CIA Ankara’yı vuracakmış!

Genel & Güncel Konular

İletigönderen borabey » Prş Kas 06, 2008 16:22

Değerli Çetin-Taş,

Öncelikle TSK aczi ile olan beyanımda benden kaynaklanan bir yanlış anlama olabilir.Sizin görüşlerinize ve eleştirilerinize aynen katılmakla beraber Çuval ve benzeri olaylara karşı TSKnın çok da aciz olmadığını fade etmek istemiştim.Yoksa TSKnın genel konsept içinde acziyeti kesinlikle söz konusu değildir. Sorun, bir çok zeminde ifade ettiğim gibi TSKnın Genel Komutan ve Genel Karargahına hakim olan iradeden kaynaklanmaktadır.Sn.Kıvrıkoğlunda sonra ister istemez Genel Komutanlık atamaları,uygulamaları eleştirilmeye başlandı. Bu bağlamda da hiç alışık olmadığımız şekilde "demokrat-şahin-diplomat" gibi askeri tabir dışında tanımama ve yakıştırmalar yapılmaya başlandı.
Sevgili RAM haklı olarak şahin serçe yakıştırmasının yapılmamasına dikkat çekiyor..Bu konuda aynı görüşteyim.Bu yakıştırmaların kaynağı biz değiliz.Tam tersine son TV programı dahil bu tür yakıştırmaların askerlikle bağdaşmadığı tezini ileri süren ve örnek olarak ta 16 Nisan 2008 de o tarihlerde Genel Kurmay Başkanı atanmayan Bağbuğ General içinde hürriyet gazetesinin şimdiden "diplomat paşa" tabirini ortaya atmasını eleştiren birisiyim.
Albay soyma olayı ile ilgili görüşümün arkasındayım.Değerli Komutan Aziz Ekren Albayım maalesef kendi iradesi dışında gelişen bir senaryonun versiyonu olmuştur.Bu olay tek başına çuval olayına karşılık planlanan ve uygulanan bir olay değildir.Farklı bir şekilde ve gene ABDnin bir güç testi girişimi ile ABDnin insiyatifi ile başlayan ve kahraman komutanın kişisel insiyatifi ile önlenen bir girişimdir. Hürriyetin konjonktürel sansasyonu ile kamuoyunun gazının alınmasına yönelik bir amaçla servis yapılan bir olaydır. İtirazım bunadır. Ama yanlışlıkla general vurma olayı tipik bir "misliyle mukabele"dir. verilen mesaj yerine ulaşmıştır.
En içten sevgi ve saygılarımla.
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06

İletigönderen bezgin » Cum Kas 07, 2008 3:57

Eger forumu izleyen TSK mensubu üyeler var ise sunlari da belirtmek isterim. Bugün Amerikan ordusunun, 2. Dünya Savasi sonrasi Almanya'dan göc eden Nazi bilim adamlarinin bilgileriyle donatildigi ve dahasi bu bilgileri gelistirmek icin Amerika'da kadin ve cocuklar üzerinde psikolojik deneylere devam ettikleri, Amerikan mahkemelerince de onaylanmis bir gercektir. Güneydogu'da meydana gelen toplumsal operasyonlarda veya gösterilerde veya cuval gecirme olayi gibi sansasyonel olaylarda Amerika'nin propganda, toplum mühendisligi ve psikolojisi, manipulasyon tekniklerinin uygulandigi hissedilebiliyor. Silahli Kuvvetlerimizin Sosyal Bilimler alanindaki acigini bu yüzden derhal kapatmasi gerekiyor. Yani yeni nesil ve kalifiye sosyolog, biyolog ve psikologlarin TSK'ya kazandirilmasi ve eger mümkünse bu acigin TSK bünyesindeki Astegmenlerin üniversiteye yönlendirilmeleriyle saglanmasi gerekiyor.

En basit örnekler; basliga konu olan "CIA Ankara'yi vuracakti" haberi veya Taraf Gazetesi'nin bas sayfasindaki herhangi bir haberi gösterebilirim. Bunlar karsi tarafin bir psikolojik bir aygitlaridir. Belki bir ilktir ama son olmayacaktir. Amerika bu aygitin daha iyilerini, üst versiyonlarini da gelistirmektedir. Ordumuz savasi psikolojik cephede de vermelidir. Cünkü atamizin da dedigi gibi. Hatti müdafaa yoktur, sathi müdafaa vardir. O satih bütün vatandir.

