
“İki kirpi nasıl sevişir, çok ama çok dikkatle!”
Amerikan atasözü
………………….
“Devletler Oyunu”ve/veya “AKP’nin mecburiyetleri” üzerinden çevrilen “Kolpaçino - Sıfır Sorun” başlıklı gerilim filminden birkaç enstantane yansılatım…
…………………..
Öncelikle…
Turkuaz MİT!
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/18805581.asp
http://haber.gazetevatan.com/7-bolge-tarih-oluyor/401369/1/Gundem
http://haber.gazetevatan.com/3-cecene-suikast-rus-gizli-servisinin-intikam-operasyonu/401293/1/Gundem
Sızdıran MİT!
“İstihbari darbe” yapan MİT!
Delirmiş, Türkiye’yi açık akıl hastanesine çeviren “Düt düt” MİT!
Bu anlamda bir anektod:
1960’lı yıllar…
Elâzığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elâzığ’ın cadde ve sokaklarına dağılırlar.
O zamanın ünlü doktoru Mutemet Yazıcı hastanenin başhekimidir.
“Doktor bey, ne yapalım?” diye akıl danışırlar.
Mutemet Bey personeline; “Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!” der.
Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elâzığ’ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar.
Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...
Bu noktada cevabı aranması gerekli soru şu olmalı:
AKP & Gülen iktidarında, MİT’in “istihbari darbe” yaptığı bir ortamda, 2011 güz vakti de benzer bir kuyruk oluşturulsa, kaç milyon kişi o kuyruğa takılır?!
Sözün özü:
Fidan’ın ekibi “sızıntı” için Oslo değil, biz değil, Brüksel diye adres gösterse de, tüm yollar Yeni Mahalle’nin ihanete bulanmış silüetine çıkıyor!
Demem o deme değil şu deme:
Somali’ye yiyecek, AKP’ye giyecek, “MİT’e sızdırmayan pet kampanyası”na göstermiş olduğunuz ilginden dolayı teşekkür ederiz.
Elde ihtiyacın 10 katı pet birikti, fazlasını Londra’ya göndermeyi düşünüyoruz!
Duyarlı vatandaşlarımıza “nitelikli katkı”ları için defaatle teşekkür eder, yeni kampanyalarda buluşmak üzere “anons”umuzu beklemelerini rica ederiz.
“Düt düt” MİT!
Nokta!
………………….
Kanal D’de bu bağlamda bir dizi…
(MİT & Türker İnanoğlu) “Arka Sokaklar”!
Dizide, “Hayrullah” isimli bir karakter var.
Köyünde geçimsiz bir kadınla zorla evlendirilmek isteniyor, büyük şehre kaçıp kurtuluyor, sorada gönlüne göre birini bulup evleniyor, çocuğu oluyor, sonra kızın ailesi aramaya geliyor, polis Hayrullah’a sahip çıkıyor!
Hayrullah’ın sohbeti güzel!
Hayrullah konuştukça polis mest oluyor, dinledikçe hüzünleniyor, gülüyor, düşünüyor, daha sonra Hayrullah’ı ve ailesini saklamaya karar veriyor!
Ne var ki, köydeki kızın ailesi polisin sakladığı Hayrullah’ı, eli ile koymuş gibi bulup, vurup öldürüyor.
Hayrullah, Polis’in kucağında son nefesini verirken diyor ki; “Önemli değil, karım ve çocuğum kurtuldu ya, ben mutluyum vs”!
Koskoca MİT’in, suyu bulandırıp, karışık kafalar üzerinden vermek istediği “Ölürsün” mesajı bu!
Oysa ki, benim mesajlarım her daim çok açıktır!
Anne ölür baba ölür, can ölür canan ölür, vatanı seven ölür vatanı satan ölür, vatanı satan MİT’çinin yedi sülalesi ölür!
Nokta!
……………………..
Kolpaçino ve/veya “Gülpaçino - Sıfır Sorun”?!
Yapım: 2011 ~ Türkiye
Tür: Komedi, Macera, Polisiye
Yönetmen: Kraliçe’nin Adamları ve/veya Kraliçe’nin Gül’ü!
Oyuncular: Şafak Sezer’in oynadığı “Özgür” rolünde “Abdullah Gül” oynuyor. Şafak Sezer’in arkadaşı Ali Çatalbaş’ın canlandırdığı “sıfır sorun”cu batakçı rolünde ise Ahmet Davutoğlu. Aydemir Akbaş’ın canlandırdığı “Sabri Abi” rolünde ise RTE! Kemal Kılıçdaroğlu “galerici” rolünde boy gösterirken, geniş bir figürasyon kadrosu “Gülpaçino”da boy gösteriyor.
