
Kısacası dört tane meczuba dayandırılarak yürüyor Ergenekon soruşturması. Peki ortada ne var? Hani tarihin en önemli operasyonuydu? Nerede kanıtlar, iddialar? Elimizde avucumuzda dört meczubun dışında ne var?
Bu tanıklara bakıldığında da ciddiye almak giderek güçleşiyor.
Peki bu meczupların sözlerine kim itibar ediyor? Bugün size bir tanesini söyleyeyim...
Radikal Gazetesi Yayın Yönetmeni İsmet Berkan.
İsmet Berkan'ın bugün gazeteciliği bırakması gerekiyor. Doğan Grubu'nun onun artık gazetecilik yapmadığını, sadece kendi kafasında uydurduğu bir dünyaya ait haberleri, kafasındaki o kurguya uysun diye gazetede kullandığını fark etmesi gerekiyor.
Aynı şey Tuncay Güney'in TRT kayıtlarında da geçerliydi. Hiçbir editoryal filtreden geçirilmeden, bir meczubun ağzına geleni söylediği, hemen herkesi itham ettiği o kayıtlar hani.
Radikal'de yayımlanan İbrahim Şahin açıklamalarının farkı var mı?
Sorun Berkan'ın mesleki yetersizliğinde. Ne derinlemesine bilgi sahibi, ne analiz yapabiliyor. Spor muhabirliği ve matematik problemi çözmek dışında bir birikimi yok. Gazetecilik vizyonu Sezen Aksu'ya yayın yönetmenliği yaptırmakla sınırlı. Bu yüzden de Ergenekon'la ilgili haberleri de hiçbir filtrelemeden, kontrolden geçirmeden sadece aklından geçene uyduğu için bu açıklamalara yer veriyor.
Gazetecilikte olması gereken hiçbir kuşkuya yer yok Radikal'in haberlerinde. Adeta Berkan kendi kendine inanmış, kendi kafasından geçen 'kurguyu' destekliyor.
Artık herkes biliyor ki bu soruşturma başladığından beri haber merkezlerine belge sızdıran sızdırana... Büyük kanalların içindeki Fethullahçı, ordu düşmanı, AKP yandaşı muhabirler birer 'muhbir' gibi kullanılıyor ve bunlara egemenler tarafından belgeler veriliyor.
Muhabir, emir aldığı yerin heyecanıyla haber merkezlerinde bu belgelerin yayımlanması için savaş veriyor. Peki onun bu sahte belgelerine, psikolojik harbin kanıtlarına kimler itibar ediyor dersiniz?
Tıpkı Berkan gibi cahil, artık bu mesleği fiilen bıraktığı ortaya çıkan amatörler. Bir olayın nasıl olmasını istiyorlarsa, gerçek onun aksini söylese de ona göre yayıncılık yapıyorlar.
Tabii ki Genelkurmay akreditasyonunu iptal eder... Çünkü orada gazetecilik yapılmadığı ortada, aksine gazeteni birilerinin emrine, bu psikolojik harbe tetikçi olarak kullanıyorsun.
Bu belgeler bütün haber merkezlerine, bütün gazetelere sızdırılıyor ama bunları belli başlı yayın organları kullanıyor. Dinci-yandaş basın dışında bir de Radikal bu koroya dahil oluyor ilk günden beri.
Tek bir sebebi var. Başındaki çocuk hayal gücüne fazlasıyla yenilmiş.
Daha bu yaz başında Radikal nasıl da sevinçle 'Nihayet bazı büyük balıklar' diye Hurşit Tolon'un gözaltına alınmasını duyurmuştu. Şimdi ne oldu? Tolon serbest. Ortada hiçbir iddianame yok, bir hukuk skandalı yaşandığına herkes hemfikir.
Peki nerede İsmet Berkan ve demokrat duruşu? Nerede bu taraflı gazetenin yüz kızarıklığı ve özrü?
Nerede iş bilmediğinin ve kullanıldığının, gazeteciliği yüzüne gözüne bulaştırdığının kanıtı? Nerede onurlu bir istifa?
Radikal 'Nihayet bazı büyük balıklar' manşetini attığında başta patron katı olmak üzere Doğan Grubu gazetelerinin yazıişleri toplantılarında ciddi eleştiriler yükselmiş, Berkan'ın bu gazeteciliğinin grubu zor durumda bıraktığı söylenmişti.