Bu düsünceyi günümüz savas stratejilerine uyarladigimizda, vatandasin algi dünyasi ve ruhsal vaziyeti de günümüzde, genel satihin bir parcasi olarak düsünülmek zorundadir.

Ordumuza güveniyoruz.




Psikolojik Savaş; klasik anlamdaki savaşın kazanılması veya kaybedilmesinde. savaştan sonra da üstünlüğün devam etmesinde yahut sorunların çözülmesinde insanların ruh haline etki ederek sonuç almak olarak tarif ediliyor.

Psikolojik Savaş yöntemlerinden biri propagandadır. Propaganda savaşta çok güçlü bir silahtır. Bu durumda amaç genellikle içerdeki veya dışarıdaki düşmanı insanlık dışı olarak göstermek ve ona karşı nefret yaratmaktır. Bazı özel kelimeler kullanarak veya bazı özel kelimeleri kullanmaktan sakınarak düşman hiç yapmadığı şeyler için suçlanır ve bu sayede zihinlerde hatalı bir imaj oluşturulur. Çoğu propaganda düşmanın gerçek veya hayali bir haksızlığın sebebi olduğu hissini vermek ister. Aynı zamanda halkın kendi milletinin haklı olduğuna da inanması gerekir.Propagandanın etkili olabilmesi için inanılır, basit, ilginç, tutarlı, sık sık tekrar edilmesi, bölgesel veya genel gerçeklerle uyumlu olması gerekir. Propagandacı özellikle mücadelenin sonucunu belirleyecek olan tarafsızlar, fikri olmayanlar ve tereddütlü olanlar üzerinde çalışırlar. Araçları ise söz, yazı ve resim ile ilgili bütün araçlardır.

Psikolojik savaş yöntemlerinden bir tanesi kontrollü gerilim stratejisidir. Egemenlik duygusu evrensel bir duygudur. Güç odakları bu duygunun etkisi ile ellerindeki kontrolü kaybetmemek için gerilimi artırırlar ve gerilimden çıkar sağlarlar. Potansiyel tehlike olarak algıladıkları tehlikeyi kendi savaş kurallarına çekmeye çalışırlar. Kendi savaş kuralları şiddettir. Şiddetle beslenirler, şiddetten yararlanırlar. Kontrollü gerilim, güçlü tarafın egemenliğini elinde tutmak için geliştirdiği bir yöntemdir, kısa vadede sonuç verir. Uzun vadede silah geri teper. Uluslararası güç odakları, özellikle silah endüstrisinin kontrollü gerilim stratejisini her zaman kullanmıştır.

Derin devlet değil derin odak!

Doçent Hablemitoğlu suikastında dört yarar elde edilmesinin planlandığı düşünülebilir. Birincisi Doç. Dr. Hablemitoğlu’nun düşmanlarına saldırı için fırsat ortaya çıkarılmıştır. İkincisi maktul kişinin ilgilendiği konulara dikkat çekilmiştir. Üçüncüsü maktul kişi bazı konularda sınırları aştıysa –eğer– durdurulması sağlanmıştır. Dördüncü yarar Doç. Hablemitoğlu’nun PKK’lı Turancı diye suçlanmış olması radikal milliyetçi eğilimleri harekete geçirir. Avrupa Birliği’ne giriş sürecini engelleme niyetinde olanların, ulusalcılığı tabulaştırmış kişilerin bu ortamdan yarar sağlayacağı düşünülebilir. Kontrollü gerilim stratejisinde suçlanan taraf kendi savaşını kendi belirlemelidir. Şiddete şiddetle karşılık vermek saldırgan tarafın orman alanına girmektir. Doğru, onurlu, açık, net duruş gösteren taraf psikolojik savaşta uzun vadede kazanan taraf olur. Dolayısıyla Necip Hablemitoğlu suikastını incelerken, bu olayla birlikte ulaşılmak istenen psikolojik harp hedefinin ne olduğunu da analiz etmek gerekir.

