'İntikam' Sezonu Kapanmış, 'Vicdan ve Merhamet' Sezonu -Neden- Açılmıştır! / Kıymet Nadir BİNDEBİR

'İntikam' Sezonu Kapanmış, 'Vicdan ve Merhamet' Sezonu -Neden- Açılmıştır! / Kıymet Nadir BİNDEBİR

İletigönderen Oğuz Kağan » Sal Şub 12, 2013 18:04

'İntikam' Sezonu Kapanmış, 'Vicdan ve Merhamet' Sezonu -Neden- Açılmıştır!

Gayrikanuni Sultan Zıllullah'ın, Saygun Paşa'yı ziyaretiyle resmi açılışı yapılan 'Vicdan ve Merhamet Sezonu', aslında kısa süre önce Amerikan sefaretinin kapısında patlayan bombayla başlamıştı.

Hayırlara vesile olsun!

Kadınlara dizi, erkeklere futbol, çocuklara tablet narkozuyla zihin şekillendirme operasyonunda bir ileri faza geçildi.

Tüm dizilerde çatır çatır silahla alınan intikamlar, bir anda Beren Saat kılığında zarif bir kuğuya büründü. Kamerayla gözetleme, bilgisayarına sidi sokma faaliyetleri, narin parmaklarda farklı bir anlam kazandı. Ailesini kaybetmiş masum kız çocuğu, ezilmiş ama ezik olmamıştı (eziklenmemişti de diyolla gız!).

İntikam, gümüşler, kristaller eşliğinde nezaket ve zarafetle de alınabilirdi (..).

Millet olarak moronaltı zekada olduğumuz düşünüldüğünden, verilen mesajı amman kaçırmayalım diye yeni dizinin adı tek kelimelik seçildi: İNTİKAM. Ve intikam operasyonlarına, ince, zarif bir nokta kondu. İntikam saati dolmuştu.

Sıradaki dizi MERHAMET. Çekilmeye başlandığında adı KAHPERENGİ'ydi ama, Tuncay Güney bile "pişmanım, yalan söyledim" dedikten sonra kahpelik demleri sona ermekteydi. Dizinin adı yeni sezona uygun olarak değiştirildi. Başrolde şeker kız Özgü Namal.

Özgü Namal'ın hiç 'kötü karakter' oynamışlığı yoktur. Hep güzel gülen, hep şeker kızdır o. İstanbulludur ama, üzerine 'süreç' kurgulanan 'bölge' gırtlağı var gibidir de sanki. İnanıyorum ki, Merhamet'te hepimizi zarı zarı ağlatır da, ekran başında helâk eder...

Sektörden üçlemeyi tamamlamak üzere bir de VİCDAN dizisi bekliyorum. Başrollerde Fetullah Gülen'le Sibel Üresin oynasın mesela. Adnan Oktar da baş kadının gizli sevgilisi vicdansız mehdi...

İslamcıların ve Amerikan Kürtçülerinin adetidir, vicdan ve merhamet sözkonusu olduğunda önce çocuklar öne sürülür (İSLAMCILAR, KÜRTLER VE ÇOCUKLAR YAZISI-LİNK).

Gönül telimizi masum bir çocuktan daha etkili kim titretebilir ki! Hele ki Holivut şartlandırmasıyla çocuk sarışın ve mavi gözlü olursa.

Yine 'darbelere karşıyız' gibi hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir argüman bulunmalıydı. Başroldeki çocuğun güzelliğine, korunması gerektiğine hiç kimsenin itirazı olamamalıydı. Vicdanlar şakır şakır kanamalı, o çocuğa duyulan merhamet tavan yapmalı, çocuğun derdi neyse hallolması için tüm olanaklar seferber edilmeliydi.

Sarışın ve mavi gözlü küçük bir kızın gözyaşlarına vicdanı kabarmayacak, merhamet etmeyecek insana insan denmezdi. Sarışın ve mavi gözlü küçük kızlar Holivut filimlerinde bile ölmezdi. Sarışın ve mavi gözlü küçük kızlar korunmalı, kollanmalıydı.

