Kürt sorununda 'Türkiye çözümü'
Ak Parti'nin, muhafazakâr-demokrat kimliğinin şekillenişi çerçevesinde, yapılmakta olan eleştirilere rağmen, Kürt sorununun çözümü iradesini ortaya koyarak tartışma ortamının gelişimi için sağladığı koşullar ve atmakta olduğu adımlar, bilinen siyasi risklerde dikkate alındığında, önem kazanmaktadır[CEVAT ÖNEŞ Resmi tezler, paradigmaÇok önemli tartışmaların yapılmakta olduğu, tarafların mücadelelerini keskinleştirdiği, toplumu da saflaştırmakta olan Türkiye gündeminin konularının, birinci öncelikli meselesi olan Kürt sorunu ve çözümü için nitelikli bir konferans düzenlenmesini anlamlı buluyorum.
Uluslararası deneyimler ışığında meseleye yaklaşırken, model, yöntem, müzakere süreçleri yönüyle, zengin tecrübelerden, önemli sonuçlara, verilere sahip olunacağından şüphe etmiyorum.
Kürt sorununu tüm boyutlarıyla tartışmaya başlayan bir Türkiye gerçeğini öncelikle tespit etmeliyiz. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e yüz yılı aşan süreçte, ‘güvenlik’ sorunu olarak algılana gelen, hesaplanamayan maddi ve manevi kayıplara, acılara mal olan bir meseleyi ortaya çıkaran siyasi, ekonomik, hukuki, sosyal, kültürel, psikolojik vs. etkenler ile bölgesel, küresel bağlantılar ve jeo-politik, jeo-stratejik uygulamalar içerisindeki yeri gibi çok karmaşık verilerin, günümüzde daha açık şekilde görülebilir oluşu, çözüm için uygun şartları hazırlamaktadır.
Model üretimiSorunu tartışırken ve çözüm yöntemleri, modelleri üretimi için çalışırken, hangi düşünce ve sistem paradigmaları çerçevesinde, üretimin yapılmak istendiği hususu önem kazanmaktadır. 19., 20. yy’ın ulus-devlet ve ‘millet’ yaratma sürecinde yaşanan acılar ve verilen mücadeleler üzerinde 21.yy. da insanlığın kazanımları olan ‘evrensel değerler’in şekillendirdiği paradigmalara göre, düşünce ve uygulama bütünlüğünü üretebilecek çalışmalardan sonuçlar alınabileceğini görebilmeliyiz. İnsan hakları, özgürlükler, hukukun üstünlüğü, çoğulculuk, adalet, eşitlik gibi kavramlar dünyasını ‘vicdan’ ekseninde ‘insan’ için, tüm toplumlar için hayata geçirmeye çalışan sistemin düşünce ve uygulama boyutları içerisinde, çözüm modellerini aramak zorundayız.
Söz konusu paradigma, bizlere evrensel-çağdaş değerlerin şekillendirdiği ve içselleştirdiği Demokratik Sistemi yaratıcı mücadele içerisinde yer alınması ihtiyacını göstermektedir.
Bugün gelinen nokta da sorunu şöyle formüle edebiliriz: Kürt sorunu, Türkiye demokrasisinin yetersizlikleri sebebiyle, çözümsüzlük süreci yaşamıştır. PKK silahlı mücadelesi de Kürt sorununun sonuçlarındandır.
Bu sebeple; resmi tezler, muhalif perspektifler ve aktörler üzerinde değerlendirmeler yapılırken, geçmişe, günümüzü ve geleceği temel alan, Türkiye demokrasisine kazandırılabilecek, katkı yapılabilecek kurumsal açılımlar ve zihniyet dönüşümü ile bakılabilmesinin önemine vurgu yapmak istedim.
Tarihi süreç içinde resmi tezlerin gelişim ve değişimi ile ortaya çıkan sonuçları, günümüzde daha şeffaf ortamlarda değerlendirebiliyoruz.
Süreçlerin ortaya çıkardığı kayıplara ve büyük acılara rağmen, Kurtuluş Savaşının kazanılmasında ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasında ortak iradeyi ortaya çıkaran ve Türkiye’nin gerçek sahipleri olan Anadolu halkları içinde Kürtlerin eşit olarak aldıkları yerin öneminin tekrarlanması yararlı olacaktır. Yaşanılan ve devam etmekte olan sorunlar, söz konusu ortak irade ve bütünlük ruhunu değiştirmemiştir. Çözümün en önemli temel unsuru da, bu ortak iradeye kazandırılması gereken ‘demokratik zihniyet’ olması gerekliliğini önemsiyorum.
