
Etrüsklerin tarihi ile ilgili onlar tarafından yazılan metinlerin olmayışı ve Roma döneminde yazılanların da çoğunun kaybolmuş olması Etrüskler hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmamızı engellemektir.
Aslında Etrüsklerle ilgili gizem daha Etrüsklerin adından başlıyor . Etrüsklerin kendilerine Rasena demelerine rağmen Romalılar onları Tusci ya da Etrusci , Grekler de Tyrhennes diye adlandırıyorlar.
Etrüsklerin yaşadığı ve Etruria adı verilen bölge Orta İtalyada kuzeyden güneye 250 km. , Doğuda batıya da 150 km tutan bir yerdi.
Etrüsklerin buraya nereden gelip yerleştikleri bilinmiyor. Bu konuda değişik varsayımlar var .
Bunlardan birincisi Etrüsklerin İtalya kökenli ve Villanova kültürünün devamı oldukları . Bu tezin savunucuları , haklı olarak , Etrüsk kültürünün erken dönemleri ile Villanova kültürünün son dönemleri arasındaki benzerliğe dikkat çekiyorlar.
Fakat burada dikkat çekici olan Etrüsk uygarlığının gelişim evrelerini çok hızlı yaşayıp bir anda ortaya çıkması.
En çok kabul gören görüş Etrüsklerin buraya sonradan yerleştikleri. Fakat Etrüsklerin nereden geldikleri konusunda bugüne kadar fikir birliğine varılabilmiş değil. Bu konuda ilk fikir beyan edenlerden biri de Herodotostur ve Etrüsklerin aslında kıtlıktan kaçıp yeni yerler bulmak üzere Etruriaya göç eden Lydialılar olduklarını söyler :
Kendileri anlatırlar ki , bugün gerek kendi ülkelerinde , gerekse de Yunanlılarda oynanan oyunları türetenler de kendileridir ve bu Etrurianın koloni haline getirildiği zamana rastlar ; bakınız ne anlatıyorlar bu konuda . Manes oğlu Atys zamanında kıyıcı bir kıtlık sarmıştı bütün Lydiayı . Bir süre dişlerini sıktılar Lydialılar , sonra kıtlık sürüp gittiği için , çareler aradılar , her biri kendince bir çare sürdüler ileriye . Bu oyunlar , zar , aşık (kemiği) ve top oyunları ,tavladan gayri , hepsi o zaman ortaya çıkmıştır; zira Lydialılar tavlayı biz bulduk demiyorlar. Bunları bulduktan sonra bakınız ne yapıyorlardı açlıklarını bastırmak için ; yiyecek peşinde koşmayı unutmak için , iki günün birini oyuna veriyorlardı; ertesi gün oyunu bırakıp yemek yiyorlardı. On sekiz yıl boyunca böyle yaşadılar. Ama kötülük , azalacağı yerde kırımını büsbütün arttırınca kral Lydialıları ikiye ayırdı , Kim kalacak , kim gidecek kura çekilsin dedi , kaderin kalmak üzere ayırdıkları gene kendi hükmü altında bulunacaktı. göç edecek olanlara da oğlunu veriyordu kral olarak , ki adı Tyrsenosdu. Böylece ülkeden çıkmak için üzere ayrılmış olanlar İzmire indiler , orada gemiler edindiler , işlerine yarayacak şeyleri yüklediler , bir yurt ve yaşama çaresi peşinde kıyı kıyı dolanıp sonunda Umbriaya yanaştıkları güne kadar denizlerde gezdiler ; orada kentler kurdular ve torunları bugün de orada oturmaktadırlar. Lydialı adını değiştirdiler, kendilerini yola çıkaran kral adını aldılar ; yeni adları olan Tyrsenler sözünü onun adına göre üretmişlerdir. ( I , 94 )
Herodotos bunları MÖ beşinci yüzyılda yazmıştır. Ondan sonra gelenler için de de bu görüşü benimseyenler çoğunluktadır. Aslında günümüzde de Etrüsklerin Anadoludan göçtükleri tezi çok yandaş toplamaktadır.
