
İngiliz gizli servisi MI6 ile bağlantılı olduğu söylenen George Orwell ünlü eseri "1984"ü yazdığında işlerin bu noktalara varacağını tahmin etmiş miydi acaba? Ancak literatüre “Büyük Birader sizi gözlüyor” kavramını sokmayı başardı. Aslında Orwell dönemi gereği bir “Distopya” (Karşı-Ütopya) olarak yazdığı 1984’ü dönemin Sovyetler Birliği’ni kastederek kaleme almıştı. Gerçekte bir tür psikolojik savaş metni ortaya koymuştu. Ne var ki olaylar onunda niyetini aşmıştı.
O yüzden bugün “Büyük birader” denince aslında devletin totaliter tavırlar geliştirdiği tüm toplumları anlıyoruz. En çok da üstündeki yaldızı kazıdığınızda özündeki totaliterliğin sırıtmaya başladığı “Batılı-liberal devletler” (!) çıkıyor karşımıza. Giderek bir şekilde “Polis Devleti”ne dönüşen “Örtülü” bir yapıdır bu.
Evet, hükümetler her zaman toplumu, muhalifleri, çizgiden sapan aykırıları izlemeyi huy edinmişlerdir. “Tehlikeli fikirler” daima onların ilgi alanında olmuştur. Tarih boyunca bu alana büyük kaynak ayırmışlardır. Lakin hiçbir zaman günümüzde teknolojinin sağladığı olağanüstü imkânlar egemenlerin emrine bu kadar sunulmamıştı.
Eskiden sadece belli kişileri birebir izleme imkânına sahip görevli birimler şimdi tek tuşla yüzlerce, binlerce hatta milyonlarca insanı aynı anda takip etme olanağına kavuşmuşlardır. Dahası düne kadar ülkelerle sınırlı bu tarz faaliyetler artık küresel çapta yürürlüktedir.
Dünyadaki internet ağının bir parçası bilgisayarlar, cep telefonları, barkot sistemleri, gündelik hayatın bir parçası haline gelen kameralar, özel dinleme ve görüntüleme cihazları, sesli/görüntülü kimlik tanımlama aygıtları, muhtelif bilgisayar yazılımları, vb giderek daha da gelişen devasa “İzleme ve dinleme ağı”nın bir parçasıdırlar. Devletler bunları “Terör tehlikesi”, “Toplum güvenliği”, “Suçu önleme”, vb gibi gerekçelerin altında gündeme getirseler de gerçek amaç toplumu kontrol mekanizmasını daha etkili bir şekilde yürütmektir.
İşte son günlerdeki iki haber bana bunları yeniden düşündürdü. Bunlardan ilki ABD’li bir sivil toplum kuruluşunun “Bilgi edinme hakkı”nı kullanarak hükümetin sanal dünyada vatandaşları izlemek için kullandığı kilit sözcükleri ortaya çıkarmasıydı. Buna göre 11 Eylül saldırılarının ardından kurulan (Şahane bahane!) “İç Güvenlik Bakanlığı” gene “Ulusal güvenlik” gerekçesiyle sosyal paylaşım ağları ve medya sitelerinde belli kelimeleri takip etmesiydi. Bu kelimelerin listesi de açıklanmıştı.
İkincisi ise bizzat FBI’ın bir girişimiydi. Buna göre FBI Microsoft, Facebook, Yahoo ve Google’ın da dahil olduğu internet şirketlerine hükümet gözetimi için “Arka kapı” inşa etmelerini bizzat önermişti. Böylelikle yazılımlara, sosyal ağ sitelerini, e-mailleri izlemeyi sağlayan bir kod eklenecekti. Bu sayede yurttaşların Skype konuşmalarını, anlık mesajlarını ve tüm bilgisayar hamlelerini kontrol edebilecekti. Buna yasal kılıf ve destek aranıyordu.
Görüldüğü üzere “Tekno-faşizm” çoktandır uygulamada olan evrensel bir eğilimdir. “Bizdekiler ne?” derseniz onlar da olayın üzerine iyice “Tüy dikilmesidir” derim!..
Atilla AKAR, 29 Mayıs 2012