Napoleons Haemorrhoids (Napolyonun Basuru) adlı kitaba göre; İmparator basurdan mustaripmiş.
Bonaparteın doktorları, basurunu tedavi için, hergün bir kavanoz dolusu sülük kullanırlarmış. Şişen basur memeleri sülüğe emdirilince Napoleon rahatlar, oturabilir, at binebilir hale gelirmiş.
Napoleonu Avrupanın hakimi yapabilecek Waterloo Savaşından bir gün önce sülük kavanozu kaybolunca, koca imparator mabadının acısından atına binememiş. At binemeyince de askerleri, kıtaları denetleyememiş. Ordu denetlenemeyince de, Fransızlar basur ve sülük(süzlük) yüzünden savaşı kaybetmişler. Yazarı Phil Masonın yalancısıyım.
Dik duruşuna kurban olduğumuz, kimsesizlerin kimsesi, sessiz yığınların sesi padiş...pardon Başvekilimiz de,
kimbilir hangi bilinmez rahatsızlıkları nedeniyle, Davosta öfke başlıklı hitabet sanatıyla (!) fiili durum yaratınca(sı), Haywaa! Kavanoz kayıp galiba diye panikledik.
a)Sülük kavanozu kaybolmuş da olabilir,
b)Milli Görüş tabanının, Gazze mitinglerinde Numan Kurtulmuşun etrafında toplanması kaşıntıya neden olmuş, tabana bir mesaj sallama arzusu doğmuş da olabilir,
c)Davos toplantısından önce, Dışişleri sıkı uyarılar/taktikler verirken, hiyerarşik olarak kendinden alt düzeydeki Büyükelçi, Müsteşar gibi memurlardan talimat almak şişirilmiş egosuna ağır gelmiş de olabilir,
d)Etrafındaki -kendisini kısıtlanmış hissettiren- Dışişleri görevlilerine bir tepki olarak, verilen metnin tamamen dışına çıkılmış, İsraile görünümü altında Türk Dışişlerine tepki geliştirilmiş de olabilir,
e)Hepbiri.
Arkaplanında her ne var ise, Kasımpaşa-Davos maçını izleyince, Başvekilimiz ve eşleri Başbayan Hamfendiye haksızlık yaptığımızı idrakle, kendilerini Yüzyılın 100 Büyük Düşünürü listemizde Homer Simpsondan yukarı çıkarttık.
Shimon Perese İndir lan o elini! ayarı verdikten sonra Aslında eleştirim moderatöreydi,
Shimon Peres sizi aradığında kendisine ne söylediniz? diye soran mikrofonlara da Bunun cevabını da yarın veririz artık buyurdular amma, sabahın üçünde bedava metroya doldurulup havaalanına taşınmış evlâd-ı fâtihan kendisini Davos fatihi ilan etmişti bir kere. Tavrım moderatöreydi açıklamasını duymadılar bile.
Türkiyede esip gürledin mi Helal olsun! istimi arkadan illâki gelir. Siyasetçinin hamı da bunu Ahali çaldığımı çırptığımı biliyor ama helâl etti diye yorumlar.
Başvekilimiz Davosta hızlarını alamayıp, Misak-ı Milli sınırlarına girer girmez de Hariciye kökenli vekillere muhtelif ayarlar verdiler.
Ben monşer değilim. Çekirdekten (Y.N. kabak çekirdeği) siyasetçiyim. Monşerlerin adetini bilmem, bilmek de istemem.
Emekli diplomatların anladığı dilden konuşmam
Kendi başbakanına kumpas kuran monşer eskisi siyasetçiler istemiyoruz. buyurdular.
Dik duruşuna kurban olduğumuz Başvekilimiz Recep Beyimizin, Monşeri halktan kopuk, elitist anlamlarında kullandığını varsayıyoruz. Zira, kendileri Obamaya da Kimsesizlerin kimsesi ol, eziğin güçsüzün yanında ol tavsiyesinde bulunacak kadar merhamet timsali, halkın yanında siyasetçidirler.
Tarım ürünlerinin değerini düşürdün. Çiftçiyi toprak işleyemez hale getirdin diyerek Başvekile 2 Liralık tazminat davası açan çiftçinin çifti çubuğu elinden gitmiş, traktörüne bile ipotek konulmuş ama, olsun o sayılmaz.
Ananı da al git dediği vatandaşın da anasından emdiği sütü kulağından çıkarttırdılar ama, o da sayılmaz.
Kendileri de eşleri Hamfendi de, göz pınarlarında Svarovski kristaller gibi gözyaşları her an akıtılmaya hazır, duygu med-cezirleri yaşamaktadırlar.
Boş vakitlerinde eğlenmez huzurevi gezer, sadaka dağıtır, Adı Recep, Tayyip, Erdoğan ya da Sümeyye olan bebekleri pişpişlerler. Verdiği gemicikler pardon nimetler için Allaha hamd eder, ibadet ederler.