Psikolojik savaşın saldırı ve savunma silahı; propaganda, eğitim ve provokasyondur. Cephanesi ise; söz, yazı, resim, broşür ve e–posta şeklindeki bilgidir. Bu savaş tarzının amacı, insanları ikna etmek ve onları değiştirmektir. Yöntemi de beyin yıkamadır. Yani hedef insan beynidir, insan beynine hükmetmektir. Bu olayla birlikte açıkça görülmektedir ki, gerek Hablemitoğlu suikastı gerekse belli başlı faili meçhuller hep belli kesimleri hedef göstermeyi amaçlamıştır. Bu da bu tür olayların ortak bir psikolojik harp argümanına sahip oldukları anlamına gelmektedir.

Çinli General Sun–tzu, 2500 yıl önce bu konuda bir kitap yazmıştır. Türk devletlerin parçalanması sürecinde kullanılan PS yöntemi, bugün için de geçerliliğini sürdürmektedir. Sun–tzu’nun bazı önerilerine bakmak yararlı olacaktır:
1– Hasım ülkelerde iyi olan şeyleri gözden düşürünüz.
2– Hasım ülkelerin hakanlarının başarılarını küçük göstererek şöhretlerine gölge düşürünüz ve zamanı geldiğinde de kendi halkının onları hor görmesini sağlayınız.
3– Adi ve aşağılık kişilerin işbirliğinden yararlanınız.
4– Düşman halkın kendi aralarında olan uyuşmazlık ve kavgalarını yayınız.
5– Hasmınızın geleneklerini gülünç hale getiriniz. (Ersan İnan, 1997)
Öyle görülmektedir ki bu öneriler, Türkiye’nin hasımları tarafından yıllardır gayet başarılı bir şekilde sürdürülmektedir.

Propaganda nedir? Bir topluluğun düşüncelerini, duygularını, davranışlarını, tavır ve hareketlerini etki altında tutmak ve onları değiştirmek amacıyla yayınlanan bilgi, belge, doktrin ve görüşlerdir. Propagandanın amacı, propagandayı yapana doğrudan veya dolaylı fayda sağlamasıdır. Bununla birlikte propaganda ile, hasım grubu ekonomik ve politik yalnızlığa itmek amaçlanır. Bir savaşta nihai zafer, düşmanın yenilgiyi kabulüne bağlıdır. Yenilgiyi kabul etmeyen düşman, ileride tekrar sorun oluşturacaktır. Düşmanın moral gücü olan maneviyatının çökmesi, ancak psikolojik savaş yöntemi olan propaganda ile mümkündür. İşte Türkiye’de yapılmak istenen şey de budur. Türkiye, coğrafyasından ötürü son derece önemli bir coğrafyada bulunmaktadır ve bu yüzden düşmanları tarafından destabilize edilmek istenmesi doğaldır.

Propagandanın cephanesi söz ve kelimelerdir. Burada hatırlamamız gereken Goethe’nin çok güzel bir sözü var. Goethe, “En güçlü silah, zamanı gelmiş fikirdir.” der. Propaganda yöntemi, gelişigüzel sarf edilen sözler değildir. Üzerinde çok uzun düşünülmüş, zaman ve zemin iyi hesaplanmış, şekil ve ölçüsü doğru belirlenmiş ve hedef kitlesi tayin edilmiş bir faaliyettir.

Türkiye ne zaman istikrarlı bir ortam yakalasa, Türkiye’de bu tür psikolojik harp argümanları devreye girmektedir. Yukarıda tarifini vermeye çalıştığım psikolojik savaşın önemli yöntemi propagandanın farklı türleri vardır.

1– Beyaz propaganda.
2– Gri propaganda.
3– Siyah propaganda.
4– Silahlı propaganda.
5– Karşı propaganda.

Beyaz propaganda

Açık biçimde yapılan bir propagandadır; kaynağı bellidir ve kendisini tanıtmak ister. Açık ve şeffaftır. Beyaz propaganda da doğruluğa önem verilir. Yalan kullanılırsa geri teper, güveni sarsar.

Kazanımı, en güçlü tarafı, karşı tarafın fikirlerini çürütür, taraftarlarını azaltır. Doğru, açık ve şeffaf propaganda kitlelerde güven uyandırır. Beyaz propagandanın zayıf tarafı, yayılma menzilinin mahdut olmasıdır. Serbestçe dolaşamaz. Düşman kendini korumak için karşı propaganda imkanlarını hemen kullanırsa tehdit ve bozulmayla sonuçlanabilir. Yapılan propaganda hakkında toplumda şüphe uyanıyorsa, silah geri tepmiş olur, böylece de güven zayıflar.