Etrüsklerin Anadoludan göçtükleri tezini savunanların gösterdikleri en önemli kanıt Lemnos ( Limni ) mezar stelidir. Etrüsklerin göçünün Herodotosun anlattığı gibi olduğunu kabul edersek , aynı kavimden başka toplulukların da Anadoluda kaldığını da kabul etmemiz gerekir. ( Bunların mutlaka Lydialılar olması gerekmez.) Antik kaynaklarda adı geçen Tyrrhenlerin bu geride kalan topluluk olduğu düşünülmektedir. Tyrrhenler Lemnos Adasını da zaptetmişlerdir. 1885 yılında Limni adasında , Kaminia köyünde bulunan bir mezar steli bir anda dikkatleri bu teoriye çekmiştir. Stelin üzerinde bir savaşçı resmi ile Etrüsk yazısına çok benzeyen bir yazı bulunuyordu. Bu stel MÖ yedinci yüzyıla tarihleniyordu ve adanın Atinalılar tarafından MÖ 510 senesindeki zaptından çok önce idi.
Bunun dışında Etrüsklerin ölü gömme adetleri (Örneğin ahşap odalar) , toplumsal hayatları (Örneğin kadına verdikleri önem) ve sanatları Anadoludaki başka toplulukları hatırlatmaktadır.
Etrüsklerin Kuzeyden geldikleri , Hint-Avrupalı bir kavim oldukları yolunda teoriler de olmasına rağmen çok fazla yandaş bulamamışlardır.
Etrüskler hakkında bir ilginç tez de Etrüsklerin Türk oldukları yolundadır. Atatürkün tarih tezi doğrultusunda Etrüsklerin de Etiler ve Sümerler gibi Türk kökenli olduklarına inanılmıştır. Atatürkün nezaretinde yazılan Türk Tarihinin Ana Hatları adlı kitapta bu konuya da değinilir :
Özet şudur : Etrüskler , Türsenler , Türkalar Ege adalarında , Anadoluda önceden oturmuş kavimlerdir. Bunlara Akalar , Ekeler , Etiler denildiğini biliyoruz.
Bu kavimlerin Türk kökenli oldukları ise daha önceden belirtilmiştir.
Adile Ayda da babası , Atatürk ün yakın çevresinden Sadri Maksudî nin yolundan giderek Etrüsklerin Türk oldukları yolunda pek de yabana atılmayacak deliller sunar. ( Bkz . Kaynakça ) Buna göre Latin dilinde etimolojisi açıklanamayan bir çok sözcük de Türkçeden gelmektedir.
Bu arada Tyrrhen sözcüğü Yunancada Turrhnoi şeklinde yazılır ve h nın eskiden a sesi verdiğini hesaba katarak Turan adı ile bir ilişki düşünebiliriz.
ETRÜSK TARİHİNİN KAYNAKLARI
Etrüsk Tarihi ile uğraşacakların önündeki en büyük zorluk Etrüsklerden bize kalan belgelerin yok denecek kadar az olmasıdır. Bu yüzden Etrüskleri ilişkili oldukları halklarla , Yunanlılarla , Kartacalılarla ve Romalılarla olan ilişkileri çerçevesinde Grek ve Romalı yazarların gözü ile tanıyabiliyoruz. İlk Çağda Etrüskler için yazılmış kitapların bir çoğunun da günümüze ulaşmadığı hesaba katılınca iş daha da zorlaşmaktadır.
Etrüskler hakkında elimizdeki ilk kaynaklardan biri yukarıda da aktardığımız bölüm ile ünlü tarihçi Herodotostur. Daha önce de gördüğümüz gibi Herodotos Etrüsklerin kökenini Lydialılara bağlamaktadır. Herodotostan sonra gelen antik yazarların hemen hemen hepsi de Herodotosun tezini desteklemişlerdir.
Herodotostan hemen hemen beş yüzyıl sonra , Halikarnassoslu Dionisios bu teze karşı çıkar ve Lydia dili ile Toscan dili arasında benzerlik olmadığını ve Etrüsklerin buranın yerli halkı olduğunu iddia eder.
Roma Döneminde Etrüskler konusu ile ilgilenenlerin arasında Nigidius Figidusu, Varronu ve Çiçeroyu görebiliyoruz. Roma İmparatorluğu döneminde bu konu ile layığı ile ilgilenen ve büyük bir eser veren ise ünlü imparator Claudiustur. İmparator olmadan önce yirmi beş ciltlik Tyrrhenika adlı eseri Etrüsk tarihi üstünedir. Claudiusun çeşitli kaynaklara ilk elden ulaştığını ve onun döneminde Etrüsk dilinin hala konuşulduğunu düşünürsek bu eser kaybolmasa idi elimizdeki en önemli kaynak olacağından kuşku yoktur.
