Darbeleri okuma kılavuzu -11- / Selcan TAŞÇI

Darbeleri okuma kılavuzu -11- / Selcan TAŞÇI

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzr Mar 07, 2010 12:37

Darbeleri okuma kılavuzu -11-

Savaşa girseydik kanımızı değiştirirlerdi

ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin Ermeni Tasarısını kabul etmesi üzerine büyük bir “şok” yaşanıyor. Oysa emperyalist devletler, kurdukları düzeni sadece “dostlukları”na değil, “düşmanlıklarına” da borçlular. Bugünkü konuğumuz olan Ali İhsan Göğüş, “1. Dünya Savaşı’nın adaletsizlikleri yarattı” dediği Hitler’in 1933 seçimlerindeki en büyük destekçisinin, mevcut düzenini korumak için “düşman”a ihtiyacı olan komünist Rusya olduğunu söylüyor.

Tecrübeli bir gazeteci olan Göğüş, aynı zamanda İsmet İnönü’nün Başbakanlığındaki kabinelerde Turizm Tanıtma ve Devlet Bakanlıkları yaptı.

“2. Cihan Harbi’ne girseydik Ruslar Anadolu’yu koruma bahanesiyle 50 tümenlerini topraklarımıza sokacaklardı. O 50 tümen, Türkiye’den bir daha asla çıkmazdı. Doğu Almanya’dan 50 sene sonra çıktılar, ama onların arkaları vardı; Hristiyanlardı. Türkiye savaşa sokulsaydı, Rusya, 50 tümenle 15 milyon nüfusumuzun kanını değiştirirdi.” diyerek başladığımız sohbette Göğüş hem İnönü’lü yılları anlattı, hem de o günden bugüne tecrübeyle sabitleşmiş uyarılarda bulundu.


İnönü’yle olmayacağını anlayınca devirdiler

Türkiye’nin NATO gerçeği ile yüzleştiği ana tanık olan eski bakanlardan Ali İhsan Göğüş, “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye orada yerini alır” sözünün perde arkasını anlattı.

Türk Dış Politikası’nın seyrini takip eden veya yakın siyasi tarihe meraklı olanlar, Johnson Mektubu’ndan, içeriği ve Türkiye-ABD ilişkilerine etkisinden az ya da çok haberdarlar. Ama o günlerin tanıkları dışında, mektubu, TBMM Kürsüsü’nde okuyanın siz olduğunu, pek az insan biliyor...

    - Evet. Johnson Mektubu’nu aldığında İnönü’nün rahatsız bir hali vardı. Bakanlar Kurulu toplantısında bana, “Mektubu sen oku” dedi.

- İçeriğinden dolayı mı rahatsızdı?

    - İçeriği hepimizi rahatsız etti, ama o anda sağlığıyla ilgili kendini iyi hissetmiyordu.

- Johnson, mektubunda Türkiye’ye şantaj yapıyor; bu cümleleri yüksek sesle okumak zor olmadı mı?

    - Tabii o an, bir görevi yerine getiriyorsunuz. Ama İnönü’nün cevabı bizim açımızdan, bizi rahatlatan bir adımdı. O cevap bir edebiyat şaheseriydi...

Bu nasıl ittifak?

- Ama tarihin akışına etki eden edebi yanı olmasa gerek...


    - Tabii, Johnson Yunanlılar’la iyi geçinmemizi tavsiye ediyor mektubunda. İnönü’nün cevabı: “Siz mi bana iyi geçinmeyi tavsiye ediyorsunuz? Ben Yunanlılar’a, yaktıkları Türk köylerinin dumanı tüterken elimi uzattım. Şimdi Yunanlılarla dostluğu bana siz mi öğreteceksiniz?” O mektupta İsmet Paşa’yı asıl yaralayan 6. Filo’nun iki müttefik arasına girmesi değildir. Bu normaldir.

- NATO’nun menfaatleri için mi?

    - Elbette. Bir Türk - Yunan savaşı olsa NATO çökecekti. NATO’nun patronu buna müsaade eder mi? Ama o mektupta bir cümle var ki, İsmet Paşa’yı asıl rahatsız eden budur; “Rusya size saldırırsa, ben sizi koruyamam.” İnönü’yü “Bu mu ittifak? Bu mu ittifak?.. Bu nasıl ittifak?..” diye çıldırtan cümle budur.