Beyaz propagandanın malzemesi haberlerdir. Hasım tarafın hatalarını, suiistimallerini malzeme olarak kullanırlar. Bu malzemenin ne zaman, ne şekilde, nasıl ve hangi ölçüde kullanılacağı planlanmalıdır. Psikolojik savaşın hedefi, kalenin zayıf yönünü iyi belirleyip o hedefe ısrarla ve tekrarla atışlar yapmak, sonuç olarak direnci zayıflatmaktır.
Zihinlerde açılan gedik büyütülecektir. Bunu sağlamak için beyaz propaganda yönteminde belirlenen doğru hedefi, binlerce kez tekrarlamaktan kaçmamak gerekir. Eğer beyaz propagandaya maruz iseniz; sabırla ve ısrarla zihinlerde oluşan gediği kapatacak söz, davranış ve eylemlerde bulunmalısınız. Propagandada kullanılan yanlış bilgilerle ilgili şüpheler, karşı propaganda şeklinde ısrarla anlatılmalıdır.

Gri propaganda

Psikolojik savaşın önemli propaganda unsurlarından birisi olan gri propaganda bulanık bir propagandadır. Burada kaynak belli değildir, doğruluğu kanıtlanamaz. Yalan veya iftira olduğu da kesin değildir. Gri propagandanın ana malzemesi “rivayetler”dir. Çalışma tarzı açık propaganda gibi sınırlı değildir, aşağıda tanımını vereceğim kara propaganda gibi serbesttir.
Güçlü yönü, muhatap tarafında iyi kabul görmesidir. İnsan üzerinde propaganda hissi doğurmaz. Propagandayı çıkaranlar belirsiz olduğu için, gri propagandada en heyecanlı konular kullanılabilir. Bu tarzda, genellikle doğru bir olaya on tane yalan sokulup muhatabı küçük ve gülünç duruma düşürmek amaçlanır. Senaryo iyi yazılmışsa eğer “rivayetler” dilden dile dolaşır.

Örneğin 12 Eylül 1980 öncesi TBMM ve hükümetin anarşiyi ortadan kaldıracak bir çözüm üretmesine fırsat verilmeyerek, bu kötü ortamın askeri darbe için zihinlerin hazırlanmasında kullanıldığı emekli General S. Demcioğlu tarafından açıklanmıştı.

Gri propagandanın amacı, kusurlu, noksan ve belirsiz bir şeyi, tam ve yeterli göstermek olabilir. Yahut, tam, yeterli ve açık olan bir şeyi şüpheli göstererek gölgelendirmek, değerden düşürmek amaçlanır. Her türlü çelişki bu yöntemde ustaca kullanılır. Çelişki yoksa bile, varmış gibi davranılır. Böylece zihinlerde istenen soru işareti uyandırılır.
Dolayısıyla bu tür suikast olaylarını analiz ederken, aslolan hedef ülkede yaratılmak istenen psikolojik etkidir.

donusumkonagi.net/makale.asp?id=3266&baslik=psikolojik_savas_teknikleri
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

İletigönderen bezgin » Cum Kas 07, 2008 5:56

Ardarda mesaj göndermek site kurallarına aykırı olduğunda burada görünen mesajını yukarıdaki mesajınla birleştirdim Bezgin kardeş.Lütfen kurallara uyalım.Sevgiler.
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

İletigönderen borabey » Cum Kas 07, 2008 10:19

APOLET


İstanbul Hükümetinin Harbiye Nazırı Ziya Paşa her zamanki yumuşaklığı ile;
- “Beyler..” dedi,
- “.. İngilizlere kafa tutamayız. Adamların hiç şakası yok. Daha geçen gün, bir bahane icat ederek İzmit’i tekrar işgal ediverdiler.”

Sarı Atlas döşeli büyük oda, nezaretin ileri gelen subayları ile doluydu. Hürriyet ve İtilaf Partisi yanlısı olan birkaç gerici subay dışında hepsi, Anadolu’ya geçmeye çoktan hazır, Ankara’nın İstanbul’da kalmalarını gerekli gördüğü namuslu askerlerdi. Kapı açıldı, kapının boşluğu içinde yaver göründü:

- ‘Emrettiğiniz yüzbaşı geldi efendim.’
- ‘İçeri al.’

