Çözüm siyasettedir / Rifat SERDAROĞLU

Çözüm siyasettedir / Rifat SERDAROĞLU

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Ağu 01, 2011 20:48

Çözüm siyasettedir

Demokrasi ile yönetilen ülkelerde, her problemin çözümü siyasettedir.

Siyaset iddia ve hak etme sanatıdır. Siyasette ne kadar iddianız varsa, o kadar da yaşama hakkınız olur. Aksi takdirde yok olur gidersiniz.

AKP İktidara geldiği günden bu yana hep bunu söylerim. AKP’yi ve icraatlarını beğenmiyorsanız siyaseten organize olup, demokratik seçim yolu ile bu iktidardan kurtulmalısınız.

Türkiye’nin bu günkü görünen manzarasına bakınca şunlar görülüyor;

* “Halkı sınıf,ırk,din,mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik” suçundan, 10 Ay hapis cezasına mahkum olmuş ve cezaevinde yatmış bir kişi, yaklaşık 10 Yıldır Türkiye Cumhuriyeti Başbakanıdır.

* “Cumhuriyetimizin temel direklerinden olan lâiklik ilkesini defalarca çiğnediği için; “Lâiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu kesinleşmiş” ve bu yüzden Anayasa Mahkemesince “Mahkum” edilmiş bir siyasi parti üç dönemdir, tek başına iktidardadır.

* Yasama görevini bağımsız olarak yapması gereken TBMM, çoğunluk partisi AKP’nin Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan’ın tamamıyla emrindedir. Tayyip Bey ne isterse TBMM’den o çıkar, onun istemediği hiçbir yasa, tüzük, karar çıkmaz, çıkamaz.

* Bağımsız olması gereken Yargı, AKP Hükümetine bağımlı hale getirilmiştir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan, Hükümet ne isterse o karar veya o tayin çıkar.

* Yürütme Organı olan Bakanlar Kurulunun çoğunluğu, Tayyip Bey’in İstanbul Belediyesinden beri emrinde çalıştığı elemanlarından oluşur. Gerek Bakanlar Kurulunda, gerek AKP Meclis Grubunda tartışma yasaktır!...

* Devlete isyan ve bölünmenin ilk adımı olan “Demokratik Özerklik” bölücü örgüt tarafından ilan edilmiş ve bu karara yurt dışından destek arayışları başlamıştır. Başbakan Erdoğan’ın emriyle İmralı da ki “AKP’nin hatırlı misafiri” ile yol haritası bazında anlaşmaya varılmış ve çıkarılacak yeni Anayasanın öncelikleri beraberce belirlenmiştir.

* Ülke ekonomik durumu bıçak sırtındadır. Sıcak parayla, borçla, varlık satışlarıyla, ithalat ekonomisiyle ve günübirlik politikalarla durum şimdilik idare edilmektedir.

* Köşe yazarları, “Bu baskı ortamında yazmak istemiyorum”, “Komutanlar, “Bizlere yapılan hukuksuzluktur, ne ulusal hukuka ne de evrensel hukuka uymuyor” diyerek istifa edip gidiyorlar…

Komutan, yenilginin hesabını soruyormuş; “Niçin yenildik, anlat bakalım”, Yüzbaşı saymaya başlamış; “Efendim mermimiz bitmişti” deyince Komutan; “Tamam, gerisini sayma” durum anlaşıldı demiş.

Yukarıda 8 madde de sıraladığım sonuçlar, çok açık bir şekilde Türkiye de demokrasi olmadığını, uygulanan yönetimin bal gibi “Tek Adam Faşizmi” olduğunu göstermektedir.