Orta Çağ boyunca bu konuda çalışmalar yok denecek kadar azdır . Orta Çağın sonunda , 1498 de bir Dominiken olan Annio de Viterbe tarafından yazılan Antiquitatum Variarum Volumina XVII de Etrüskler ve kitabeleri hakkında bilgi verilmektedir. De Viterbe burada Etrüsk yazılarını İbranice yardımı ile okumaya çalışmıştır.
Rönesans aydınları Etrüskler hakkında bilgi sahibi olmuş olsalar da ( Örneğin Michael Angelo Etrüsk tümülüslerini ziyaret etmiş ve buradaki figürlerden etkilenerek eserlerinde kullanmıştır. ) bu konu üzerine eğilmemişlerdir.
Etrüskler hakkında elimizdeki ilk ciddi araştırma , on yedinci yüzyılda bir İskoç baron olan Thomas Dempster tarafından De Etruria Regali Libri Septemdir. 1616 - 1619 yılları arasında yazılan bu eser ancak yazarının ölümünden bir asır sonra basılabilmiştir.
Etruriada ilk sistemli kazıların yapılmaya başladığı 1828 yılına kadar sürede Etrüskler hakkında coşkulu fakat dağınık çalışmalar yapılmıştır.
1830 - 1870 yılları arasında yapılan kazılarda ise bugün mevcut koleksiyonlarda bulunan bir çok eser gün ışığına çıkmıştır. 1870 - 1880 yılları arasında çalışmalar daha teknik bir hal almış ve modern Etrüsk arkeolojisinin doğuşu gerçekleşmiştir.
Bugün Etrüskler hakkında en büyük bilgi kaynağımız modern arkeolojinin verileridir. Toscana bölgesi hava arkeolojisinin en iyi uygulandığı yerlerden biri olarak geçer. Yapılan kazıların yakın gelecekte Etrüsk dili ve Etrüsklerin kökeni hakkında bir çok soruyu yanıtlayacağı umulmaktadır.
ETRÜSK TARİHİNİN ANA HATLARI
Etrüsklerin tarihine başlarken ilk söylenecek kuşkusuz Etrüsklerin Romadan dört asır önce İtalya birliğini sağlamaya çalıştıklarıdır.
MÖ. Sekizinci yüzyılda İtalyanın güney kıyıları Grek tüccarlar tarafından iskan edilmişti. Grekler MÖ 750de Cumae yi kurarak kolonileşmeye buradan başlamışlardı. İtalyanın kalan kısımlarında ise daha ilkel bir kültür vardı ve halk tarım ve hayvancılıkla geçiniyordu. Etruria diye anılacak topraklar üzerinde ise Villanova kültürü sürmekteydi.
MÖ 700 yılı civarında Etruria şaşılacak bir gelişme göstermiş ve yüksek bir uygarlık düzeyine varmıştır. Etrüskler bu devirde Doğu ülkeleri ve Yunanistan ile büyük bir ticaret hacmine ulaşmışlardı. Etruria hammadde ve gıda maddesi ihraç edip işlenmiş ürünler ve lüks eşyaları alıyordu. Yapılan kazılarda da Etruriada Yunan ve Doğu kökenli bir çok eşya bulunmuştur. Grek kolonileri ile ticaretin büyük bölümü deniz yolundan oluyordu, çünkü kara yolu Latin kabileleri tarafından kapatılmıştı. Bunun sonucu olarak Etrüskler denizde oldukça kuvvetlenmişlerdi.
MÖ Yedinci yüzyıla tarihlenen tümülüslerden çıkan eserler Etrüsklerin bu çağda büyük bir zenginlik içinde olduklarını ve uygarlık ve sanatta ilerlediklerini göstermektedir. Ayrıca buralarda Suriye , Urartu , Kıbrıs ve Grek kökenli eşyalar bulunması da Etrüsklerin bu devirlerde diğer ülkelerle olan ilişkilerini göstermektedir.
Etrüskler artık İtalyada yayılma siyasetine de girişmişlerdi. Etrüskler ilk önceleri on iki şehir devletinden oluşan bir konfederasyon oluşturarak birleşmişlerdi.Adı geçen bu ilk şehir devletleri Arretium , Caere , Clusium , Cortona , Perusia , Populonio , Rusellae , Tarquinii , Vetulonia , Volaterra , Volcii ve Valsinii dir. Daha önceleri Falerii ve Veii şehirlerinin de bu birliğe dahil oldukları tahmin edilmektedir.
