
Dünkü gazete, televizyon ve internet haberlerinde Genelkurmay’ın “5 no’lu hard disk” için dava açtığı haberleri vardı. Kimileri adalet arayışından dolayı bu haberi önemsemiş, personeline sahip çıkan kurum havasına sokmuştu. Cahil-cühela tayfası Amerika’nın yeniden keşfi gibi atlamış haberin üzerine. Bu eblehliğe ne “günaydın” denir, ne de “uyan da balığa çıkalım” .. Söylenecek bir tek kelime var ama terbiyem elvermiyor. Balyoz ve Ergenekon tertiplerinde sözde delil olarak “bilmem kaç nolu DVD, CD vs.” dendi duruldu. Levent Göktaş’ın başına sarılan “51 no’lu DVD” nin izini bulan Gazi Üsteğmen Av. Serdar Öztürk’ün üzerine adeta beton döküldü. Sahteciliklerin üzerine Balyoz duruşmaları esnasında gidilmeye başlandı. Foyalarının açığa çıkacağına anlayan tertipçiler, malum taktiklerle, içerideki “ajan”larının marifetiyle Gölcük Donanma İstihbarat Şubesi’nin zemininde saklanan arşive yeni malzemeler koyup, Eskişehir’de emekli Albay Hakan Büyük’ün oğlunun evine minicik flash bellek koydular.
Şimdileri yargıdaki paralel yapıdan şikayetçi olan hükümetin özel yetkilerle donattığı Savcı Fikret Seçen, beraberinde getirdiği “vantuz” (zemindeki kaplamayı açabilen alet) ile donanma karargahına girip odada bir kaç kez zıpladıktan sonra “Aha burası.. Açın...” diyerek sözde yeni belgelere ulaştı. Sonrası malumunuz.. Ömer Diken başkanlığındaki Silivri heyeti “kapatın kapıları” deyip çoğunluğu general, amiral ve albaylardan oluşan 196 Türk subayını tutukladı. Denizcilerin ve havacıların öncelikle hakim ve savcı sınıfındaki personeli tutuklanıp, diğerleri “kurban” lık için sıradaydı. Bu ortamda soruşturmaya gerek olmadığı yönünde karar çıkarıldı. Ankara’daki Deniz Kuvvetleri Askeri Savcılığı ve Genelkurmay Hukuk Müşavirliği’nin yasal girişimleri dolaylı olarak engellendi. Ve bütün bunları biz yeni yazmıyoruz. Defalarca

CMK’ya göre elde edilen deliler üzerinde parmak izi arama şartlarını yazdı Çetin. Kriminal incelemede “beş gün öncesine ait parmak izi” bulundu. Ama bu parmak izlerinin kime ait olduğuna yönelik soruşturmaya da izin çıkmadı. “Beş gün önce kablo sıkıştı” bahanesiyle bir astsubay ve bir binbaşının o odada “zemini açıp arıza giderme” işlemini yaptığına tanıklık eden personel dinlenmedi bile.
Devrin donanma komutanına “Arama yapan savcılara Donanma amblemli kravat hediye etmek adetten midir?” diye sorulmadı. Donanma kelimenin tam anlamıyla çökertildi. Amiral ve kurmay kadrosunun büyük çoğunluğu tutuklandı. Ama Genelkurmay Karargahı personelinin feryatlarını duymadı. Bu konu ile ilgili yazılı dilekçeler dikkate alınmadı. Şimdi TÜBİTAK raporundan dolayı harekete geçip dava açıyorlarmış!..
Bu sütunlardan Amiral Semih Çetin’in “Bir İhanetin Öyküsü” adlı eserini iki yıl önce yazmıştım. Bir yıl önce de Amiral Cem Gürdeniz’in Kırmızı Kedi Yayınları’nca basılan “Hedefteki Donanma” adlı kitabını. Bahriyelilerin niçin kıyıma uğratıldıklarını,Türk denizciliğinin geldiği noktayı Gürdeniz’den, ihanetin öyküsünü de Çetin’den öğrenmeyen var ise hemen bu kitapları temin etsin. Ve de tezgahın boyutunu öğrensin.
Yavuz Selim DEMİRAĞ, 7 Şubat 2014
ysd592@gmail.com