Genelkurmay ile TSK'yı, "Sine-i Millet" ile Sine-i Marmaris'i Ayırabilmek

Genelkurmay ile TSK'yı, "Sine-i Millet" ile Sine-i Marmaris'i Ayırabilmek

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Ağu 12, 2011 2:45

Genelkurmay ile TSK'yı, "Sine-i Millet" ile Sine-i Marmaris'i Ayırabilmek

Işık Koşaner ve emekliliği gelmiş üç kuvvet komutanının "istifa" diye sunulmak istenen şapkayı alıp gitme eylemini "Çuvalı çıkarıp atmak" olarak niteleyenlerin, Hasan Iğsız'ın dün tarihin hafızasına hançer gibi kazınan fotoğrafına çok iyi bakmaları gerekiyor.

İnternet andıcından "aranan" emekli Orgeneral Hasan Iğsız, İstanbul Emniyeti'nden gelen çağrı üzerine dün sabah saat 09.00'da Beşiktaş Adliyesi'ne gitti. Kendisi hakkında "kuvvetli kaçma ve delilleri karartma" gerekçesiyle "yakalama" kararı vermiş olan hakimler, Iğsız'a "Öğleden sonra gel" dediler.

Iğsız, Beşiktaş Adliyesi önünde tam 5 saat elleri önünde kavuşturulmuş şekilde bekledikten sonra tutuklandı. Vatan gazetesi, Iğsız'ın tarihi fotoğrafını "Tutuklamak için 5 Saat beklettiler" başlığı altında verdi...

Genelkurmay'ı yönetenlerin hazırladıkları veda mesajını bile okumaya cesaret edemeden yazlıklarına çekilmelerini (İHLAS Haber Ajansı metni ele geçirmeseydi, mesajdan haberimiz olmayacaktı) "Onurlu istifa", "Çuvalı yırtıp attılar", "Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak" diye "Ordu, AKP'nin oyununu bozdu" diye okuyanların bu fotoğraf hakkında söyleyecek şeyleri belki vardır...

Eğer ortada bir "oyun bozma" olsaydı, tarihin böyle acı bir fotoğrafı kaydetmemesi gerekiyordu. Acaba Hasan Iğsız da kendisini arenanın ortasına bırakıp giden silah arkadaşlarının "çuvalı yırtıp attıklarını" düşünüyor mudur? "Nasıl olsa AKP'nin oyunu bozuldu, ben şimdi gidip gönül rahatlığı ile yatabilirim"" diyor mudur?

Düzmece Ergenekon davalarında ağır bedeller ödemekte olan İşçi Partisi'nin yayın organı Aydınlık gazetesi başta olmak üzere pek çok ulusalcı çevre, Genelkurmay'ın tepesindeki toplu çekilmeyi "TSK'nın silkelenişi" olarak algılamayı tercih etti.

Doğu Perinçek ve arkadaşlarının Ergenekon kumpası karşısında takındıkları cesur tavrın 4 yıldır yakın tanığıyız. Bu küresel saldırıya maruz kalanların en "örgütlü" kesimi olan İşçi Partisi, davayı hukuki bakımdan geçersiz kılacak bir çok delilin mahkemeye sunulmasında önemli işler yaparken, özellikle dinamik gençlik örgütlerinin ve medya aygıtlarının gayretiyle kamuoyuna belli bir bilgi akışı ve moral sağlamayı da başardı.

Ancak, Genelkurmay'ın tepesine umut bağlama konusunda zafiyet taşıyan İşçi Partisi, bir kez daha aynı cihete yöneldi ve "istifalar" konusunda kendisini ve kamuoyunu kandırmayı tercih etti. Aydınlık gazetesinin istifalar konusunda abartılı tespitler yapan yayınlarını "Ulusalcı Medya'da Sansür ve Dezenformasyon Dönemi mi?" adlı yazıda eleştirmiştik. (Bkz. http://www.halknet.com/haber/281-ulusalci-medyada-sansur-ve-dezenformasyon)

Aynı şekilde, geniş bir okuyucu kitlesine hitap eden Sözcü gazetesi de istifalara gerçeğin üzerinde bir anlam yükleyerek cumhuriyetçi kitleler üzerindeki ölü toprağını silkelemek istedi. 5 Ağustos 2011 tarihli manşet "Balyoz tutuklusu 14 general ve amiral emekli edilmedi: İLK RAUNT ASKERİN" şeklindeydi. 14 amiral ve generalin düzmece ve tamamen hukuk dışı operasyonlarla tutuklanmasına seyirci kalan Genelkurmay'ın terfilerde bir yıllık bekletme koparması "başarıdan" sayılır olmuştu!

Suç tabii ki Sözcü gazetesinin değil, suç Genelkurmay'ın... Operasyondan dönen teğmene uzatılan ve üzerinde "Suç: Terör Örgütü üyeliği" yazan kağıda "hukuki belge" muamelesi yapıp teğmeni teslim ettikleri için...Aynı şekilde,Seferberlik Dairesi'nin kapısına uyduruk gerekçelerle dayandıklarında, "Ellerinde savcılıktan getirdikleri arama kararı vardı, ne yapabilirdik ki" deyip, (hakimin kendi telefonunu dinleme kararına bile imza attığı bir ülkede, savcılıktan ve mahkemeden gelen her kâğıt sanki hukuki şartları yerine getiriyormuş gibi) kapıları ardına kadar açtıkları, en rutin itiraz haklarını bile kullanmadıkları için...

