
Rejimi devirenler yurtseverler değildi
Türkiye 12 Mart’a sürüklenirken, sokakta “6. Filo defol” diyen gençlerden biri olan, 68’liler Birliği Vakfı Başkanı Sönmez Targan, Türkiye’deki darbelerin NATO ile iç içe geçmiş yapıdan kaynaklandığını söyledi.
Aynı senaryo Demirel için de yazıldı
ANASOL-D iktidarının Başbakanı Mesut Yılmaz, dün Yeniçağ’a manşet olan açıklamasında “Beni ABD devirdi” dedi. Bu Türk siyasi tarihindeki ne ilk itiraftı, gidişat öyle gösteriyor ki, ne de son itiraf olacak.
1969-1972 dönemini kapsayan ABD Dışişleri Bakanlığı Doğu Avrupa ve Doğu Akdeniz arşivleri, 12 Mart Muhtırası üzerine Başbakanlık’tan istifa eden Süleyman Demirel’le ilgili senaryonun da aynı adreste yazıldığını ortaya çıkardı.
ABD Başkanı Richard Nixon, Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger, Dışişleri Bakanı William Rogers, Savunma Bakanı Melvin Laird, ABD’nin Türkiye Büyükelçisi William Handley ve diğer üst düzey Amerikalı yetkililerin kendi aralarındaki yazışmaları ve görüşmelerine ait notlar, çeşitli istihbarat ve değerlendirme raporları ve dönemin Türk liderleriyle yapılan toplantıların özetlerini kapsayan arşivde 12 Mart arifesinde Genelkurmay’da yapılan gizli toplantının tutanakları da vardı.
Türkiye, Genelkurmay’da, 10 Mart 1971 sabahı saat 10.00’da başlayan ve 8 saat süren üst düzey toplantıda neler konuşulduğunu CIA’dan öğrendi! Toplantıda darbenin biçimi tartışılmıştı!
12 Mart 1971 muhtırası, bütün ihtilal bildirilerinde dendiği gibi “milletin sinesinden” çıkmış bir hareket miydi yoksa dışarıdan müdahale söz konusu muydu?
12 Mart’ta da, 12 Eylül’de de Amerika vardı. Sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde istemediği hükümetleri, içerideki işbirlikçilerine darbeler yaptırmak yoluyla deviriyordu. Şili’de Allende’yi devirdiler örneğin. Türkiye’de legal hükümeti devirdiler.
* Buradan, Türkiye’de siyasal, ekonomik, hatta kültürel düzenin asıl belirleyicisinin ABD olduğu sonucu mu çıkıyor?
Sadece darbelerle değil, en stratejik yerlerin üzerinde oturarak da yapıyor bunu. İncirlik’te üssü var. Yani siz zaten ikili, askeri anlaşmalarla bir sürü şeyinizi ABD’ye bağlamışsınız.
Sınıf devletleri
* Türkiye’yi ikinci askeri müdahaleye götüren süreç nasıl gelişti?
O zaman soğuk savaş dönemiydi. Bir tarafta Sovyetler Birliği nin başını çektiği sosyalist sistem, diğer tarafta kapitalist ülkelerin jandarmalığına soyunan ABD. O zamanın şartlarında ABD kendisine başdüşman olarak sosyalizmi ve komünizmi koymuştu. Sosyalist hareketleri kontrolü altında tutuyordu. Boyunu aşan olaylar olursa da, o ülkede darbe yaptırıyordu. Bunun için de, NATO bağlaşmasıyla iç içe geçmiş askerleri kullanıyordu. Adı NATO ama baş patron ABD.
Böyle baktığınızda, rejim devirenler, hiçbir zaman o ülkenin yurtseverleri olmamış. Bunu askersel anlamda söylüyorum. Hep emperyalizm olmuştur.
* Tek tartışma başlığımızın “darbe” olduğu bugün?