Senaryo: MI9, MİT, Neo BİP yazar kadrosu
Yapımcı: İngiliz Kraliyet Akademisi
Görüntü Yönetmeni: Hakan Fidan & Mehmet Eymür
Müzik: Sezen Aksu & Nihat Doğan
Filmin Websitesi: http://www.mit.gov.tr - http://www.mit.gov.tr/sunus.html
Süre: 2011 güz vakti artı 2012 şita!
Gösterim Tarihi: 20 Eylül 2011 (Türkiye)
Filmin Konusu: Abdullah Gül, aile büyükleri Silivri’de geçici ikamete zorlandığı bir ortamda, BOP’çulara “babasının evi”ni günlüğü 25 bin dolara kumarhane olarak işletsinler diye kiraya verir. İşletmeyi A. Davutoğlu & RTE yapmaktadır! Bu sırada Gül, sevgilisi ve/veya eşi moral bulsun diye Almanya’ya attaya gider. Orada yapılan bomba ihbarı üzerine Almanlar’a meydan okur, yetmez bir daha okur, o da yetmez, döner döner bir daha okur. Erdoğan da bu sırada, ABD’de İsrail’e posta koymakla meşguldür. Ertesi gün Başbakanlığa 200 metre mesafede “Devlet Mahallesi”nde bombalar patlar! Suyun özenle bulandırıldığı bir ortamda, “füze kalkanı” Türkiye’ye yerleştirilmeye çalışılırken, İran “hedef biziz, bu nasıl bir numara” diye ortalığı ayağa kaldırır. Çarşı iyice karışır. Bunun üzerine “Özgür” karakterinde oynayan Gül, Muhsin Yazıcıoğlu’nu askerler öldürdü anlamına gelen bir açıklama yapar, şaşkın ülkücü cenah ile oynar! Ne var ki, bu da gündemi değiştirmeye yetmez. Aynı günün sabahı, Erzincan “Refah”iye merkezli bir deprem olur. Gülpaçino şaşkındır! Ailesinin eve dönme vakti de yaklaşmaktadır. Ne yapacağını bilemez bir halde, bir an önce içine düştüğü BOP çukurundan kurtulmaya çalışır. Çünkü, tefeciler alacaklarında (İran operasyonu) ısrarlıdır ve ağır abiler “ölümcül mesajlar” vermektedir.
http://www.sinemalar.com/film/41942/Kolpacino/
http://www.sinemalar.com/film/139596/Kolpacino-Bomba/
http://haber.gazetevatan.com/bakan-kilic-kaza-gecirdi/401406/1/Gundem
http://www.turktime.com/haber/Firkateynler-Akdeniz%60e-Acildi/157669
……………………….
“Gülpaçino - Sıfır Sorun” başlıklı filmden birkaç enstantane daha…
S-300 alarmı ve/veya İran – Türkiye savaşı!
Türkiye’nin, füze kalkanı radarının Kürecik’e yerleştirilmesini kabul etmesi üzerine İran, “Rusya’dan daha önce vardığımız anlaşma çerçevesinde savunma amaçlı S-300’ün teslimini istiyoruz” açıklamasını yaptı. Konunun bugün Obama’yla görüşecek olan Erdoğan tarafından gündeme getirilmesi bekleniyor. İran’ın Rusya’nın kendisine teslim etmesini istediği S-300 füze sistemi, balistik füzelere karşı da etkili dünyadaki gelişmiş hava savunma sistemlerinden biri olarak biliniyor. Radarları aynı anda 100 hedefi takip edip aynı anda 12 hedefe kilitlenme yeteneğine sahip olan S-300 sistemi, 5 dakika gibi kısa bir zamanda atışa hazır hale getirilebiliyor.
(…)
“Füze Kalkanı” için “Meclis onayı” gerekir!
