Demir Dağı Eritmek Artık Daha da Zorlaştı / Fatma Sibel YÜKSEK

Demir Dağı Eritmek Artık Daha da Zorlaştı / Fatma Sibel YÜKSEK

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Haz 13, 2011 21:44

Demir Dağı Eritmek Artık Daha da Zorlaştı

13 Haziran 2011 sabahı itibarıyla, hayatın ulusalcılar, milliyetçiler ve Kemalistler için daha zor bir seyir almaya başlayacağı katidir. CHP'nin oylarını bir nebze arttırması, CHP ve MHP bünyesinde seçime giren "Ergenekon" sanıklarından tümüne bütün menfi propogandaya kadar halkın vize vermesi, AKP'nin oylarını artırmasına rağmen anayasayı değiştirecek çoğunluğu yakalayamaması; hatta milletvekili sayısının düşmesi gibi durum analizlerine geçmeden önce ortaya çıkan tablonun ulusalcı-Kemalist kesim açısından ağır bir yenilgi olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Türk halkının yarısı, ülkenin geleceğine ilişkin uyarıları dikkate almamış, istismarcı siyasetten rahatsız olmadığını ortaya koymuştur. Halkın kahır ekseriyeti, çocuğunun "şifre" skandalıyla geleceğinin çalınmasında beis görmemiş,medyanın susturulmasını, adaletin tamamen siyasi baskının kontrolüne geçmesini, uluslararası tekellerin Türkiye'yi bir talan yeri haline getirmesini önemsememiştir.

1940'lı yıllardaki mazot yokluğundan hâlâ bugünkü CHP'ye sorumlu tutan vatandaşımız, şifre skandalı ile AKP arasında bir irtribat kurmamıştır. Hepsinden daha önemlisi, dünyanın en kirli seçim kampanyasında kullanılan yöntemler onaylanmış, halk hukuk dışı tutuklamaları, belden aşağı vuruşları, yandaş medya vasıtasıyla düzenlenen linç ve itibar katliamı operasyonlarını desteklemiştir. Kirli siyaset kazanmıştır...

Bundan sonra siyaset yapacak olanların bu ağır yenilgiyi ve düzeltilmesi çok zor bazı şeylerin varlığını kabul edip yoluna öyle devam etmesi gerekmektedir.

2007 seçimlerinde olduğu gibi Tayyip Erdoğan'ın "Balkon" konuşmasına bel bağlayanlar, "Birlik ve beraberlik mesajı verdi" diye sevinenler, geleceklerinden endişe ettikleri için tutunacak dal arayanlardır. Tayyip Erdoğan'dan birlik ve beraberliği hedefleyen bir lider kimliği beklemek, Tayyip Erdoğan'ı hiç tanımamak demektir. Bütün eylemini ve söylemini ayrıştırma üzerine kurmuş bir Başbakan olarak arada bir siyaseten diline doladığı "aynı bağın gülüyüz biz" şarkısına aldanmak, kendini kandırmaktır.

"AKP artık merkez sağ parti hüviyeti kazandı" diyerek "objektif siyasi analiz" ayağıyla yolu ortalamaya çalışanlar ise ilk toplu tutukluluktan nasiplerini aldıktan sonra özünde az da olsa "demokratlık" barındıran merkez sağ partilerle AKP arasındaki farkı öğrenmiş olacaklardır.

Tayyip Erdoğan 2007 yılında da balkona çıkıp "Herkesi kucaklayacağım" demiş, ardından aralarında bu yaklaşıma sevinenlerin de bulunduğu pek çok kişi Silivri'yi boylamışlardı.

Şimdi gelinen noktada, Tayyip Bey'in "çetelerle mücadele" adı altında pazarladığı Türkiye Cumhuriyeti'ni tasfiye harekâtını yarım bırakması beklenemez. Seçimler öncesi ara verilen operasyonların bütün şiddetiyle tekrar başlayacağını tahmin etmek için biraz olaylardan ders çıkarmak, biraz da Tayyip Erdoğan'ı tanımış olmak yeterlidir.

Bu kez hedef, medya ve ordunun daha üst kademeleri olacaktır. Halen devam ettiği ancak seçim kampanyası dolayısıyla ara verildiği anlaşılan Odatv soruşturması üzerinden büyük bir medya operasyonuna girişilecek, durmadan yeni soruşturmalar doğuran Balyoz davası üzerinden de TSK'nın üst düzeyinden önemli isimler tutuklanacaktır.

Basın ve yargı üzerindeki baskıların alacağı boyutu düşünmek ise kalp sağlığına zararlıdır...