Nazır subaylara bilgi verdi:

- ‘Az önce sözünü ettiğim talihsiz olayın faili.’

Yüzbaşı bekletmeden içeri girdi, kaygılı bakışlarla kendisini izleyen subayların arasında hızla ilerleyerek nazırın masası önünde durdu, selam verdi:

- ‘Yüzbaşı Faruk, İstanbul. Beni emretmişsiniz.’

Uzun boylu, kumral, yakışıklı, biraz bıçkın havalı bir subaydı. Nazır önündeki yazıya bakarak yumuşak sesle, ‘Oğlum..’ dedi, ‘.. dün akşam Beyoğlu’nda, İngiliz İnzibat Subayı Teğmen Miller’i, emre rağmen selamlamamışsın. Doğru mu?’

- ‘Evet efendim, doğru.’

Nazır, dürüst subaya babacanca yol gösterdi:

- ‘Herhalde görmediğin için selamlamadın, değil mi çocuğum?’
- ‘Hayır efendim, gördüm.’

Nazırın canı sıkıldı:

- ‘Niye selamlamadın öyleyse? Selamlamanız için emir verilmişti.’
- ‘Rütbesi benden küçük olduğu için selamlamadım Paşam. Askerlik töresince, önce onun beni selamlaması gerekmez miydi?’

Ziya Paşa derin bir kederle ellerini açtı:

- ‘Askerlik töresi mi kaldı a yavrum? Adamlar galibiyet haklarını kullanıyorlar. İngiliz Komutanlığı bu sabah olayı protesto etti. Mesele çıkarılacak zaman değil. Hemen şu müzevir teğmeni bul da özür dile. Olayı kapatalım.’

Başıyla çıkması için izin verdi. Ama yüzbaşı yerinden kıpırdamadı:

- ‘Paşam, bir de beni dinlemenizi rica ediyorum.’

Nazır bıkkınlıkla, ‘söyle bakalım’ dedi.

‘Balkan savaşında teğmendim. Çanakkale’de üsteğmen, Suriye cephesinde yüzbaşı oldum. Ben bu rütbeleri tek başıma savaşarak almadım. Her rütbemde binlerce şehidin ve gazinin hakkı var. Onların hakkını korumak namus borcumdur. Beni affedin, özür dileyemem.’

Harbiye Nazırı bozuldu:

- ‘Anlamadın galiba. Harbiye Nazırı olarak emrediyorum.’

Yüzbaşı sükûnetle, ‘Anladım efendim’ dedi, apoletlerini bir hamlede söküp nazırın masasına bıraktı:

- ‘Artık emrinizi dinlemek zorunda değilim!’

Selam vermeden dönüp kapıya yürüdü. Oturan subayların, İstanbul’u tutan birkaçı dışında, hepsi saygıyla ayağa fırladı. Hepsinin rütbesi yüzbaşıdan daha büyüktü.

Gözleri dolarak, yüzbaşıya selam durdular…


Bu Cumhuriyeti böyle subaylar kurdular. Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu hiç unutmayalım.. .
Kullanıcı küçük betizi
borabey
Üye
Üye
 
