
Buldukları her fırsatta ‘ustalıktan’, ‘maharetten’, ‘uzmanlıktan’ dem vuran iktidar sahiplerinin bir açıdan haklarını teslim etmek gerekir. Özellikle ‘akçeli’ konularda, epeyce ‘mahir’ oldukları artık kimsenin inkar edemeyeceği bir şekilde ortada.
Dünya âlem biliyor ki, ‘sinekten’ yağ çıkarmak ve dahi ‘neyin para ettiğini’ bilmek konusunda ellerine su dökecek kimse bulunmaz.
Devletin ‘fabrika’ işletmesini zul sayıp da, vapurlarda ‘gazoz’ satmak bunlarda. Vatandaşın ‘alın terine’ vergi üzerine vergi bindirip, ‘vergi kaçakçısının’ zararını çalışanların sırtına fatura etmek bunlarda.
Listeye aklınıza geleni ekleyebilirsiniz. Ama biliniz ki, aklınıza gelebilecek bütün kalemler, bunların ‘hinlikte’ nasıl ustalığa terfi ettiğinin yalnızca ‘buzdağının’ üzerinde kalan örneklerdir.
Peki bu terfinin asıl sorumlusu kimler? Bunları ‘helâl süt’ mamulü zannedip, zamanında kendi çaplarında ‘limitsiz kredi’ açanların, en kritik anlarında ‘hızır gibi’ yetişenlerin, hoşgörüde ‘bir hayli cömert’ davrananların hiç kabahati yok mu?
***
Karşılarında ‘adam gibi’ muhalefet olmayınca, ‘çıraklık’ döneminde mütereddit adımlar ile ‘alttan alta’ işi idare edenler, ‘kalfalık’ döneminde ’alıştıra alıştıra’, ’hazmettire hazmettire’ iş bitirenler, ‘ustalık’ döneminde daha bir pervasızlaştı.
Vatandaş, “terör” diyecek oldu, anında parladılar:
- “Biz bu sorunu kucağımızda bulduk. Terör yıllardan beri var zaten.”
İyi de o ‘yıllardır’dedikleri terörün ‘üçte birlik’ döneminde onlar iktidar değil miydi? Terör örgütüne taviz üzerine taviz verip, en nihayetinde ‘müzakere masasına’ oturmaktan başka ne yaptılar?
Vatandaş, “İşsizlik” diyecek oldu, burun kıvırdılar:
- “Yeni istihdam alanları açtık, ekonomide büyüme rekorları kırdık.”
Peki bu iş alanlarından, ‘eş’, ‘dost’, ‘damat’, ‘oğul’ dışında kimler nasiplenebildi?
Milletin çocukları, sadece kamu kaynaklarının peşkeş çekildiği taşeron firmalarda ‘gündelikçi’, yahut ‘altı ayda bir çıkış verilen’ geçici işçi statüsünde. ‘Devlete’ ait onca fabrikayı, limanı, tesisi satıp da ‘hangi sektörlerde’ istihdam alanı oluşturdular Allah aşkına?
***
Tüketimi teşvik eden ‘alışveriş merkezleri’ dışında ‘üretime’ katkı sağlayacak herhangi bir icraata imza atmadıkları gibi, açtıklarını söyledikleri ‘yeni iş alanları’ da ne yazık ki ‘devletin’ içerisinde.
Daha işin başında ‘etnik’ ve ‘dinsel’ ayrımcılığı körükleyerek koltuklara yapışanlar, masa başı ‘uydur kaydır’ bir takım göstermelik sınavlar ile on binlerce kişiye ‘yeni beslenme kapıları’ araladılar.
‘Can simidi’ gibi yapıştıkları ‘özelleştirmeler’ üzerinde niceleri ‘yedi cedlerine’ yetecek kadar dünyalık nimete konarken, onların sırtından da birtakım zavallılara ‘lokma/hırka’ mesafesinde el uzatır gibi görünüyorlar.
Şöyle dikkatle bir göz atın belediye parklarına, yaşı 60’ı aşmış çok sayıda ’çöpçüler’göreceksiniz. Kamu ihalelerini parsellemiş olan ‘temizlik’ firmalarının ‘cüz’i’diyetleridir onlar.
Hastane kapılarına bakın, ayaklarında ‘iki üç numara büyük’ potinlerle nöbet bekleyen ‘güvenlikçilere’ rastlayacaksınız. ‘Aslan payı’ şebekeden birine kotarılmış, ona da “Ula ha bu bizim köylidur, oni güvenlikçi yapasun” denmiştir.
***
Milyonlarca insan, bir takım mahfillerde ‘çok ustaca’ kurgulandığı apaçık olan acı bir ‘üleştirme’ çarkı sayesinde, adeta ‘dilsiz şeytana’ dönüştürüldü.
Ne söyleyeceksin, evdeki beş oğlundan sadece ikisi, öyle veya böyle ‘indiragandi çarkına’ eklemlenmiş olan hacı babaya. Sıkı mı, “Yahu bunlar balinanın en irisini götürüyorlar, sizin önünüze de hamsinin kılçığını atıyorlar” diyebilmek.
Onlar da çok iyi biliyor ki, ikide bir kulaklarına üflenen ‘büyüme rekorları’ falan hikaye, ama ‘gıklarını çıkaracak’ halleri yok. Kimine bir ‘ekmek’ büfesi, kimine ’çımacı’ üniforması, kimine de ‘güvenlikçi’ copu. Biraz kaşar muhitten gelenleri spiker, özel kalem müdürü, basın ve halkla ilişkiler şefi.
Bakmayın siz bunların öyle ‘nankör harami’ misali iki de bir devlete ‘tırpan’ salladıklarına. ‘İktidarlarını’ bile o devlete borçlular.
Adını ‘ustalık’ koydukları, ama ne yazık ki ’vahim bir hastalık’ olarak karşımıza çıkan son dönem; ‘mızrağın’ çuvala sığmadığı bir talan furyasının ‘altın çağı’ olarak tarihe geçecektir. Kimse kimseyi kandırmasın.
İsrafil K. KUMBASAR, 29 Ocak 2013