Cumhuriyet Gazetesi'nde neler oluyor?
Cumhuriyet Gazetesinin yazar kadrosunda bir süredir değişim yaşanıyor. İzzettin Önder ile gazetenin yaşadığı tartışma sonrası Önder gazeteden ayrılmıştı. Korkut Boratav da gazetenin vazgeçtiği bir diğer yazarıydı. Son olarak gazetede yarım yüzyıldır yazan Bertan Onaranın gazete ile ilişkisi kesildi. Cumhuriyet ile ilişiği kesilen bir başka yazar olan Vakur Kayadorun Cumhuriyette ki ayrılığı değerlendirdiği yazısını sizinle paylaşıyoruz. İşte Kayadorun o yazısı:
Haziran ayının başında Cumhuriyet gazetesi okurlarından Lâle Gürmandan bir elektronik ileti aldım. Cumhuriyette Bertan Onaranın yazılarına son verildiğini bildiriyordu. Gerekçesi de hayli ilginçti. Kültür sanat yazıları fazla siyasal içerik taşıyormuş. Böyle bir gerekçenin ciddiyeti ve tartışılır yanı yok elbette. Ancak bu duruma çok şaşırdığımı söyleyemem. Cumhuriyette 2002-2004 yıllarında, daha sonra da uzun aralarla 2007de ben de dışarıdan yazılar yazmıştım. Özellikle ilk dönemimde, 15-20 günlük periyotlarla yazılarım sık denecek zaman dilimlerinde yayımlanmıştı. Hayata bakışım gereği Avrupa Birliğine sıcak yaklaşan birisi değilim, dolayısıyla yazılarımda bu açıkça fark ediliyordu.. Özellikle 2004 yılının sonlarında İbrahim Yıldızın antipatik davranışlarıyla iyice yıpratıldıktan sonra yazılarıma son verilmişti. Daha sonra 2007 yılında yeniden yazmaya başladığımda beş yazım yayımlanmış, bir süre yazılarıma ara verildiği bildirilmiş ve sessiz sedasız defterim kapatılmıştı.
Amacım kendimi anlatmak değil, ancak gerekli olduğunu düşündüğüm için bu kadarla yetiniyorum. Cumhuriyet gazetesinde durum çok ciddi boyutlara ulaşıyor. AB yandaşlığı gazetenin başat kimliği haline geliyor. Aslında Türkiyede her şeyin AB yandaşlığı ve karşıtlığı eksenine oturacağı günlere hızla ilerlerken, Cumhuriyet kalesinin bütünüyle düşürülmesi, AB sevdalıları için son derece önemliydi. Bu nedenle İlhan Selçuk hayatta ve görevdeyken, İlhan Selçuk sonrası için ciddi bir mıntıka temizliği yapılmakta, solcular ve AB karşıtı yurtseverler olabildiğince temizlenmekteydi.
Bu süreç 2002 yılında Emin Gürsesle başlamıştı. Kendisi o yıl cumartesi günleri, Işık Kansunun köşesinin sağ yanındaki Görüş sütununda yazarken yeri değiştirilmiş ve uzaklaşmaya zorlanmıştı. Bu olayın hemen sonrasında onun yerine, Türkiyede AB yandaşlığının en önemli isimlerinden Nilgün Cerrahoğlu getirilince işin rengi ortaya çıkmıştı.
2006 yılında ise Koç grubu ve Tüpraşla ilgili eleştirel bir yazısı yayımlanmayan İzzettin Önder de küstürülmüş, gazeteden ayrılmak zorunda bırakılmıştı. Burada Cumhuriyetin AB ile yakınlaşması ile; Koçlarla Turgay Cinerlerle ve Mermercilerle dirsek temaslarının artması arasındaki bağlantıya dikkat etmek gerekiyor. Gazetenin AB yandaşlığının artması, sola daha mesafeli olmasını kaçınılmaz hâle getirmişti. Cumhuriyet gazetesi de CHP gibi altı okun üçünü benimsiyor; cumhuriyetçilik, laiklik, çağdaş bir ulusalcılığı sahipleniyor, ancak devletçilik, halkçılık, devrimcilik oklarını görmezden geliyordu.