MÖ Yedinci yüzyılın ikinci yarısında ise Etrüskler bölgede birlik sağlayıp Romaya kadar ulaşmışlardı. MÖ 616 yılında ise Etrüsk kökenli Tarquin sülalesi Romada yönetimi ele geçirmişti. Bu durum Romada Cumhuriyetin kuruluşuna , yani MÖ 510 senesine kadar devam edecekti.
MÖ. Altıncı yüzyılda ise Etrüskler bölgede büyük bir güç oluşturmuşlardı. Roma yazarları da Etrüsklerin parlak zamanlarını tanırlar . Titus Livius Etruria için Tanta opibus Etruria erat ut jam non terras solum sed mare etiam per totam Italiæ longitidunem ab Alpibus ad fretum siculum fama nominis sui implisset / Etruria o kadar kudretli idi ki , yalnız karada değil denizde de , Alplerden Messina Boğazına kadar , bütün İtalya boyunca şöhreti yayılmıştı. diye yazmıştır.( Ab Urbe Condita I , 2)
Bu dönemler İtalyada ve Romada Grek etkisinin en yoğun olduğu dönemlerdir. İşte bu dönemde Grek kültürü bölgeye tam olarak nüfuz edebilmiştir.
MÖ 550 yılı civarında Roma büyük bir Etrüsk şehri görünümünü almıştı . Arkeolojik veriler de bunu desteklemektedir. Bu dönem Roma sanatı Toscanyalı bir karakter almıştı ve yazıtlardan anlaşıldığı kadarı ile Latincenin yanında Etrüsk dili de konuşuluyordu. Capitoldeki tapınak ise Etrüsk karakterinde idi. Şehir büyük bir refaha kavuşmuştu. Mezarlardan çıkan altın , gümüş , fildişi eserler , bulunan Grek eserleri , şehirciliğin , özellikle de lağım sisteminin gelişmiş olması bunun göstergelerindendir.
Etrüsklerin bu yayılma siyaseti kaçınılmaz olarak Greklerle karşı karşıya gelmelerine neden oldu. Aslında Etrüskler daha önce Korsika kıyılarında Greklerle çatışmışlardı ve yeni bir savaş kaçınılmazdı .
MÖ 565 senesinde , Korsikanın doğusunda , Etrurianın tam karşısında Alalia şehri kurulmuştu. MÖ 545 senesinde ise Pers akınlarına dayanamayarak buraya kaçan Foçalılar Etruria için tehlike oluşturuyordu. Etrüskler bunun üzerine Grek yayılmasından endişe duyan Kartaca ile ittifak kurdular. Aristo Politika adlı eserinde buna değinmektedir. ( III , 9 , 36 ) :
Devlet , bir karşılıklı koruma sözleşmesinden ya da mal ve hizmetleri değiş tokuş etmek için yapılan bir anlaşmadan da fazla bir şeydir ; çünkü öyle olsaydı, Etrüskler , Kartacalılar ve birbirlerine sözleşmeden kaynak olan yükümlülüklerle bağlı bulunan ötekileri tek bir devletin yurttaşlar saymak gerekirdi . Elbette bunların arasında ticaret anlaşmaları , saldırmazlık sözleşmeleri , ve bağlaşmalarını tanımlayan yazılı belgeler vardır . Fakat bu tek bir devlet , tek bir yurttaşlıktan çok farklıdır.
Kaçınılmaz savaş MÖ 540 senesinde Alaiada patlak verdi. Herodotos bu savaşı ve öncesini şöyle anlatır :
[ Phokaialılar ] ( Foçalılar ) Kyrnosa ( Korsikaya ) vardıkları zaman beş yıl , oraya ilk olarak yerleşmiş olan kolonlarla ortak yaşadılar , tapınaklar kurdular. Bütün çevrede çapul yaptıkları için , Etrüskler ve Kartacalılar aralarında anlaşarak , bunlara karşı yürüdüler. Bir deniz savaşı oldu; bu Phokaialılar için bir çeşit Kadmos yenilgisiydi, zira gemilerinin kırk tanesi batmış, kalan yirmisinin de mahmuzları kırılmış, işe yarar hali kalmamıştı. Alaliaya dönerek kadınlarını ve çocuklarını aldılar, eşyalarından gemiye yüklenecek ne varsa hepsini yüklediler, sonra Kyrnosu bırakarak Rhegiuma gittiler. ( I , 166 )
Savaş Etruria - Kartaca ittifakının zaferi ile bitmişti. Fakat Etruria bu zaferden Kartaca kadar yararlanmasını bilemedi, bundan yararlanan Kartaca oldu . Böylece Etrüslerin denizdeki hareket sahaları güneyde Yunanlılar doğuda Kartacalılar tarafından kısıtlanmış oldu.