İyi de, adamlar son seçimde %50 ye yakın oy aldılar, millet bunlara nasıl oy veriyor, diyeceksiniz…

Millet, oy verecek parti bulamadığı için bunlara oy veriyor.. Yapılan doğru değil ama, maalesef gerçek bu…

CHP’ye bakar mısınız; Ülke bölünme noktasına gelmiş, “Demokratik Özerklik” ilan edilmiş. CHP’li milletvekilleri, BDP’lilerle birlikte, demokratik özerklik uygulanan yerlerde inceleme gezisi yapıyorlar!.

Türk tarihinde ilk kez, Genelkurmay Başkanı ve üç Kuvvet Komutanı beraberce istifa ediyorlar, Genel Başkan tatilini geçirdiği yerden bir günlüğüne geliyor, partisinin MYK sını topluyor ve Grup Başkan Vekili Hakim kızımız, baygın bakışlarıyla, 6 maddelik açıklamayı okuyor, sonra hooop yine tatile!...

MHP’ye ne demeli; AKP ne zaman sıkışsa imdadına bunlar yetişiyor. Gül, Cumhurbaşkanı mı seçilecek MHP hazır, halkın seçtiği milletvekillerinin cezaevinden çıkarılmasını engellemek içim TBMM nin çalışması mı lazım, MHP anında AKP’nin yanında. Muhalefet Partisi değil, AKP stepnesi sanki…TSK Komuta heyetinin toplu istifası üzerine, MHP Genel Başkanı kimsenin bilmediği bir şey söyledi; “AKP, Orduyu dizayn ediyor” (Deme yahu, bak bu aklımıza gelmemişti)..

Bunu söyledikten sonra, Alpaslan Türkeş Parkını açtı ve evine istirahata çekildi…

Merkez Sağın temsilcisi olması gereken DP ise; Emlâk komisyoncularının eline geçmiş, partinin binalarını satıp, satıp yiyorlar.

Diğer partiler de, genel seçimde oylarını AKP’ye verdiler ve “dükkan Kapatma” konumuna geldiler..

Millet bunlardan hangisine oy versin?

Sahip olduğu belediyeleri düzene sokmaktan aciz CHP’ye mi,

Her başı sıkıştığında AKP’nin yardımına koşan, MHP’ye mi,

Ahı gitmiş vahı kalmış partilere mi, hangisine oy versin?

Millet bunlara daha ne yapsın? Milletin seçtiği adamları cezaevinden çıkarabildiler mi? CHP Genel Başkanı Haberal ve Balbay’ı, MHP Genel Başkanı Engin Alan’ı neden ziyaret etmezler? Onlar milletvekilleriniz değil mi?

Kendi milletvekiline sahip çıkamayan partilere millet niçin sahip çıksın ki?

Size yeminle söylüyorum, istenirse bir hafta da bu milletvekilleri cezaevinden çıkarılır, yeter ki insanda akıl ve yürek olsun, denemesi bedava…

Siyaset ve İktidar olma isteği, partilerin akıllarına gelince veya canları sıkılınca yapacakları bir iş değildir. İktidara gelmek isteyen bir partinin 24 saat siyaset yapması, fikir üretmesi, yanlışları topluma göstermesi, doğruları söylemesi, proje sunması, halkın avukatlığını yapması şarttır. Basın iktidarın eline geçmiş, sizi yazmıyormuş, geçin bunları. Siz yazılacak lafı söyleyin bakalım, yazılıyor mu, yazılmıyor mu?.. Siyasi Parti canlı organizma gibi olmalıdır. Sürekli hareket halinde bulunmalı, tüm örgütleri, örgüt binaları, herkesin hacet kapısı haline getirilmelidir. Siyasi Parti, tüm ülkeye yayılmış örgütleriyle her an irtibat halinde olmalı ve ülkenin her hangi bir yerinde haksızlığa uğrayan vatandaşların yanında bulunmalıdır. Böyle bir siyasi parti hem vatandaşın oyunu alır,hem gönlünü kazanır, hem de hayır duasını alır…