1925 sonrası1925’lerden itibaren gelişen, çoğulculuktan korkan siyaset ve kurumsal yapıların, zaman ve konjonktürlere göre değişen, asimilasyondan entegrasyona evirilen, baskı ve kontrol ağırlıklı uygulamalar, PKK silahlı hareketinin de önemli sebeplerindendir. Demokrasinin askıya alındığı, sivil siyasete derinlik kazandırılamayan dönemlerde artan baskılar, paradoksal şekilde sorunu derinleştirmiş ve Türkiye demokrasisinin gelişiminin en önemli engeli olarak gerçeklik kazanmıştır. Türkiye’nin süreç içinde, bölgesel ve küresel siyasetler için kazandığı önemin de etkisiyle, Kürt sorunu ve PKK üzerinde şekillenen dış faktörlerin rollerinin değerlendirilmesi de, demokratik Kürt siyasetlerinin önemli görevlerindendir.
Türkiye demokrasisinin yetersizliği içinde, Kürt siyasetlerinin de kurumsal yapılar oluşturamamaları, 1980’lerden itibaren de PKK’nın silahlı baskısıyla çoğulcu, demokratik gelişim sürecine devamlılık kazandırılamayışı, sorunun çözümünde ve silahlı hareketinin sonlandırılması şartlarının yaratılabilmesinin yanı sıra Türkiye demokrasi mücadelesine verilebilecek çok önemli katkıların ortaya çıkışını engellemiştir.
Öcalan’ın Türkiye’ye teslimi (1999), Irak’ın işgali (2003), Obama’nın ABD başkanlığına seçilişiyle gelişen ve 2008 küresel ekonomi ve finans krizinin sebep ve sonuçlarının ortaya çıkardığı, bölgesel-küresel yeniden yapılanma arayışları çerçevesinde yapılacak Türkiye değerlendirmeleri, Türkiye siyasetlerine, özelde Kürt siyasetçilerine önemli görevler yüklemektedir.
Özetle ifade edersek, Türkiye bölgesel bir güç, küresel bir oyuncu olarak rol oynayabilme imkân ve kabiliyetlerine, potansiyeline sahiptir. Ancak Türkiye’nin bu rolünü oynayabilmesi için demokrasisine evrensel-çağdaş değerler çerçevesinde derinlik kazandırması, kurumsallaşması ve başta Kürt sorunu olmak üzere tüm temel sorunlarını, demokratik yöntemlerle çözmesi gibi bir zorunlulukla karşı karşıyadır. 2000’li yıllardan itibaren ivme kazanan AB süreci ile 2002 seçimleriyle ortaya çıkan halk iradesinin talep ettiği derinlikli demokrasi için verilmekte olan mücadelede, BDP’nin ve Kürt demokratlarının kurumsal yapılanışlarıyla ortaya çıkarabilecekleri ağırlığın önem kazandığına işaret etmek istiyorum.
İçinde bulunduğumuz sosyo-politik, sosyo-ekonomik, kültürel, psikolojik koşullar ile küresel ve bölgesel gelişmeler, Türkiye demokratik mücadelesinin önünü açan, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü bayrak edinen tüm güçlerin, asgari müştereklerde bütünleşerek saflarını güçlendirmeleri ve yeni bir anayasanın inşasına katkı vermeleri zamanıdır. PKK’nın silahlarının, belirtilen hedefler istikametinde bıraktırılması meselesinin de, bu çerçevede mütalaa edilmesi yararlı olacaktır.
Ak Parti’nin, muhafazakâr-demokrat kimliğinin şekillenişi çerçevesinde, yapılmakta olan eleştirilere rağmen, Kürt sorununun çözümü iradesini ortaya koyarak tartışma ortamının gelişimi için sağladığı koşullar ve atmakta olduğu adımlar, bilinen siyasi risklerde dikkate alındığında, önem kazanmaktadır.
