
Haiti’deki korkunç depremden sonra, Devlet Başkanı Rene Preval’in, 3500 Amerikan askerinin asayişi sağlamak üzere BM ve Haiti güçlerine yardımcı olacağını açıklaması üzerine başlayan tartışmaları takip etmişsinizdir. Başkan 3500 diyor, ama 12 bini geçmesi bekleniyor. Havaalanları ABD kontrolünde, diğer ülkelere yardım için bile geçiş verilmiyor. Adeta Haiti “gizlice işgâl ediliyor”!..
50 binin üzerinde insanın hayatını kaybettiği, yapıların yüzde 80’nin yıkıldığı Haiti depreminden sonra nedense akla ilk gelen veya getirilen yer İstanbul oldu. Los Angeles Times Gazetesi, 7 şiddetindeki depremin yıktığı Haiti başkentiyle, İstanbul arasında benzerlik kurdu. Özellikle çarpık yapılaşma, inşaatlarda çürük malzeme kullanma açısından!..
Los Angeles Times’ın ardından Forbes Dergisi, Norveç merkezli bir enstitünün raporunu yayınladı. Buna göre, “dünyada deprem riski en büyük 20 şehir arasında İstanbul ile İzmir de var ve İstanbul’da şiddetli bir depremde 55 bin kişi hayatını kaybedebilir”.
Bunları, Almanya Karlsruhe Üniversitesi Geofizik Bölümü ile Yer Bilimleri Araştırma Merkezi’nin tespitleri izledi. Bu tespitlerin merkezinde de yine İstanbul var ve Alman uzmanlara göre, “inanılmaz boyutlarda” zarar vermesi beklenen deprem, her an gerçekleşebileceği gibi, 30 yıl sonra da olabilir!..
Bizimkilerin söylediklerine gelince; Prof. Ahmet Işıkara, ”Allah’a emanet” diyor. Kandilli Rasathanesi’nden Prof. Atilla Ansal, “İstanbul’da olası depremde yaklaşık 70 bin kişinin öleceği” tahmininde bulunuyor.
Dış Politikada “Deprem”li Mesajlar
Farkında mısınız bilmiyorum ama bir süredir dış politikada da “deprem”li mesajlar veriliyor…
Mesela İsrail Cumhurbaşkanı Peres 13 Kasım 2007’de TBMM’de yaptığı konuşmada, “Türk vatandaşlarının 8 yıl önce başlarına gelen deprem felâketinde İsrail’in yardımlarını takdirle kabul ettiklerini biliyorum” dedi.
Yine İsrail, geçen Ekim’de TRT’deki “Filistin-Ayrılık” dizisinin yol açtığı krizde Türkiye’ye verdiği sert notada, “Dizide soğuk kanlı katiller olarak gösterilen İsrail askerleri, 1999’daki yıkıcı depremin ardından en zor anlarında Türk sivillerin yardımına koşanlarla aynı askerlerdir...” hatırlatmasını yaptı, yani o yardımları resmen başımıza kaktı!..
“Deprem” retoriği bulaşıcı mı nedir, Başbakan Erdoğan da, İsrail’in, İran’a keşif operasyonlarında Türk hava sahasına girdiği iddiaları üzerine, “Böyle bir şey olması halinde İsrail’e depreme benzer bir tepki verileceğini” söyledi.
1999 Depremi Nelerin Miladı Oldu?
O korkunç Gölcük depremini hepimiz yaşadık. Sadece binlerce insanımız değil, adeta devlet enkazın altında kaldı… Türkiye’nin “dikişlerinin” patlaması, bir başka ifadeyle hem iç, hem dış politikada “dönüşümü” bundan sonra başladı. Önce ekonomik deprem, ardından yılların partilerini yerle bir eden siyasi deprem ve ülkenin AKP’ye teslim olması!..
Bunları ben söylemiyorum. CIA’cı Morton Abromowitz, Alan Makovsky, Graham Fuller, eski ABD Dışişleri Bakanı Wilkinson, Princeton Üniversitesi Orta Doğu uzmanlarından Heath W. Lowry ve bunların en has adamı Cengiz Çandar söylüyor.