Kalaşnikofla takır takır çocuk vuranları siyaseten destekleyenler,

Tarladan kaçırıp dağa götürdükleri çocuklara tecavüz edenlere, taşla vura vura öldürenlere sempati duyanlar,

Uyuşturucu ticaretinden sırf Avrupa'da bir yıllık cirosu 20 milyon Euro olan narko terör örgütüne muhabbet besleyenler, o sarışın küçük kızı buldular.

Etrafında katmer katmer sevgi haleleri ördüler. Solin'di adı. O ne güzel isimdi, güneş demekti, lösemiydi. O ne güzel çocuktu... ama vah vah ki annesi mapustaydı.

'Ağlatmazsa para yok' metinler yazdılar, imzalara açtılar.

"Solin henüz beş yaşında ve lösemi hastası. Annesi Hanım Onur Cizre Belediye Başkan Yardımcısı iken 2011'de KCK operasyonları kapsamında gözaltına alınıp tutuklanmış ve halen Mardin Cezaevinde yatmakta. Solin'in babası ise aynı operasyonun firari sanığı. Kardeşi Mirhat Epilepsi hastası, o da Solin gibi bakıma, ilgiye ve anne sevgisine muhtaç.

Anne ve babasından ayrı olan Solin'in her geçen gün hastalığı ilerlemekte; Solin, yaşadığı travma nedeniyle tedaviye yanıt vermemekte, görüşüne gittiği annesi dahil hiç kimse ile konuşmamakta.Anne Hanım Onur'un çocuklarının sağlık problemleri nedeniyle tutuksuz yargılanmak için avukatları aracılığıyla mahkemeye sunduğu raporlar kabul görmemiş.

Başta Adalet Bakanı olmak üzere tüm sorumluları ve vicdan sahibi herkesi Hanım Onur'un, çocuklarının özel durumu nedeniyle tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılması için duyarlı olmaya çağırıyoruz."
dediler.

Dertleri küçük kızın yaşaması olsaydı, 'ilik nakli mümkün müdür' vs. tıbbi olanakları araştırmaları gerekirdi. Dertleri çocuk falan değil, bir PKK pardon KCK sanığını tahliye ettirmekti.

Adına KCK demekle örgüt PKK olmaktan çıkmıyor. KCK'yla PKK ilişkisi, bir anlamda Fetullah tarikatıyla AKP ilişkisine benziyor. Birbirlerine paravan olmak üzere kurdurulan örgütler. Suçüstü yakalandıkları takdirde 'ben yapmadım KCK yaptı', 'ben yapmadım cemaat yaptı' -ya da tam tersi- deyip yargı takibinden sıyrılmaca, kamuoyunun gözünden saklanmaca...

PKK nasıl ciğerine kadar biliniyorsa KCK o kadar bulanık. AKP nasıl barsağına kadar biliniyorsa, cemaat o kadar bulanık. Aslında aynı toksik varlık, kuran, kurduran, hizmet ettiği merkez aynı. Ama şimdi desen ki "Küçük kızın annesi PKK üyesi, mapustadır tahliye edilsin" orada kamuoyunun PKK hafızası devreye girecek, "noluyoruz?" diyecek. O yüzden küçük kızın annesi KCK'lıydı (aptala anlatır gibi mi anlatıyorum ey okur? Yazının ritmi, enerjisi düşükse söyle).

Ama intikam sezonu bitti, vicdan merhamet sezonu açıldı ya bir kez,

24 askeri şehit verdiğimiz gün sokaklarda halay çekenlerle, insan kaçakçılığı yapanlarla empati yapacağız,

istihbarat örgütü kurup polis telsizini, valilik makamını dinlemeye alan narko terör örgütüne şehla bakacağız,

küçük sarışın bir kız üzerinden terör örgütü üyesinin tahliyesine sevineceğiz ya,

sonra da...

