok.”
Turgut Özal o gün demeç veriyor, ancak gazete patronlarından söz etmiyor: “Biz yabancı sigara kaçakçılığının arkasında hangi patronların olduğunu çok iyi biliyoruz.”
İki buçuk gazete
Turgut Özal’ın o günlerde bir başka ilginç sözü de “2.5 gazete kalacak”tı. Özal, burada “Kartel” olarak nitelendirdiği Hürriyet ve Sabah’ı bir, diğer tüm gazeteleri de yarım gazete olarak nitelendiriyor ve o dönemleri yaşayanların ifadesine göre bundan böyle Türkiye’de basının bu şekilde yer alacağını ifade ediyordu.
Yine Emin Çölaşan’ın kitabında Turgut ve Semra Özal çiftinin Tercüman gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak ile nasıl uğraşmaya başladıkları ve Nazlı Ilıcak’ın bir süre sonra gazetesini bırakmak zorunda kaldığı da anlatılıyor. Çölaşan şunları anlatıyor: “İnanılır gibi değil, ama Nazlı Ilıcak kendi gazetesini bırakmak zorunda kaldı. Kocası üzerindeki baskılar böylece hafifledi.
‘Yazarsan yaz, be...’
Turgut ve Semra, hoşlarına gitmeyen yazı yazan bazı gazetecileri, gazete sahiplerine şikayet ettiler. Turgut, bazı gazetecileri ”Sol Amigo“ olarak tanımladı. Onlara değer vermediğini ve yazılarını okumadığını açıkladı. Bir gün bir gazeteciye ”Yazarsan yaz be! senden büyük Allah var“ dedi. Sabah gazetesi yazarı Uluç Gürkan’ı, gazetenin genel yayın yönetmeni Zafer Mutlu’ya şikayet ettiğini gazeteler yazdı. Yine gazetelerin yazdığına göre referandum günü Çetin Altan’ın yazısını basmayan Güneş gazetesinin sahibi Mehmet Ali Yılmaz’a telefon edip ”Bundan sonra biz de size başka türlü davranacağız. Haberin olsun“ dedi.
Binlerce gazeteciye dava
Sivas Cumhuriyet Savcısı Nurullah Aydın, anayasa ve kanunların verdiği yetki ve görevin gereği olarak anayasayı ihlal suçundan dolayı Özal’ın yargılanması ve hakkında soruşturma açılmasını önerdi. Bu sözler kamuoyunda bir bomba etkisi yaratırken Aydın, bundan sonra başına geleceklerden habersizdi. Aydın yaşadığı o süreci şöyle anlattı: “O dönemde Yargıtay Başsavcılığı’na, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na Cumhurbaşkanı makamında oturan Turgut Özal’ın anayasanın ihlal edilebileceğine ilişkin beyanının anayasal suç olduğunu ifade ettik ve hakkında soruşturma açılmasını istedik. Bu açıklamamın akabinde o dönemde izinde olan hakimler savcılar yüksek kurulunu toplamak suretiyle beni 24 saat içerisinde Sivas Başsavcılığı’ndan alıp yeni kurulan adliyesi, binası, lojmanı hiçbir şeyi olmayan Bayburt Demirözü’ne görevlendirdiler. Demirözü’nde gördük. Bayburt Demirözü’nde de, ”Anayasanın ve hukukun gereği ne ise yerine getiririz“ cümleleri nedeniyle de bu kez Kars Digor’a gönderildim. Sonra da Tuzluca ve Tuzluca’da istifa ettim.”
Sonuç
Sonuç olarak, iktidara basınla bir bahar havası yaşayarak gelen ANAP iktidarı döneminde 25 Şubat 1989 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Süleyman Sarılar’ın saptamalarına göre, 2.792 yazar, çevirmen ve gazeteci yargılandı, 458 yayın için toplatma kararı verildi, 368 yayın hakkında mahkemelerce müsadere ve imha kararı alındı, 39 ton yayın imha edildi, 40 ton yayın, imhayı bekler hale geldi. Yazar, çevirmen ve gazetecilere 2000 yıla yakın hapis ve milyarlarca liralık para cezası verilirken, 13 gazete hakkında 303 dava açıldı. . 1983’te askeri yönetimin resmen sona ermesinden sonra yine Özal iktidarı döneminde basına tam 1426 dava açılmış, gazetelerle ilgili olarak da 2127 kovuşturma yürütülmüştü.
Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz
Emin Çölaşan’ın “Turgut Nereye Koşuyor” kitabına göre, o dönemlerde mizah dergileri de Özal ile uğraşmaya başlamıştı. Bazı gazete başlıkları ise kendilerini bir türlü sevmeyen Özal’a ve ailesine başlıklarıyla savaş açmıştı.
Fırt dergisinde bir karikatür: ”Davulcu Asım kayınpederinin karşısında el pençe divan duruyor. Turgut kendisine, “Boşuna ısrar etme. Davul bakanlığı kuramam. O kadarı biraz fazla olur” diyor.
Karikatürlerin ana konusu
Limon dergisinde bir başka karikatür: Semra, ağzında purosuyla Evren’in makam arabasına eğilmiş. Arkasında bir sürü papatya, “Kenan Bey, biraz sıkışın da arkadaşlar da binsin” diyor. Anlayana binlerce karikatür, fıkra ve espri.
Kitapta basından alıntılara da yer veriliyor. “Manavgat’lı papatyalar, Semra Özal’a 40 kiloluk dev bir pasta verdiler” (Hürriyet 17 Mart 1988).
“Semra Özal’ın vakfının Bolu şubesinin açılışında Özal’lara 70 çeşit yemeğin bulunduğu Padişah Sofrası hazırlandı” (Milliyet, 27 Mart 1988).
“Sanki başbakan karısı değil, Başbakan. Semra Özal Adana’da devlet töreniyle karşılandı” (Bulvar, 4 Nisan 1988).
“Zeynep ve ortağı, 1986’da beş milyon lira vergi verdi. Adanalılar gecesinde Zeynep’in kolunda 3 milyon liralık saat, 1.5 milyon liralık taşlı bilezik, özel yapım 3.5 milyon liralık bilezik vardı. Kocası Asım, 10 milyon liralık Rolex marka taşlı saat takmıştı” (Sabah, 7 Ocak 1988).
“Yusuf Özal’a damat olan genç bir gecede terfi etti. Planlama’da küçük bir memur olan Ahmet danışman, görevli olarak Brüksel’e atandı” (Günaydın, 13 Mart 1988).
Özel TV dönemini başlattı
82 Anayasası’na göre başbakan olan Turgut Özal,’ın 1987 seçimlerinin akabinde siyasi partiler ve seçim kanununda kendi lehine yaptığı değişikliklerin anayasaya aykırı olduğunun ifade edildiği dönemde özel sektörde de özellikle özelleştirme ve 24 Ocak kararlarının uygulanması sürecinde de tamamen anayasadaki sosyal devlet ilkesini ihlal eden kanunlar çıkartması tepkilere neden olmuştu. İşte bu dönemde kendisine TRT kanununa göre TRT’nin tek yayın yapma yetkisi, kanunu olmasına rağmen anayasada da bu konu olmasına rağmen haberleşme ve basın ile ilgili maddelerinde Turgut Özal oğlunun kurduğu Star TV televizyonunun yayın yapması eleştirileri karşısında “anayasayı bir kez çiğnemekle bir şey olmaz” sözlerini sarf etmişti.
YARIN: VE TAYYİP ERDOĞAN DÖNEMİ
Macit SOYDAN, YENİÇAĞ, 15 Şubat 2010