Batı'nın Terör Oyunu / Halit REFİĞ

Tartışma Alanı

Batı'nın Terör Oyunu / Halit REFİĞ

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş Eki 25, 2012 10:30

Batı'nın Terör Oyunu

Terör, genellikle savunmasız durumdaki kişi ve topluluklara karşı düzenlenen, siyasi hedefleri olan, ölümcül saldırı hareketlerine denilmektedir. Tarihi eski, coğrafyası çok geniştir. Eski Yunan tarihçisi Ksenofon terörden söz ederken, bunun düşman topluluklarına karşı psikolojik bir savaş türü olduğunu ifade eder. Roma İmparatorları kendilerine karşı çıkanları yıldırmak için çok kere terörist yollara başvurmuşlardı. İslam aleminin geçmişteki en ünlü teröristi Hasan Sabbah ve fedaileri idi. İran'da sığındıkları, ulaşılması zor Alamut kalesinden Selçuklu Devletine karşı din savaşı açan Hasan Sabbah'ın canilerinin beyinleri afyonla uyuşturuluyordu. Bu fedaileri tanımlayan "haşhaşiyun" kelimesi Batı dillerine "assasin/suikastçı" olarak girdi Ve çok da tatbik alanı buldu.

Fransız İhtilali sırasında bir süre iktidarı ele geçiren Robespierre'in, siyasi rakiplerini gelişi güzel giyotinlere yolladığı döneme "Terör Dönemi /1793–94) denildi. Terör Amerika kıtasına da atlamakta gecikmedi. Amerika iç savaşında (1861–65) özgürleşen zenci köleleri yıldırmak için, ırkçı beyaz guruplar "Ku Klux Klan" terör hareketlerine giriştiler.

19. yüzyılda Osmanlı imparatorluğu bir çözülme sürecine girmişken, Batılı güçler Hıristiyanlığın koruyuculuğu bahanesiyle, Balkanlardaki bütün terör hareketlerinin teşvikçisi ve destekleyicisi oldular, İstanbul’da Osmanlı Bankası'nın bombalanmasından, Yıldız Camiinde II. Abdülhamid'e suikast teşebbüsüne kadar ilk Ermeni terör hareketlerinin düzenleyicilerinin hepsi Avrupalı ajanlardı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Lawrence gibi İngiliz ajanlar, artık kendilerini gizlemek gereğini bile hissetmeden, Türkleri arkadan vurmak için Vahhabi teröristleri yönlendiriyorlardı. Bu ajanlardan bir başkası olan Binbaşı Noell'in Kürt aşiretleri arasındaki faaliyetleri, Arabistanlı Lawrence’ınkiler gibi başarılı sonuçlara ulaşamadıysa da bu coğrafyadaki ilk fesat tohumları oldu.

Terör hareketleri ile bu kadar içli dışlı olan İngilizlerin kendilerinin de terör hedefleri haline gelmeleri kaçınılmazdı. Nitekim İrlandalı örgütler de onları evlerinde vurmaya başladılar.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra İsrail Devleti'nin kuruluşu ve yurtsuz kalan Filistinliler, Orta Doğu'yu dünyanın en kanlı terör bölgesi haline getirdi. Soğuk Savaş sırasında Avrupa'da boy gösteren ideolojik terör hareketlerinden, ne Almanya'daki Baader-Meinhof, ne de İtalya'daki Kızıl Tugaylar'ın birkaç sansasyonel cinayetten başka etkileri olmadı. İspanya'daki Bask örgütü ETA da, zaman zaman can alan bir kuru gürültü olmaktan öteye geçemedi.

"Batı'da ne varsa, aman bizde de olsun" tutkusundan başka kaygıları bulunmayan Japonlar bile, bazı umumi yerlerde gelişigüzel toplu ölümlere yol açmanın ötesinde amaçlarına akıl erdirilemeyen birtakım terör guruplarına sahip oldular. Latin Amerika'daki müzmin toplumsal dengesizlikler ve siyasi iktidar mücadelelerinden kaynaklanan terör hareketleri, Küba'da Castro gibi güçlü ve meşru bir devlet adamı ortaya çıkarmışsa da, diğer ülkelerde Guevara'nın hayaleti romantik ve sonuçsuz bir başkaldırı sembolü olmayı sürdürdü.