Peki bu siyasi partinin fikir omurgası nereye oturmalıdır;
Milliyetçi ve muhafazakar düşünceleri, çağdaş normlar içinde algılayan, lâik Cumhuriyeti ve sosyal hukuk devleti ilkelerini özümseyen, sosyal devlet ilkelerini göz ardı etmeden liberal ekonomiyi benimseyen, gerçek anlamda ileri demokrasiyi hedefleyen, dış politikasını Türkiye’nin menfaatleri ve gerçekçilik üstüne kurmuş, hayatları boyunca özeleştiriyi kendine ilke edinen, “ahlak” kavramını benimseyip ona göre yaşayan ve halkının inancına sonuna kadar saygılı ama, feodal cemaat yapılanmalarının karşısında olan bir yapı…


Ülkemizin geldiği bu konumda herkes iki şekilde davranabilir, üçüncü yol yoktur;

1) Bunlar beni hiç ilgilendirmez. Benim dümenim iyi. AKP’nin hışmını üzerime çekemem. Oyum AKP’ye.. Sıra bana gelince bakarız. Nasılsa yurt dışında da param var. Basar giderim. Karnımın doyduğu her yer benim vatanım. Bana ne Türkiye’den. Kürtçüler bölünme mi istiyorlar, verin gitsin canım. Üniter yapıymış, bölünmez bütünlükmüş, geç bunları anam babam, geç bunları….

İşsizim, umudum yok, borç gırtlağa kadar. AKP hiç olmazsa, arada bir bana da bir şeyler veriyor. Baksana Belediye Başkanına, adam çalıyor ama, bana da her ay bir koli yiyecek veriyor, aman sesimi çıkarmayayım. Mahallenin AKP’li ablası duyar da benim yardımlar kesilir…

2) Ben “Demokrat’ım”. Ülkemdeki her mesele beni ilgilendirir. Örgütlü toplumdan, zenginleşmeden, fikir ve teşebbüs özgürlüğünden yanayım. Ülkemin ortaçağ karanlığına götürülmesine razı olmam, tüm gücümle karşı koyarım. Demokrasiden, Cumhuriyetten, sosyal adaletten, hukuk devletinden, lâiklik ve inançlara saygıdan asla ödün vermem. Vatan denen her tarafı kanla sulanmış bu toprak parçası, gelecek nesillerimizin bize emanetidir. Santimini ayırmak isteyen karşısında beni bulur, affetmem. Ülkemi tehlikelerden koruyup, demokratik rejim içinde örgütlenerek, kırmadan, dökmeden, hiçbir etnik kökeni ayırmadan tüm kardeşlerimle birlikte olup, beraberce huzur içinde yaşamak isterim…

1.inci görüşte olanlar; Geleceklerini görmek istiyorlarsa, vizesiz seyahat edebilecekleri komşumuz İran’a gitsinler. Gelecekleri, oradaki gibidir.

AKP zihniyeti ve Tayyip Bey’in birinci gruptaki insanlara bir seçimlik daha ihtiyacı var. O da halkın oylarıyla Cumhurbaşkanı seçilmek için. Sonra siz sağ, ben selamet, ne siz Tayyip Bey’i görürsünüz ne de Sultanınız sizi arar…..

2.nci görüşte olanlar; Bu örgütlenmeyi yapacak bilgi ve beceriye sahip çok sayıda yetişmiş insanımız var. Kendi içinde demokrasiyi özümsemiş bir siyasi parti kurmak ve gençlerimizin hizmetine vermek mümkün. Lütfen bu konudaki düşüncelerinizi bana yazar mısınız?. Mübarek Ramazan ayı boyunca bu yeni yapılanmanın nasıl olması gerektiğini tartışalım. Görelim bakalım kaç kişiyiz?...