İstanbul Barosu eski Başkanı Turgut Kazan, TBMM yasa çıkarıp onaylamadıkça füze kalkanı mutabakatının hukuken geçersiz olacağını söyledi. Alman Frankfurter Allgemeine Zeitung Gazetesi’nde yer alan bir haber/yorumla, ABD’li yetkililerin New York Times ile Wall Street Journal’da yayınlanan açıklamalarını hatırlatan Kazan, “Buna göre Malatya, Kürecik’e kurulacak radar, İsrail’deki benzeriyle eşgüdümlü çalışacak, 2’si de uydu aracılığıyla Amerikan Ulusal Sistemi’ne bağlı olacak. Radarın sağlayacağı istihbarat, İsrail’in savunması için kullanılacak. İran’a yakınlığı nedeniyle bu ülkeyi her yönden gözetleyerek, oradan fırlatılacak her füzeyi daha önce fark etme ve İsrail’e hemen karşılık verme imkânı sağlayacak” dedi. Kazan şöyle devam etti: “Sistem NATO’yla ilgili olamaz, o yüzden mutabakat metni, NATO anlaşmasının bir uygulaması sayılamaz. Türkiye ile ABD arasında yeni bir anlaşma yapılmıştır, mutabakat metni ABD Büyükelçisi ile Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı tarafından imzalanmıştır. En az 120 ABD askerinin bölgeye yerleşeceği anlaşılıyor. İki ülke arasında yaşanacak yargı yetkisi ve benzer hukuksal sorunlar dahil, alınan istihbaratın paylaşılması/kullanılması, sistemin ülkemiz için tehlike yaratıp yaratmayacağı ve Türk personelin rolü gibi konuları TBMM’nin mutlaka görmesi, değerlendirmesi ve onaylaması gerekir.”
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=18775246
(…)
ABD’li “İstihbarat Şefi” radar ve/veya İran’a saldırı için geldi!
Türkiye ve ABD arasında geçen hafta imzalanan NATO Füze Savunma Sistemi kapsamındaki radarın Malatya’ya konuşlandırılmasını öngören mutabakatın ardından ABD Ulusal İstihbarat Teşkilatı Başkanı James Clapper, resmi görüşmeler için önceki gece Türkiye’ye geldi. ABD Büyükelçiliği sadece Clapper’in geldiğini doğruladı, ancak temaslarıyla ilgili bilgi vermedi. Kaynaklar, Clapper’ın sorumluluk alanın, Türkiye ve ABD arasında geçen hafta imzalanan NATO Füze Savunma Sistemi’ne ait radar ve radarın İsrail’in de dahil olduğu Amerikan istihbarat ağındaki yeri olduğunu belirttiler.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/18775254.asp
(…)
ABD - İran kırmızı hattına doğru!
Daha çok karşılıklı düşmanlığıyla tanınan ABD ile İran arasında, askeri kırmızı hat kurulması gündemde. Adını açıklamayan bir Beyaz Saray yetkilisi, AFP ajansına yaptığı açıklamada, ilk kez Wall Street Journal gazetesinin dile getirdiği bu iddiayı doğruladı. Yetkili, “Bu fikir süredir bazı yerlerde tartışılıyor, ancak şimdilik yalnızca bir fikir. Savunma Bakanlığı bu öneriyi henüz resmi olarak değerlendirmeye almadı” dedi.
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/printnews.aspx?DocID=18774964
(…)
İran: Radar İsrail’i korur!
İran Savunma Bakanı Ahmed Vahidi, Türkiye’nin konuşlanmasına izin verdiği radarların asıl amacının İsrail’i olası İran saldırılarından korumak olduğunu öne sürdü. ‘Siyonist rejimin düşüşe geçtiğini, bu nedenle ABD’nin müdahale etme ihtiyacı duyduğunu” belirten Vahidi, “Herhangi bir yabancı gücün çıkarlarımızı tehdit etmesine izin vermeyiz, herhangi bir tehditle güçlü bir şekilde baş ederiz” dedi.
http://www.hurriyet.com.tr/planet/18805688.asp
(…)
İran’dan “füze”li gövde gösterisi!
“Kutsal Savunma Haftası” kapsamında başkent Tahran'da düzenlenen törende ülkenin güvenlik güçleri gövde gösterisi yaptı. Kur'an-ı Kerim ve İran Milli Marşı'nın okunmasıyla başlayan törende Silahlı Kuvvetler, Devrim Muhafızları, Emniyet ve Besic Güçlerine bağlı asker ile polisler tören alanından geçerek Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Hasan Firuzabadi ve diğer komutanları selamladı. Silahlı Kuvvetler ve Devrim Muhafızları'nın kara, deniz ve hava gücüne ait çeşitli türlerdeki savunma araç gereçlerinin tanıtıldığı törende, kısa ve orta menzilli balistik füzeleri ile ABD ve İsrail için tehdit oluşturan uzun menzilli füzeler de sergilendi.
http://www.turktime.com/haber/Iran%60dan-Govde-Gosterisi/157667
(…)
Ahmedinejad: “İran – ABD” ilişkilerini onarmak için geç değil!
http://www.turktime.com/haber/Ahmedinejad-Dostluk-Elini-Uzatti/157693
http://www.hurriyet.com.tr/planet/18807376.asp
(…)
Sözün özü:
Qou vadis?!
