
Türkiye, 2002’den bu yana AKP tarafından adım adım karanlığa götürülmektedir. Ülkenin aydınları, Cumhuriyetin kurumları bu istilayı film seyreder gibi sessizce izlemektedirler.
AKP 2002 de iktidar olduğu günden itibaren, planını uygulamaya koydu. Bir yandan kendi zenginini yaratmak için “Kamu İhale Kurumu Kanununu” defalarca değiştirirken, diğer yandan devletin en önemli kadrolarını doldurmak için kamuya eleman alımlarında “mülakat” yoluyla kendi adamlarını kayırdılar. Belediyeleri ve Diyanet İşleri Başkanlığını atlama tahtası olarak kullanıp, önce kendi elemanlarını buralara, bu iki kurumdan da devletin önemli birimlerine aktardılar. Cumhuriyet döneminin en hızlı örgütlenmesi devletimizde yaşandı. Ne ehliyet ne liyakat ne bilgi arandı, sadece AKP’nin adamı olsun yeterdi, tek kriter buydu. Tıpkı düşman ülkesini istila eden bir güç gibi, her tarafa girdiler.
Bu örgütlenmede AKP’nin kendi gücü yetmediği için cemaat ve tarikatlara olanak tanıdılar. Bakanlıklar, farklı görüşlere sahip cemaatler tarafından paylaşıldı. Bu cemaat ve tarikatlar kendi aralarında hiçbir zaman anlaşamamışlardır. Her bir cemaat veya tarikat kendi menfaati için, diğerinin kuyusunu kazar, eline fırsat geçirse, diğerini yok etmek için en acımasız şekilde davranırdı. Ne hikmetse şimdi birbirlerini görmezden geliyorlar ve seslerini çıkarmıyorlar. Çünkü şimdi ganimet paylaşma vaktiydi. Önce güçlenilecek, rakiplerle sonra mücadeleye devam edilecekti. İslamiyet’in ilk yıllarından, özellikle Hz. Peygamberin vefatından sonra yaşanan kanlı kavgaların sebebi de “menfaat” değil miydi?
AKP için “Komşularla Sıfır Problem” politikası geçerliydi. AKP herkesle anlaşmak, iyi geçinmek taraftarıydı. Herkese şirin görünmek için yıllar boyu oluşan “Milli Politika” haline gelmiş devlet gelenekleri alt üst edildi. Terör örgütünün başına “Sayın” deyip, onunla bile sürekli görüşen AKP, Ermenilerle dost oldu, Patrikhane ile dost oldu, Papa ile dost oldu, Hamas terör örgütü ile dost oldu, Ömer El Beşir’le dost oldu fakat Türk Milletinin kendi evlatlarından oluşan Ordusu ve Yargısıyla bırakın iyi ilişkiler içinde olmayı, onları her fırsatta örselemeye, kötülemeye, itibarsızlaştırmaya gayret etti.
AKP Anayasa Mahkemesi’nin “Lâiklik karşıtı eylemlerin odağı” gerekçesiyle mahkûm edilmekten de ders almadı. Tüm politikalarını “din eksenli” uygulamaya koydu.
Türkiye’de 2002 yılında 71.100 olan imam hatipli sayısı bu yıl 200.000'e ulaştı. 2002 yılında 3.852 olan resmi Kur'an kursu sayısı bu yıl 8.689’a çıktı. 2002'de 120.000'e yaklaşan Kur'an kursu öğrencisi bu yıl 300.000'e ulaştı.
Kaçak Kur'an kursu sayısı 60.000 oldu.(Bunlar cemaatlerin ve tarikatların yönettiği ve çocuklarımıza kutsal dinimiz çarpıtılarak, her türlü yobazlığın öğretildiği ihanet yuvalarıdır. Kaymakamlar bunları bulup kapatmakla görevlidirler. (Ama şimdi bizzat Kaymakamlar tarafından bu sahte kurslar teşvik edilmektedir)
AKP daha sonra, “Mahalle İmamlığı” kurumunu oluşturacağını ve sosyal hayatın her anında imamların “önder” olacağını açıkladı. Bu, sosyal yaşamın dini kriterlere göre düzenlenmesi ve lâiklik ilkesinin köküne kibrit suyu dökülmesiydi. Bu olay, tek başına dahi bir partinin kapatılması için yeterli bir sebeptir. Bu konuda, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş değerlerini korumakla görevli Cumhuriyetin Savcılarından bir hareket göremedik!.. Aksine bu çirkin tuzakları yüreklice yazan kişiler, cemaatin Avukat orduları ile boğuşmak durumunda kaldılar.
