
Erdoğan’ın “Suriye’ye zalim Esed’in hükümranlığına son vermek için girdik, başka bir şey için değil” demesi gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayaldir! (hurriyet.com.tr, 29 Kasım 2016)
Erdoğan’ın beş yıl önceki “Şam’da Emevi Camisi’nde zafer namazı kılma” hayalinden bile daha gerçek dışı olan bu iddiası, hem Moskova’yla normalleşmeye başlayan ilişkileri, hem de Fırat Kalkanı operasyonunu dinamitlemektedir!
Peki Erdoğan daha önceki açıklamalarıyla çelişen bu açıklamayı neden yaptı?
‘ÖNCE ŞAM’LA ANLAŞMA’ ISRARIMIZIN NEDENİ
Fırat Kalkanı operasyonunun başladığı günden bu yana ısrarla bir açmaza dikkat çekiyoruz: Türkiye gerçekten resmi olarak açıkladığı gibi Fırat Kalkanı operasyonunu birincisi IŞİD’e karşı, ikincisi de Kürt Koridoru’na karşı yaptıysa, doğal olarak Şam’la anlaşmalıdır. Aksi başka bir ajandaya işaret eder.
O ajandanın ne olduğuna da yazılarımızda dikkat çektik: “82. İl Halep” hayali…
Ve şu gerçeği de hep vurguladık: Erdoğan’ın her hamlesinde en az iki hedef vardır. Asıl hedefini gerçekleştirebilmek için, yan hedefler açıklar. Böylece o yan hedefler yoluyla hem kamuoyu desteği alır hem de güçlü itirazları bloke eder. İktidarının 14 yılının en önemli derslerinden biri budur.
Erdoğan Fırat Kalkanı operasyonu için de aynı taktiği uygulamıştır. Halep hedefinin yanına Kürt Koridoru’nu engellemeyi koymuştur.
Oysa o açmaz yazılarında da dikkat çektiğimiz gibi, asıl hedef koridoru engellemek olsa, Ankara’nın hızla Şam’la işbirliği yapması ve TSK’nin askeri operasyonunun, Şam’ın kendi topraklarına egemen olmasını kolaylaştırması lazım. Zira Şam kuzeye egemen olursa, ortada koridor diye bir sorun kalmayacaktır.
Ancak tersine, işte son olayda da olduğu gibi, AKP El Bab’da doğrudan Şam’la karşı karşıya geldi!
EL BAB KORİDORU ÖNLEMENİN DEĞİL HALEP’İN KAPISI
Peki El Bab iddia edildiği gibi Kürt Koridoru’nu önleyebilmenin olmazsa olmazı mı? Elbette hayır!
El Bab koridoru önlemenin olmazsa olmaz adresi değil, tersine Halep’in kapısıdır!
Koridoru önlemenin askeri adresi Menbiç, siyasi adresi de Şam’dır, Esad’la anlaşmaktır!
TSK’yi ana hedeften El Bab’a saptıran ve Şam’la karşı karşıya getiren de, Erdoğan’ın Obama’ya “birlikte Rakka operasyonu” teklif etmesiyle başlayan şu zımni mutabakattır: ABD Rakka’ya, AKP Halep’e…
Washington için bu gerçekçi olmasa bile birincisi Suriye’yi bir omlet pozisyonunda tutabilmenin, ikincisi Ankara ile Şam’ın anlaşma ihtimalini dinamitlemenin ve üçüncüsü de Ankara’yı yanına çekebilmenin yoludur…
BAŞKANLIK-FETİH İLİŞKİSİ
Erdoğan’ın çoğu kişiyi şaşırtarak yeniden Esad düşmanlığı çıkışı yapması üç nedenleydi:
Birincisi sahadaki sıkışmışlık: El Bab’da TSK ile Suriye Ordusu karşı karşıya geldi ve 24 Kasım günü silahlı mesajlar verilerek kırmızı çizgiler çekildi.
