
Çünkü; çocuklarımızı esaretten kurtarmak için bu topraklarda bağımsız bir devlet kurduk. Çocuklar ezilmesin, sömürülmesin, köle edilmesin, cahil kalmasın, satılmasın, öldürülmesin…
Tıpkı iki bin beş yüz yıl önce kurulan AKMENİD /Egemen Ata devletimiz gibi. Altın silindir üzerine yazdılar egemenliklerini; toprakları üzerinde çocuklar köle alınamaz, satılamaz, kaçırılamaz, çocuğuna karşılık Romalı Yahudi tefeciden borç alınamaz... Kurallar koydular. Kurallarını üç noktada özetlediler: iyilikle düşün, İyilikle konuş, İyilikle davran… Asla borç alma, borç alan bir gün çocuğunu ve namusunu satar, kendini de satar, yalan da söyler, doğru yoldan çıkar… İlkelerini, yasalarını koymuş, “Her çocuk hepimizindir” demiş, Kumanca /Şamanca çocuklarını güle oynaya büyütüyorlardı.
Bugün, aldığımız borçlara karşılık çocuklarımız batının emperyalist vahşileri tarafından yaratılan büyük bir esaret dalgasıyla karşı karşıyadır. Her şeyimizi yutacak kadar büyük, dev bir okyanus dalgasıdır bu. Sadece görünen üzerindeki birkaç tepecik tehlikeyi anlamaya yetmiyor.
Adana’dayım, okullarda dağıtılan kitaplara bakıyorum, İstanbul, Ankara kitaplarından farklı bunlar. Demek eyalet sistemine burada da geçilmiş. Yine içleri boş, bozuk yazılar, bozuk resimler…
Yüreğir’de, Canolar dedikleri yoksul mahallesinde, birinci sınıflara bütün kitaplar verilmemiş, sadece okur-yazarlık kitabı var çocukların. Hayat bilgisi ve Matematik kitapları yok. Öğrendim ki Anafartalar mahallesinde de böyle. Orası da yoksulların yeri. Arap ve Kürt kökenli olan yoksulların mahallesi o taraflar. Öğretmen tanıdıklarıma sordum bu durumu. Derler ki, özel okullar okul müdürlerinden alıyor bunları, çünkü bakanlık özel okullara parayla veriyor, onlar da böyle bir yola başvuruyorlar. Bir de, Van depreminden sonra göçle gelen çocuklara verecek kitap bulamadılar.
Sonuç ortada, olan çocuklarımıza oluyor. Cahil bırakılan çocukların suça bulaşma oranları da yüksek olacak ve bu çocuklarımız er geç köle tacirlerinin eline düşecektir. Belki de sinsice istenen budur, yoksul bırak, cahil bırak, sonra çocuklar her türlü tuzağa düşsün….
“Adana’da kenar mahallelerde verilmeyen kitapları neden söz ediyorsun, zaten bu kitaplarla ders yapılmaz, içleri boş demiyor muydun?” diye soracaksınız. Evet, “Bu kitaplarda bilgi yok, resimleri de yazıları da bozuk” diyebilmek için, “Halk çocuklarının elinden kitaplar alınıyor zengin çocuklarına veriliyor” demek için, çocuklarımıza verilmeyen kitapları konu etmek gerekir.
Egemenlik artık bizde olmadığı için, çocuklarımızı sürekli cahil ve yoksul bırakacak olan, ders kitaplarını dahi bir silah yaparak, onları ağır kölelik koşullarına doğru sürüklediğimizi ailelere nasıl anlatacağız? Çocuklarımıza artık egemenlik bayramı yaptırmayacağız, dünya çocukları şenliği gibi “egemenlik bayramı” kavramından uzakta bir şeyden söz edecekler… Ama yoksul mahallelerde çocuklar kitapsızmış, ne gam…
Milattan önce 535’de Anadolu ve Asya toprakları üzerinde çocuklarını korumayı altın yasalarla yazmış olan Karusi Akmenid İmparatorluğunun Oğuzlu Beyi 2.Karus (Kuroş/Kuret), devletinin sembollerini Gök Medreselerine nakışlamıştı. O zamandan bugüne Ulu Camilerimizin minarelerinde ve kubbelerinde duran bu semboller hızla kazınıyor, değiştiriliyor. Yıkarı bakan Hilal, Sekizli Şems ve Onikili Çark (Kutsal Döngü, Şamani) görmek için Tarsu Ulucami’ye gittim… Ağlayarak ayrıldım oradan. Kubbelerin tepelerindeki tüm hilaller yok olmuş, sadece saatin bulunduğu minaredeki kalmış. İç mekânda ise duvarlarda yer yer yeni çekilmiş sıva ve beyaz badanalar var; sembolleri duvardan ve mihraptan kazınmış halde… Adana’da yolumun üzerine düşen Mithatpaşa camisinde dün kubbedeki hilalin içine şişik bir yıldız konmuş idi, sabah geçerken gördüm ki minaresindeki hilalin içine de koymuşlar. Bir çok minarede hilalin uçları iri şekilde yukarı kaldırılmış, ya da uçları bir şekilde kapatılmış…
Artık ne ders kitaplarımız o ders kitapları, ne camilerimiz o cami, ne minarelerimiz o minare…
Çocuklarımızı koruyamadığımız için camilerimizdeki egemenlik sembollerimizi de koruyamadığımızı görüyorum.
Bir de 23 Nisan günlerinde “Ulusal Egemenlik Bayramı” diyebilmek umut ve dileğiyle…
Eğitimci Yazar Mahiye MORGÜL, 24 Nisan 2012
mahiye@gmail.com