
İnsanlar kaderlerini yaşarlar. Kader çizginizde bir şey varsa, onun önüne geçilemez!
1999 yılıydı.
DSP’den adaylık teklifi alan Kemal Kılıçdaroğlu’na Rahşan Ecevit Ankara birinci bölgeden 5. sıradan milletvekilliği adaylığı teklif eder ancak Kılıçdaroğlu 3. sıra olursa gelirim deyip teklifi geri çevirir ve aday olmaz.
Seçim olur ve Kılıçdaroğlu’nun 5. sıradan adaylığı kabul etmediği bölgeden DSP tamı tamına 8 milletvekili çıkarır.
Eh, kader ağlarınızı örünce yapacağınız bir şey yoktur!
Kılıçdaroğlu eğer o gün Rahşan Ecevit’in teklifine evet deseydi mebus olmasına mebustu da bugünkü konumunda yani müstakbel CHP lideri ve Başbakan adayı olamazdı.
Hatırlayın, benzer şey Tayyip Erdoğan’ın da başına gelmişti.
Erdoğan, 1991 seçimlerinde İstanbul Bayrampaşa bölgesinden birinci sıra adayı idi lakin arka sıralardaki Mustafa Baş’a verilen tercihli oylar sebebi ile milletvekilliğini kaybetmişti.
İşte o kayıp olayı Erdoğan’ı önce 1994’de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına, ardından da bugünlere getirdi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun DSP örneği, bana Erdoğan’ı ve onun kader çizgisini çağrıştırdı.
Kuşkusuz Yaradan bilir ama Kemal Bey’in kaderinde de Başbakanlık var gibi görünüyor, zira o yönde işaretler görülüyor.
Gelelim Kılıçdaroğlu’nun kim olduğu sorusuna yani kişisel özelliklerine.
Kemal Bey’le Flash TV’de beraber televizyon programları yaptım. Melih Gökçek’le Kılıçdaroğlu ilk kez Flash’da karşı karşıya gelmişti.
Tanıdığım kadarı ile özellikleri şunlardır:
Dürüstlüğüyle tartışmasız olarak yeni bir Ecevit’tir.
İyi bir maliyecidir.
Devleti bilir ve ona müthiş sadakati vardır.
Alevi olmasına karşın mezhepçi değil, bütünleştiricidir.
Laikliği gönülden benimser ama laikçi değildir.
Din ve vicdan özgürlüğüne lafla değil, samimi olarak bağlıdır.
Resmi tarihin dışında bazı bakışları vardır ve buradan hareketle bilinen bazı paradigmaları yıkacaktır.
Anti emperyalisttir ve Avrupa Birliği’ni Türkiye’ye karşı samimi bulmaz!
Ön yargıları ve dogmaları yoktur, ülkede yaşayan 72 milyonu bir görür, ki bu özelliği ülkeyi böldürmeme yani bütün tutma adına ciddi bir teminattır.
En önemli özelliği, yeni siyasetçi tipidir ve halkçı rolünü oynayan değil, gerçek bir halk adamıdır.
Hayır bunlar övgü falan değil, bildiğim biri hakkındaki kanaatlerimdir.
Görüldüğü gibi CHP’yi iki parçaya ayırma ya da zaafa uğratma adına Deniz Baykal’a tezgah kurup, onu yaralayanların kurduğu saatli bomba ellerinde patlamış oluyor yani o tezgahla CHP ayrışma bir yana, yeni bir rüzgar almış oluyor ki son anketler ortada, CHP yüzde 33’lerdedir...
Son bir not. Kılıçdaroğlu olayı ile Sarıgül hareketi de fiilen noktalanmıştır. Beklenen, Sarıgül’ün ekibiyle CHP’ye katılmasıdır.
Ehh neye niyet, neye kısmet?
Sarıgül ve Haluk Koç erken meydan okuyup yollara düşmeselerdi, kim bilir bugün Kılıçdaroğlu’nun konumunda kendileri olacaktı
Ama dedik ya, bu iş yazgı olayıdır!
ŞIK OLMADI...
Mesut Yılmaz, çamurun üstünde oturmazmış!
Yıl: 1996... ANAP’la DYP ortak koalisyon kurarlar ancak bu birliktelik yürümez. Niçin mi? Onu Mesut Yılmaz’ın ağzından sunalım: “(Çiller’i kast ederek) Ben çamurla beraber olmam, çamurun üstünde oturmam” ... Evet o gün Mesut Bey’in Tansu Hanımla ilgili hükmü çamurdu. Gelelim bugüne... Vatan gazetesinden bir haber: ANAP kökenli iki isim Beyhan Aslan ve Ömer Şahin, Mesut Yılmaz’ın elçisi olarak Çiller’e gitti ve 12 Haziran’daki DYP olağanüstü kongresinde adaylık teklifini götürdü... Şaşkınlardayım... Yok yok şaşkınlığım Tansu Hanıma bu görevin layık görülmesi değil, Mesut Yılmaz’ın tutumudur... Yahu sen değil miydin çamur edebiyatları yapan ve geçmişte uygun ortama rağmen merkez sağın bütünleşmesini engelleyen? Cindoruk’la aranda sorun çıkınca, kurtarıcı olarak Çiller’in kapısına dayanıyorsun... Yakışıyor mu Mesut Bey!
FİYASKO...
AKP’nin İran işgüzarlığı!
Adamlar yani İran yönetimi, arabulucu Türkiye değil Brezilya olsun diyor ama bizimkiler kapıdan alınmadıkları Tahran’a bacadan girip işgüzarlıklar yapıyor. Neymiş efendim, İran’a BM yaptırımı mümkün değilmiş de falan da filan! Gördünüz işte, yapılan bütün işgüzarlıklara rağmen ABD, İran’a uygulanacak yaptırımların taslak metnini BM Güvenlik Konseyi’ne sundu. Hani ne oldu sizin zorlama arabuluculuğunuz? Kim takıyor sizi? Bırakın ABD’yi, AB’yi, İran bile arabulucu Ankara olmasın, Brezilya olsun demedi mi? Durum bu ama bizimkiler kendi kendilerine roller verip, Türkiye’yi küçük düşürmeye devam ediyorlar. Hatırlayın, bir ara İsrail-Suriye arasında bu rolü oynadılar, oradan şutlanınca şimdi aynı oyun İran ile Batı dünyasında... Yapmayın, Türkiye’yi sadece rezil etmiyor aynı zamanda angajmanlara sokup zora düşürüyorsunuz!.. Maalesef Türkiye’de bugün realitelerle değil hayallerle, hülyalarla dış politika yapılıyor. Ahmet Davutoğlu yazdığı kitaba bağlı kalmak adına, olmadık uçukluklar yapıyor. Peki sonuç mu? Elde var sıfıra sıfır. İşte Ermenistan açılımı dedi fiyasko, Kıbrıs fiyasko, İsrail-Suriye arabuluculuğu fiyasko, Kafkas paktı dedi fiyasko... Doğru olan bir tek şey söyleyebilirler mi?
Sabahattin ÖNKİBAR, 20 Mayıs 2010