
ABD ordusunun Irak’a işgale giderken Türkiye’den geçmesi görüntüsü altında “Türkiye’ye yerleşmesini” tezkereyle önlemiştik. Sonradan alınan bir izinle İnicirlik hava üssümüz Bağdat’ı bombalamak için kullanıldı. Zannediyorduk ki ABD uçakları Amerika’dan kalkıp Irak’ı bombalıyorlar. İncirlik bir zaman aklımıza gelmedi. Sonra işte mitingler yapılmaya, eleştirilere sıra geldi ama bunlar neticeyi değiştirmedi. ABD genellikle böyle “demokratik” tepkileri takmaz.
Şimdi de öyle, “çevir kazı yanmasın” a getiriyorlar ki işi, insanın ağzı açık kalıyor. Bizim Başbakan eş başkan ya, ilk ağızda NATO lafı edilmediğinden, o da o tarihi lafı etti: “NATO’nun Libya’da ne işi var” dedi beden dilini konuşturarak alkış aldı. Sonra da NATO işe karışınca, Başbakan da “Libya’nın Libyalılarda kalması” için devreye girdiğini söyledi ve gene alkış aldı. Oysa Libya zaten Libyalılarındı. Haçlıların saldırısına kadar.
NATO, ABD’nin savaşan gücüdür. Bunda hiç kimsenin kuşkusu yok. NATO’nun İzmir’de sessiz sakin duracağını veya Libya için saçını süpürge edeceğini kimse düşünmüyor. NATO, yani emperyalizmin savaşan gücü, artık İzmir’den yönetilecek. Üstelik Rasmussen eliyle.
Rasmussen’i hatırlarsanız, Danimarka’daki karikatür krizinde Müslümanların tepkisini “ne olmuş yani” ye getirmişti. O, genel sekreter olacağı zaman, “oy vermeyiz” falan dedik; şu “one minut, NATO” efelenmeleri gibi efelendik, özür bekledik. İsrail’den de Mavi Marmara’da ölenler için özür ve tazminat beklemiştik. Hayır hiçbiri olmadı. İtibarlı devletler, bu gibi durumlarda ciddiye alınırlar. Hiç kimse bizden peygamberimizi karikatür olarak çizen Danimarkalı için özür dilemedi. Gene birkaç miting ve bir çok eleştiri... Büyük devletler (!) özür dilemezler ve demokratik tepkileri takmazlar.
* * *
Suriye’de ise, gitmiştik, biliyorum “Milli bilinç” çok yüksektir. Beşar Esad da aklı başında bir liderdir. Suriye yöneticileri, gösterilerde muhaliflere ateş edenlerin yabancılar olduğunu söylüyor. Buna inanırım. Çünkü en son örneği Libya’da göründü. Bir kadın, bir otele ve kameraların karşısına giderek, Libyalı askerlerin tacizine uğradığını, çeşitli ağlama gösterileriyle anlattı ve bana Fadime Şahin’i hatırlattı. Libya’da Kaddafi’ye, en büyük aşireti Verfallah da katılmıştı. O büyük “cuma namazı” nı bizim televizyonlardan biri, muhaliflerin namazı olarak gösterdi, oysa Kaddafi yanlılarınınmış.
Araplar biraz daha kuvvetli olmalılardı. Küresel çeteye pabuç bırakmamalıydılar kolay kolay. Ama ne yazık ki hiç kimseden, diğer Müslüman devletlerden de destek görmüyorlar. Refah Yol hükümetinin o kısacık döneminde, merhum Erbakan D8’leri oluşturarak emperyalizme direnen bütün mazlum ülkeleri birleştirici bir formul geliştiriyordu ama işte bunun için, fırsat vermediler.
Vaktiyle vatan topraklarımız olan bu topraklarda şimdi haçlı uçaklarının tarumar edici haksız seslerini duyar gibi olmak bu yüzden iki kere acı.
Birileri de, bizim burada faaliyetlerini sürdürüyorlar. Siyasette “mutluluk” gibi acayip bir ölçü koymaya ve böylece “bağımsızlık”ı unutturmaya çalışan TÜSİAD gibi kuruluşlarımız bir yandan; adı Orta Asya Türkçesinden gelen Bengi Yıldız gibi etnikçiler bir yandan, bu acıyı üç kere beş kere çoğaltıyorlar.
Libya kalesi düşmemeli, düşmemeli!
Afet ILGAZ, 28 Mart 2011
ilgaz@yenicaggazetesi.com.tr