Türkiye'nin gireceği bu ağır istidat dönemi, tarihteki benzerlerinden daha sancılı ve çatışmalı geçecektir çünkü AKP oyunu arttırsa da muktedir olma gücünü yine yakalayamamıştır. Seçim sonucundan çıkan tabloya bakıldığında, halkın AKP'yi ezici bir oy oranıyla tek başına iktidar yaptığı, ancak anayasayı değiştirme yetkisini vermediği görülmektedir. Oy oranı artarken milletvekili sayısı düşmüş, buna mukabil -BDP'yi de katarsak- muhalefetin milletvekili sayısı artmıştır. Bu, AKP'nin bu dönemi de "Biz anayasayı değiştirmek istiyoruz, ancak engel oluyorlar" teranesi ile geçirmesi; "Derin devlet çeteleri direniyor" adı altında da muhaliflerini ve gazetecileri Silivri'ye tıkma şehvetinin artarak devam ettirmesi anlamına gelmektedir.

Keşke AKP anayasayı tek başına değiştirebilecek milletvekili sayısına ulaşabilseydi, hiç değilse umutsuz kesimlerde bir süredir dile getirilen "Önce bir dibe vurmamız lazım" durumu gerçekleşmiş olurdu.

Bu tablo içinde AKP beş yıl daha toplumu anayasa değişikliği tartışmalarıyla yoracak ve "darbe tehlikesi" söyleminden ekmek yiyecektir. Bu seçimden çıkan tek sonuç, yine Araf'ta kalmış olmamız, baskı ve tutuklamalarla geçecek bir beş yıl daha ve de Tayyip Erdoğan'ın gönlünde yatan aslan olan devlet başkanlığına emin adımlarla yürümesi demektir...

Türkiye'nin enerjisi yine sonu gelmez tartışmalar ve her gün yeni bir sansasyon ile tükenecektir. Halkın bu vurdumduymazlığı ve aydınını bu şekilde ortada bırakmasıyla zaten bir elin parmağı kadar kalmış olan biz yazar, çizer, gazeteciler de tükeneceğiz; tutuklanmayanlarımız kendi içine kapanıp bu işlerden elini eteğini çekecekir.

CHP'nin durumuna gelince...Parti üzerinde yapılan onca operasyon ve allama pullama faaliyetine rağmen oy oranının yüzde 30'a varamamasıyla Kemal Kılıçdaroğlu'nun istifa edeceğini, böylece CHP'nin parçalanıp gideceğini düşünenler acele etmemelidir. CHP için daha anlı şanlı bir "parçalanma" modeli düşünülmüştür ki o da yeni anayasa tartışmaları sırasında sahneye konulacaktır. Anayasanın değiştirilmesi teklif edilemez maddelerini de içeren değişiklik tasarıları ile CHP'ye gidilirse ve CHP yönetimi de "Ne kadar operasyon yesek de neticede Atatürk'ün partisiyiz, bu değişikliğe evet diyemeyiz" dediğinde ne olacağını düşünebiliyor musunuz?

Binnaz Toprak, Sezgin Tanrıkulu gibi "ileri demokrasinin" truva atları derhal harekete geçip, AKP'nin ve muhtemelen BDP'nin birlikte hazırladığı anayasa değişikliğine "evet" diyeceklerdir. Böylece, "değişimi göremeyen gudubet CHP yönetimine" parti içindeki "demokratlar" bayrak açmış olacaktır. CHP'nin yekpare "evet" demesinden daha değerli bir fotoğraftır bu.. Bir taşla iki kuş vurulmuş olacak, hem CHP Türkiye'yi eyaletlere bölmenin ön adımı olan bir anayasa değişikliğine ortak edilmiş, hem de bölünüp parçalanmış olacaktır.

MHP'den bu dönem medet ummak ise sermayeyi kediye yüklemekle eş anlamlıdır. Barajı geçebildiğine sevinen bir parti "Hesap soracağız, yüce divana götüreceğiz" söylemini devam ettirirse sadece komik olmakla kalmaz, aynı zamanda "dramatik" de olur. Devlet Bahçeli "püskevit" tabirinin halkta yarattığı sempati ve kendi tabanından çok, "MHP parlamentoda olmalı" sorumluluğuyla hareket eden ulusalcıların desteği ile baraj altı kalmaktan zar zor kurtulmuştur. Bir protokol partisi olarak grup toplantısı yapmaktan, ara sıra demeç vermekten başka hareket alanları yoktur.

Ve belki de 13 Haziran 2011 sabahı ortaya çıkan en önemli tablo, Meclis'in fiili durumuyla ilgilidir. Leyla Zana'nın, Engin Alan'ın, İlhan Cihaner'in, Sabahat Akkiraz'ın temsil hakkını kazandığı; cemaatlerin ve tarikatların kontenjanlarından açıkça söz edilen bir meclis, ne kadar da 1921'deki Birinci Meclis'i andırmaktadır. Devletin temellerinin yeniden atıldığı bir "kurucu meclis"...

Neden olmasın?



Fatma Sibel YÜKSEK - 13 Haziran 2011, Açık İstihbarat
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x