MÖ Altıncı yüzyıl boyunca Etrüsk yayılması kuzeye doğru da gerçekleşti. Kuzeyde daha Villanova kültürünü yaşayan halklar bulunmaktaydı. Buralarda yapılan kazılar , bu yayılmadan sonraki Etrüsk etkisini açıkça göstermektedir. Bunun sonuçlarından biri de kuzeydeki verimli topraklar sayesinde Etruria tarım ürünleri deposu haline geldi. Kuzeye doğru ticarette çok gelişmişti. Kelt ülkelerinde yapılan kazılarda Etrüsk ve İtalya kökenli eşyaların çıkması bu ticaretin ne kadar geliştiğini göstermektedir.
Bu yüzyılın sonunda Etruria gücünün doruğuna ulaşmıştı . Etrüsk hanedanının Romadan kovulması da bu zamana rastlar. Titus Livius bu olayı şöyle anlatır :
Roma Etrüsk hanedanından kurtulduktan sonra saldırıya da geçmeye başlar. MÖ 496 da Latium bölgesinde hegemonya sağladıktan sonra MÖ 485 - 474 seneleri arasında Veies ile savaşır. MÖ 474 te üstünlük Romaya geçmiştir.
Aynı yıl Etrüsk donanması Cumaede büyük bir bozguna uğrar . Sicilyalıların da yardımı ile Cumaeliler Etrüsk donanmasını yok ederler. Romanın kaybı ile karayolunu kaybeden Etrüsklerin donmanın kaybı ile de güneye ulaşmaları iyice olanaksızlaşır. Bu arada Pers baskısı İtalyadaki Grek ticaretinin gerilemesine de yol açmaya başlamıştır. Bunun sonucu olarak bu döneme ait mezarlarda Grek eserleri oldukça azalmıştır. Etruria artık giderek fakirleşerek içine kapanmaya başlamıştır. Samnitlerin istilaları ise Etrüskleri iyice zayıflatır.
Roma - Veies savaşı MÖ 438de yeniden başlar ve MÖ 395 de Romanın kesin Zaferi ile noktalanır . Bundan sonra Roma Etruria topraklarında ilerlemeye başlayacaktır.
Bu arada Etrüskler için yeni bir tehlike doğmuştur ; bu Kuzeyden gelen Keltlerdir.
Keltlerin savaş biçimlerine alışkın olmayan Etrüskler topraklarını Keltlere kaptırmaya başlarlar. MÖ 350de Mediolanum ( Milano ) bir Kelt şehri olarak kurulur.
Keltler MÖ 390da Capitole kadar ulaşmışlardır. Kuzeyde Keltler , güneyde de Romalılar arasında kalan Etrüskler , Romanın Kelt istilaları altında zayıflamasını fırsat bilerek son bir çaba da bulundularsa da başarılı olamazlar.
MÖ dördüncü yüzyılın ortalarında Etrüsk İmparatorluğu artık bir hatıra olmuştur. Etrüskler iyice sıkışıp güçlerini kaybetmişlerdir.
MÖ 293 yılında Keltlerin Roma tarafından bozguna uğrayıp İtalyayı terketmesi ile bölge Romaya kalmıştır. Bir birlik sağlayamayan Etrüsk toplulukları ise Roma önünde düşmeye başlar. MÖ 280de son Etrüsk toplulukları olan Vulci ve Volsinilerin bozgunu ile Etruria tarihten silinir. Buna rağmen Etrüsk halkı varlığını daha uzun seneler sürdürecektir.
Romalılar Etrüsk halkını da Romalılaştırmaya başlar. Eski Etruriadan Via Aurelia, Via Clodia , Via Cassia gibi önemli yollar geçmeye başlar. Etrüskler Roma hakimiyeti altında sakin yaşamaya başlarlar.
MÖ 91 senesinde Roma lejyonları yanında yer alan Toscanlar Lex Julia ile şehir olma hakkını kazanırlar . Marius ile Sylla arasındakiş iç savaşta ise Etrüsk şehirleri Mariusun tarafını tutarlar. Syllanın kazanması ile Etrüsk şehirleri şiddetli bir şekilde cezalandırılırlar.