Monşer ve elitist dediğin ise; hayatında müzik de olsun, dans da olsun, içki de olsun, yoga da olsun, reiki, haiku, ikebana, sushi de olsun, insan gibi yaşayalım ister. Oysa -yedi yıldızlı otellerde brandayla gizlenmiş tatiller yapan, bilmem kaç bin dolarlık saatli- Recep Beye göre, zâlimane, halktan kopuk hareketlerdir bunlar.
Recep Beyin Gazze konusundaki hassasiyeti de, her grubu, kitleyi olduğu gibi, Gazzeyi de ancak kendi çıkarı ölçüsünde sahiplenmek şeklinde tezahür etmektedir.
Deniz Feneri gibi onlarca din tüccarı vakıf/dernek Gazze için para toplamaktadır. Nihayetinde Recep Bey, Hazine yardımı kısıtlanmış bir partinin Genel Başkanıdır.
Devletin işleyiş düzenine makul bir süre içinde (yaklaşık yedi yıl) uyum sağlayamayınca azınlık/zencilik psikolojisine sığınmış, oradan kendisine türlü mağduriyetler yaratmıştır.
Bu -kendi yaratmaları- zenci psikolojisi balonunun bir ucundan saplanan çubuk, öte uçta Hariciye noktasından çıkmaktadır ki Kabile reisi değilim. Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanıyım tafrası, Perese ya da dış dünyaya değil ülke içine yöneliktir.
Başvekilimiz; Sevilmeyen gelinin yerıyişı şerp şürp eder misali, bir türlü tam kontrolu tesis edemediği kurumlarla yakın ilişkiye girdiğinde yürüyüşü değişmekte, şerp şürp etmektedir. Yabancı dil bilmemenin verdiği hırçınlık da üzerine eklenince, Diplomatım teres, muhatabım Peres şeklinde yapılmıştır bir harekettir Davos gafı...
Recep Bey, Dilber Koçarslanlı misali lafı ortaya kodu, ister Peres, ister İsrail, ister moderatör, ister Dışişleri, isteyen alur gideer beğenmeyen bırakup gaçar...
Ama fil unutur Kıymet unutmaz! 2007 Kasımında Kızılcahamam kampında, mesir macuncu Bülent Arınç Dışişlerine memur alımında yeni bir sistem getirilmeli. Bu Hükümete ayak uyduracak kimselere ihtiyaç var. Yeni Türkiyenin vizyonuna uygun kişilerle donatalım. demiş idi de, yazarınız Gönül ferman dinlemez Apti Paşadan g.. ister vecizesini hatırlayıp ohaa felan olmuştu yane.
2007 seçimlerinden evvel Bursa mitinginde de; Başvekil Bursadan birinci sırada aday Onur Öymeni kast ederek Baykal buraya aday olarak bir monşer göndermiş buyurmuşlardı da, cevabını Büyükelçi Öymenden almış idiler; Bravo! Başbakan Fransızca da öğrenmiş. Fakat ben yine onun bildiği dilden konuşayım. Ya Habibi, sen bisküvi ticareti yaparken, ben Kıbrıs Harekatında Şube Müdürüydüm.
Davos hezeyanı, tam da telefon dinlemede Başvekilin atama yetkisinin iptalinden sonraya denk getirilmiş bir RTE klasiğidir. Bir ihtimal 12. Erguantanamo dalgasında emekli Büyükelçilere paça kasnak dalınacak olmasının habercisidir.
En çok da Adam sandık eşşaaa, alnıma deydi daş.... diyen, Akepeye oy verdiğine pişman seçmene seçim öncesi lolipopudur.
Uluslararası ilişkilerde yarattığı karadeliği yamamak da yine beğenmediği Monşerlere düşer.
---
Yazıyı göndermek üzereydim ki, Başvekilin önündeki Atatürk örneğinden bahsetmesi beyanı haber oldu. Psikobiyografisine şunu eklemek gerek: Kendisini Atatürkle karşılaştırmak gibi patolojik bir ruh hali içinde (bu bir ayrı yazı konusu).
---
Atatürk Anadoluyu gezerken bir kasabada sigarası biter. Yanındakilere Bir cigarası olan var mı? der.
Subaylardan biri çok şık, gümüş bir tabakayla sigara ikram eder.
Atatürk gümüş tabakayı çok beğenir ama eline alıp evirip çevirince üzerindeki Rusça yazıları görür. Subayın tabakayı Rus esirlerden aldığını anlar, içinden bir sigara alır, geri verir.
Subay Atanın tabakayı beğendiğini görünce hediye etmek için ısrar eder.
Atatürk elinin tersiyle uzatılan tabakayı iter, Kalsın çocuk! der, İstemez, kalsın!
---
Asalete, zarafete, inceliğe, kültüre, sanata, dürüstlüğe, evrensel ahlaka, insanca yaşamaya cihat açmış, sömürgecinin elinde oyuncak, paranın esiri olmuş basiretsizlerden devlet adamı olursa, at şeyinden de gramofon iğnesi olur.
Kıymet Nadir Bindebir
http://www.gazeteport.com.tr/YAZARLAR/NEWS/GP_379362