Mevlana ile bitirelim;

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için,
Önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim…


Çevrenizin aydınlık insanlarla dolması dileğiyle, mübarek Ramazan Ayınızı kutlarım…


Rifat SERDAROĞLU - 1 Ağustos 2011, Ege'de Son Söz
rifatserdaroglu@superonline.com
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Çözüm siyasettedir / Rifat SERDAROĞLU

İletigönderen dağlıoğlu » Pzt Ağu 01, 2011 23:53

Bence Osman PAMUKOĞLU paşa ideal liderdir..
Kullanıcı küçük betizi
dağlıoğlu
Üye
Üye
 
İletiler: 1
Kayıt: Pzt Ağu 01, 2011 23:50

Re: Çözüm siyasettedir / Rifat SERDAROĞLU

İletigönderen Sabırlı_Vatandaş » Sal Ağu 02, 2011 1:27

Rifat Bey merhaba;

Yazınızda "Biz kaç kişiyiz görelim" dedikten sonra yeni yapılanmadan bahsetmişsiniz. Merak etmeyin çok kişiyiz. Hatta belki de 70 milyonuz ama şu sıralar büyük kısmı, derin bir uykuda. Ne yapsak uyanmıyorlar. Ancak gerçekten bir top patlasa belki kendilerine gelebilirler.

Yapılanmayı tartışalım demişsiniz. Ancak bundan önce bu işin siyaseten hallolacağını söylemişsiniz. Ben buna katılmıyorum. Sizce bir çözüm olabilir ancak siyaset kurumunun işlemesi için başta yasama ve yargı organlarının bağımsız olması, milli olması ya da ele geçirilebilir olması gerekir. Ülkemizde maalesef böyle bir durum yok. Kaldı ki devletin yasama ve yargısı da yürütme ile beraber ihanete yelken açmış durumdadır. Bunların bir sabah kalkıp topyekün hidayete ermelerini beklemek ise hayaldir. Dolayısıyla siyaseten bu işin hallolması da bence bir hayaldir.

Fakat yine de bu alana bir şans tanımak gerektiğini kabul edelim bir an. Yani kabaca, "denemekten ne çıkar" diyelim! Fakat nasıl olacak da bu olacak derseniz, milletim şehidine bile ortak bir tepki gösterme azminde bulunamamışken böyle "garip" ve belki de ileride "bölücü" diye nitelendireceği hareketlere tevessul eder mi, onu sizin takdirinize bırakıyorum. Ancak bu harekete de bence katılım göstermez. Olsun yine yolumuza devam ettiğimizi varsayalım ve akıl yürütelim bakalım:

Böyle bir siyasi hareketin öncelikle oluşum aşamasında ilk bakışta kesinlikle sizler gibi, isimlerini buraya sığdıramayacağımız birçok ulusalcı aydın ve hatta emekli komutanlarımızın rol alması gerekmekte. Bu hareketin temelini her görüşten aydınların oluşturması gerekmektedir ki her kesimden cevap bulabilsin. Yani teknik olarak konuşacaksak bu partinin MKYK' sı sizlerden oluşmalıdır. Bu bence olmazsa olmazdır. Şu an siyasi arenada adı geçen hiçbir parti ya da görüşün direkt olarak temsil edilmediği ancak tek ortak paydası ulusalcılık millilik olması şart olan bir oluşum olması elzemdir. Kuruluş aşamasından sonra yani bizlere ilk adımlarımızda rehberlik ettikten sonra siz aydınlarımız fikir makinaları olarak bizim arka planımızı desteklemelisiniz. Fakat bence asla aday vs gibi "aktif" rol almamalısınız. Neden bu kadar acımasızım size karşı :) onu da söyleyeyim. Sizler öyle ya da böyle bugüne kadar belli görüşlerinizle siyasetin bir şekilde içinde olmuş, yani kabaca görüşleri belli olan ve dolayısıyla seveni ve sevmeyeni olabilecek insanlarsınız. Bakın beni yanlış anlamayın, tamamen objektif olmaya çalışıyorum. Kimseye kişisel olarak yaklaşmıyorum, tamamen dışarıdan size nasıl bakılacağına dair tahmin yürütüyorum ve bu bakışlarda oluşabilecek dezavantajları bertaraf etmeye dair akıl yürütüyorum. O yüzden de MKYK adına tavsiyede bulunurken her görüşte insanın olması ve hiçbir" siyasi" görüşün sivrilmemesi gerektiğini belirttim.