Bugün de kendi emelleri için her türlü kirli oyuna girmektedir ABD. Değişmiş değil. Adam demokrasi diyor, gidiyor 1 milyon insanın ölümüne mal olan işgali yapıyor Irak’ta. Talan ediyor. Sadece yer altı yerüstü zenginlikleriyle değil; her şeyiyle, kültürüyle de. Bağdat dünyanın en meşhur kültür şehirlerinden biriydi. Taliban’ı Soyvetler’e karşı kurduran CIA’dır. Onu bahane ederek Afganistan’a giriyor şimdi ABD. Yarın yine başka bir şeyi bahane ederek İran’a girmeye çalışacak. Nükleer silah diyor. ABD’de, Fransa’da, İngiltere’de hatta burnumuzun dibindeki İsrail’de her türlü nükleer silah olacak ama maraza çıkarmak için, İran’a bunu diyeceksin. Ne hakkın var bunu demeye? Eğer nükleer silah istemiyorsanız önce siz bırakın silahlarınızı. Bu durumda, dünyada birinci sınıf devletler, ikinci sınıf devletler olmuş oluyor. Birinci sınıf devletler askersel anlamda dünyada herşeyi yapmakta özgür, diğerleri bu ülkenin kontrolüne bağlı. Böyle bir anlayış olur mu? Amerikan hegemonyası bitmediği sürece dünyada huzursuzluk sürecek.
Kabeleri ABD olmuş
* Düne dönersek; Kanlı Pazar’ın yaşandığı gün nasıl başladı?
Ben Ankara’daydım. Ama bakın Kanlı Pazar’da 76 kitle örgütü vardı. Valilikten izin alarak başladı. Yani legal bir eylemdi. Amerikan emperyalizmi protesto ediliyordu.
* Amerikan emperyalizminin protesto edilmesinden kim rahatsız oldu?
Gericiler. Dinci geçinenler. Hem de Dolmabahçe Camii’nden çıkıp 6. Filo’ya karşı namaz kılarak başlıyor bu iş. O zamanki Bugün gazetesi, Mehmet Şevki Eygi “cihada hazır olun” diyor. Aklını fikrini ABD almış bunların. Kıblesi, Kabe’si ABD olmuş. Dinciliği filan tartışılır. Bizim bildiğimiz hacca Hicaz’a gidilirdi, bunlar Washington’a gidiyor.
* Bir Müslüman’ın İslam’ı korumak gibi bir gerekçeyle ABD’nin çıkarlarına hizmet etmesi çelişkili değil mi?
Din değildi ki mesele. Cihada çağrı yaptılar ama kime karşı cihada kalkıştıklarına bakın. Bir sosyal savaştır cihad. Sana düşmanlık eden bir ülkeye karşı yaparsın. Kendi ülkenin yurtsever insanlarına karşı yapıyorsun.
Mali oligarşi oluştu
* 12 Mart neyi değiştirdi Türkiye’de. ABD’nin bu kadar istediği değişim neydi?
Sosyal anlamda işçi hakları önemli ölçüde tırpanlandı. 27 Mayıs Anayasası’nın hak ve özgürlükler bölümü budandı. Yurtsever gençleri biçti. Siyasal olarak, Sovyetler’e duvar oluşturmak için Nihat Erim hükümetini kurdu. Bu hükümet tamamen sermaye güdümündeydi. Ekonomik olarak da, 12 Mart’la, benim yorumum şu ki, banka sermayesi ile sanayi sermayesinin entegrasyonu sağlandı. Mali oligarşi oluşturdu. 12 Eylül’de ise bunun uluslar arası entegrasyonu sağlandı. 12 Mart öncesinde sanayici ile bankacı arasında ciddi kavga yaşanıyordu krediler konusunda. Sonra her bankanın kendi sanayisi ve her sanayicinin kendi bankası oldu.
