
(ya da 29 Ekim’de Ankara’da çok şey değişti?!)
Tarih: 29 Ekim 2012
Yer: Ankara
Omuz omuza Anıtkabir’e doğru yürüyoruz.
Polis yolu kesmiş olsa da, milyonda bir’ler sel olup, Ata’sına doğru akmaya devam ediyor.
Biber gazı genizleri yaksa da, geri dönen yok.
Her kesimden insan var.
Çoluk çocuk, kadın erkek, yaşlı genç, başı örtülü ya da açık, her kesimden “Cumhuriyet vatandaşı” orada.
Rengarenk, cıvıl cıvıl, sımsıcak bir Ankara günü.
Uzun lafın kısası, polisin yola koyduğu her bariyer, hızla aşılıyor.
Derken, Polis’e “çekil” talimatı geliyor ve polis koşarak caddeden uzaklaşıyor.
Bu defa da insanlar sel gibi her yerden trafiğin içine doğru akmaya başlıyor.
Ne kadar dikkatli olunsa da, Allah göstermesin her an için yürüyüşe katılanlardan birine araç çarpabilir.
Barikat kurmak için meydana yığılan polislerden hiçbiri ortada yok!
Trafik felç!
Keşmekeş.
Arabalar ve insanlar aynı yolda ilerliyor.
Oksimoron!
…………………
Nitekim…
Bu esnada, yürüyüş tertip komitesindeki (TGB) gençlerden biri, yolun ortasına atıldı.
Amacı da niyeti de son derece insani.
Trafiği kesmeye çalışıyor ki, yürüyüşe katılan vatandaş zarar görmesin.
Amaç, göstere göstere gelmekte olan bir kaza gerçekleşmesin!
Hikaye şu:
Yazıya konu olan delikanlı, 17 ila 20 yaş civarında olmalı.
Eli kolu ile işaret edip yoldan hızla geçen arabaları durdurmaya çalıştığı sırada, çok ters bir olay yaşandı.
66 (Yozgat) plakalı bir araç trafiğin ağırlaşmaya başladığı sırada, tüm ısrarlara rağmen durmadı.
İnadına gaza bastı.
20 yaşın kenarında olan delikanlı da o aracı durdurmak için önünden çekilmedi.
Genç ezilebilir, aracın altında kalabilirdi.
Aracın şoförü fren yerine gaza bastıkça genç de aracın kaportası üzerinde sürüklenmeye başladı.
Daha doğrusu araç, genci önüne aldı sürükledi.
Yolda kim varsa bağırıyor, direksiyondaki “şaşkın”ı ve/veya potansiyel katil olmaya aday şoförü durdurmaya çalışıyor.
Nafile!
Adam inatla aracını sürmeye devam etti.
Sonunda vatandaş, yoldaki art arda dizili gitmeyen arabaların katkısı ile adam istemese de durdu.
Bu sıradan arkadan binler akıp geliyor.
Şoför her an için linç edilebilir!
Ortam bu!
Bu defa, tertip komitesinin pazubentini taşıyan 20’li yaşların üstündeki sorumlu ve “abi” komundaki bir başka genç geldi, kaportanın üstündeki delikanlıyı aldı.
O esnada, adam araçtan indi ve bu defa bağırmaya, etrafa saldırmaya başladı.
Herkes şaşkın!
Ne özür, ne de af diliyor.
Ortamı germeye devam ediyor.
“Zor Ölüm 1” filmindeki zenci mahallesindeki sahneyi hatırlayın!
“Zencilerden nefret ediyorum” yazılı adam gibi ortalık yerde sabrı zorluyor.
Kaldı ki, şaşkın adam bıraksalar o genci ya dövmeye kalkışacak ya da başka bir şey!
Herkes yine şaşkın, aynı zamanda soğukkanlı!
Ne olduğunu anlamaya çalışmakta...
Kaportanın üzerinde sürüklenen delikanlı da şaşkın, o da adamın üstüne doğru yürümeye başladı, bir yandan da bağırıyor:
“Neden durmadın, beni öldürüyordun, sen ne yapmaya çalışıyorsun, dursan insanlar rahatça yürüse olmaz mıydı?”
Neticede, araçtan inen ve öfke içinde mantıksız hareketler yapan şoförü polis de durduramadı.
Adam şuurunu kaybetmiş, laftan anlayacak bir adama hiç benzemiyordu.
O atışmalar sırasında, arkadan binler akmaya devam ediyor, milletin canı burnunda, gaz yemişler, ıslatılmışlar, darp edilmişler, etrafta kalabalık birikmeye başladı, her an için o şoför orada linç edilebilir.
Psikolojik ortam buna müsait.
Ama öyle olmadı.
Kimse o adama bir şey yapmadı.
Tertip komitesindeki geçlerden biri geldi ve çatışmayı sona erdirdi.
