
Deniz Feneri Soruşturması zaman zaman “necip Türk basınının” aklına geliyor ancak, yüzyılın yolsuzluğunu, karanlıkta fil tarifi yapar gibi eksik bilgilerle yanlış analiz ediyorlar. Hatırlayacaksınız; Deniz Feneri yolsuzluğunu 2007 yılında; Alman Mahkemesi kararından yaklaşık 1 yıl, Türkiye’deki soruşturmadan 2 yıl önce bütün detayları ile haber yaptım.
Türkiye’deki Deniz Feneri ile Almanya’daki Deniz Feneri’nin organik ilişki içinde olduğunu görüntüleri ve belgeleri ile açıkladım. Türkiye’de Deniz Feneri Derneği’nin kurucularından Uğur Aslan’ın, Almanya’daki Deniz Feneri Derneği’nin yardım faaliyetlerine katıldığını Yolsuzluk ve Yoksulluk programında görüntüleri ile yayınladık. (Deniz Feneri Derneği hala Almanya’daki Dernek ile hiçbir ilgilerinin olmadığını iddia ediyor!)

Yardım paraları ile satın alınan gemiyi Haydarpaşa limanında görüntüledik. Geminin görüntülerini o dönemde Kanaltürk Televizyonundaki programımda yayınladım. Bu programın hemen ardından gemiyi kaçırdılar. Şu sıralarda Türk savcıların takibinde olan gemi 4 kez isim değiştirdi. Her defasında yeni ismini ve sahibini yine görüntüleri ile birlikte kamuoyuna aktardım. O dönemlerde “büyük” basın ve “önemli” köşe yazarları bu haberleri görmezden geldiler. Yalnızca Cumhuriyet Gazetesi’nden Hikmet Çetinkaya ile Aykut Küçükkaya Deniz Feneri Yolsuzluğunu takip edip haber yaptılar.
Kanal 7 televizyonunun Almanya’da dava sonuçlanınca Türkiye’deki şirketlerin izlerini yok etmeye çalıştığını yine ilk kez ben haber yaptım.
Yolsuzluğun merkezinin Türkiye olduğunu, isim ve ilişkileri ile birlikte televizyon programımda deşifre ettim. Zahit Akman, Kanal 7 yönetimi ve Deniz Feneri Derneği hakkımda suç duyurusunda bulundular. Kanal 7 televizyonunda kendilerini şöyle savunuyorlardı: “ Bu haberleri yalnızca marjinal bir gazeteci, marjinal1 bir tv kanalında yapıyor, doğru olsa diğer medya grupları da bu yolsuzluğa yer verir!?”
Hakkımdaki suç duyuruları karşısında iki klasör belge ile savcılığa ifade verdim. Savcılık belgelerimi değerlendirdi ve dava açılmasına gerek olmadığına karar verdi. Aradan bir buçuk yıl geçti, Almanya’da dava sonuçlandı… Necip Türk basınının başına “taş” düştü ve yüzyılın yolsuzluğu ile ilgili haberlere yer vermeye başladılar.
Şu sıralarda yine bazı haberler gündemde… Kıyısından, köşesinden Türkiye’deki yolsuzluk ne aşamada diye merak ediliyor. Ancak yazılanlar doğruyu tam olarak ifade etmiyor… Savcıların gemi ile ilgili bilgiler sorduğu bazı gazetelerde yer aldı… Oysa Temmuz ayının BAĞIMSIZ dergisinde bu konuda çarpıcı bir haber yayınladık. Türk basını oldukça geriden takip ettiği için bu haberimize burada yeniden yer vermek durumunda kalıyoruz. Başta meslektaşlarımın olmak üzere kamuoyunun dikkatine sunuyorum:
YÜZYILIN SORUŞTURMASINDA İKİ BOMBA TESPİT:
1. KANAL 7’NİN GEMİSİ YARDIM PARALARI İLE ALINDI
2. DERNEK, AYTAÇ A.Ş’DEN HAYALİ MAL ALIMI YAPTI.
Deniz Feneri savcıları yolsuzluğun merkezine iniyor. İlk bulgular gündeme bomba gibi düşecek. Türk savcılar da Kanal 7’ye ait geminin yardım paraları ile alındığını tespit etti. Ayrıca yardım paralarının Yimpaş ve bazı paravan şirketlere aktarıldığı ortaya çıktı.
Türkiye’de soruşturulmaya başlanan Deniz Feneri vurgununda önemli bilgilere ulaşıldı. Deniz Feneri savcıları Yimpaş şirketlerinden Aytaç’ı mercek altına aldılar. Yimpaş, Kombassan ve Deniz Feneri Derneği arasında organik bağlar tespit edildi. Derneğin, gurbetçileri dolandırmaktan sabıkalı olan Yimpaş’a bağlı Aytaç A.Ş’den olağanüstü miktarda mal alımı yaptığı ve bu alımların büyük bölümünün fiktif ( hayali) olduğu anlaşıldı. Türkiye’nin gündemini sarsacak bir başka tespit ise Euro 7 (Kanal 7) televizyonunun satın aldığı Atlas 1 adlı gemi ile ilgili. Deniz Feneri savcıları, geminin Deniz Feneri Derneği’nden aktarılan yardım paraları ile alındığı sonucuna ulaştılar.