‘Pişmanlık duymuyorum’
Mehmet Sevket Eygi 15 Şubat 1969’da, yani Kanlı Pazar’dan bir gün önce Bugün gazetesinde,“cihada hazır olunuz” dediği yazısında “Müslümanlar ile kızıl kafirler arasında topyekün savaş kaçınılmaz hale gelmiştir. Onlarda taş, sopa, demir, molotof kokteyli mi var? Biz de aynı silahları kullanmaktan aciz değiliz... Cihad eden zelil olmaz. Sağ kalırsa gazi olur, canını verirse şehitlik şerefini kazanır” yazmıştı. Eygi, yıllar sonra Star gazetesinden Fadime Özkan’a verdiği röportajda, Kanlı Pazar için “vicdanen hiçbir rahatsızlık, sorumluluk hissetmiyorum. Bugün aynı şartlar olsa yine aynı şeyi hiç tereddütsüz yapardım” dedi. “Ben ehven-i şer olanı seçtim” diyen Eygi, “Amerikan emperyalizmi tavukları besler, hastalandıklarında tedavi eder ve yumurtalarını alır” diyerek, ülkenin yaşamak için yumurtasını verebileceğini savundu!
Profesyonel darbeciler mısır gibi bomba patlattılar
Hasan Cemal’in tartışma yaratan satırları şöyle:
“İrfan Solmazer, 1960’ta 27 Mayıs darbesini yapan Milli Birlik Komitesi’nin üyesi. Türkiye’nin 12 Mart darbesine (1971) gittiği günlerde, çalıştığım Devrim dergisinin Kızılay’daki bürosunun hemen yakınındaki Mason Derneği’nin bahçesine bize yakın devrimci gençler dinamit atmıştı. O dinamit lokumları İrfan Solmazer’in arabasının bagajında getirilmişti. Emekli deniz subayı Erol Bilbilik, İrfan Solmazer’i şöyle anlatır: ’Bir gün Orhan Kabibay’ın evinde toplandık. İrfan Solmazer bana, ’Erol, sen denizcileri ihmal etmişsin’dedi. ’Sarp Kuray’ı, Deniz Gezmiş’i ihmal etmişsin, hiç temas kurmamışsın. Ama ben onlara İstanbul’da, Ankara’da mısır patlatır gibi bomba patlattırıyorum’dedi. Başka ne yapıyorsunuz diye sorunca, İrfan Solmazer ’Amerikan Büyükelçiliği’nin ön kapısının kurşunla taranmasına demokratik olarak karar veriyoruz. (Deniz Gezmiş, ABD Büyükelçiliği’ni tara ve yok ol!) diyorum. Sarp Kuray’a, (Git şurayı bombala!) emrini veriyorum.’ dedi. Dolayısıyla Deniz Gezmiş’i, Sarp Kuray’ı kullandılar.”
Cemal bugün hala “darbecilerle iş tuttuk” demeyi sürdürüyor ve “mısır gibi patlayan bomba” olaylarını planlayanlardan olduğunu söylemekten kaçınmıyor.
Cemal’in çekinmeden anlattığı bir başka olay; Mustafa Kuseyri adlı solcu gencin arkadaşı tarafından öldürüldükten sonra, olayın “faşistler”in üstüne atılması ve bu cinayetin delillerini yok eden isimlerden Cengiz Çandar’ın tıpkı Filistin kamplarından Pentagon’a uzanan macerası gibi, bu tarihi provokasyondaki rolünü de yalanlama ihtiyacı bile duymaması. Bu örnek bile ülkenin nasıl “profesyonel”lere has bir soğukkanlılıkla harcandığı konusunda fikir veriyor. Darbecilerin ABD ile iş tuttuğuna dair iddiaları düşününce, “domino etkisi” ile Cemal’lerin, Çandarlar’ın da aslında “ABD ile iş tuttukları”nı düşünmemek elde değil.
YARIN: Haşhaş yoksa İktidar da yok
Selcan TAŞÇI, YENİÇAĞ, 8 Mart 2010