- İnönü’nün, ABD’nin bu tür bir girişimde bulunması, yani çıkarmayı engellemesi için ABD Büyükelçisi’ni özellikle haberdar ettiğini iddia edenler de var. Öyleyse neden bu kadar çıldırıyor?

    - Bakın İsmet Paşa macera adamı değildi. Biz 6 Haziran 1964’te çıkarma kararı verdik. Çıkarma yapılacak. Gemimiz yok. Şileplerle Girne sahiline asker çıkaracağız. 2. Cihan Harbi’nde, Mısır’a talim terbiyeye gönderilen generallerimiz, Refah gemisinin torpillenmesiyle şehit oldu. Burada da, adamlar, Girne sırtlarına hakim tepelerden toplarla bizim gemilerin hepsini batıracaklardı. Ama halk baskısı öyle bir noktaya gelmişti ki, çıkarma kararını almak zorunda kaldık biz. Oysa İnönü’nün önceliği hep siyaseten çözümdü. Siyasette ebedi mağlubiyetin galibiyetin olmadığına inanırdı. “Siyasette bugün mağlup gözükürsün, yarın galip olursun. Ama askeri mağlubiyetlerin telafisi gayrı kabildir” derdi. “Eğer Kıbrıs’ta başarısızlığa uğrasaydık, 50 yıllık cumhuriyetin çalımı bir anda biter” derdi.


“Yeni bir dünya kurulur...”

- Böylece, çıkarmanın yapılamayışı daha iyi oldu diyorsunuz. Öyleyse İnönü neden çıldırdı?

    - 1962’de Ruslar ile Amerikalılar, Küba’daki füze rampalarının kaldırılmasına karşılık, Türkiye’de Sinop’ta bulunan ve Türkiye’nin savunması için de önemli olan füze rampalarının kaldırılması konusunda anlaştılar. Kennedy Türkiye’ye telefon etti, Türkiye de bunları kaldırdı. İnönü’yü çıldırtan budur. Demiştir ki “Biz bir telefonunuzla, kendi korumamızı sağlayan füze rampalarını kaldırdık. Bu nasıl ittifak?” Onu en çok üzen, NATO’nun işlemeyeceğini görmek oldu. “NATO burada işlemezse nerede işler” dedi. Bunun üzerine de “Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye orada yerini bulur” sözünü söyledi.

- Böyle bir krizin ardından Johnson’un uçağıyla Amerika’ya gitmesi çok eleştirildi. Dışarıdan bakınca teslimiyet algısı yaratıyor. Kafasında ne vardı giderken ve ABD’de ne oldu?

    - Herkes “gitmesin, gitmesin” dedi. İsmet Paşa “Şu dünyayı idare eden adamlar kimler, yakından tanıyacağım” dedi ve gitti. Hakikaten de isabet etti. Öğrendik ki adamlar Garanti Anlaşmasını bilmiyorlar. Johnson denen ABD Başkanı, Garanti Anlaşmasını, bizim garantör devlet olduğumuzu bilmiyor. Bu geziden sonra, ABD’nin Kıbrıs’la ilgili tutumunda yavaş yavaş bir değişiklik oldu. Ama İnönü’yle de olmayacağını anladıklarından, devirdiler. 1965 Şubat ayında istifa ettik.


Ayı ininde uyur gibi...

ABD’nin artık gelenekselleşen, hatta normalleştirilen, bu “işine gelmeyen iktidarı değiştirme” operasyonları siyasetçi için ağır bir baskı unsuru değil mi?

    - Bize mahsus değil ki...

    Büyük devletler her memlekette uygular bu tür şeyleri. Milletlerin dostu, düşmanı olmaz. Ebedi çıkarı olur. Onun için İnönü derdi ki “Büyük devletlerle ilişki ayının ininde yatmaya benzer. Ne zaman çarpacağı belli olmadığından hep bir gözünü açık tutacaksın...”

Siz açık tutmuş muydunuz bir gözünüzü? Alternatif politikalar hazırlamış mıydınız?

