
Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy Türkleri sevmiyor… Ama galiba bizimkileri de hiç sevmiyor!.. Bizimkiler dediğim Gül ve Erdoğan…
Gül’ün, “Türk Mevsimi” bahanesiyle geçtiğimiz Kasım ayı başında Paris’e yaptığı çıkartmada Sarkozy’nin zoraki ev sahipliği nasıl da kamufle edildi!.. Sergi açılışına 10 dakika geç geldi, sakız çiğneyip durdu, sergideki eserlere ilgi bile göstermedi, resmi defteri isteksiz isteksiz imzaladı falan. Zaten Le Monde Gazetesi’ne, “Türkiye’ye asgari servis” yapılacağı önceden sızdırılmıştı!..
Bitmedi… Gül Türkiye’ye döndükten sonra AB’den sorumlu Bakan Pierre Lelouche, Fransız Parlamentosu’nda “Türkiye ile gizli anlaşmaya vardık” dedi. İddiaya göre, Gül ve Sarkozy’nin mutabık kaldığı üç madde arasında, Fransa’nın AB’ye tam üye değil, “ayrıcalıklı ortak” olmamız isteğine itiraz etmememiz vardı. Tabii Çankaya her zamanki gibi “kesin bir dille” yalanladı. Fransa ise Ankara Büyükelçiliği düzeyinde ufak bir düzeltme yapıp, “Ortada bir gizli anlaşma yok. Anlaşma yanlış seçilmiş bir sözcük olabilir. Ama bizce Gül-Sarkozy görüşmesinde zımni bir mutabakat, karşılıklı bir anlayış birliği var” dedi.
Her neyse, Sarkozy’nin, Gül’e bir ABD, İngiltere ve AB ülkelerinin liderleri (Almanya hariç) kadar muhabbet duymadığı aşikâr!.. Acaba neden?
Sarkozy-Erdoğan ilişkisine gelince; Gül’e nazaran daha alt seviyede bir muhabbet olduğu, hatta birbirlerinden hiç haz etmedikleri kesin.
Son 2 yılda topu topu iki kez yüz yüze görüştüler. İlki Eylül 2007’de New York’ta BM toplantısında 1 saatlik buluşmaydı. Dönemin Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki, “Olumlu bir havada geçen görüşmede, ağırlıklı olarak Türkiye-AB ilişkilerinin ele alındığını” açıkladı. Erdoğan, Sarkozy’den sonra dönemin İtalya Başbakanı Prodi ile buluştu ve Prodi’den, “Sarkozy’nin Türkiye’nin AB üyeliği konusunda düşüncelerini değiştirmenin zor olduğunu” öğrendik.
İkinci Sarkozy-Erdoğan görüşmesi Temmuz 2008’de Elysee Sarayı’nda gerçekleşti ve 40 dakika sürdü. Bu defa Sarkozy’nin, AKP hakkında açılan kapatma davasıyla ilgili Erdoğan’dan bilgi aldığı, “Anayasa Mahkemesi’nin kararının, çoğulcu demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine uygun olmasını beklediklerini söylediği” duyuruldu. Sarkozy’nin bu yaklaşımı anında, Erdoğan’a jest olarak yorumlandığı gibi, Türkiye-Fransa arasındaki buzların eridiği müjdelendi.
Öyle olmadığı kısa zamanda ortaya çıktı. Sarkozy her fırsatta, Türkiye’yi eleştirirken, Başbakan Erdoğan doğrudan onu hedef aldı.
Tüm bunları niye mi anlattım?
Bugünlerde Ankara kulislerinde, önemli siyasetçilerin ağzında yoğun bir dedikodu dolaşıyor. Onlar da, çok güvendikleri diplomatlardan duymuşlar.
İddiaya göre bu görüşmelerin birinde Sarkozy, Erdoğan’a şöyle demiş:
“Kendi aramızda konuşuyoruz da, bakıyoruz son dönemde tüm liderler arasında iki kişi çok zenginleşti. Biri Berlusconi, diğeri de siz Mösyö Erdoğan… Bunu nasıl başardınız gerçekten çok merak ediyoruz?”
Söylenilenler doğruysa; Bu masum bir soru mudur, Erdoğan’a üstü kapalı bir mesaj mıdır, Sarkozy-Erdoğan ilişkileri bundan mı bozulmuştur, elbette bilemeyiz…
Ama kimse, “Mümkün değil, Sarkozy böyle bir soru sormamıştır, soramaz” diyemiyor. Çünkü hemen akıllara Erdoğan’ın, Almanya eski Başbakanı Shröder’le yaptığı, bizzat kendisinin açıkladığı o meşhur maaş muhabbeti geliyor. Erdoğan, Türkiye’yi ziyaret eden Shröder’e, ne kadar maaş aldığını sormuş, 15 bin Euro aldığını öğrenince de kendi maaşının 3 bin Euro’da kaldığını söyleyip, “geçinemiyorum” demişti. Bu tavrı ve sözlerini eleştirenlere ise “Ticaretten kazancım olmasa, Başbakanlık maaşıyla geçinemem” karşılığını vermişti.
Hani zenginin malı züğürdün çenesini yorar derler ya, anlaşılan bizden başka züğürtler de varmış ki, Başbakan Erdoğan’ın “zenginliğini” diline dolamış!..
Erdoğan, “Ünümüz dünyaya yayıldı” diye övünürken, ne kadar da haklıymış!..
İnşallah bu aralar Ali Bulaç yine, “Yarın onlar, milyonlarca dolarla aldıkları villalarında orman içlerinde saklanacaklar, bizim mahallemizden bindikleri dabbetülarz jipleriyle hızla geçecekler, herhangi bir mekânda çay içemeyeceklerdir… Meydanlardaki bağrışmaları, atılan çürük yumurtaları sadece komplo ile izah etmemeli… Yolsuzlukların kokusu her yeri sarmış, duyarsızlıklar dindar insanları incitiyor; dünün züğürtleri, bugün milyon dolarlarla oynuyorlar; zahmetsiz ele geçen, yani kamu kaynaklarından yağmalanan paralarla dindarlar, sonradan görme magandalara döndü… Hiç ter dökmeyenler, çile çekmeyenler, bedel ödemeyenler başkalarının döktüğü teri, çektiği çileyi, ödediği bedeli çalıp kişisel veya küçük zümreler çıkarına tahvil edebilir mi? Ederse ne olur?” deyip, keyifleri kaçırmaz!..
Meyyal UYGUR / Açık İstihbarat, 8 Ocak 2010