Neyse, sarışın mavi gözlü küçük kızın annesi dün tahliye edildi. Bugünkü gazetelerde "Solin annesine kavuştu" haberleri var. KCK memnun, PKK memnun, AKP memnun. TKP (Solhaber) memnun anlaşılır da, İP (Aydınlık) bile memnun.

"Merhametten maraz" diye düşünen tek vicdansız ve merhametsiz ben kaldım. Kendimi kınıyorum!

Aslında Amerikan sefaretinin kapısında patlayan bomba(DHKP-C),

Sierra'nın öldürülmesi,

Amerikan sefirinin Silivri-Beşiktaş yargısını eleştiren açıklamaları,

Hanefi Avcı (DHKP-C davası) lehine kamuoyu yaratılmaya çalışılması (görevli köşeci; Hizbullah'ın partileşme sürecini yedirmekten de sorumlu Ruşen Çakır),

Recep'in Saygun Paşa'yı ziyareti,

KCK'lı kadının salıverilmesi, hep bu mağduriyet üzerinden vicdan sızlatma operasyonunun parçaları gibi duruyor.

Hepsinin sonucunda ne oldu;

Ricciardone; Ankara'da yıllardır arayıp bulamadığı yeni elçilik arazisini bir günde buluverdi.

Ankara Başsavcılığı'ndan 'ABD elçiliğine saldırı' hakkında açılan soruşturma evrakını istedi, Türk yargısını eleştirdi ve en önemlisi "ABD mevzuatı, ülke dışındaki kişileri yargılama yetkisine sahip. DHKP-C de ABD adalet sistemine karşı eylemde bulundu. Birlikte çalışacağız. Sadece istihbarat değil, mahkemede kullanılacak kanıtları toplamada da.." dedi.

Bakınız vicdandı merhametti derken nerelere geldik. Ajanları ile otel odalarına bavullarla üretilmiş sahte delil gönderip TSK'yı, AKP muhalifi aydınları kafesletenler, "Biz sizin memleketinizdeki yargı sürecine de dahil oluruz" demeye başladılar.

"Rektörler, öğrenciler şiddet içermeyen gösteriler için içerideler. ABD ve Avrupa mahkemelerinin bunu anlaması zor olacak" diyor Ricciardone.

For God's sake yani! Allah lillâh aşkına! Bu itindirik davalar 6 yıldır sürerken Avrupalı, Amerikalı hukukçular ne zaman ilgi gösterdiler de şimdi anlamaya çalışacaklar! Ya da kendi tezgahlarının nesini anlayacaklar!

Şu an Gölcük Üssü'ndeki hastanenin en yoğun bölümü psikiyatri. Tedaviye en çok subay çocukları getiriliyor. Hepsinde babayı-anneyi kaybetme, tutuklanmaları korkusu.

Buna merhamet etme, vicdanın sızlamasın, PKK pardon KCK tutuklusunun çocuğuna merhamet et.

Rektör Fatih Hilmioğlu ölümcül hasta, üstelik 22 yaşındaki evladını kaybettikten sonra bir de depresyon tedavisi görüyor. Ona merhamet etme, Sarai Sierra'ya acı...

Tee Yeni Zelanda'dan ifade vermeye gelip, kaçma şüphesiyle (..) iki yıl tutuklu yatan, sebepsiz gerekçesiz cezası 16 yıl kesilmiş çakı gibi subaya acıma, PKK açılımını ulusalcı kesime yedirmenin kitabını yazmış Hanefi Avcı'ya acı...

Seçilerek medya yoluyla damarına zerkedilen duyguların zihnini şekillendirilmesine izin ver, davranışların yönlendirilebilsin.

Böyleyken böyle yani ey sabredip yazıyı bitiren okur!

Kapçık medyada vicdanını sızlatan bi haber gördüğünde dur bi düşün. Arkasından kim ne koparacak bi bekle gör!

Kıymet Nadir BİNDEBİR, 12 Şubat 2013
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x