Artık Etrüsk kültürü de silinmeye başlamıştır. Hristiyanlığın ilk zamanlarında bölgede Etrüsk dili yerini tamamen Latinceye bırakmıştır. Ve böylece Etrüskler tarih sahnesinden çekilirler.
ETRÜSK YAZISI VE DİLİ

Günümüzde Etrüsk dili , son gelişmelere rağmen daha tam olarak çözülebilmiş değildir. Eğer çok önemli arkeolojik keşifler yapılmazsa daha da sırrını koruyacağa benzemektedir.
Bunun yanında Etrüsk yazısı büyük ölçüde okunabilmiştir. Etrüsk alfabesi Grek alfabesi ile yakınlık göstermekte olup tıpkı Grek alfabesinde olduğu gibi her ses bir işaretle gösterilmektedir.
Elimizdeki en eski örnek Marsilianadan çıkan bir fildişi tabletteki yazıdır ve MÖ 700 yıllarına tarihlenmektedir. Bu alfabede 26 harf vardır. Bunlardan yirmi ikisi Fenike alfabesinden gelme olup , diğer dördü Grekler tarafından eklenen harflerdir.
Cumae ve Etrüsk alfabesinin birbirlerine çok benzemeleri Etrüsklerin alfabeyi buradan aldığını düşündürtmüştür. Fakat Etrüsk alfabesinde Grek alfabesinde olmayan ve eski zamanlarda kaybolmuş Fenike harflerinin bulunması Etrüsklerin alfabeyi İtalyanın Grek kolonizasyonu öncesinde aldığını düşündürtmektedir.
Alfabeyi çözerken karşılaşılan kolaylıklar , Etrüsk dilini çözerken yardımcı olamamaktadır ; çünkü Etrüsk dilini karşılaştırabilecek bir başka dil yoktur. Türk araştırmacılar bu dilin Türkçe ile akraba olduğunu ve Türkçe yardımı ile çözülebileceğini öne sürmüşlerse de Dünyadaki önemli Etrüskologlar arasında yandaş bulamamışlardır.
Eski yazıların çözülmesinde en çok kullanılan yöntem çift dilli yazıtların çözülmesidir. Ne yazık ki Etrüsk dili için bu durum söz konusu değildir. Bu yüzden Etrüskologlar başka bir yöntem geliştirmişlerdir. Etrüskler başka halklarla, Yunanlılarla , İtaliklerle, Latinlerle yakın ilişkilerde bulundukları için bazı dini formüller ve mezar yazıtları ortak olabilirdi. Buradan yola çıkarak bazı mezar yazıtları okunabildi fakat bunlar hem çok kısa oldukları hem de bir takım kalıpları kullandıkları için Etrüsk dili hakkında beklenen bilgileri vermedi.
Etrüskologlar , Etrüsk dilinin tam olarak çözümü için arkeologların çift dilli bir yazıt çıkartmalarını beklemekteler.
ETRÜSKLERİN İNANÇLARI
Din Etrüsklerin hayatında büyük bir yer tutmakta idi . Titus Livius onlar için Gens eo magis dedita religionibus quod excelleret arte colendi eas demektedir.
Etrüsklerin inançları , doğal olarak dillerine oranla daha iyi bilinmektedir. Latin yazarları onların dini hakkında yeterli olmasa da bilgi aktarmışlardır. Etrüsklerin dini vahiy edilmiş bir din idi . Latin yazarları bu yönde bilgiler vermişlerdir.
De Divinatione adlı eserinde Çiçero bunu ilginç bir şekilde anlatır :
Çok eski zamanlarda ( Diğer yazarlar Tarquinianın kurucusu Tarchon zamanı diye belirtirler.) bir köylü ( belki de Tarchonun kendisi ) toprağı sürerken topraktan bir çocuk fırlar. Tages adındaki bu yaratık çocuk görüntüsünde olmasına rağmen kendinde bir yaşlı adama yakışan bir bilgelik vardır. Etrurianın her yerinden toplanırlar ve Tages de Etrüsklere Haruspici ( Kurbanın karaciğerine bakarak fal ) sanatını ve dinin esaslarını açıklar . ( Tages quidam dicitur in agro Tarquiniensi cum terra araretur et sulcus altius erat impressus , exstitisse repente et eum affratus esse qui arabat . Is autem Tages , ut in libris est Etruscorum , puerili specie dicitur visus sed senili fuisse prudentia Tum illum plura locutum multis audientibus qui omnia ejus verba exceperint litterisque mandaverint De Divinatione II,23 )
Bu efsanede dikkat çekici yönlerden biri de Tagesin anlattıklarını dinlemek için Etrurianın her yerinden gelip toplanmalarıdır. Burada bu dinin Etrüskler arasında bağlayıcı olduğunu ve milli bir din olduğunu görüyoruz.