AKP’nin son saçmalığı ise adeta bir saatli bomba gibi!..
İçişleri Bakanı Beşir Atalay terör ve Kürt sorununun çözümü için, Diyanet İşlerini devreye sokmaya karar verdiklerini, ayrıca Doğu ve Güneydoğu’da Kur-an kursları sayılarını arttıracaklarını söyledi. Yani Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti terör örgütü ile mücadelede dini argümanları kullanacak. Bu çıkmaz ve sonu uçurum olan bir yoldur. 12 Eylül yönetimi, 1983’te iktidara gelen ANAP’lı Nakşibendilerle işbirliği yaparak, PKK’ya karşı din olgusunu gündeme getirmişti. Devlet ve Hükümet her şeyiyle bu dini hareketleri teşvik etti. Bölgeye özellikle, Güneydoğu bölgemizdeki illerimize “tarikat kökenli” valiler atandı. (Turgut Özal da Nakşibendi tarikatına mensuptu)
Sonuçta “Hizbullah” denen vahşet çetesi meydana çıktı. PKK da “Kürdistan İmamlar Cemaati” diye bir örgüt kurdu. İnsanlar sokağa çıkamaz hale geldi. Sözde “Din” adına binlerce insan öldü.
Bu iki örgüt vahşeti ve acımasızlığı o kadar ileri götürdüler ki, kendileri gibi düşünmeyen karşıt görüşten kişileri “Domuz bağı” denilen şekilde ellerini ve ayaklarını arkadan bağlayıp kafalarını kesip öldürdüler. Bununla da yetinmediler, öldürdükleri kişileri gömdüler, üzerine beton döktüler sonra Allahtan korkmadan o betonun üstünde yıllarca namaz kıldılar!..
Kız çocuklarının 9 yaşına gelince tesettüre sokulmaları veya evlendirilmeleri gibi ilkellikler hep bu sapık görüşlerin yarattığı çirkinliklerdir. Bu politikalar sonucu bölgede cemaatler ve tarikatlar yaşamın tüm alanlarında etkin oldular. Özellikle camiler, Kur'an kursları öğrenci yurtları ve doğal olarak bürokrasi bu gerici örgütlenmelerin eline geçti.
Teröre karşı dinin istismarının hiçbir işe yaramadığı, çok acı kayıplar sonucu elde edilen tecrübeler devletin arşivlerinde bulunmaktadır.
Şimdi tüm bunlar hiç yaşanmamışçasına AKP, ülkeyi yine bu çıkmaz sokağa sokmak istiyor. Eğer bu yanlışta ısrar edilirse işaretleri görünmeye başlayan “bölünme” kaçınılmaz olacaktır.
Başbakan Erdoğan’ın son söyledikleri yaşananlardan hiç ders almadıklarını aksine, hızlandırarak bu politikalarına devam edeceklerini işaret ediyor. Türbana karşı çıkanları “gericilikle” suçlayan Başbakan, 13 yaşında Türban takan ilköğretim öğrencisi için tek kelime laf etmiyor.
Bu gidişin sonu ülkemiz için felakettir, demedi demeyin…
“Temel çok hastaymış, ailesine ve dostlarına çok hasta olduğunu doktora götürmezlerse ölebileceğini söyleyip durmuş. Fakat cahilliklerinden dolayı eşi ve çocukları Temeli kocakarı ilaçlarıyla, muskayla iyileştirmek istemişler. Sonunda Temel vefat etmiş. Vasiyeti üzerine mezar taşına şunları yazdırmış;
‘Hastayum dedum, inanmadınuz, gördunuzmi noldi?..”
İnşallah yanılan biz oluruz. Allah Türk Milletini korusun…
Rifat SERDAROĞLU, 25 Ekim 2010, egedesonsoz.com