
19 Kasım tarihli Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir haber muhtemelen çoğu kimsenin pek dikkatini çekmedi. Çünkü haber ne “Ergenekon” davası ile ilgiliydi ne siyasi iktidarın yargıyı baskı altına alma çabalarının son örneği olan telefon dinlemeleriyle, ne de millete “demokratik açılım” adıyla yutturulmaya çalışılan “İkinci Sevr” girişimiyle… “Milli gelirin yüzde 9’u Koç’tan…” başlığını taşıyan habere göre, Koç topluluğu cirosunu yüzde 19 yükseltmişti! 2008 yılında faaliyet kârını yüzde 40 arttıran, Türkiye ihracatının yüzde 11’ini, vergi ödemelerinin de yüzde 13’ünü gerçekleştiren Topluluk, şu kriz ortamında gerçekten de parlak bir yıldönümü kutluyor.
Koç topluluğu, 2008’de yüzde 40 oranında arttırdığı faaliyet kârının ne kadarını Türkiye’de tutuyor ya da yatırıma yöneltiyor, bilmiyorum. Ama 26. kuruluş yıldönümünü kutlayan TÜPRAŞ’ın Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç, yüksek standartlarda fuel oil üretmek için 242 milyon dolarlık yatırıma başladıklarını söylüyor. (Milliyet, 19.11.2009)
Koç topluluğunun açıkladığı bu parlak bilanço rakamlarında TÜPRAŞ’ın önemli bir payı olduğu inkâr edilemez. O TÜPRAŞ ki birkaç yıl önce halkın malıydı ve kârı da milletin cebine gidiyor, bir ailenin değil halkın yararına kullanılıyordu.
TÜPRAŞ, dünyanın en büyük 172. şirketi… 2009’un ilk 10 ayında 14,3 milyon ton petrol işleyen TÜPRAŞ’ın yurtiçi satışları 18,2 milyon ton oldu. 5,1 milyon ton ara ve son ürün ithalatıyla 2,8 milyon ton ihracat yaptı. Kısacası TÜPRAŞ kâr eden, devletin vergi gelirlerinin önemli bir yüzdesini karşılayan, istihdam yaratan, yatırım yapan bir kuruluş… Dünyanın ve bölgenin ağır toplarından… Her yıl açıklanan “500 Büyük Sanayi Kuruluşu”nun da hep ilk sırasında…
İşte bu TÜPRAŞ, birkaç yıl önce “özelleştirme” adı altında KOÇ-SHELL ortaklığına 4,7 milyar dolar karşılığında devredildi!
Peki, TÜPRAŞ yukarıda aktardığımız bu bilanço verilerine özelleştirildikten sonra mı ulaştı?
Hayır!
TÜPRAŞ, özelleştirilmeden önce de sürekli kâr eden, vergisini düzenli olarak ödeyen, yatırım yapıp istihdam yaratan, Türkiye’nin ihracat gelirleri içinde önemli bir payı olan, kısacası devletin sırtında kambur olmayan bir kuruluştu. Aksine kamu yararına çok önemli işlevlere sahip olan stratejik bir KİT idi. Diğer bir ifadeyle, özelleştirmeyi meşru göstermek için ileri sürülen gerekçelerden hiçbiri, TÜPRAŞ için geçerli değildi. Dahası, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ana ikmal kaynağı olan TÜPRAŞ, ülke savunması açısından stratejik bir öneme sahipti!
İşte böyle bir kuruluş, Türkiye sermayesinin “amiral gemisi” Koç Holding ile dünyaca ünlü petrol tekellerinden biri olan SHELL ortaklığına sudan ucuza bir fiyata devredildi. Hele ki dünya petrol piyasalarında rafineri talebinin her geçen gün arttığı bir dönemde… Oysa TÜPRAŞ’ın İzmit, İzmir, Kırıkkale ve Batman’da olan arazileri bile, sözde özelleştirme karşılığı alınan paranın önemli bir kısmını karşılardı. Kısacası “altın yumurtlayan tavuk”, altın tepsi içinde KOÇ-SHELL ortaklığına sunuldu!
Bugün yüzde 19’luk ciro, yüzde 40’lık faaliyet kârı artışı açıklayan KOÇ Holding, şimdi bu peşkeşin meyvelerini topluyor işte… Kamu yararına kullanılabilecek kaynaklar bir ailenin kasasına gidiyor, hatta yabancı ortak SHELL aracılığıyla bunlardan bir kısmı yurtdışına transfer ediliyor. TÜPRAŞ’ı elinden çıkararak böyle bir “yükten”(!) kurtulan devlet ise, 2009’un Ocak-Ekim döneminde bütçe açığında yüzde 784’lük bir artış olduğunu ilan ediyor, vadesi gelen borcunu ödeyebilmek için köşe bucak yeni borç arıyor. İşsizlik zaten ayyuka çıkmış, sefalet kol geziyor!