O adamda kendilerini durdurmak zorunda kaldıkları için özür diledi, “kimseyle tartışma yok” deyip, delikanlıyı da alıp hemen oradan uzaklaştırdı.
Alkışlanacak bir hareket.
Provokasyona da kimse davetiye çıkarmadı.
Olgun ruh hali.
Öfkeli şaşkın adam da, polisin yanında sert kalkış yapıp yine polisin açtığı yoldan hızla gaza basıp gitti.
Bu olayın ardından, belediyenin önündeki o yol, kavşak, trafiğe kapatıldı.
Mek parmak sonra.
Polise kalsa kan akmıştı ama Ata’sına yürüyen milyonlar o hatayı yapmadı.
Neden?!
Oyuna gelmedi.
Niçin?!
Laik olmanın adam olmak olduğunu bildikleri için.
………………
Şimdi gelelim yazıdaki o en önemli detaya:
Bu adam neden paniklemişti?
Adam meczup muydu?!
Provokatör müydü?!
Neydi?!
Elcevap:
Hiçbiri!
Ankara’nın göbeğinde panikle gaza basan 50 yaşın üstündeki beyin, ön sağ koltuğunda türbanlı, eşi ya da kızı olabilecek bir hanım oturuyordu.
Panik bunun paniği olabilir miydi?!
Gözümüzün önünde cereyan eden olay bağlamında, genç kardeşimiz Umut Sarıer’in yorumu:
“Abi, adamın eşi türbanlı, kendisini o yüzden durduruyorlar, bir şey yapacaklar sandı zannımca bu sebepten panik yapmış, kendinden geçmiş olabilir. Öfkesinin de yaptıklarının da başka izahı olamaz.”
Mantıklı, akla yatkın bir bakış açısı.
Usta gazeteci Emre Aygen “Muhterem” dedi ve devam etti:
“Başı açık ya da kapalı bir şey fark etmez, dursa ne olurdu, adama ya da eşine kim neden bir şey yapsın, biz öcü müyüz?”
Bu da mantıklı ve haklı bir başka izah tarzı!
“Dinci Adam” bu yol kesme, durdurma hareketinin, sağ ön koltukta oturan hanımefendinin başındaki bez parçası için yapıldığını sanmış ise ne acınası bir kafa!?
“Türban” üzerinden siyaset yapan o kafa, bizi, kırmızı bez parçası görünce tahrik olan boğa mı zannetti, kim bilir?!
Ki, boğalar renk körüdür, kırmızı kadife parçasına değil, sallanan bez parçasına öfkelenirler!
Bu kapsamda benim yorumuma gelince:
Anıtkabir’e yürüyen milyonlarla, milyon’da bir’lerle omuz omuza olmaktan, aynı havayı teneffüs etmekten gurur duydum.
Atatürk’ün çağdaş, laik, medeni nesli işte budur, dedim.
Sonra da Menemen’deki benzer kalabalık ile 29 Ekim’deki kalabalığı zihnimde canlandırdım.
Ardında da, düşüncemi arkadaşlarımla paylaştım:
“Benzer bir yürüyüşü başı örtülü kalabalık yapmış olsaydı ve o kalabalığın içinde de yaşam tarzı, kılık kıyafeti ile laik dünya görüşüne sahip bir aile kalmış olsaydı, o insanlıktan nasibini almamış şoför gibi davranıp, panikle gaza basmaya devam etseydi netice ne olurdu?!
Elcevap: ?!
Demem şu ki:
O gün adam gibi Ata’ya yürüdük!
Siyasi iktidarın engellemesine rağmen yürüdük!
Biber gazına rağmen yürüdük!
Silivri tehdidi, şantajına rağmen yürüdük!
O gün medeniyete yürüdük!
Çağdaş yaşama yürüdük.
Şuurunu yitirmiş vatandaş örneğinde olduğu gibi o gün şuurumuzu yitirmeden yürüdük.
İktidar olmuş ama adam olmayı becerememiş o kafa’nın arasından yürüdük.
Sözün özü:
O gün Atatürk’ün izinden yürüyen Kubilay gibi yürüdük.
http://nacikaptan.com/?p=2884
http://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_Fehmi_Kubilay
http://tr.wikipedia.org/wiki/Menemen_Olay%C4%B1
Alnı açık, başı dik!
Netice:
Türkiye’nin güvenliğini de huzurunu da kim ya da kimlerin tehdit ettiği ortada!
O gün Ankara’da, kalabalıktan güç alan çakallar gibi değil, eşi türbanlı olduğu için panikleyen bir adamın hakkını teslim eden Aslan’lar gibi yürüdük.
Kendi yol’umuzda, çağdaşlık yol’unda yürüdük.
RAP…
LARP?!
RAP…
Nokta.
Hayrullah Mahmud ÖZGÜR, 23 Aralık 2012