AB süreciAB sürecinin kazanımları, Türkiye toplumunun büyük çoğunluğunun talepleriyle gelişmekte olan demokrasi standartları, Kürt sorununda devletin resmi tezlerinin de değişim içinde olduğunu ve meseleye Türkiye demokrasisinin nitelikleri ve derinliği ile bağlantı kurularak yaklaşılması zihniyetinin şekillenme sürecinin yaşanmakta olduğunun söylenilmesi yanıltıcı olamayacaktır. Bu şekillenmede görülen önemli eksikliklerin, ihtiyaç duyulan dinamizmin gerçekleştirilebilmesi için, BDP’ye, Kürt siyasetlerine, bütün olarak Kürt demokratlarına önemli görevler düşmektedir.
Muhalif perspektiflerMuhalif perspektifler açısından; demokratik sistem dışı arayışların her geçen gün güç kaybetmekte olduklarını söyleyebiliriz. Mevcut statükonun koruyucusu ve otoriter sistem savunucularının, kitlesel desteklerinin giderek zayıflamakta oluşunu da görebiliyoruz. Muhalefetin, yaklaşan seçimler sebebiyle vermekte oldukları iktidar mücadelesinde, katı ‘milliyetçi’ yaklaşımları tırmandırarak, açılımı ve demokratik sürecin gelişimini engelleyici tutumlarında, 2011 seçimleri sonuçlarına göre değişimler olabileceği ihtimali de mevcuttur. Türkiye siyasi yelpazesinin dağılımı içerisinde çağdaş bir sol siyasi partinin boşluğunun devam etmekte oluşu da, temel sorunlarımızın çözümünü geciktiren sebeplerdendir. Kürt siyasetinin demokratik zihniyetinin, yöntemlerinin ve Türkiye’yi kucaklayan açılımlarının yaratabileceği atmosferle, sol siyaset boşluğunun doldurulmasında yapabileceği katkıların değerlendirilmesi de önemini korumaktadır. Böylesi ağır sorumluluğun taşınmasına Kürt siyasetine haksızlık yapılmıyor mu sorularıyla karşılaşabiliriz. Ama demokratik kazanımların bedeller ödenerek elde edilebildiği gerçeğini, örnekleriyle biliyoruz. Çağımız, demokratik olmayan zihniyet ve yöntemlerin dışlanarak, demokratik siyasetin şekillendireceği mücadeleye güç kazandırılmasını zorunlu kılmaktadır. Kürt siyaseti, Türkiye’nin demokrasi mücadelesinin etkili öncülerinden olabilmesi şansına da sahiptir. Türkiye halkları da bunun beklentisi içerisindedir. Kürt siyasetinin, Türkiye vizyonu çerçevesinde, demokratik siyasi mücadeleye yapabileceği önemli katkılar, siyasi iktidarın yanı sıra, diğer muhalefet aktörlerinin faaliyetlerine nitelik kazandırabilecektir.
Aktörler ve muhataplıkAktörler ve muhataplık konuları da tartışılmakta olan hususlardandır. Kürt sorununun Türkiye’nin demokratikleşme standartlarının yetersizliğinden kaynaklandığı kabul edildiğinde, çözüm sürecinde rol alabilecek önemli ve öncelikli aktörlerin; TBMM, hükümet, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve genel olarak toplumsal iradedir. Türkiye şartlarında, Silahlı Kuvvetler, Yüksek Yargı gibi zaman içinde tayin edici roller üstlenebilen kurumsal yapıların, siyasi iradenin oluşumu ve hukukun üstünlüğünün kriterleri içinde yer almalarının gerekliliği, verilmekte olan demokratik mücadelelerin öncelikli meselelerindendir.
Aktörler arasında siyasi iktidar ve TBMM, sorunun çözüm iradesinin ortaya çıkarılışı, şekillendirilmesi ve çözüme süreklilik kazandırılması yönüyle öncelikle öneme sahiptir. Muhalefet partileriyle, özellikle BDP ile koordinasyon ve işbirliğinin geliştirilmesi ihtiyacını, sorunun önemi kaçınılmaz kılmaktadır.