İkincisi ise ABD’de Trump’ın başkan seçilmesiydi. Trump yönetimi ile Suriye’de daha uyumlu olacağını varsayan AK-Saray, Beyaz Saray’ın yeni ev sahiplerinden gelen “Kürtler için Türkiye feda edilmemeli” şeklindeki yeni açıklamaları bir manivela saymakta…
Fakat elbette bu çıkışın bir de iç politikayı ilgilendiren üçüncü bir nedeni var: Başkanlık ile fetih ilişkisi! MHP yönetimi desteğine rağmen hâlâ halk desteğinin çoğunluğunu arkasına alamayan Erdoğan’ın Irak’ta Musul, Suriye’de Halep gibi bir fetih hedefine ihtiyacı var. Olmadı, Süleyman Şah Türbesi’ni eski yerine taşımak gibi daha gerçekleşme şansı alan C planı elbette…
SARAY’DAN MOSKOVA’YA: RTE’NİN SÖZLERİNİ AYNEN YORUMLAMAYIN
Bu noktada AKP açısından değil ama Türkiye açısından asıl önemlisi ise şudur: Erdoğan bu tür çıkışlarıyla sadece gelişmekte olan kimi ilişkileri dinamitlemiyor, aynı zamanda devletlerarası ilişkiler açısından “güvenilmez” olduğunu sergiliyor. Açalım:
Erdoğan’ın Esad düşmanlığı çıkışına Moskova’dan gelen yanıtları okumuşsunuzdur. Özetle Erdoğan’ın çıkışıyla ilgili Ankara’dan yanıt istemektedirler. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin bir numaralı isminin söyledikleri tek başına yetmemektedir!
Nitekim Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova açık açık “kimin ne söylediğine değil, yaptığımız anlaşmaya bakarız” demiştir! (Amerika’nın Sesi, 30 Kasım 2016)
Ve daha vahimi, “Cumhurbaşkanlığı idaresinde görevli bir kaynak” Rus yayını Sputnik’e şu açıklamayı yapmıştır: “Erdoğan’ın Esad’la ilgili sözleri kelimesi kelimesine yorumlanmamalı!” (Sputnik, 30 Kasım 2016)
Bu tablo, muhatapları açısından Ankara’nın diğer açıklamalarını da tartışmalı hale getirmektedir!
TÜRKİYE’NİN ‘ERDOĞAN’IN GÜVENİLMEZLİĞİ’ SORUNU
Aylardır söylediklerini yok sayarak “başka bir şey için değil, Esed’i yıkmak için Suriye’ye girdik” diyen Erdoğan’a, tepki gösterdiği AB yetkilileri ya da yakınlaşmaya çalıştığı ŞİÖ yöneticileri neden güvensin? Erdoğan’ın yarın fikir değiştirmeyeceğinin garantisi var mı? (Hele de Çin’le Füze Anlaşması skandalı yaşanmışken.)
İçeride, emperyalizmle yaptığı pazarlıkları antiemperyalizm sanan ve onu sistem dışı görmeye başlayan, sırf PKK ve FETÖ ile mücadele ediyor diye Cumhuriyet’i ve laikliği yıkmasına kör olup onun Atatürk çizgisine geldiğini sananların aksine, dışarıda Erdoğan güvenilmez görülmektedir!
O nedenle ŞİÖ Genel Sekreteri Alimov “genişleme konusunda aceleci davranmıyoruz” demektedir (Sputnik, 23 Kasım 2016). O nedenle Çin ve Rus analistler “Türkiye ŞİÖ üyeliği için önce NATO’dan çıkmalı” demektedirler! Ve o nedenle örneğim Çinli uzman Zan Tao, “Türkiye ŞİÖ’yi batıyla ilişkilerinde diplomatik koz olarak kullanmak istiyor” demektedir (Sputnik, 24 Kasım 2016).
Özetle ve sonuç olarak tablo görmek isteyenler için açıktır: Problemin kaynağı probleme çözüm olamaz ve yanlış kişiyle doğru iş yapılmaz!
Mehmet Ali GÜLLER, 1 Aralık 2016