
11 Mayıs 2014’de Diyarbakır Demokratik İslam Kongresi adı altında birileri bir araya geldi ve bir sonuç bildirisi açıklandı. İslam ve Demokrasi kelimeleri yan yana getirilmişti.
Birçoğumuz için bu bir sürpriz olabilir, ama daha on gün önce böyle olacağını yazmıştım. Bu toplantıdan haberim bile yokken 2 Mayıs’ta yazdım:
…. Yeni Anayasa taslağında, “her mezhep kendini ayrı din ilan edebilir” gibi ucube maddeler var, dikkatinizi asıl buna çekmek isterim. Neden Anayasa değişikliği için seçim planları yapıyorlar iyi bilinmelidir; çok demokratik(!) ve çok çağcıl(!) din piyasası fotoğrafı çizecekler. http://www.ilk-kursun.com/haber/178992
“ÇOK DEMOKRATİK, ÇOK ÇAĞCIL DİN PİYASASI” demiştim. İşin sırrı bu satırdaydı. Malûm demokratik açılımların gerçekte ne olduğunu bizim insanımız artık biliyor.
Kimileri “Parçalanmış Türkiye” dememek için Demokratik Türkiye der. “Demokratik İslam” açılımı da odur. PARÇALANMIŞ İSLAM dememek için öyle diyorlar.
Peki ama, ilk açıklama neden Diyarbakır’dan yapıldı?
Başbakan Erdoğan’ın Afyon açıklamasıyla eş zamanlı gelmesi dikkatinizi çekmiştir.
Hani, Diyarbakır bir yıldız oluyor ya… AMED diyorlar ya… Kürtçü yazarlar ah bir bilseler, AMED demek HİLAL demektir ve TUR-Cİ ile eşanlamlıdır, Amed(z), Mez, tüm Oğuzoğullarının tarihteki inanışının adıdır. Amed, Kafkasların Ay Tanrısı denilen Maz/Mez/Miz’dir. Kuzeyde AMİSİ/Amaz olarak dönüşür, Amis-os (Samsun), Amaz-ya, gibi yer adları olur. Mez-Opa Damı hakkında daha önce çok yazdım. İlgilisi eski yazılarımı bulur olur.
Amed adını Hilal’in adını taşıdığı için sakınmadan kullanabilirim, ancak artık anlamı değiştirildi, bölücülüğün sembolü yapıldı. Parçalayarak bölmenin diğer adı da demokrasi oldu. İkisini de sakınarak kullanır oldum. Birlik dini olan İslam’ı parçalamak için kullanacaklar şimdi. Parçalamanın şehir adı Amed’dir ve bu nedenle aynı şehrin İslam’ın parçalanmasında merkez seçilmesi bana hiç şaşırtıcı gelmedi.
Şimdi soracağım, neden Urfa’da müftülük tabut üzerine örtülen Yeşil-Sarı örtüyü Yeşil-Beyaz yaptı? Oysa sarı, Hilal’in rengidir, Peygamber Mührü’nü temsil eder.
Parçalanmış İslam’ın renkleri bu demek ki… Uçtu uçtu kuş uçtu, tabutun üzerinden sarı dualar uçtu… TV’de iki hafta önce gördüm, Urfa’dan bir cenaze görüntüye gelmişti, üzerindeki sarı dua yazısı beyazdı. Aynı araçta, çelenk şeklinde gördüğümüz hilal de beyaza boyanmıştı.

Albay Kemal Yavuz’un İstanbul’da kaldırılan cenazesinde de askeri aracın üzerinde İslami sarı hilaller yerli yerindeydi.

Bunlar yapılırken susanlara şimdi sıra geldi.
Ne zaman tabutun üzerindeki yeşil örtülerden sarı dualar kalkacak diye merak ediyordum. İki hafta kadar önce, Urfa’da kaldırılan bir cenazede bunu gördüm, beyazla işlenmiş çiçekli motifleri olan bir yeşil örtü vardı, Arapça duası yok denecek kadar azaltılmıştı.
Anlıyoruz ki çok demokratik görünen yollarla başa geçen din bezirganları eliyle İslam da sembolleri de eritiliyor.
İslam eritilirken susanlar, şimdi cadı avından kendilerini nasıl kurtaracaklar?
Onlar kendilerine cadı avı değil sürek avı uygulandığını göremezler, halleri duman. Diyanet’i de bu sürek avında ortadan kaldıracaklar, “Cadı avlıyoruz, inlerine girdik, kapatıyoruz” diye girecekler Diyanet’e. Atatürk’ün kurduğu DİB’i neden istemiyorlar ki… Geçen yıl DİB kadrosundan 3 bin görevli MEB’na aktarılmıştı. Bunun nedeni burayı kapatmadan önce bazı balıkları büyük havuza almak olabildi.

