
Savcılar gelsin benimle konuşsun, bak neler anlatacağım neler! diye uçmasından belli ki hazır!.. Hikâyeler tamam...
Ufaktan ufağa Olof Palme suikasti ni de dolaylı Ergenekondur diye NATO üzerinden Silivriye bağladı, müthiş!..
Oysa kendisi üzerine ilginç bilgiler mevcut..
Yetmişli yıllardan bu yana, Aponun izini adım adım sürmek mümkün...
Uğur Mumcunun hayatına mal olan kitabı bu konuda kaynak... O kitapta, Uğur Mumcu anlatıyor;
Yıl 1972. Günlerden 31 Mart Cuma. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinde yapılan boykotta gözaltına alınanlar arasında Urfalı bir öğrenci vardı. Adı Abdullah, soyadı Öcalandı. Türkiye İhtilalci Komünist Partisinin Şafak Bildirisini SBFde dağıtmak suçuyla 7 Nisan günü gözaltına alınmış ve 27 Nisan günü tutuklanmıştı. Askeri Savcı, 22 öğrenci hakkında dava açtı. En ağır ceza, Abdullah Öcalan ve Metin N. Yalçına istenmişti. Öcalan, poliste ve savcılıkta olaylara karışmadığını söylemişti. Ancak görgü tanıkları Öcalanı suçlamışlardı. İddianamede Öcalana Şafak Bildirisini dağıtmak suçundan Ceza Yasasının 142, 153, 159, 311 ve 312. maddelerinin uygulanmasını isteyen Askeri Savcı Baki Tuğ, duruşma sırasında görüş değiştirdi. Savcı Tuğ, Öcalanın Şafak bildirisi dağıtmak suçundan aklanmasını, boykota katılmak suçundan cezalandırılmasını istedi, Abdullah Öcalan sadece boykota katılma suçundan üç ay hapis cezası aldı.
Bak sen şu işe
Yukarıdaki satırlar, Uğur Mumcunun, Kürt Dosyası başlıklı kitabının ilk bölümünden bir özet. Uğur Mumcu, kitabı tamamlayamadı. Ağabeyi Ceyhan Mumcu, Uğur Mumcunun PKKnın ilişkilerini ve para kaynaklarını saptadığını, bu yüzden öldürüldüğünü anlattı. Abdullah Öcalan başından beri kullanılan bir kişidir diyor Ceyhan Mumcu ve o günleri şöyle anlatıyor:
Böyle bir kitabın yayımlanacağı ve bu kitapta PKKnın nasıl korunduğunun anlatıldığı öğrenilmişti. Uğur, Tekin Yayıneviyle görüşüyor, kitabı tamamlamak için bir hafta zaman istiyor. Kanıtları topladım diyor. Öldürüldüğü gün de bir hasta ziyaretine gidiyor, dönüp kitabını yazmaya devam edecek.
Ölmeden önce, Yaşar Kayaya, Kimlerle işbirliği yaptığınızı açıklayacağım diyor. Yine TRTde birlikte programa çıkacağı Erdal İnönü ve Ahmet Türke bir dosya getireceğini söylüyor. Program salı günü yapılacaktı, pazar günü Uğur öldürüldü.
Bu dosyayı verecek ve Ahmet Türkü PKK istihbarat güçlerinin güdümünde diye uyaracaktı. HADEP diye bir olay vardı o zaman. Erdal İnönüyü de uyaracaktı, Barış marış sağlayamazsın bunlarladiye...
Daha da derini
Kafalardaki soru işaretleri için, Perinçekin şu sözlerini de okuyalım:
PKK, 1975te MİT tarafından kuruldu. MİT de CIAnın kontrolündeydi. ABD, o yıllarda Doğu bölgesindeki solcuları PKKya temizletti... Bakın iyi inceleyin; PKK, 1980e kadar tek bir asker veya polis öldürmedi. Ancak 1980den sonra örgüt MİTin kontrolünden çıkıp Suriyenin kontrolüne girdi. Suriyeyi bozmak, istikrarsızlaştırmak isteyen ABD, MİTten, o yıllarda Suriyede bulunan İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) örgütünü desteklemesini istedi..
İlişkiler ne kadar hoş değil mi?..
Sonrasındaki tırmanışı da Perinçek şöyle anlatıyor..
Türkiye de bunu kabul edip, o örgüte destek verince, Suriye, Madem sen benim içimdeki terörü besliyorsun, ben de senin içinde terör yaratacağım dedi. Suriyeye kaçmış olan yaklaşık 200 kişilik Rızgari Grubunun liderine Bekaada konuşlanma, eğitim ve Türkiye topraklarında savaş teklif edildi. Ancak Rızgari lideri bunu reddetti. O yıllarda büyük ölçüde dağılmış olan PKKnın lideri Abdullah Öcalan da Suriyede saklanıyordu. Görev bu kez Öcalana teklif edildi ve kabul etti. 1984ten itibaren Türkiye topraklarında terör faaliyetlerine başladılar. İddia ediyorum, o dönem Türkiye, Suriyeye terörde işbirliği teklif etse, yarım saat içinde PKKyı yok edip, Abdullah Öcalanı teslim ederlerdi. Yani ABD güdümlü politikalar 80 öncesinde PKKyı doğurup, 80 sonrasında da büyütmüştür.
Nasıl hikâye?!!
Behiç Kılıç, YENİÇAĞ - 24 Mart 2009