
Bugünlerde ülkenin dört bir yanında biraz da geç kalmış bir rüzgâr esiyor. 11 yıllık AKP iktidarının giderek daralttığı yaşam alanlarının sıkıştırdığı insanlar hiç olmadığı kadar sorguluyor hayatlarını. Sadece kişisel hayatlar değil, tohumundan, suyuna, dağından taşına adım adım ülkenin bütün değerlerinin ellerinin arasından kayıp gitmesinin yarattığı o büyük boşluk anlatılır gibi değil… Tıpkı Eğirdir’in ‘Erenler Dağı’ olarak da anılan Hudulca Dağı’ndaki mermerci yıkımını gören Yörükler’in yaşadığı büyük inanç yitimi gibi… Hudulca Dağı’nda ulu ardıçların altında yatan erenlerin, Çanakkale’de, Milli Mücadelede ve Kıbrıs’ta yerlerinden kalkıp bu onurlu ölüm kalım mücadelelerinde savaşa katılarak ulusunun yanında yer aldığına inanılır.
ERENLERİN YATAĞI ARAP ŞEYHLERİNE KAPLAMA TAŞI OLUNCA…
Yörüklerce kutsal sayılan bu dağların bugün peynir kalıbı gibi dilim dilim doğranarak Çinli şirketler eliyle Arap Şeyhlerinin saraylarını süsleyen kaplama taşına dönüştürülmesi bir ulusun ruh köklerinin büyük bir acımasızlıkla yerinden sökülüp atılması gibidir… Bugünlerde ruhu paçavra gibi sökülüp atılan Hudulca Dağı’nın eteklerinde öfkeli kara gözleriyle insanlar toplanıyor birer birer… *** Bugünlerde Toroslar’ın en batısında da toplanan yürekler var. Binlerce yıllık bağımsızlık kaynağı olan tohumları küresel şirketlerin emriyle hazırlanan yasalarla elinden alınan bir halkın çocukları adım adım köklerine yürüyorlar. Sizi bugünlerde heyecanla yürütülen çalışmalardan birine ortak etmek üzere kısa bir yolculuğa davet ediyorum… Kıyılarda bikinili güzellerden magazin malzemesi devşiren acar muhabirlerin görüş alanında oldukça uzakta dağ köylerinde sürdürülen yerli tohum projesine ilişkin çalışmaları yerinde izlemek için Fethiye yolundayız…
SERBEST PİYASANIN HASTA EDEN DUMANI
Yamaçları İngilizler’e parsellenen Kalkan’ı geçip Yeşilköy beldesine doğru ilerlerken, Ova, Kınık ve daha batıda Kumluova gibi önemli tarım merkezlerini barındıran bereketli havzadan dumanların yükseldiğini görüyoruz. Otobüstekiler, “köylüler sera atıklarını yakıyor” diyorlar. Yeşilköy’deki seraların yanından geçerken yakınlardaki özel bir hastanenin dev afişi dikkatimizi çekiyor: “solunum yolu hastalıkları tedavi edilir…” Denetimsiz biçimde yakılan sera atıklarının solunum yolu hastalıklarına neden olduğu söyleniyor. Bir yanda dumanı tüten neden, bir yanda nedenden sonuç çıkaran sağlık sektörü…
ARAP BAHARI BU YIL YÜZLERİ GÜLDÜRDÜ, YA SENEYE?
Bu yörenin dağ köylerinde yaşayan ve ‘geçimlik tarım’la yaşamını sürdüren halk, geleneksel üretimini terk edip ovaya inerek ihracata dayalı bir üretim modeli olan seracılığa geçiş yapmış. Küçücük beldelerde birkaç tane banka şubesi var. Ovadaki arazilerin yüzde 70’inin bankalara ipotekli olduğunu söylüyor köylüler. Birçok üretici banka borçları yüzünden hapis yatıyor, birçoğu icra takibiyle boğuşuyor. Ancak bu çarkın içinden çıkamıyorlar. Çünkü borcunu ödemek için daha büyük sera kurmak, daha büyük sera için daha fazla kredi çekmek zorunda. Krediyi ödemek için de daha çok tohum, fide satın almak zorunda. Tek tip (monokültür) tarım modelini dayatan örtü altı üretimi birçok yanıyla tam bir kısır döngü. İçine girmeyen bir pişman, giren bin pişman. Geleneksel üretimi elinden alınan hal biraz da kazancı daha çok diye girdiği örtü altı çarkının içinde kıvranıyor. Bu yıl Arap Baharı, Suriye ve Ordadoğu’daki iç savaşlar yöre üreticisinin yüzünü güldürmüş. Çünkü Türkiye, Mısır başta olmak üzere bazı Arap ülkeleriyle ihracat konusunda Rus pazarının ortak tedarikçilerinden biri. Kınık Ovası’ndan geçerken yol boyu kurulan yeni demir iskeleler göze çarpıyor. Ova’da neredeyse boş alan kalmamış. Köylülerden biri “yağmur yağsa düşecek toprak bulamıyor!” sözleriyle özetlemişti, bu sera denizini…
CUMHURİYETİN KADINLARI, YEREL TOHUMLARA SAHİP ÇIKIYOR
Kınık Ovası’ndaki üreticilerin durumu ülkenin dört bir yanında üç aşağı beş yukarı aynı. Türk üreticisi küresel aktörlerin belirlediği büyük oyunun figüranı haline getirilmiş durumda. İşte bu gerçeği gören Fethiyeli bir avuç yurttaş, yerel tohumların korunması ve geleceğe aktarılması için bir proje geliştirmişler. Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) Fethiye Şubesi’nin öncülüğünde geliştirilen proje ilk meyvelerini vermeye başlamış. Geçtiğimiz kış belirlenen yöredeki dört köyden üreticiler, yerel tohumlardan ürettikleri sebzeleri tüketiciyle buluşturmuş.