Bu genel panorama içinde terörün en ciddi hedefi olan ülke hiç kuşkusuz Türkiye'dir. Kendilerini Marksist-Leninist, ya da Mao'cu olarak tanımlayan bazı terör örgütlerine rağmen, olaylar mercek altına alındığında başlıca tertipçilerin Türkiye'nin NATO müttefikleri olduğu görülebilir. Türkiye'nin terör hedefi haline gelmesinin kaynağında Kıbrıs meselesi vardır.

Batı dünyası için bir kabus haline gelen Stalin 1953'te öldüğünde Kore'de ateşkes imzalanınca, Türkiye'nin Batı'nın askeri ve siyasi borsasındaki değeri birden düşmüştü. Kore Savaşı'ndaki desteğinden dolayı Türkiye ödül beklerken, İngiltere'ye ödünç verilen Kıbrıs adası Yunanistan'a hibe edilmek istenmişti. Bunu sağlamak için Yunan albayı Grivas 1954 yılında Kıbrıs'a yollanmış ve 1955 yılında EOKA örgütü Enosis'i gerçekleştirmek üzere eyleme geçmişti. Bu durum karşısında Türkiye sessiz kalmamış, Kıbrıs üzerindeki tarihi haklarını NATO içinde savunmaya çalışmıştır. Kıbrıs konusunda direnen Türk devlet adamları, Amerika'dan alamadıkları sanayi altyapısı kredilerini Sovyetlerden sağlamaya niyetlendiklerinde, NATO müttefiklerine karşı çıkmanın bedelini canlarıyla ödemişlerdi. Sonradan Abdullah Öcalan için ortalığı birbirine katacak olan NATO müttefiklerimiz, Menderes, Zorlu ve Polatkan idama giderlerken kıllarını kıpırdatmamışlardı.

70'li yıllarda, devlet için gaile teşkil edecek sağlı sollu terör örgütlerinin ortalığa salınmalarına rağmen, Kıbrıs ve sanayileşme konularında doğru bildiği yoldan vazgeçmeyen Türkiye 1974 yılında askeri bir müdahale ile Kıbrıs'ta kendisine stratejik bir güvenli bölge meydana getirdi. Bunun karşılığı 1975 yılında Lübnan'da Ermeni ASALA, Bekaa vadisinde Kürt PKK terör örgütlerinin kurulmasıydı. Önce ASALA harekete geçti. Türkiye'nin Paris ve Viyana Büyükelçileri bir gün arayla öldürüldüler.

1983'te Orly hava limanında 8 kişinin ölümü 56 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan bombalı eylem ASALA'nın son büyük terör hareketi oldu. 1984'te PKK devreye girdi. Her iki örgüt de aynı kaynaklar tarafından besleniyor ve destekleniyordu.

1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Almanyaların birleşmesiyle başlayan Doğu Avrupa sosyalist rejimlerinin tasfiyesi süreci 1991'de Rusya'da Yeltsin'in iktidara gelmesi ile tamamlandı. İdeolojiler arasındaki soğuk savaş sona ermiş, Türkiye Batı'nın askeri ve siyasi borsasında bir kere daha değer kaybetmişti. Kore'den sonra, Körfez Savaşı bitiminde de Amerika'ya desteğinin karşılığında Türkiye ödül almak yerine ödün vermek durumuyla karşı karşıya gelmişti. Kıbrıs'ın yanında şimdi de Dicle/Fırat bölgesinin PKK'ya devri isteniyordu. Bu durumu 1995 yılı Mayıs ayında zamanın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel "Milliyet" gazetesinde "Batı Sevr'i istiyor" ifadesiyle dile getirmişti. Kıdemli devlet adamı Kamran İnan ise 8 Kasım 1995 tarihinde Harp Akademileri'nde verdiği konferansta şunları söylüyordu:

"Batı bana hakkımı vermemiştir. Gayet açık söyleyeyim 45 yıl boyu NATO içinde Amerika'dan sonra en büyük askeri katkıyı veren, Varşova Paktı ile ortak sınırları savunan Türkiye olmasına mukabil, Soğuk Savaş'ın şeklen de olsa son bulmasından sonra Batı bana adeta görünür şekilde sırtını çevirdi."

