
Adalet ve kalkınmayı birlikte götürme iddiasındaki hükümetin ‘gemiciği’, bir garip akıntıda ve su almaya devam ediyor.
Kaptan köşkündeki malum zat, fırtınanın şiddetinden mi; yoksa fıtratındaki abartılmış hiddetinden mi bilinmez yine aynı ses tonuyla sağa sola talimatlar yağdırıyor.
Önüne gelene bağırıyor; tehdit ediyor olmuyor, ‘milyonları sokağa dökme’ resti çekiyor olmuyor. Gazetecilerin, savcıların emniyete girmesine yasak getiriliyor.
“Oğlunu soruşturacaksan, bunu babası bilmeli” türünden garip genelgelerin çıkarılmasına önayak oluyor.
Yanındaki anlı şanlı hukuk ‘profları’ bir gün olsun demiyor ki, “Erenler, biz daha düne kadar ileri demokrasi diye yırtınıyorduk. Etme ele güne rezil oluyoruz.”
Zaten deseler de nafile.
O yine bildiğini okuyacak ve “Bakın muhtar olamaz dediler, başbakan oldum. Şimdi hem muhtarlığı hem başbakanlığı birlikte götürüyorum” diye çıkışacak.
Köyün tek hakimi, kasabanın külhanbeysi.
O öyle bir hal ve davranış içinde ya, yandaşları ve yalakaları ise vatandaşı ‘diken üstünde’ tutma çabasındalar.
***
“Aman ha, olan ülkeye olur. Ekonomi batar. İstikrar kaybolur. Eski günler geri gelir” teraneleriyle halka aba altından sopa gösteriyorlar.
Mutlak bir inanç ve utanılacak bir edepsizlik içinde, “Bu ülkede BOP Eşbaşkanı’ndan başka adam yok” demeye getiriyorlar.
Kendileri için bu doğru olabilir.
‘Varlıklarını’, ‘koltuklarını’, ‘evlatlarının istikballerini’ hükümetin başına bağlamış olanlara diyeceğimiz bir şey yok.
Kimi ‘işittiği azarın’, kimi ‘yediğin tokadın’ hesabını soramayacak kadar aciz bu yalakalar güruhu elbette ki farklı düşünecek.
Sultanın önünde ‘iki büklüm’ eğileni, onun bir dediğini iki etmeyeni tabii ki çıkacak.
Bu işler karşılıklı; eğilecek, yeri geldiğinde ‘semeri’ sırtlanacak ki çarktan nasiplenebilsin.
Böylelerini çok görmek, ayıplamakta ne bir ‘kamu menfaati’ ne de ‘insanlık’ adına bir fayda vardır. Kendi hallerine bırakıp, suratlarına bile bakmayacaksınız. Fakat bunların halkı galeyana getirme, karamsarlığa itme, ‘tek adam’ dayatma eylemlerine göz yummak en hafif ifadesiyle millete kazık atmaktır.
***
Kara propagandanın bini bir para.
Çok büyümüşüz, ‘dünya lideri’ olmuşuz da hazret giderse ‘ele avuca’ düşermişiz.
Ne oldu efendiler; bu sözlerinizi ‘hangi kostümünüz’ ile dillendiriyorsunuz.
Bildiğimiz kadarıyla ‘milli görüş’ gömleğini çıkaralı yıllar oldu; sonra seneler içinde bin bir dona girdiniz. En son üzerinizde ’ne’ var hele onu bir söyleyin, halk da ona göre size itibar etsin.
Ne ile sarmalanıp kuşandınız da böyle ‘boyunuzu aşan’ laflar ediyorsunuz. ‘Hint’ kumaşı mıdır sırtınızdaki, yoksa ‘Acem’ şalı mı?
Muhtemelen Acem şalı.
Hani el altından iş tuttuğunuz, kamuoyuna ise “Bunlar Şii” diye kötülediğiniz İran mı paraların kaynağı? Hani ‘dünya devleri’ arasına girdiğini söylediğiniz o malum bankanın İran ile giriştiğiniz alengirli ticaretten başka ‘ne tür faaliyeti’ var, deyin de biz de bilelim.
Sırıtmanıza, kırıtmanıza bakılırsa, ‘Acem işi’ ilişkileriniz sizi ziyadesiyle abad etmiş.
‘Dünyalık’ anlamında hayli mesafe almışsınız.
Görüntü ne yazık ki böyle.
Feryadın, figanın arkasındaki hakikat de bu olmalı değil mi?
***
Peşinen söylemek gerek:
- “Aksırıncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyiniz.” Fakat öyle zavallı, yoksul ve cahil bırakılmış insanlara kendinizi insanüstü varlıklar gibi yutturup, “Biz gidersek ne olur haliniz” diye yellenip durmayın.
Hepinizin malumu, siz yokken de bu ülke vardı, sizden sonra da inşallah var olacak.
Bu millet ‘varlığını’size borçlu değil, bilakis sizin mevcudiyetiniz bu milletin ‘fazla müsamahasından’ kaynaklanıyor.
Bırakın böbürlenmeyi.
İsrafil K. KUMBASAR, 25 Aralık 2013
israfilkumbasar@yenicaggazetesi.com.tr