İletiler: 333
Kayıt: Çrş Haz 25, 2008 14:06

İletigönderen bezgin » Cum Kas 07, 2008 20:51

PSİKOLOJİK MANİPÜLASYON TEKNİKLERİ

20. Yüzyılda Erickson adlı çok öenmli bir psikolog yaşamıştır. Erickson, son derece usta bir terepist ve hipnozcuydu. Yani, bilinçli zihni devre dışı bırakıp, doğrudan bilinçsiz zihne telkinde bulunabiliyordu. Dolayısıyla insanları kontrol edebiliyordu.
O bunu, hasta olarak kendisine gelen insanların kendilerini kontrol edemediklerine, kendilerini yıkıcı inanç ve davranışlara takılmış bulduklarına ve telkinlerinin onları özgürleştirmenin bir aracı olduğuna ilişkin anlayışı çerçevesinde yapıyordu. Ne yazık ki bu teknikler, bugün onun anlayışına aykırı yönde, insanları iyileştirmek için değil, hastalığa ve ölüme sürüklemek için kullanılmaktadır. Aynen diğer bütün bilim dalları gibi...
Terapist olarak Erickson'un yaklaşımı, hastayı kendine zarar verici davranışlardan uzaklaştırmak için, onun bilinçsiz zihnine doğrudan telkinde bulunmaktı. Erickson, bilinçsiz zihnin saldırgan güçler değil, ortaya çıkarılmayı bekleyen olumlu güçler içerdiğine inanıyordu.
Bu nedenle günümüzde, bir yandan olumlu görünen telkinlerle kötülüklerin yolu açılmaktadır, barış nutukları arasında savaş, yaşam nutukları arasından ölüm çıkmaktadır. Örneğin, çok yaygın sunulan belgesellerin amacı aslan nasıl geyiği yiyorsa, bu sistemde güçlünün güçsüzü yemesinin "doğal" olduğunu, hemde doğa sevgimiz gibi olumlu bir noktadan yararlanarak, bilinçsiz zihnimize sokmaktır.
Erickson için iki olgu birbirinden bağımsızdır. Hipnoz telkindir. Trans ise odaklanmış dikkat halidir. Transın genel özelliklerinden biri trans sırasında insanların telkine daha açık olmasıdır. Ama ;Erickson'a göre hipnoz (telkin) trans gerektirmez. O bilinçli zihni karıştırarak ya da onun dikkatini bşka yöne çekerek, onu devre dışı bırakıp, doğrudan bilinçsiz zihne telkinde bulunabileceğini keşfetmişti.
Bu açıdan baktığımızda, medyanın bir trans ve hipnoz aracı olarak kullanıldığını görüyoruz. Gündem patlatmak gibi yöntemlerle, ya insanlar transa sokulmakta, ya da en azından bilinçli zihinleri devre dışı bırakılmakta, bu arada istenen telkinler yağdırılmaktadır.

Bunun ışığında bakıldığında, demokratik seçim diye sunulanın, manipülasyondan başka bişey olmadığını çok iyi görüyoruz. Halkın kızdığı bir odak "seçilmesi" istenene saldırıyor. Yani biri tarafından içeri çekilirken, birisi tarafından da çekiliyorki içeri girsin...Aynı teknik, yayılması istenen imajlar içinde kullanılıyor. Dinsel ya da ulusal bir imaj yayılsın isteniyorsa, hem bunların arasındaki göstermelik zıtlık, hem çeşitli sahte yasak ve baskılar bu teknik çerçevesinde kullanılıyor.
Kullanılan başka tekniklerde vardır. Örneğin, psikosentez bunlardandır. İnsanların diyelim açıkgöz yanlarını aktivize ederek, çevredeki gürültüden, gösterilen filmlerden, çalınan müziklere kadar ek bir çok etkeni de kullanıp kişilerde merkez kaydırması yapılmaktadır. Umarız psikologlar bunları araştırır.

Günümüzün en yaygın modası psikolojikliktir. Ekonomide sahte belgelerin yanısıra, psikolojik balonlar, yarışmalarda psikolojik işkenceler, filmlerde gerilim, vb. kullanılmaktadır. Din dahil çeşitli yollardan aklımızı kullanmayıp duygularımızı kullanmamız sağlanmakta, sonra da çeşitli yollardan duygu sömürüsü yapılmaktadır. Korku ve acıma gibi duygularımızın sömürüsüyle, panik atak, şizofreni, fobi gibi ruh hastalıkları yayılmaktadır. Koyun gibi güdülmemiz daha kolaylaştırılmaktadır. Bir bakıma sistem toplumla toplum olarak başedemeyip, toplumu ancak kişi-kişi olarak karşısına almaktadır.

EMİNE ENGİN




Amerika su ana kadar Irak Savasi icin 600 milyar dolar harcadi. Kuzey cephesini acmamiz karsiliginda bize önerdikleri rüsvet 10 milyar dolar. Yani adamlarin halihazirda 10 milyar dolari var Türkiye icin. Simdi düsünelim medyada, bürokraside veya kilit noktalarda bu para degerlendirilir mi, degerlendirilmez mi?
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

İletigönderen bezgin » Cum Kas 07, 2008 22:00

Ardarda mesaj yollamak site kuralarına göre yasaktır Bezgin kardeş.Ben mesajlarını birleştiriyorum.Sevgiler.
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Önceki

Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x