Bu bağlamda bir kitap:
GELECEK 10 YIL!
Neredeydik… Nereye Gidiyoruz!
Yazarı: George Friedman
(Gölge, sanal (!) CIA) Friedman’ın imzasını taşıyan kitapta şu başlıklar dikkat çekiyor:
ABD- İran Uzlaşması!
ABD – İsrail ilişkilerinde köklü değişim!
Rusya – Almanya Yakınlaşması!
İran - Türkiye Rekabeti!
Operatif ve provokatif kitabında Friedman, özetle şu mesajları veriyor:
- ABD, Roma’nın yerini aldı, imparatorluk oldu ama herkesle kavgalı!
- ABD’nin yeni dünya denkleminde varolması için artık savaşması gerekmiyor! Bunun yerine devletleri bölüp, parçalayıp savaştırmalı, sonra da araya girip uzlaştırmalı (İngiliz modeli)!
- Yeni savaş, gerilim noktaları inşa etmeli!
- İsrail ağırlığından kurtulmalı, İran ile anlaşmalı!
- Türkiye ile İran’ı, Irak üzerinden rekabet ettirip, savaştırıp, her iki devletin de iplerini elinde tutmalı!
- Dünyaya “korku, terör, şiddet” ihraç eden değil, “ahlak, huzur, demokrasi” ihraç eden devlet pozisyonuna geçmeli!
- Dünyayı tek başına yönetmemeli, uygun partnerler bulmalı!
- Duygusuz dış politika izlemeli, soğuk savaşın kurumlarından (NATO, IMF, BM vb) kurtulmalı! (Sf 51)
- Bölgesel güç dengesi olmaya devam etmeli, petrol akışının güvenliğini kontrol altında tutmalı, tehdit olan İslamcı grupları bastırmalı vb! (…)
(…)
Kehanet & Dürüst Oyun?!
http://ultra-turkler.blogspot.com/2011/05/kehanet-durust-oyun-18-mays-2011.html
(…)
Kader Manifestosu?!
http://ultra-turkler.blogspot.com/2011/05/kader-manifestosu-15-mays-2011.html
(…)
“Melekler ve Şeytanlar” ya da komploları gören göz?!
http://www.gavurege.com/webroot/home.php?op=ege&action=outview&article_id=2464
(…)
………………………..
Pamukovagate?!
Tarih; 20 Eylül 2011, Salı!
Yer: İstanbul, Bakırköy Adliye Sarayı
Saat: 11,00
Gül’ün Almanya’da, Erdoğan’ın ABD üzerinden İsrail’e meydan okuduğu, Davutoğlu’nun ekseni Karadeniz – Nil eksenine kaydırdığı bir ortamda, Kızılay’da bombalar patlamadan 10 dakika önce, TMSF’nin açtığı “Pamukova davası” bağlamında avukatsız bir halde ifade vermekteydim.
http://ultra-turkler.blogcu.com/pamukovagate-14-3-2011/9941214
Hakim’in anlattıklarım karşısında “Ben bunları şimdi nasıl yazıya gaçireyim, en iyisi siz yazılı olarak ifade verin” demesi üzerine, “Yazılı olarak da vereyim ama kayda geçmesi için sözlü olarak mahkeme huzurunda da birkaç kelam daha etmek isterim” demem üzerine “buyurun sizi dinliyoruz”, dediler, dinlediler.
Özetle şunları söyledim:
“AKP iktidarında, TMSF vb enstrümanlar üzerinden mağdur edilen benim, biziz! İddialarımın arkasındayım. İddialarımı belge yani fotoğraf ve/veya görüntü üzerinden ispat etmek de mümkün! Kaldı ki, adı geçen isimlerin (Ahmet Ertürk, Abdülkadir Aksu vb) hepsi birinci dereceden korunan isimler. Yani, koruma polisleri Pamukova’ya gitmiş iseler merkeze bilgi geçmek zorundalar. Jandarma bölgesi de merkeze gelen devlet erkanı ile ilgili bilgi geçmek zorunda! Bu bakımdan dava konusu gündeme gelmeden önce, Ankara’da güvenlik bürokrasisinde yaptığım araştırma sırasında gördüm ki, Pamukova’daki çiftliğe gitmişler! Bu bağlamda karşı tarafa sormak istiyorum: Pamukova’daki çiftliğe gitmişler mi ve/veya Uzanlar’ın yatlarında kalmışlar mı kalmamışlar mı?! Kaldı ki, Ahmet Ertürk’ün, Cem Uzan’ın makam aracını kendine makam aracı yaptığını herkes gördü. Hülasa, Habur kepazeliği sırasında, AKP ile PKK arasında yapılan bir gizli mutabakatattan bahsedilmişti, Erdoğan da bu iddialar için ‘şerefsiz’ falan demişti, sonra MİT – PKK görüşmesi sızdı, iddiaların doğru olduğu ortaya çıktı. Ezcümle, gazetecilik böyle bir iş! Şimdilik kaydıyla diyeceğim budur!”