    - Tabii. Çıkarma gemimiz yoktu mesela. Turizmi geliştirmek adına Truva feribotunu aldım. Amaç kendi tezgahlarımızda çıkarma feribotu yapmaktı. Bize o zaman Danimarkalılar yarı fiyatına satmak istediler. Biz onların değil, gemilerle beraber projelerini de veren Fransızlar’ın teklifini kabul ettik.


Cahil cesaretiyle ülke yönetene biri düdüğü çalar

Darbe iddiaları ve generallere yönelik operasyonların her şartta NATO çerçevesinde kalmaktan yana olanlarla alternatifleri de hesaba katarak strateji belirlemek isteyenler arasındaki güç mücadelesinden kaynaklandığı yorumları yapılıyor...

    - Bu konu ilk olarak bizim zamanımızda geldi. Podgorny Türkiye’ye geldiğinde NATO’dan çıkmamızı teklif eti. İsmet Paşa onu kolundan tutarak haritanın önüne getirdi. “Bak” dedi. “Biz gönlümüzle mi girdik NATO’ya. Stalin’in aşırı talepleri olmasaydı girer miydik?” Bir sözü var İnönü’nün “Peki çıkalım da, Varşova Paktı’na mı girelim?” Bir ülke bir güvenlik sistemi bulmadan, diğerinden çıkamaz. Türkiye’nin en büyük talihsizliği, meselelerinin bu kadar girift olduğu dönemde, bu kadar ehliyetsiz bir iktidarın olmasıdır. Bunlar cahilin cesaretine sahip. Aslan gelirken çocuk, karşısında gülerek durur. Bunlar da öyle. Bir de bu sefer şöyle bir tehlike var. Bizim subaylarımızın her biri doktora öğrencisi seviyesinde. İyi yetişmiş. O ehliyetsiz siyasetçi “Sen mi susturacaksın, ben mi susturayım” derse, bir gün bir düdük çalar. Çaresiz kalınca, toplum “çare buluruz” diyeni davet eder. Asker bu nedenle her darbede omuzlarda taşındı. Ama bunlar, bu uyarıyı yapana “Sen darbecisin” diyor.

Size de “darbeci” diyebilirler...

    - Eee tabii. Ama biz 1971’de muhtıraya karşı çıktık. Meclis açık kaldı. Ben 27 Mayıs’tan sonrasının, 12 Mart’ın, 12 Eylül’ün uygulamalarına da karşıyım. Ama “Olmalı mıydı?” derseniz, “Olmalıydı” derim.

Olmak zorunda bırakıldığını mı düşünüyorsunuz?

    - Tabii, olmak zorunda bırakıldı. Yönlendirmeler oldu tabii. Alın size 6-7 Eylül olayları. Benim evimin önünde bir buzdolabına bir hafta boyunca gelen tükürdü, giden tükürdü. Bu servet düşmanlığı durup dururken miydi? Senin bütün ekonomin gayrimüslimlerin elinde. Ve moratoryum ilan etmişsin, iflas bayrağı çekmişsin. Bu insanların boşalmasını düşünün. Ben kalabalıktan daima çekinirim. Bir kere kalktı mı nasıl oturacağını Allah bilir. Her türlü yönlendirmeye açıktır. Sadece darbelerde değil ki. Yönlendirme Şeyh Sait İsyanı’nda da oldu. İngilizler vardı arkasında. Dersim İsyanı’nda Fransızlar, çünkü Hatay meselesi vardı.

Bugün yönlendirme var mı?

    - Mehmet Altan diye biri var. İstiklal Mahkemeleri 30 bin kişiyi asmış diyor. Yönlendirme işte. İstiklal Mahkemelerinin idam hükmü verdiği kişi sayısı 360’tır, 360. Orhan Pamuk mesela; “1.5 milyon Ermeni’yi kestik” demesidir Nobel almasının nedeni. Hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur o ödülün.

YARIN: Muhtıranın yolu döşeniyor...


Selcan TAŞÇI, YENİÇAĞ, 5 MART 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Darbeleri Okuma Kılavuzu - Selcan TAŞÇI

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x