Bertan Onaranın yazılarına son verilmesi de çok dikkat çekici bir gelişme. Lâle Hanımın iletisini alınca durumu ilgiyle izlemeye başladım ve Cumhuriyet okurlarının tepkilerini gözlemlemeye çalıştım. 5 Haziran 2009 Cuma günü saat 19:00 sıralarında Bertan Beyi aradığımda, birkaç saat önce gazeteden bir telefon geldiğini ve yazılara son verme diye bir durumun söz konusu olmadığını, yalnızca sayfasının değiştirileceğinin söylendiğini belirtti. Emin Gürsese uygulanan taktik uygulanmaktaydı. Bertan Onaran ise nerede olursa yazacağını, bunu kendisi için görev saydığını bildirmişti. Bu taktik tutmayınca bir başka oyun sahnelenmişti. Görüşmeden bir süne sonra gazeteden Fikret Dağlıoğlu Bertan Beyi arayarak, ancak yirmi beş günde bir ve daha kısa olarak yazabileceğini söylemişti.Bu bardağı taşııran son damlaydı,Onaran bu durumda kendisini ifade etmesinin mümkün olmadığını bildirmiş, günümüzün her gün haykırmayı gerektirdiğini belirterek konuyu kapatmıştı. Cumhuriyet yönetimi amacına ulaşmıştı ve bu konuda gazeteden okurlara tek satırlık bir açıklama gelmemişti. Olimpos kartalları kimseye hesap vermek zorunda değillerdi elbette; yapmışlardı ve olmuştu. Hiçbir şey olmamış gibi hayat sürmekteydi; yönetim ve yazarlar tam bir uzlaşma içinde yollarına devam ediyorlardı.
Peki kimdir Bertan Onaran?.. Hatırlamakta yarar var. Günümüz köşe yazarlarından çok farklı bir özelliğe sahip Onaran. Olayları,olguları,durumları;ayakları şimdiki zamana çakılı olarak,güncele boğularak değerlendirmiyor. Her şeyi toplumsal-tarihsel arka planıyla bütünlük içinde ele alıyor, felsefi derinlikle, -aynı zamanda- şiir gibi akıcı üslûbuyla,en anlaşılır biçimde ortaya koyuyor. Belirgin olarak da bir noktanın altını kazırcasına çiziyor.Kapitalizm(o,ısrarla anamalcılık diyor)çöküyor diye haykırıyor; iktisadi, siyasi gerekçelerini açıklıyor. Yeni bir dünyanın yürek çarpıntılarını hissettiriyor, ayak seslerini duyuruyor. Bu çöküşün ülkeye ve insanlığa hangi olanakları sunabileceğini ortaya koyuyor. Bu çizginin insanı olarak, -kaçınılmaz biçimde-AB karşıtlığını vurguluyor. Bu özellikleriyle, evet efendimcilikten, sorun çıkarmamaktan başka özelliği olmayan, sınırlı donanıma sahip genel yayın yönetmeninin de pek hoşlanmadığı kanısındayım.
İşte bu insana cadı kazanları kuruluyor ve bu insan devre dışı bırakılıyor
Teknik olarak bu kararı Cumhuriyet yayın kurulunun aldığını düşünmek gerekiyor. Yayın kurulu kimlerden oluşuyor?.. Başkan İlhan Selçuk ve diğer üyelerden. Diğer üyeler ise Emre Kongar,Orhan Erinç,Hikmet Çetinkaya,Şükran Soner,İbrahim Yıldız, Orhan Bursalı, Mustafa Balbay ve Hakan Kara
İlhan Selçuku çok özel konumuyla bir kenara bırakalım. Bu isimlerin herbirini bir değer olarak kabul etmek gerekir; bu bir gerçek. Ancak bu isimlerin hiçbirinin boyunun Bertan Onaranı değerlendirmeye yetmeyeceği de bir başka gerçek
Teknik değerlendirmeyi bir yana bırakalım, işin aslına gelelim. Cumhuriyette böyle konularda tek bir karar organı bulunduğu iyi bilinir, İlhan Selçukun her isteğinin gazetede yasa hükmünde olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Tabiî bu, kendisinin etki altına alınamayacağı anlamına da gelmez. Nitekim AB yandaşlarının bu konuda arı gibi çalıştıkları belli oluyor.
Şu çok özel koşullarda (O koşullara girmeyi şu anda gerekli bulmuyorum) durumu değiştirmeyeceğini bildiğim halde şu iletiyi göndermek istiyorum. İlhan Selçuk Türk basınındaki saygın yeri ile Türk siyasal yaşamındaki özgün kimliğini hatırlamalı; Cumhuriyeti Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Yıldıza ve AB yandaşlığıyla kıvanç duyan Emre Kongar sosyal demokrat kimliğine teslim etmemeli, ayrıca Bertan Onarana sayfalarını açmalıdır.
Dr. Vakur Kayador
Odatv.com