Takip edenler bilir; bu satırların yazarı Deniz Feneri yolsuzluğu ile ilgili ne dediyse, o çıktı. Deniz Feneri Derneği’nin topladığı yardım paraları ile Kanal 7 yönetiminin gemi satın aldığını Türkiye’de ilk kez “Yolsuzluk ve Yoksulluk” Programında 2007 yılının Nisan ayında açıklamıştık. “Kanal 7’nin yoksulluk gemisi” başlığı altında; Almanya’da yardım için toplanan paralarla Euro 7 şirketinin bir gemi aldığını kamuoyuna aktardık.
Türkiye’de başlatılan soruşturmada savcılar, Atlas 1 adlı geminin nasıl alındığı sorusuna yoğunlaştılar. İlk tespitlere göre geminin yardım paraları ile alındığı sonucuna ulaştılar. Vakıfbank’ın Frankfurt şubesinde görevli bir memurun kısa süre önce Deniz Feneri savcılarınca sorgulanmasının nedeni işte bu tespit. Çünkü Euro 7 yönetimi Yolsuzluk ve Yoksulluk programında yaptığımız haberler üzerine, Atlas 1 adlı gemiyi Vakıfbank’ın Frankfurt şubesinden kullandıkları kredi ile aldıklarını açıklamışlardı. O dönemde “bir banka nasıl olur da yüzde yüz kredi ile bir geminin alımına aracılık yapar?” diye sormuştuk. Almanya’da başlatılan Deniz Feneri operasyonunun hemen ardından Vakıfbank’taki krediyi veren memurun apar topar Türkiye’ye çağrılmasına da dikkat çekmiştik. İşte o memur, Deniz Feneri savcılarınca sorgulandı. Kanal 7 yönetimi Atlas 1 adlı gemiyi nasıl aldıklarını açıklamakta zorlanıyor.
Hemen bir not olarak ekleyelim. Alman savcıları soruşturma yaptıkları sırada Atlas 1’in izini sürerken, biz geminin Haydarpaşa limanında demirlediğini tespit ettik. Yolsuzluk ve Yoksulluk programında gemiyi görüntüleri ile birlikte yayınladık. BAĞIMSIZ’ın bir önceki sayısında “Fener’in ışığı Türkiye’de” başlıklı dosyamızda bu konuyu detayları ile aktardık ancak burada yeri gelmişken bir bölümünü daha tekrar etmekte yarar var. Çünkü Deniz Feneri savcıları yolsuzluğun en açık hali ile deşifre olduğu gemi alımı üzerinde yoğunlaşmış durumda.
Atlas 1 adlı geminin Haydarpaşa limanında demirlediğini açıkladıktan iki gün sonra gemi kayıplara karışmıştı. Geminin ilk adı Baltık Kristina’ydı… Euro 7 televizyonu bu gemiyi satın aldıktan sonra gemiye Litvanya bayrağı yerine Panama bayrağı çekildi… Geminin tipi, yolcu, Ro Ro Yük gemisi, yapım yılı 1973’tü. Belgede gemi yöneticisi ve tescil edilmiş sahibi olarak EURO 7 televizyonu ve pazarlama şirketi yer alıyordu.
Peki EURO 7 televizyonuna ait bu gemi hangi parayla satın alınmıştı? O dönemde yaptığımız haberi; “Deniz Feneri Derneği'nin topladığı yardım paralarının nerelere harcandığını araştıran Alman savcılığının geminin izine rastlayacağına şüphe yok” diyerek bitirmiştik. Savcılık aylar sonra tamamladığı iddianamede yardım paraları ile gemi alındığını açıklayacaktı.
Yolsuzluk ve Yoksulluk programında adını ve görüntüsünü yayınladığımız gemi kayıplara karıştı ancak kısa sürede izini bulduk. Gemi bir başka renge boyanmış, isim değiştirmişti. Adı “Badis” olan geminin görüntüsünü yeniden yayınladık, ardından tekrar isim ve sahip değiştirdi. Bu kez adı Rigel olmuştu. Son hali ile yeniden programa taşıdık. Yardım paraları ile satın alınan gemi şu sıralarda merkezi Yunanistan’da olan Ventouris Feries adlı bir şirketin üzerinde görünüyor.
Türkiye’de yürütülen soruşturmada savcıların ilk “bomba” tespiti bu oldu. Gemi yardım paraları ile alınmıştı. Soruşturma gemi üzerinde yoğunlaştırılıyor.