Başka yazarlar göre bu vahiyin bir bölümü bir peri olan Vegoia ( ya da Begoe ) tarafından Etrüsklere bildirilmiştir. Bu peri ayrıca yıldırımları de yorumlamayı öğretmiştir. Bu bilgileri kapsayan Libri Vegonici Augustus zamanından itibaren Palatindeki Apollon tapınağında saklanmıştır.
Etrüsklerin kutsal kitapları bunlarla da bitmemektedir. Etrüsklerin din esaslarını içeren kitapları üç başlık altındadır :
Libri Haruspicini kurbanın ciğerine bakarak kehanette bulunma sanatını anlatır.
Libri Fulgurales yıldırımları yorumlamayı öğretir. Etrüsklerde on bir çeşit yıldırım vardır ve sadece dokuz tanrı yıldırım atabilir. Bunlardan sadece Jupiter-Tania üç çeşit yıldırım gönderebilirdi. Etrüskler yıldırımları inceleyebilmek için gökyüzünü on altı bölüme ayırmışlardı ve gözlemlerini buna göre yapıyorlardı. Her bölüm bir ya da bir kaç tanrıya aitti . Böylece yıldırımı hangi tanrının gönderdiğini anlayabiliyorlardı. ( Aynı şekilde Babilliler de gökyüzünü dört bölüme ayırmışlardı.)
Libri Rituales ise çok daha geniş kapsamlı idi . dini esasların yanında devletlerin bireyler gibi yaşamı , şehirlerin ve tapınakların kurulması , ordu ve devlet düzeni gibi konuları da içeriyordu. Ritüel kitapları arasına Mısırın Ölüler Kitabına benzeyen Libri Acherunticiyi ve mucizelerden söz eden Ostentaria yı da katabiliriz.
Etrüsk dininin özelliklerinden biri de sadece rahiplerin tekelinde olması idi. Rahipler soylu ailelerden seçilir ve toplumda etkili olurlardı .Bütün bu kitaplara rağmen unutulmaması gereken bir nokta da Etrüsk dininin sözlü olarak aktarılması ve inisyatik bir karakteri olmasıdır. Bu kitapların MÖ. 1inci yüzyılda yazıya geçirildiği tahmin edilmektedir. Nigidius Figulus ve Tarquitus bunları Latinceye tercüme etmişlerdir.
Etrüsk tanrıları da Roma inançlarına geçmişlerdir. Ancak belge eksikliğini ve Grek etkisini de hesaba katarsak Etrüsk panteonunu tam olarak belirlemek çok zordur.
Panteonda en önemli yerlerden biri Tiniaya aittir. Tinia , Romalıların Jupiteri (Bir çok kaynakta Jupiter-Tinia diye geçer) ya da Greklerin Zeusu ile bir tutulur. Ancak onlardan farklı olduğu bellidir. Roma Junonu ile bir tutulan Uni ve Menerva ile bir üçlü meydana getirir. Etrüsk krallar zamanında bu üçlü Romaya da girmiştir. Romada da diğer kültürlerde olduğu gibi üç tanrı için kurulmuş tapınaklar vardı.Etrüsklere göre bir şehir kurulduğunda bu üçlüye tapınak yapılmamışsa , o şehir dini kurallara uygun olarak kurulmamış demektir.
Panteondaki önemli tanrılardan biri de Vertumnustur. Köken olarak Volsinii kökenli olup sonradan Romalılara da geçmiştir. Ünlü Latin şairi Propertius Vicus Tuscus yakınlarında heykelini gördüğünü belirtir. Propertiusa göre Bahçe ve ürün tanrısı idi. Propertius ona Volsiniiyi terkettiğini fakat üzülmediğini söyletir :
Tuscus ego , Tuscis orior nec pænitet inter
prlia Volsinios desruisse focos
( IV. Kitap )
Etrüsk tanrılarından biri de Fufluns idi . Etrüslerin şarap tanrısı olan Fufluns zamanla Greklerin Dionisosunun karakterini almıştır . Diğer bazı tanrılarda olduğu gibi başlangıçta Etrüsk kökenli olan bu tanrı grekler ile olan ilişkiler sonucunda , özellikle de Dionisos törenlerinin buralarda yayılmasını takip ederek Dionisosun özelliklerine de sahip olmuştur. Etrüsklerde , özellikle törenleri ile popüler olan bu tanrı için yapılan ayinler zamanla seks alemlerine dönmüştür. Titus Livius bu adetlerin zamanla Romaya da geçtiğini söyler :
Hujus mali labes ex Etruria Roman veluti contagitione morbi penetravit. / Bu bela Etruriadan Romaya bir salgın gibi geçti. ( XXXIX , 9, 1)
Etrüsklerin ateş tanrısı ise Sethlans idi. Bazı yerlerde Greklerin Hermesine benzer bir tanrı olan , tüccarların koruyucusu , ölülere yol gösteren Turmsa benzer bir tapımı vardı. Bir başka ateş tanrısı ise Romalıların Vulcanusuna benzeyen Velchans idi. Velchans daha korkulan bir tanrı idi.
