
Türkiye, İstanbul, Taksim.
Anlayana ‘en baba mesaj’ işte böyle verilir. Ama anlamayana ‘sivri sinek’ saz misali.
Yahut ‘zırvanın’ tevil götürmemesi hali.
Eşkıya, memleketin göbeğinde yarısı polis, 32 canımızı kan revan içinde bırakıyor. Bizimkiler yutkunuyor.
Yakın tarihte benzer olayları defalarca yaşadık. Ağızlarında ‘eveleyip, geveleyip’ durdukları cümlenin özü şudur:
- “Kimse bize ‘PKK kan döküyor’dedirtemez.”
Deme civanım, deme çakma yiğidim. Ama o zaman otur da şu işin ‘hesabını’ ver bari. Kimmiş bu ‘kanı’ döken, kimmiş bu ortalığı ‘kan gölüne’ çeviren?
Sözüm ona ‘inanç ortağı’ oldukları Barzani herhalde bir bunları, bir PKK’yı ‘ters köşeye’ yatırıyor. Bunlara gelip “Tamam konuştuk, kan duracak” diyor, onlara gidip “Bildiğinizi okuyun bunlar başka türlü yola gelmez” diyor olmalı. Zira, şaşkınlık o boyutta ki kimsenin olup bitenlere akıl sır erdiremez oldu artık.
Son bir yıla bir göz atın, filmin ‘nerelerde’ koptuğunu göreceksiniz.
* * *
Hatırlasanıza, kanlı Reşadiye pususunun ardından hepsi birden ayağa kalktı:
- “Hayırrrr olamaz. Bu PKK’nın işi değil”
Dağdaki eşkıya yırtınıyor:
- “Yahu biz yaptık, eylem bizim.”
Berikiler yine feryat figan, bölücü terör örgütünü ‘aklama’ peşindeler:
- “Mümkün değil. Bu bir provokasyon.”
Neden sonra anladılar ki, eylem ciddi ciddi PKK’nın işi. ‘Süngüler’ düştü. Fakat olan oldu artık. ‘Terörün avukatlığına’ soyunma gafleti, alınlarına birer ‘kara leke’ gibi yapışıp kaldı.
Fazla sürmedi, Hakkari’de bir minibüse saldırı düzenlendi. Bu kez örgüt üstlenmedi, onlar ısrarcı oldu:
- “Elimizde ciddi deliller var. Bu PKK’nın işi.”
Tam da referandum öncesi ‘puan toplama’ taktiği. Bölücü örgütü ‘köşeye sıkıştırma’ manevrası.
PKK işte tam bu noktada, ‘kolaylıkla sömürebileceği’ bir zeminin oluştuğunu anladı.
‘Eylemi’ koy, ‘kenara’ çekil. Nasıl olsa ‘devletlü’ bundan bile ‘siyasi bir rant’ çıkaracak ya, yorma kendini.
* * *
Taksim’deki son kanlı saldırı hadisesi de, malum kepazeliğin üçüncü perdesi.
‘Eli silahsız’ PKK’lılar durumu şöyle izah ediyor:
- “Hadi kardeşim bizi kandırma. Ne yapacaksın görelim. 2011 seçimlerine kadar oyala, oyumuza al, sonra ne yapılacağı meçhul. Sen bizi salak mı sanıyorsun?”
Dikkat ediniz, ‘müzakere masasına’ oturtulması istenen bölücü başı Öcalan bile artık bu üçüncü perdede devre dışıdır.
Zira Taksim bombası, ‘sır katipleri’ kendisinden talimat almaya gitmeden ‘bir gün önce’patlıyor. ‘Sözde ateşkes’ ise ertesi gün bitiyor.
Bir de beri tarafa bakalım:
Bir ‘vesikalık’ fotoğraf. ‘Örgüt’ yok, ‘kimlik’ yok, ‘suç ortakları’ yok.
Aslında varmış da, İçişleri Bakanı ‘şimdilik’ açıklamayı uygun görmüyormuş.
Bu da ‘pazarlık bombası’olsa gerek.
Hadi militanın ‘kimliğini’ açıklamadınız tamam. Ya örgüt? O niye açıklanmaz?
Mesela, eylemin imzası PKK’ya aitse, bu sırrı saklamak neyi ifade eder?
* * *
Terör örgütü, arayıp da bulamadığı bir ‘strateji kurnazlığının’ göbeğine kuruluverdi.
Buyurun size ‘stratejinin’ babası.
‘Yak’, ‘yık’, ‘kır’, ‘dök’ ve ‘kenara’ çekil.
Durumun izahından sorumlu olanlara sıradan, basit ve yavan bir savunma taktiği kalıyor. O da ‘dış bağlantı’ mavalı.
E muhteremler hani siz ‘sıfır sorun’ sevdalısıydınız. Niye bu belayı başımıza açanların adını dobra dobra okumayıp da, lafı eveleyip geveliyorsunuz.
- “Yalnız bırakıldık.”
Duruma bakılırsa hiç de ‘yalnız’ sayılmazsınız. ‘Etrafınız’ sarılı. ABD’nin, AB’nin gazına gelip ‘açılım’ masalına umut bağlamanın sonu, işte böyle ‘çaresizce’ sızlanıp durmaktır.
İsrafil K. KUMBASAR, 3 Kasım 2010, YENİÇAĞ