Eğer başarabilirsek de bundan sonraki adımları biz gençler atmalıyız. Yine halkın direkt olarak etiketleyemeyeceği ve bu etiketsizliği taşıyabilecek, hiçbir ideolojiyi önplana çıkartmayacak, ancak ve ancak Atatürk ilke ve inkılaplarını esas alan bir görüş birliği ile hareket edebilecek genç arkadaşlarımız ki en azından üniversite mezunu olmaları bence kesin ve kesin şarttır. Kadrolar konusunda ben sıkıntı yaşanacağını sanmıyorum. Esas kavga(!) parti tüzüğü ve programlarını oluştururken kopacaktır. İşte burada MKYK'na çoook büyük görevler düşmektedir. Çünkü vizyon ve hedefler belirlenirken herkesi kucaklayan, kimseyi dışarıda bırakmayan (hainler müstesna) bir şartname oluşturmamız lazım ki her vatandaşın çorbada tuzu bulunabilsin, her vatandaş buna kanaat getirebilsin. İlkelerimizi belirlerken, bugün siyaseti tıkanma noktasına getirmiş tüm kavram karmaşalarını ortadan kaldıracak bir manifesto yayınlamamız da şarttır. Özellikle suistimal edilegelmiş ve bundan sonra da edilebilecek her kavramı, ilkeyi, hedefi tanımlamamız lazım ki ileride birileri "Ne mutlu Türk'üm diyene!" yazılarını dağlardan ve sonra da kafalardan kazımaya kalkmasın. Tanımı iyi yapalım ki kimse laikliği dinsizlik sanıp devlete orduya diş bilemesin ya da milletin inançlarını özgürce yaşamasına maydonoz olmasın! Hatta özgürlüğün bile sınırının ne olduğunu tanımlayalım ki millet birbirinin hakkına tecavüzü bile özgürlük sanmasın! İlkelerimizi öyle açık seçik tanımlayalım ki kimse bir daha Kelime-i tevhidi de, Atatürk devrimlerini de bızıklama cesaretini gösteremesin. Tanımlayalım ki kimse bir daha "Yurtta sulh cihanda sulh!" deyip üstüne hem de haçlılarla ittifak kuramasın. Ve madem ihtiyaç diyorlar, anayasayı öyle bir oluşturalım ki bir daha kimse "yeni" ve "anayasa" kelimelerini yanyana kullanamasın! Öyle özgürlükçü olalım ki kimse bir daha "halkların kendi kaderini tayini" zırvalarıyla ihanete yeltenemesin. Yani aslında işimiz gerçekten hem çok zor ve hem de çok kolay. Tüm bunları yapamaz mıyız? Böyle bir oluşuma imza atamaz mıyız? Siyaseten bu kadar parçalanmışlığa rağmen tek çatı altında "illa da memleket" diyerek buluşamaz mıyız? Ben emin değilim inanın!

Bakın işte benim akıl yürütmelerim bugüne kadar hep bu noktada tıkandı. Çok düşündüm. Acaba farklılıklarımızı kabullenip tek bir yöne bakabilecek miyiz? Yoksa saf duygularla yola çıkıp yarı yolda kalarak tüm gafiller camiasına madara olarak, belki de bir daha teşekkül edebilecek böyle bir hareketi de daha doğmadan gömecek miyiz?. Bütün korkum bu. Hayır madara olalım da, memleketin o kadar vakti yok!Acaba memleket mevzubahis olduğunda ne kadarımız gerisini teferruat sayabiliyoruz. Yoksa, Polyannacılık oynamanın hiç birimize faydası yok. Çünkü memleketin her kurumu her sathı şu an işgal altındadır ve karşısına bir cephe mutlaka açılmalıdır. Siyaseten bu işi çözemiyorsak kazma kürek başına koşmak şarttır.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Kullanıcı küçük betizi
Sabırlı_Vatandaş
Salık Takımı
Salık Takımı
 