Abromowitz’in editörlüğünde daha 2000 yılında hazırlanan ve 21. yüzyıl Türkiye’sinin perspektifini çizen, “Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan Politikası” adlı çalışmada yer alan şu satırlara ne dersiniz?
“1999’un olağanüstü olaylarına bakıldığında göze çarpan önemli faktörlerden birisi depremlerdir. Depremler, genel hava ve toplumların davranışını etkiledi. Çeşitli ülkelerden gelen yardımlar, halklar arasındaki karşılıklı anlayış ve aşırı basmakalıpçılığın cazibesini sarstı, yumuşama sürecinin siyasi olarak ayakta kalabilirliğine destek oldu. Yunanistan’la ilişkiler bu sayede kuruldu…Clinton Türk halkını etkiledi ve ABD hakkındaki olumsuz görüşler değişti…”
Şu satırlar da Cengiz Çandar’a ait:
“Deprem bir dönüm noktası olarak alınabilir. Uluslararası yardım çabası, Türkiye’deki yabancı korkusunu temellerinden sarstı, Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur şeklindeki çok işitilen sözün geçerliliğini zayıflattı. Bu dayanışma, Türklerin uluslararası sistem anlayışının önemli ölçüde gözden geçirilmesine vesile oldu. Türk-Yunan gerginliği azaldı, AB ilişkilerinde büyük boyutta gelişme oldu, ABD’ye sempati arttı…”
Aynı çalışmada Orta Doğu uzmanı Lowry ise, “Toplumda, bütün hastalıklarına çözüm bulan devlet baba anlayışı artık kutsanmamaktadır. Bu bağlamda 1999 depremi bir dönüm noktası olabilir. Enkazın altında kalanın sistemin kendisi olduğu görüşü dile getiriliyor. Türkiye’de bilgi adlı cin şişesinden dışarı çıkmıştır ve bunun sonucunda sivil toplum kuvvetlenecektir. Ordu bile, depreme müdahalede geç kaldığı eleştirilerine uğruyor. Deprem, canlı bir sivil toplumun doğuşunu getirmiştir…” diyor.
Bir Deprem Daha Yaşarsak?!..
Ülkemizin “dönüştürülmesinde” son aşamaya gelindi. Beraberinde Türk Milleti’nin, ABD ve AB’ye güveni dibe vurdu!..
Önümüzde ise hem “deprem”, hem “iç savaş” senaryoları var. Artık Güneydoğu’ya “uluslararası güçlerin” müdahil olmasından bile söz ediliyor!.. Diyarbakır’ın BOP’un yıldızı, İstanbul’un finans merkezi yapılması planları da ortada!..
Peki Allah’ım korusun, ama Türkiye’de, özellikle de İstanbul’da tahmin edildiği gibi, Haiti benzeri bir deprem yaşanırsa?!.. Böyle bir depremde ve sonrasında neler olur?
AKP politikalarında etkili isimlerden CIA’cı Graham Fuller, “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adını verdiği son kitabında, ABD’den bağımsızlaşan(!) Türkiye’nin nasıl yükselen bölgesel bir aktör haline geleceğini anlatırken, zevkle “Kemalizm’den kurtulan, çok etnikli, çok kültürlü, çok dinli bir toplum”a dönüşmemizin faziletlerini sıraladı.
Ancak bunlardan önce, Türklerin, dünya barışını en çok tehdit ettiğine inandığı ülkelerin başında ABD, İsrail ve İngiltere’nin geldiğini hatırlatıp, “Buna rağmen, ilginç bir şekilde kriz zamanlarında (deprem, iç savaş vb.) Türkiye’nin en çok güvenebileceği ülkeler sıralamasında ABD ilk sırada yer almıştır” dedi.
Hasılı, Haiti’yi gördükten sonra bu “deprem” senaryoları, “deprem”li atışma ve başa kakmalar iyice ürkütücü hale geldi!.. İnşallah sadece benim yeni bir paranoyamdır!..
Meyyal UYGUR / Açık İstihbarat, 20 Ocak 2010