Yazılacak çok şey var..Şimdi 4 yıldır büyük bir duyarsızlık, aymazlık ve basiretsizlikle, "Bana bir şey olmaz" çapsızlığıyla süren bu teslimiyet politikası, şapkayı alıp gitme noktasına geldi diye bizden aslı astarı olmayan kahramanlık destanları yazmamız, kendi yazdığımız bu destanlara inanmamız ve halkı da inandırmamız bekleniyor.

"Ergenekon"un bir "mutabakat" olduğunu, bu mutabakatın bir ayağının de Genelkurmay olduğunu daha 2007 yılındaki ilk tutuklamalarda görmüş ve yazmış olan bizden, kamuoyuna açıklamaya bile cesaret edilemeyen bir veda mesajından derin manalar çıkarmamız isteniyor...

Işık Koşaner'in veda mesajındaki "hükümete defalarca anlatmaya çalıştık" ifadesinin bir acizlik itirafından başka bir şey olmadığını görmememiz isteniyor...

İstifalar sonrası ortaya çıkan yapının küresel tasarımlarla uyumlu bir "light TSK"ya atılmış ilk adım olduğunu sezmememiz, AKP'nin daha ilk rauntta camcı dükkanına dalmış fil gibi davranmayıp dengelere ince ayar yapabilecek kadar maharetli bir siyasi aktör olduğunu bilmememiz isteniyor...

Başımıza gelenler pişmiş tavuğun başına gelmediği halde, bizden hala Onuncu Yıl Marşı'yla gelip Mehter marşıyla gitmemiz isteniyor. İstifaların bile taa 2007 yılında yazdığımız aynı "mutabakatın" etrafında gerçekleştiğini gözden kaçırmamız bekleniyor...

İstifalar etrafında belirlenen bilinçli siyasi pozisyonlar bir yana, bu süreçte tek tek iyi niyetli aydınların, askerden yıllardır "erkekçe" bir hareket bekleyen insanların da umuda kapıldıklarına tanık olduk.

Bu yaklaşımlardaki en temel zafiyet, Genelkurmay ile TSK'yı (veya orduyu) birbirinden ayırmama-ayıramama eğilimiydi. Bu NATO nişanlı salon subayları, parasızlıktan yolda otostop yapmaya çalışırken ölen Mehmetçiğin komutanları zannedildi. TSK'nın yoksul ve kahraman tabanı adına hareket ettikleri, onlar adına hassasiyet taşıdıklarına inanıldı. Küresel rol dağılımında "ülkeleri yönetecek elitler" listesindeki sıra numaraları unutuldu. Işık Koşaner'in daha bir hafta önce çuvalcı CİA ajanını Genelkurmay'ın şık salonlarında ağırlayıp beline sarılarak fotoğraf çektirmesi görmezden gelindi...

İstifaları yücelten coşkulu yaklaşımlardaki bir diğer zayıf nokta, "sine-i millet" gibi üç düşünüp bir dillendirilmesi gereken hassas bir kavramın bol keseden kullanılması oldu. İçli bir veda mektubuyla köşelerine çekilen paşa hazretlerinin "sine-i millete döndükleri" iddia olundu.

Oysa, yakın bir tarihte insanlık tarihinin en onurlu ulusal kurtuluş savaşlarından birini vermiş Türk Milleti olarak "sine-i millete dönmenin" ne anlama geldiğini, Mustafa Kemal'in davranışlarından bilmemiz gerekiyordu.

Sine-i millete dönüldü de üniforma çıkarılıp kalpak mı giyildi?

Işık Koşaner paşa, "Kanla kurduğumuz cumhuriyetimiz ve ulusal birliğimiz tehdit altında Bu şartlar altında böyle bir üniformayı taşıyamam. Başıma kasket geçirip Anadolu'ya çıkıyorum, milletime bütün olup bitenleri tek tek anlatacağım. bana inananlar arkamdan gelsin" dedi de bizim mi haberimiz yok?

Tabii bunların hiç birisi olmadı..

Ne mi oldu?

Bodrum ve Marmaris'teki yazlıklarına gittiler!


Kalıbımı basarım ki bir daha da sesleri solukları çıkmayacak...

Ve böyle pasif bir harekete "sine-i millet" damgsı vurmak da bir tek bizim aydınımıza nasip oldu...

"Siz de moral bozmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz" diyerek gerçeklerden kaçmaya çalışanlara da en az bu uzunlukta cevabımız var..

Ama önce Hasan Iğsız'ın Beşiktaş adliyesi önünde tutuklanmayı beklerken verdiği fotoğrafa iyi bakalım..

Bu fotoğrafla birlikte "Çuvalı yırttılar" manşetlerinin de gard düşürmeye başladığını göreceksiniz..

Önce gerçek...Ne kadar acı ve katlanması zor olursa olsun...

Önce gerçek...

Önce "ahvâl ve şerait"i doğru tespit edebilmek...



Fatma Sibel GÜRCİHAN (YÜKSEK) - 11 Ağustos 2011, Açık İstihbarat
fasibel@gmail.com
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x