Peki, TÜPRAŞ bu koşullarda KOÇ-SHELL ortaklığına peşkeş çekilirken, Türkiye’nin kimi yurtseverleri ne yapıyordu? Örneğin, bugün “Milli gelirin yüzde 9’u Koç’tan” başlığı ile haber yapan Cumhuriyet gazetesi, TÜPRAŞ’ın özelleştirmesine nasıl yaklaşmıştı? “Soldan” ve “emekten yana” olduğunu iddia eden Cumhuriyet, “özelleştirme” adı verilen bu peşkeşe karşı nasıl bir tutum almıştı?
Cumhuriyet yazarlarından Orhan Bursalı, 15 Eylül 2005 tarihli yazısında şunları söylüyordu TÜPRAŞ özelleştirmesi hakkında:
“TÜPRAŞ, Koç’a hayırlı olsun. Cesareti ve kararlılığı için kutlarım. Stratejik davrandığı için de… ”
Hemen ertesi gün İlhan Selçuk da, Orhan Bursalı’yı destekledi:
“Orhan sevinmiş. Ne yalan söyleyeyim, ben de çoğu kişi gibi sevindim, bu milletin malını kökü dışarıda şeriatçılara ucuza pazarlamak isteyen bu iktidardan korkuyorum… Koç, yüreğimize su serpti, TÜPRAŞ’ı kurtardı.” (Cumhuriyet, 16.9.2005)
Oysa aynı dönemde özeleştirme uygulamalarına karşı çıkan ve TÜPRAŞ’ın özelleştirmesini de eleştiren ekonomi yazarlarından Prof. Dr. İzzettin Önder’in yazılarına, kısa bir süre sonra son verildi. Daha sonraki süreçte Korkut Boratav gibi sosyalist ekonomistler ve en sonunda da Bertan Onaran gibi kararlı yurtsever-sosyalist aydınlar gazeteden dışlandı.
Oysa İlhan Selçuk, 5 Ağustos 2006 tarihli Cumhuriyet'te yayınlanan "Bir Gazozluk Müslümanlık" başlıklı yazısında Cumhuriyet'in neden Ülker Cola Turca'nın reklamlarına yer verdiğini madde madde açıklıyordu:
“1.Tekelciliğe karşı çıkıyorum.
2.Üstelik yabancının tekeline karşı çıkıyorum; ulusal çıkarı savunuyorum.
3.Sözde İslam kisvesine bürünerek ülkeyi Amerikan gazoz tekeline peşkeş çeken AKP iktidarının maskesini düşürüyorum.
4.AKP’nin Türkiye’deki İslami sermayeyi vuracak kadar Amerika’ya bağımlı ve dışardan güdümlü olduğunu kanıtlıyorum.”
Görüldüğü gibi Cumhuriyet ve İlhan Selçuk, “tekelciliğe karşı çıkıyor”, üstelik bu da yetmiyor, “yabancının tekeline karşı” çıkıyor ve “ulusal çıkarı savunuyor”du! Oysa aynı Cumhuriyet gazetesi ve İlhan Selçuk, her yıl ilk “500 Büyük Sanayi Kuruluşu” arasında ilk sırada yer alan, kâr eden, istihdam yaratan ve devletin vergi gelirlerinin önemli bir kısmını karşılayan TÜPRAŞ, “özelleştirme” adı altında KOÇ-SHELL ortaklığına devredilirken ne tekelciliğe ne de yabancı tekellere karşı çıkıyordu. Koç Holding bir tekel değil miydi? TÜRPAŞ özelleştirmesinde KOÇ’un ortağı olan emperyalist kuruluş SHELL bir “yabancı tekel” değil miydi?
Bir yazsısında "Solu ben şöyle tanımlıyorum: Emperyalizme karşı durmak… Alın terinden yana olmak…" (Sol, Cumhuriyet, 8.4.2004) diyen İlhan Selçuk, alın terinden değil sermayedar Koç’tan yana oldu ve İlhan Selçuk’un alkışladığı Koç’un yanında da emperyalizmin amiral gemisi SHELL vardı!
Sözün özü şudur ki, bugün Cumhuriyet’te olanlar, aslında yıllardan beri devam eden bir sürecin zorunlu sonucudur. “Kral”ın çıplak olduğu ortaya çıkmıştır artık!
Serdar ANT, 20 Kasım 2009
http://bellek2009.blogspot.com/2009/11/kral-ciplak.html