Yeni dedikleri o piyasacı Anayasa hazırlanırken şöyle rapor veriyorlar:
“Yeni anayasa yapılırken bu sorun alanları üzerinde tüm kesimlerin katılımıyla etraflıca müzakere edilmiş ve çağcıl gereklere uygun bir uzlaşma zemini bulunmuş olmalıdır. Şüphesiz yeni anayasa tüm bu sorulara ayrı ayrı cevap verecek normlar öngörmeyecektir. Tam tersine yeni anayasanın laiklik ilkesi; bu sorulara çağcıl, modern, demokrat ve çoğulcu devlet yapısı göz önünde tutularak rahatlıkla cevap verilmesini sağlayacak biçimde formüle edilmelidir…
Diyanet İşleri Teşkilatı, her büyük din ve mezheple ilgili seksiyonları barındırmalı ve ülkemizdeki tüm dinsel toplulukların din işleriyle ilgilenen bir çatı örgütü biçiminde örgütlenmelidir.
Dini gruplara devlet desteği söz konusu olmamalıdır. Devlet, tüm din ve mezheplere eşit mesafede durmalıdır.
Laiklik ilkesinin din ve vicdan özgürlüğüne halel getiremeyeceği, bizatihi bu özgürlüklerin güvencesi olduğu öngörülmelidir.
Diyanet İşleri Teşkilatı’nın bütçesi, yurttaşların isteğe bağlı olarak ödeyecekleri “din vergisi” yoluyla oluşturulmalıdır.
Askerlik ödevinde red hakkı, sınırları özenle belirlenerek korunmalıdır.”
(Tamamını okumak için:
http://guncelmeydan.com/index.php?option=com_content&view=section&id=1&layout=blog&Itemid=227&limitstart=791
İşte, köşeye sıkıştırılmış gibi görünen cemaatçiler eliyle Parçalı İslam modeline geçiriliyoruz. Birlik değil parçalılık…
İlk parçalama örneği onlara verdirilecek gibidir. Alevilere dedirtemedikleri, “Biz başkayız, ayrı statü istiyoruz” cümlesini onlara dedirtecekler. Buna doğru sürüklüyorlar onları. Fethullah Gülen bile hiç beklemediği bir yerde bulacak kendini. Ayrı bir tarikat olduklarını ilan etmeleri için sıkıştırılıyorlar. Küresel savaşta onlara biçilen donu giyecekler, öyle görünüyor. Hatta kan bile akabilir. Kendi şehitleri olacak ki nefret ve düşmanlık tohumu ekilebilsin; emperyalizmin yöntemlerini bilen herkes bunu tahmin edebilir.
Diyabakır’dan, yani BOP’un yaldızlı şehrinden, ilan edilen Demokratik İslam kararı katılanların kendi ipini çekmesinden başka şey değildir.
Afyon’dan eş zamanlı “Cadı Avı” ilanını başbakandan duyduk. Bu da ters köşeye sürüklediği cemaatin sürek avına düşürüleceği tuzaktan başka şey değildir. Anlıyorum ki, yeni anayasayı desteklemek suretiyle ayrı tarikat ya da ayrı inanış grubu olduklarını ilan etmekten başka seçenekleri kalmayacak.
Buna ne diyor CİA uzmanları, biliyorsunuz:
SS-1 (seve seve) olmazsa SS-2 modeli uygulamak!
Cemaat sürek avında ise, inlerine girilecek, yani DİB darmadağın edilecek
Bakalım SS-2 modeliyle mi bu olacak.
Eğitimci Yazar Mahiye MORGÜL, 13 Mayıs 2014
http://www.mahiye.net
mahiye@gmail.com