Buradan bir detayın daha altını çizelim. Gemi Haydarpaşa limanında neden ve nasıl demirlemişti? Geminin gümrüklü sahada bekletilmesi liman tüzüğüne aykırıydı. Hangi güç Kanal 7’ye ait Atlas 1 adlı gemiye bu ayrıcalığı tanımıştı. Denizcilik Müsteşarlığı İstanbul Bölge Müdürü Cemalettin Şevli ile Kanal 7 arasında acaba nasıl bir ilişki vardı? Bu soruların yanıtı Deniz Feneri organizasyonunun boyutu ve etkinliği konusunda savcılara ışık tutabilir.
İkinci bomba: AYTAÇ’a gözaltı
Türkiye’de yürütülen Deniz Feneri soruşturmasında ikinci önemli gelişme ise Aytaç A.Ş ile ilgili. 18 şüphelinin mal varlığını dondurarak hareket alanlarını kısıtlayan savcılar, Deniz Feneri yolsuzluğunda kilit şirketlerden birinin kapısını araladı. Bu şirket gurbetçileri dolandıran Yimpaş’a ait Aytaç A.Ş adlı şirketti. Deniz Feneri savcıları derneğin, Aytaç A.Ş’den olağanüstü miktarda mal alımı yaptığını tespit ettiler. Dernek Aytaç A.Ş’den fiktif, yani hayali mal alımı yapmış, yardım paralarını Aytaç’a aktarmıştı. Soruşturmada Aytaç A.Ş, kilit şirketlerden biri olarak değerlendiriliyor. Savcılar derneğin Yimpaş ile olan ilişkilerini de mercek altına aldılar.
Yardım paraları şirketlerde!
Deniz Feneri soruşturmasında savcıların dikkatini çeken bir başka konu ise bazı şirketlerdeki olağanüstü sermaye artışları. Derneğin etrafında çok sayıda şirket kuran Kanal 7 yönetimi bu şirketlerden bazılarının sermayesini azaltıp, hatta yok ederken, bazı şirketlerde de açıklanamayan sermaye artışları yaşandı. Savcılar Almanya’daki Waiss Handels yani Ak Ticaret adlı şirkette de kaynağı belli olmayan sermaye girişi tespit ettiler. Burada belirtelim; kaynağı belli olmayan cümlesini; Deniz Feneri Derneği’nden aktarılan paralar olarak okumak gerekiyor. Yani aslında kaynak yoksullara yardım için toplanan paralar.
Yine derneğin büyük ve açıklanamaz miktarda mal alımı yaptığı ( para aktardığı) şirketler arasında Anadolu Tekstil, Birlik Tekstil ve Martemsan var.
İlişkiler ağında çarpıcı isimlerden biri ise Harun Kapıyoldaş. Türkiye’de savcılar bu isim üzerinde duruyor. Çünkü Harun Kapıyoldaş bu organizasyonun en tepesindeki Zekeriya Karaman, Mustafa Çelik, İsmail Karahan ve Zahit Akman’dan sonra gelen isim. Yani en tepenin hemen altında ve bütün ilişkilerde var. Kapıyoldaş, hem Deniz Feneri Derneği’nde, hem Kanal 7’de, hem de dernek ile içli dışlı olan Atlas Pazarlama adlı şirkette çalışıyor. Atlas Pazarlama’nın ortağı Kapıyoldaş dışında bir başka önemli isim Kanal 7’nin ortaklarından Ahmet Hüküm. Kanal 7’nin sermaye azaltımı operasyonunda payına trilyonlar düşmüştü. Acaba, yardım paraları ile satın alınan geminin Haydarpaşa’da gümrüklü sahada demirlemesinde Ahmet Hüküm’ün akrabalık ilişkileri rol oynamış olabilir mi?
Daha sorulacak çok soru, çözülecek ilişkiler var. BAĞIMSIZ’ın geçen ayki sayısında detaylı bir analizle ilişkiler ağını 2007 yılında yaptığımız gibi ortaya serdik. Bu son gelişmeler, yani Türk savcıların en önemli izlerden başlayarak yürüttükleri takip, yolsuzluğun aydınlatılacağına inancımızı biraz olsun artırdı. Vurgunun özeti; Kanal 7 televizyonunun bu yolsuzluğun merkezinde olduğu ve ilişkilerin AKP’ye uzanmasının kaçınılmazlığı.
Deniz Feneri savcıları “yüzyılın davası olacak”, “yüzyılın soruşturmasını” sessiz sedasız sürdürüyor. Ergenekon savcılarının yaptığı usulsüz, hukuksuz, kasıtlı ve güdümlü soruşturmaya ders verir gibi, hukuk içinde kalarak önemli bulguların izini sürüyor. Bu arada Türkiye’de soruşturmayı böylesine derinleştiren savcıların yolsuzluğun açığa çıktığı Almanya’da acil olarak inceleme yapması gerekmez mi? Adalet Bakanlığı, Almanya’da tutuklanan isimleri sorgulamaları için Türk savcıları daha ne kadar bekletecek?
Umarız savcıların önleri kesilmez ve yolsuzluk karanlığında yol alan ülkemizde gerçek bir Deniz Feneri ışığı yakabilirler.
Tuncay MOLLAVEİSOĞLU, 3 Eylül 2009