2011 seçilerine kadar CHP ve MHP’nin çözüme yardımcı olmayan tutumlarını devam ettirecekleri görülebilmektedir. Ak Parti ile BDP’nin, Kürt siyasetlerinin ve örgütlü demokratik hareketlerin, seçim sürecinde, sorunların çözümünde temel unsur olan yeni bir anayasa yapımına imkân verebilecek somut önerilerle kitlesel desteği şekillendirebilmeleri durumunda, Türkiye de yeni aydınlık bir sürecin ivme kazanacağı umudunu yükseltebiliriz.
Yeni anayasanın; demokratik çoğulcu yapısı, farklılıkların eşitliği içinde bütünlük yaratan ilkelerinin yol açtığı gelişme sürecinde, demokratik siyasetlerin ideolojik yapılarını koruyarak, yarış halinde demokrasinin asgari müştereklerinde dayanışma kurabilmeleri imkânlarının yaratılabilmesi, öncelikle önemi haizdir. Seçimlere kadar, kısa vadede, seçim barajının indirilmesi, Kürtçe propaganda yasağının kaldırılması, yerel isimlerin kullanılabilmesi gibi gündeme alınan, alınabilecek tedbirlerin sonuçlandırılması, çözüm çalışmalarının ihtiyaç duyduğu güven ortamının hazırlanmasında etkili olabilecek hususlardandır.
Yeni bir anayasaÖnemli açılımları uygulamaya geçiren Ak Parti’nin, gecikmeden, seçim sürecinde, yeni bir anayasanın yapımının temel kriterleri ile demokratikleşme sürecinin kısa, orta ve uzun vadeli somut yol haritasıyla, kitlesel iletişimini gerçekleştirebilmesi durumunda, güçlendirilecek ‘güven’ unsuru, seçim sonrası çözüm şartlarının hazırlanmasına, önemli katkılar sağlayabilir.
PKK, Kürt sorununun çözülemeyişinin yarattığı sonuçlardan biri oluşu, destek alabildiği kitlesel yapı, koruyabildiği silahlı gücü ile dış bağlantılarının önemi giderek azalmasına rağmen, dikkate alınması gereken aktörlerdendir. 26 yıl gibi, nesilleri etkileyen çok uzun bir süreçte, yaklaşık 40 bin kaybın ve sınırsız mağduriyetlerin gerçekleştiği şartların tarafı olan PKK’nın, Türkiye toplumunun büyük çoğunluğu üzerinde yarattığı psikolojik sonuçlar ve hukuki-meşru olmayan örgütsel kimliği sebebiyle, resmi muhatap olarak kabul edilebilmesinin mümkün olmadığını, Öcalan dahil herkes bilmektedir. Ancak nasıl değerlendirirse değerlendirilsin, bir PKK gerçeği ile karşı karşıya bulunduğumuz da bir vakıadır. Silahların bırakılması, silahlı gücün mensuplarına uygulanacak hukuki koşulların düzenlenmesi, bu düzenleme içerisinde lider kadronun yeri, rehabilitasyon ihtiyaçlarının karşılanması gibi düzenlemeler için devletin doğrudan ve/veya dolaylı olarak İmralı ve Kandil ile temas kurması, dünya pratiklerinde de yaşanan deneyimlerdendir.
Burada dikkatleri çekmek istediğim önemli bir husus da şudur: Öcalan’ın medyaya yansıyan açıklamalarında da görüldüğü gibi BDP’nin demokratik sistem dışı, hukukun üstünlüğü ilkeleriyle bağdaştırılamayan hiçbir illegal, yasalar dışı örgütler ve hareketlerle bağlantısının olmaması hususu, meşruiyetin ve toplumsal güvenin önceliklerindendir.
Meşru, demokratik siyasete dönüş mesajları veren Öcalan ve PKK liderliği de, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu ‘güven’ yaratıcı adımların atılmasında oynayabilecekleri rollerin yaratabileceği sonuçları, daha da gecikmeden değerlendirmek durumundadırlar.
Gelişen süreçlerin kesişme noktasında, Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesinin önünü açan her açılımı, evlatlarının öldürülmelerini sonlandıran her hareketi, tarih ve Türkiye toplumu değerlendirecektir.
Cevat Öneş: Emekli MİT müsteşar yardımcısı; Diyarbakır’daki ‘Uluslararası Müzakere ve Çözüm Deneyimleri Konferası’nda, 28 Şubat’ta yapılan konuşma.- İm (Kod): Tümünü seç
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&Date=&ArticleID=982986