
ABD’ye gidip, döndükten sonra Başbakan Erdoğan’a iyice bir haller oldu. İşine gelmediği her daim kural ve kurumları yok sayıp, “Millet ne derse o olur, milletten başka güç tanımayız” havasını basan Erdoğan, iş “açılıma” gelince, milletin tüm tepkisine rağmen, “Bedeli ne olursa olsun, dönmek yok” diyor da, başka bir şey demiyor.
Nedir bu panik, öfke hırs ve dahi, “Bana yâr olmayan Türkiye’yi kimseye yâr etmem” halet-i ruhiyesi?!..
Erdoğan’la birlikte ABD’ye giden ve o günlerde Obama ile görüşmenin “mükemmel geçtiğini” anlata anlata bitiremeyen Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya’nın, tam 1.5 ay sonra yaptığı şu itiraf, çok şey anlatıyor gibi…
“Meksika’ya geçerken ‘Beyaz Saray görüşmesini’ sormuştum, Erdoğan ‘Boş verelim, Meksika’yı gölgelemesin’ dedi. Zirveden sadece bir gün sonraydı. Diplomasiyi bilenler bu tavrın anlamını teslim eder. Çetin müzakereler oldu, Obama’ya bazı konularda ‘hayır’ denildi, gerçek bu…”
Acaba Erdoğan, o “hayır”ları uygulamada “evet” yapmanın telaşına düştüğü için mi Türkiye’nin altı-üstüne geliyor?
ABD’nin Çuvalı, Erdoğan’ın Türbanı
7 yıl öncesinin “Balyoz Planı” eskidi, devreye “3 yıl öncesinin göz yaşları”, yani türban sokuldu… Ne zaman? Çuvalcı General Odierno’nun Ankara’yı ziyaretinin arefesinde… Yer yerinden oynaması gerekirken, Meclis yerinden oynadı. Hak ve Eşitlik Partisi Genel Başkanı Osman Pamukoğlu’nun, “Odierno yargılansın” tepkisi dışında ne bir ses, ne bir nefes duyuldu… Odierno’ya “turuncu halı” serilip, serilmediğini bile öğrenemedik!.. Zira tüm Türkiye, Odierno’nun “çuvalı”ndan yıllar sonra, GATA, daha doğrusu Nejat Uygur’un eşi Necla Hanım üzerinden TSK’nın başına geçirilen “türban“la meşgûl edildi.
Bu vesileyle şu türban kavgası konusunda da bir iki kelam edeyim… Emine Hanım’ı siyaset arenasına atan kim; MHP mi, bizzat eşi Başbakan Erdoğan mı?.. Ama bakıyoruz kavgada “ilk yumruğu” dikkate bile alan yok!..
İki; Niye 3 yıl sonra? İktidar ve muktedirseniz, ya o gün gereğini yapacaktınız, ya da ilelebet susacaktınız…
Üç; “Asker günlükleri” bitti de sıra Erdoğan’ın “günlüklerine” mi geldi?.. Erdoğan, “Zamanı gelince açıklayacağım” dediğine göre, acaba içinde başka neler var? Daha önemlisi birilerine “gözdağı” mı veriliyor?.. Başbakan, “Türkiye kaldıramaz” buyuruyor, ben de diyorum ki, “Ne olur elinizde ne bilgi ve belge varsa hemen, toptan açıklayın…Çünkü olanları artık midemiz kaldırmıyor”!..
Dört; Bu türban hikâyesinin doğru olduğuna inanamıyorum… Aklen, fikren, vicdanen mümkün değil. Size de birileri, “durumdan vazife çıkartmış” gibi gelmiyor mu? Biz bu dönemde, pembe bikininin üstüne türban bağlayan, “Kürdüm, Ermeniyim” diye ortaya fırlayıp, yağmadan pay kapan, onların yetmediği yerde bizzat Çankaya Köşkü’nün teşvikiyle, “Kürt açılımına” destek açıklamaları yaptırılan ne sanatçı, şarkıcı, aydın müsveddeleri, hatta hatta emekli asker ve MİT mensupları gördük… Aynı müsveddelerin, 28 Şubat sürecinde, “10. Yıl Marşı’nda” hazrola geçtiğini de unutmadık… Onun için “bu türban işinde bir iş var” diyorum…
Gerçeği ortaya çıkartmanın yolunu buldum. Nasılsa “paslaşma”, yani bir maç seyrediyoruz. Fenerbahçe ve futbolda uzman, olay yaşandığında da Genelkurmay Başkanı olan Yaşar Büyükanıt, yedekten sahaya girsin, şöyle okkalı bir şut atsın da, işin aslını, astarını öğrenelim…
Belki “Dolmabahçe Mutabakatı”nda bu da vardır!..
Meclis Nasıl Basılır?
TBMM’deki o olaylı günde, Başkanvekili Güldal Mumcu’nun odasını basan Bülent Arınç, “Meclis öyle basılmaz” dedi. Artık Arınç’ın her sözünde bir “keramet” olduğuna inanıyorum. Baksanıza, “Bayramdan sonra ne Danıştay, ne Arınç kalır” esprisini yaptı, Genelkurmay’ın “kozmik” odası basıldı, arkası da çorap söküğü gibi geldi!..
Acaba “milli iradenin yegâne tecelligâhı” bir Meclis nasıl basılır?
Meclis sadece iktidarın istediği kanunları çıkartmak için çalıştı… Milletvekillerinin soru önergelerine cevap bile verilmemeye başlandı… Muhalefetin önergeleri, “Meclis’i fuzuli işgâl” sayıldı… Başbakan, TBMM Başkanı’nı, “Sen mi susturursun, ben mi?” diye azarladı… Bir gece yarısı milletvekillerinin odası arandı… Hükümet üyesi Arınç, resmen Mumcu’nun odasını bastı…
Hâla, “Meclis öyle basılmaz” denebiliyorsa, göreceğimiz üç şey kalmış demektir;
- TBMM’nin “kozmik odalarında” aynen Genelkurmay Karargâhındaki gibi polisli, hâkim ve savcılı arama…
- PKK’lı milletvekilleri hariç, diğer muhalefet milletvekillerinin polis tarafından derdest edilmesi…
- Allah esirgesin Ermenistan Parlamentosu’na düzenlenen silahlı baskın gibi bir baskın…
Anlaşılan daha göreceklerimiz var!..
Barzani’nin başkenti Erbil’de konsolosluk açmamıza sayılı günler kaldı. Naçizane tavsiyem, o günlere odaklanın, bakalım ne “planlar”, ne “günlükler” okuyacağız!..
Meyyal UYGUR, 4 Şubat 2010