İletiler: 101
Kayıt: Cmt Tem 31, 2010 9:42

Re: Çözüm siyasettedir / Rifat SERDAROĞLU

İletigönderen Bb_betta » Sal Ağu 02, 2011 13:33

Öncelikle şunu söylemek istiyorum bence iş mecliste,siyasi partilerde,diplomatik çözümlerde bitmiştir.Bunun iki nedeni var
1.)Şu bir gerçek ki meclise girmek için AKP,CHP,MHP gibi partilerden birine mensup olmak ve bu partilere çokça bağış yapmak veya uzun yıllar parti içinde çalışmak gerekiyor.
2.)Bir ülke bizim Şu anki durumumuza geldi ise zaten siyasi çozümler rafa kaldırılmış tek bir adamın iktidarlık (Bir nevi despotluk)süreci başlamıştır.
Ülkenin oldukça büyük bir kısmı sizin dediğiniz gibi ''İşsizim, umudum yok, borç gırtlağa kadar. AKP hiç olmazsa, arada bir bana da bir şeyler veriyor. Baksana Belediye Başkanına, adam çalıyor ama, bana da her ay bir koli yiyecek veriyor, aman sesimi çıkarmayayım. Mahallenin AKP’li ablası duyar da benim yardımlar kesilir…'' demektedir onları bir kenara bırakıyorum şimdilik çünkü bu ülkede kurtuluş savaşı gibi bir savaş çıkmadıkça uyanmaları pek mümkün gözükmüyor....
Ben diğer kısma bakacağım yani demokrat olan birşeylerin farkında olan hala Atatürk ilkelerine bağlı olan kısma.Bence zamanında kullanılan kuvay-ı milliye taşkilatı gibi bir sistem kurmalıyız, Arslan BULUT'un dediği gibi "Düşmanınız hangi "silahı" kullanıyorsa onu kullanın, bir üstünü kullanın." Madem bizi yıkmaya çalışanlar anadoludan başlayarak örgütlenmeye başladılar bizde oradan başlayalım. Anadoluda hala Atatürkçü olan ama düşünceleri,davranışları iktidarın hoşuna gitmediği için doğunun uzak ilçelerine,PKK'nın etkinliği oldukça fazla olan illere sürülen kişileri bulalım sürgün edilmiş öğretmen,doktor,hakim,savcı,asker,devlet memuru kim varsa örgütleyelim.Bir olay mı oldu ? örneğin diyarbakırda pkk lehine sloganlar atıldı,gösteriler düzenlendi daha Ankaraya haber gitmeden bizim haberimiz olsun.Her türlü haberi bilgiyi toplayalım deyim yerindeyse kendi istikbarat ağımızı kuralım.
Zamanında buna benzer bir sistem kurmuşlar neden biz kuramayalım ve dahası neden bunu geliştiremeyelim?Sonuçta kurulması en fazla 1 ay alacak bir sistemden bahsediyoruz burada en basidi facebook'tan başlayalım.Baskı gördükleri için istifa eden basın mensubu arkadaşları toplayalım.Birlikte hareket edelim.Medyayı,sosyal ağları ,blogları,aklınıza gelebilecek her yeri kullanalım.Sonuçta bir şeyler söyleyip bunları sürekli tekrar ederseniz insanlar doğru olduğuna inanmaya başlarlar...



Kullanıcı küçük betizi
Bb_betta
Üye
Üye
 
İletiler: 1
Kayıt: Sal Ağu 02, 2011 11:51


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 9 konuk

x