Etrüsklerin savaş tanrısı ise yıldırım atan tanrılardan Maris idi.Aresin hikayesi Etruriada yayıldıktan sonra Maris Turanın aşığı oldu .Turan Romanın Venusüne benzeyen aşk tanrıçası idi. Etimolojik olarak Grekçe turannoV (tiran, kral , kraliçe anlamında ) ile aynı kökten geldiği düşünülmektedir. Gösterimleri Afrodite benzemektedir.
Greklerin Apollon ve Artemisi ise Etrüsk panteonunda Aplu , Apulu , Aplum , Artemes , Aritimi , Artumi , Artimnes adları ile bulunmaktadır.
Diğer tanrılar arasında Saturnusa eşdeğer Satre de vardı. Satre için yapılan vahşice kurban törenleri tapımının en belirgin özelliği idi.
Dikkat çeken Etrüsk adetlerinden biri de , Titus Liviusun yazdığına göre , Etrüsklerin her geçen sene için Nortia tapınağına bir çivi çakmaları idi. Bu adet daha sonra Romalılara da geçmiştir. Romada da her sene Eylül ayında praetor maximus Capitol Jupiterinin bölmesinin duvarına çivi çakardı.
Etrüsk inançlarında yarı tanrılar ve doğa ruhları da önemli bir yer tutardı. Aynalarda ve bronz tabletlerde Turana eşlik eden çıplak perilere rastlanmıştır. Lases adı verilen bu perilerin bazen Tinia ve Minervaya da eşlik ettikleri de görülmüştür.
Etrüsklerin öteki dünya hakkında da inançlar geliştirmişlerdir. Sanat eserlerinin büyük bir bölümü öteki dünya kültünün bir parçası olarak oluşturulmuştur. Elimizde yazılı metinler olmasa da ölülerle beraber konulan eşyalardan , yapılan resimlerden , kabartmalardan öteki dünya inançları hakkında bir fikir sahibi olabiliyoruz. Etrüsk inançlarına göre ölen kişinin ruhu kanatlı cinler tarafından öteli dünyaya götürülürdü. Bu tema bir çok mezar odasındaki resimlerde işlenmiştir. Burada oyunlar oynanıp ziyafetler veriliyordu. Burada Etrüsklere özgü bir çok cin vardı. ( Bazen kader kitabını açan Culsu ve Vanth gibi.) MÖ dördüncü yüzyıldan itibaren ise bu resimlerde öteki dünyanın efendileri de gösterilmeye başlanmıştır. Bunlar Greklerden alınan Eita ( Hades ) ve Phersipnai ( Persefone ) dir. Bu yüzyıldan itibaren öteki dünyanın tasvirleri de değişmeye başlamıştır. Burası artık eziyet çekilen korkunç bir yer olmaya başlar. Charus ve Tuchulcha adında iki korkunç cin de tasvirlerde yer alır. Etrüsk Krallığı çökmeye yaklaştıkça tasvirler daha da korkunçlaşır.
Romalılar Etrüsklerin inançlarından mundus kavramını da almışlardır. Mundus öteki dünya ile bu dünya arasında geçişi sağlayan bir çukurdur. Mundus sözcüğünün de Etrüsk dilinden geldiği düşünülmektedir. Etrüsk aynalarında görüntü tanrıçası Munqunun adı geçer. Zaten Latincede de mundus sözcüğünün ilk anlamı kadın görüntüsü demektir ( Diğer anlamları da Gökyüzü ve Dünya). Roma inançlarına göre religiosi denilen günlerde Mundus açılıyordu ve ruhlar buradan bu dünyaya geliyorlardı.
Erhan Altunay