"Biz 45 yıl Batı'daydık: Çok şey aldık mı emin değilim. Ama çok şey verdiğimizi de biliyorum."

"Türkiye hâlâ 40 sene, 30 sene, 20 sene önceki konsept ile Batı diyor. Batı bitti efendim."

"NATO artık bugün eski fonksiyonunu yitirmiştir... Türkiye'nin artık, kendi müstakil savunmasını çok yönlü olarak düşünmesi ve geliştirmesi lazımdır."


Kamran İnan'ın 1995 yılında Harp Akademileri'nde ifade ettiği bu görüşler bugün çok daha değer ve önem kazanmış durumdadır. Türkiye'nin kuyusunu kazmaya çalışan başlıca ülkelerin NATO içindeki müttefiklerimiz olduğu çarpıcı olaylarla ortaya çıkmıştır.

ASALA'nın başı olan Agop Agopyan (herhalde Türk gizli servisi tarafından) 1988'de Atina'da öldürüldü. Bundan on yıl sonra PKK'nın başı Abdullah Öcalan, Yunanistan'dan Yunan pasaportu ile Kenya'ya gitti, orada Nairobi Yunan elçiliğinden çıkarılarak Türkiye'ye getirildi. Teröristlere yataklık eden Yunanistan'a NATO'nun tepkisi ne olmuştu? Hiç! NATO o sıralarda Kıbrıs'ın Yunanistan'a devri için zemin hazırlıkları yapmaktaydı. Karşısına ideolojik düşman olarak da İslam’ı almıştı. Halkı Müslüman olan Türkiye'de İslam düşmanlığını bir rejim meselesi haline getirmek üzere Silahlı Kuvvetler bünyesinde "Batı Çalışma Gurubu" diye adlandırılan hareketler oluşturuluyordu.

Türkiye şimdi kendisine NATO'nun dayattığı bir ikilemin içine düşürülmüştür. Ya Batı'nın Kıbrıs, Dicle/Fırat, Boğazlar üzerindeki taleplerini kabul etmek, ya da kaynağı belirsiz görülen, İslam maskeli terör eylemlerinin hedefi haline gelmek. Geçtiğimiz Kasım ayında İstanbul'u sarsan bombalı terör olaylarının verdiği mesaj buydu.

Bu mesajın Türkiye'deki tepkileri eminim Batılıları çok şaşırtıyordur. Bu terör eylemleri Türkiye'de beklenen korkuya ve şaşkınlığa yol açmadı. Ne de olsa Türkiye 1970'li yıllardan beri terör ile içice yaşamaya talimlenmişti. Trafik kazasında ölenlerin sayısı ise çok daha fazlaydı. Nitekim Ramazan bayramında trafik kazalarında ölenlerin miktarı bomba kurbanlarını epey aşmıştı. Ayrıca gazete haberlerine göre Borsa'da düşüş yerine yükselme olmuş, ekonomik hayat hareketliliğini kaybetmemiş, turizmde tüm zamanların rekoru kırılmıştı. Ayrıca Kıbrıs'ı vermek, Dicle/Fırat'tan vazgeçmek gibi eğilimler de güçlenmemişti. Hani nerdeyse bir iki bomba daha patlasa Türkiye'nin işleri iyice yerli yerine oturacak gibi görünüyordu.

"Türk, Türkün ne olacağı konusunda Batının kendi zihninde yarattığı görüntüye bir türlü uymayarak Batılıyı hep şaşırtmıştır" diyen Türkiye uzmanı, büyük İngiliz tarihçi Arnold Toynbee gene haklı çıkmıştı. Anlaşılan biz Batı ile dalaşıp oynaşmaya öylesine alışmışız ki, hiç bıkmıyoruz. Terör falan vız geliyor. Bu oyun da tutmadığında Batı'nın bizimle didişmek için yeni buluşları bakalım ne olacak? Ya da günün birinde nefesi kesilip bizleri oyunsuz mu bırakacak?

Bir ihtimal de bu oyundan Türkiye'nin daha önce bıkmasıdır. O zaman yapacağı ilk iş, hâlâ devam ediyorsa, NATO'dan bir an önce çıkmak olacaktır.

Halit REFİĞ, Aralık 2003
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Devlet ve Siyaset

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x