Çünkü diğer gazetelerin belli bir elekten geçirip verdikleri haberleri Berkan cahil cesaretiyle manşetlere taşıyordu.
Bugün o eleştirilerin ne kadar haklı olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor.
Ve görünen çok net: Sen bu işi beceremiyorsun arkadaş.
Hakikaten bu kadar zengin mi?
Fehmi Koru, kendisine yönelik eleştirilere yanıt vermeyi, polemikleri uzatmayı çok seviyor. Ancak huyu her zaman sorulana değil, işine gelene yanıt vermek. Bu anladığım kadarıyla hesabını veremeyeceği ilişkilerinin çokluğundan kaynaklanıyor.
Genelde ona yönelttiğiniz 10 eleştiri varsa, bir tanesini cımbızlar ve kafa karıştırmak için onun üzerine gider. Kendi yandaş korosunu da 'Ne güzel geçirdim' diye kandırır.
Koru'nun hiç söz etmediği konulardan biri paraya düşkünlüğüdür. Zaman'dan yeteri kadar para kazanmadığı için ayrılmıştı. Yıllardır da çok para kazanmanın hayalini kurardı.
AKP hükümeti ona bu kapıyı açtı.
Geçen gün odatv.com'da yer alan bir haber Koru'nun bugün nereden ne kadar kazandığını ortaya koyuyor.
Gelin sıralayalım:
* atv'den program başına 8 bin TL. Ayda 32 bin TL eder.
* TRT'den haftalık 2 bin 400 TL, ayda 9 bin 600 TL.
* Kanal 7'den ayda 11 bin TL.
* Kanal 24'ten program başına haftalık 5 bin 500 TL. Bu da ayda 22 bin TL eder.
* Yeni Şafak'ta yazdığı iki yazıdan da ayda 15 bin euro. Yaklaşık 31 bin TL ediyor ayda.
Toplam 100 bin TL'yı geçiyor... Vay be...
Gerçekten Türkiye'nin en zengin gazetecisi galiba. Neden bunca sene bu kıymetli fikirleri para etmedi de şimdi piyango vurdu?
Hıncal'dan kurtulma planı
Boyun fıtığıydı, anjiyoydu, ameliyattı, yazılara ara derken Hıncal Uluç yine karşımızda. Geçmişte, bacağı vurulduğunda Türkiye'nin en ünlü alçılı bacağının sahibi olmuştu. Şimdi gazetelerde boyunluklu fotoğrafıyla pozları çıkıyor...
Şaka bir yana, Hıncal Abi'yi çok ama çok özlediğimi fark ettim. Onun yokluğunun yarattığı boşluğa başka yazarlar da değindi. Kimileri de küfür edip, erken döndü diye kıskançlıktan çatlıyor tabii.
İşin aslı meğerse neymiş biliyor musunuz?
Sabah'ın okunmayan zavallıları, 'Hıncal'ın yokluğundan' faydalanıp 'Bakın işte gazetenin satışı değişmiyor, bu adamın hiçbir gücü yokmuş, bizi kandırıyormuş, her gün Sabah'ı eleştiriyor, en iyisi kovun gitsin' diye kulis yapacaklarmış...
Ne adice... Ne zavallıca görüyorsunuz değil mi... Adamın hastalığından faydalanıp kuyusunu kazacaklar... Akılları sıra patronu kandıracaklar.
Peki Hıncal Abi ne yaptı dersiniz?
Bir döndü ve ortalığı sildi süpürdü. Ne kuvvetli bir dönüştür bu... Ne sert yazılardır öyle... Herkes hizaya geldi, bütün polemiklerin merkezinde yine o var ve bir yazarın gücünü ne ayak oyunlarının, ne boyun fıtığının, ne de alçının yok edebildiğini kanıtladı.
Başkaları kulislere güveniyor, Hıncal Abi sadece beynine ve kendi kalemine...
O kısa arada ve şimdi döndüğünde anladım ki Hıncal Abi'nin o parıltılı zekasına hala çok ihtiyacımız var... 'Hıncal bitti' diyenler utansın...
Şimdi Hıncal Abi'nin en güzel günlerini yaşayacağız. Tabii ki onunle yeri geldiğinde tartışacağız, ona kızacağız, ama onsuz olmadığını da bir kez daha anlayacağız.
Ey zavallılar, yine beceremediniz, yine kurtulamadınız.
Oray EĞİN, AKŞAM - 17.02.2009