‘ARAZİLERİ İNGİLİZLERE SATTIK, ŞİMDİ ONLARA HİZMET EDİYORUZ’
CKD Fethiye Şube Başkanı Dr. Nalan Ünal ve projede çalışan, destek veren bir avuç yurtseverle birlikte babaannelerin keselerinde sakladığı son yerli tohumların peşine düşüp Fethiye köylerine doğru yol alıyoruz. İlk olarak Yeşilüzümlü beldesindeyiz. Yeşilüzümlü’deki manzara bölgenin diğer yerleşimlerindekinden farklı değil. Meydandaki kahvelerden birinde kalabalık bir grupla sohbet ediyoruz. Köylüler, geçmişte tütün, üzüm ve badem ürettiklerini anlatıyorlar. Adı üstünde Yeşilüzümlü’de ev şarapçılığı da yaygınmış. Ancak tütün üretimi bitmiş. Arazilerin bir kısmı İngilizlere satılmış. Yeşilüzümlü’de yaklaşık 400’e yakın İngiliz villa yaparak yerleşmiş durumda. Kıyılardaki ortak slogan buraya da sıçramış: “Eskiden araziler bizimdi, yabancılara sattık. Şimdi biz onlara hizmetçilik ediyoruz…
YEREL TOHUM PROJESİNİN YAŞAMSAL YANI
Kahvedeki sohbet yerel tohumdan 2B’ye sürüp giderken, tohum projesinde görev alan gönüllülerden biri olan Cemile Aksak Karaca, çarpıcı bir gerçeği ortaya koyuyor. Ailesinin de yıllardır sera üretimi yaptığını ve yukarıda özetlemeye çalıştığım kıskacın içinde boğuşup durduğunu anlatan Karaca, köylülere neden yerel tohumlara dört elle sarılmaları gerektiğini büyük bir heyecanla anlatıyor. Karaca’nın ortaya koyduğu durum aslında yerel tohum projesinin ne kadar yaşamsal olduğunun altını çizmeye yetiyor.
‘TARLAMIZ YOK Kİ TOHUMU NEREYE EKELİM…’
İkinci durağımız Nif Apacık köyü. Nifli köylülerin en büyük derdi 2B düzenlemesi. Kadastro çalışmaları henüz yapılan 2B konusundaki belirsizlik köylüleri tedirgin ediyor. Bu konudaki soruları, rayiç bedelleri öğrenmek istemelerine kadar uzanıyor. Köylülerden biri yerel tohumlarla ilgili görüşünü şöyle özetliyor: “tarlamız yok ki tohumu nereye ekelim…”
‘BU BİR ALDATMACA DÜZENİDİR’
Bu özet, 2B düzenlemesiyle arazileri ellerinden alınması muhtemel köylünün feryadı aslında. Bir başka köylü elimize bir not tutuşturup köyde yapılan orman kadastrosundaki eksiklikleri aktarıyor. Köylünün iddiasına göre orman kadastrosunda ziraat bilirkişisi ve yerel bilirkişi olmadan çalışma yapılmış. “Tapulu araziler orman yaptılar. ‘Bizden sonra gelenler yanlışı düzeltir’ dediler. Bu bir aldatmaca düzenidir” diyor, adı bizde saklı olan köylü.
‘BU GENÇLİĞİ GIPIRAMAYA BORÇLUYUM’
Nif Arpacık köyü, yerel tohum projesi çerçevesinde seçilen pilot köylerden biri. Bahçesinde ziyaret ettiğimiz Nifli üreticilerden biri olan Adem Arsal, gerçek bir Fethiyeli. 68 yaşında olmasına rağmen sanki 40 yaşında gibi görünüyor. Bahçedeki ulu çınarların altında sohbet ederken, “bu gençliği toprağa ve gıpıramaya borçluyum” diyor Adem Arsal. Yerli tohum projesinin kendisi için bir umut olduğunu da ekliyor… Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu Fethiyeli bir avuç yurtsever, ekonomik bağımsızlık olmadan gerçek bağımsızlık olamayacağının bilinciyle giriştikleri bu önemli yolda emin adımlarla yürüyorlar. Fethiye, Ölüdeniz ve Seki belediyeleri ile yöredeki pek çok meslek odası, sivil toplum örgütü de bu projeye omuz vermiş. Şimdilerde 27-28 Eylül tarihleri arasında Fethiye Beşkaza Meydanı’nda gerçekleştirilecek olan yerli tohum takası şenliğine hazırlanıyorlar dört elle. Gelin, bu bağımsızlık türküsüne siz de kulak verin, siz de söyleyin… Nifli Adem Arsal’ın Fethiye aksanıyla söylediği nokta önemli, geç kalmamak için “gıpıramak” gerek.
BU KUMAŞ AK İPLİK TUTMAZ
Bugünlerde Türkiye’nin dört bir yanında “gıpırayanların” sayıları çoğalıyor. Bir ulusun kaderini değiştiren, o derin ruh köklerinden gelen sezgi ile dağlarda tek tek yanan çoban ateşleri yine harlanıyor… Size bir şey söyleyeyim mi; atkısında, çözgüsünde siz varsanız, biz varsak; gerçek bir milli iradeyle dokunan bu kumaşa ‘ak iplik’ tutmaz…
Yusuf YAVUZ, 16 Eylül 2013
http://www.milliiradebildirisi.org