Noktalı virgül!
…………………….
Tarihten bir yaprak…
İsmet Bozdağ’ın “Kültür İhtilâlimiz” kitabında, Başbakan Yardımcısı Samet Ağaoğlu anlatıyor: 9 Mart 1951 “Başbakanlıkta çalışıyordum. Telefon çaldı: Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ı aradığını söylediler; “Bağlayın” dedim.
Sayın Bayar, çok yüksek tonda bir sesle şöyle diyordu:
“Nedir bu yaptığınız!.. Devlet’in radyosunu câmiye çevirmişsiniz!.. Bu konuda kiminle mutâbıksınız acaba?.. Eğer demokrasiden anladığınız bu ise yanıldığınızı göreceksiniz!.. İcraatınızın içinde, Radyo’yu câmiye dönüştürmek olmamalıydı!..”
Telefonu yüzüme kapattı.
Ben, Başbakan Yardımcısı olduğum hâlde, Radyo’da Mevlid okunması kararı alındığını bilmiyordum. Başvekil, Basın Yayın Genel Müdürü Halim Alyot’a tâlimat vermiş. Radyo da, bu tâlimat gereği, “Mevlid” akşamı münâsebeti ile yayına geçmiş. Evet, böyle olmuş ama, bir Cumhurbaşkanı, bir Başbakan Yardımcısı’na telefonu açıp hakâret ederse, üstelik telefonu da yüzüne kapatırsa, yapılacak tek iş vardır:
“İstifa etmek!” Ben de öyle yaptım. Hemen oracıkta istifamı yazdım ve Başvekil’e gittim ve olayı kısaca anlattıktan sonra istifamı verdim!
Menderes dedi ki: “Bu konu, senin istifanı değil, Bakanlar Kurulu'nun istifasını gerektirir.” Adnan Bey arabasına bindi ve Çankaya’ya çıktı.
Cumhurbaşkanı orada kendisine, “İstifasının kabul edilmediğini” ısrarla söylemişse de fikrinde direnerek demiş ki: “Beyefendi... Bu, bir prensip anlaşmazlığıdır. Fikirlerinize saygım var. Ancak bendeniz, zât-ı devletiniz gibi düşünmüyorum! Dünyanın bütün ülkelerinde ve hatta bizim gibi lâik devlet olan Fransa’da bile radyoları, kiliselerindeki âyinleri halka duyururlar. Türkiye’de tek bir radyo var: O radyo da dinen kutsal kabul edilmiş bir günde mevlid naklediyor. Benim vatandaşım dinleyecek ve Devletinin kendisinden olduğunu anlayacak.”
Bayar, ne kadar olayı kapatmaya çalıştıysa da Menderes'in direnmesini kıramamış, böylece ayrılmışlar.
…………………….
Ve…
Son olarak…
Neo BİP!
BOP!
Turkuaz Anayasa!
“Çankaya Savaşları” bağlamında vaziyet analiz!
The Economist: Erdoğan tuzağa düşüyor!
http://haber.gazetevatan.com/erdogan-tuzaga-dusuyor/401382/30/Dunya
http://haber.gazetevatan.com/birand-erdoganla-yasadigi-ilginc-diyalogu-twitterda-paylasti/401420/1/Gundem
Sözün özü:
“Gordion Düğümü” ya da “Çankaya Savaşları” ve/veya “1 numara sorunsalı” veyahut “Gülpaçino” Final”!
2011, arife!
2011 güz, oldu 2012!
2012, “şita” “Kıyamet”!
Yeşil Fener?!
http://ultra-turkler.blogspot.com/2011/08/yesil-fener-ii.html
(…)
“Hoş geldin 2012”?!
http://ultra-turkler.blogspot.com/2011/08/hos-geldin-2012.html
(…)
Agar Agar (Şita)?!
http://ultra-turkler.blogcu.com/agar-agar-sita-13-eylul-2011/11135876
RAP… RAP… RAP… RAP… RAP…
RAP… RAP… RAP… RAP… RAP…
RAP… RAP… RAP… RAP… RAP…
RAP… RAP… RAP… RAP… RAP…
RAP… RAP… RAP… RAP… RAP…
Sevgiler
Hayrullah Mahmud ÖZGÜR, 23 Eylül 2011