
Bugün yeni bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Kitap, Amerikan toplumundaki ırkçılığın, etnik ayrımcılığın bir vakitler hangi boyutlara vardığına dair son derece ayrıntılı bir inceleme. Olaylar, özellikle de belli bir dönem ve bölgesel kesitleri üzerinden aktarılmış.
Kitabın adı: Etnik Temizliğin Amerika’daki Acı Sularda Gömülü Saklı Tarihi. Yazarı, Amerikan gazeteciliğinin ödüllü ve tanınmış isimlerinden Elliot Jaspin. Chiviyazıları Yayınevi’nin Nemesis Kitaplığı serisinden çıkmış, 2013 basımı ve 388 sayfa. Çevireni: Burcu Erdoğan.
Evet, belki de Amerika’daki etnik temizliğin tarihini aslında ‘Beyaz Adam’ın kıtaya ilk ayak basışıyla, kolonizasyon yıllarıyla birlikte başlatmak gerekir. İnsanlığa büyük bir tantana ile Yeni Dünya’nın Keşfi diye sunulan, 1492 olarak kutlanan fetih, aslında başlangıcından itibaren bir işgal, katliam ve soykırım hareketiydi. Katliamlar Kristof Kolomb’un kıtayı keşfetmesinin hemen ertesinde sistemli olarak başlamıştır.
O yıllarda, tüm kıtada yaygın bir şekilde yaşayan Amerikan Yerlileri, zamanla muhtelif aralıklarla katledilmiş ve nüfusları bugün oldukça azaltılarak belli bölgelere hapsedilmiştir. İlkel gösterilen bu insanların hayatı ve kanı üzerinden bir medeniyet (?) kurulmuştur. Bu hareket, dini gerekçelerle perdelenmiş, “Putperestleri yok ediyoruz” yaygaralarıyla meşrulaştırılmış; buna katliamlar, köleleştirme, işkenceler, tecavüzlerle dolu bir vahşet süreci eşlik etmiştir.

Daha ziyade Arkansas, Georgia, Indiana, Kansas, Kentucky, Missouri, North Carolina, Ohio, Tennessee, Texas, Virginia, West Virginia gibi eyaletlerde, çok sayıda yerleşim birimini kapsayan bir araştırma bu. (Ayrıntılı tablosu da çıkartılmış zaten). Bu bölgelerdeki siyah nüfusun 40 yılda nasıl gerilediği; tedricen veya ani olarak, yaşadıkları kasabaları nasıl terk etmek zorunda kaldıkları, hikâyeleriyle birlikte anlatılmış.
Yazarın kendi aktarımına göre; konu ilk olarak 1998 yılında Kuzeybatı Arkansas’daki Berryville isimli bir kasabaya uğramasıyla dikkatini çekmiş. Hem kasabanın müzesini gezerken bazı şeyler gözüne takılmış hem de kasabada hiç siyahın yaşamadığını fark etmiş. Bunu sorduğu kişilerden aldığı cevap ise “Klan onları buraya sokmuyor” olmuş.
Ardından, merak edip araştırdığında, benzeri kasabaların o bölgelerde, hatta ABD çapında hiç de az sayıda olmadığını fark etmiş. Bu tarz kasabalarda, demografik durum siyahlar aleyhine bir gecede değişmiş. Bazılarında ya sıfırlanmışlar ya da parmakla gösterilecek kadar azalmışlar.
Yazar buraları siyahlardan arındırılmış Beyaz Adacıkları olarak tanımlıyor. Bu durum, bilhassa söz konusu tarihsel kesit içinde planlı ve sistemli olarak uygulanan sürgün, tehdit, linç politikaları sonucu ortaya çıkmış. Siyahlara önce ültimatom verilmesi ile başlayan hareket, onları toplu göçe zorlamakla sürmüş. Bunların çoğu başarılı olmuş.
Siyahları “Vahşi, suça, çeteleşmeye ve şiddete meyilli, cinsel duygularını kontrol edemeyen ve kendileri için tehlikeli” bulan Beyazlar, sonunda bunu bir eyleme dönüştürmüşlerdi. Bu ise aslında sıradan insanın, ortalama Amerikalının bir hareketiydi.
Kitap, bu alanda araştırma yapacaklara kaynak kitap olma özelliği de gösteriyor. Tavsiye ederim.
NOT: Yazar, olaya ayrıca medyanın nasıl yaklaştığıyla ilgili bir değerlendirme yazısı da yazmış.
Atilla AKAR, 20 Ekim 2013
atilla.akar@yurtgazetesi.com.tr