
Biz uyurken neler neler oldu. Biz, “TEOG’u kaldırdık ama yerine ne koyacağımıza henüz karar vermedik” sığlığında gezinirken, emperyal güçler ve onların taşeronları yerine neyi koyacaklarını planlamadan asla bir şeyi kaldırmadıklarını gösterdiler.
Bütün bağırıp çağırmamıza rağmen, Erbil sokaklarında dalgalanan İsrail bayraklarının gölgesi altında, Kuzey Irak referandumu tamamlandı. Görüldü ki, Türkiye’nin caydırıcılığı sıfır.
Kara Kuvvetleri Komutanı Attila Ateş Paşa’nın, 16 Eylül 1998’de Suriye sınırında Hafız Esad’a yönelik olarak “Artık sabrımız taştı, Apo’ya desteği kesmezsen Suriye’ye gireriz” restinden birkaç saat sonra Apo’nun nasıl Suriye’den sepetlendiğini gördüğümüz o “güçten” ne kadar uzağız!
Sadede gelelim:
İsrail’in Kürdistan’a olan desteği ve bu konudaki hayali hiçbir zaman gizli değildi.
Bağıra çağıra ilan ettiler bu desteği:

İsrail parlamentosu Başkanı Reuven Rivlin, “Bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını desteklediklerini” açıkladı.
İsrail Genel Kurmay Başkan Yardımcısı Yair Golan, Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü'ndeki konuşmasında, Kürdistan bölgesinde 25 Eylül'de yapılacak referandum ile ilgili, "Tüm Kürtlerin katılımıyla Büyük Kürdistan kurulmalıdır” dedi.
İsrail Adalet Bakanı Ayelet Shaked, "Referandum, Kürt halkının yasal ve meşru hakkıdır ve belirlenen zamanda yapılacaktır, Kürdistan’ı destekliyoruz” dedi.
Biz, “İsrail’e ihtiyacımız var” derken, İsrail de neye ihtiyacı olduğunu ilan ediyordu:
O ihtiyaç Kürdistan’dı.
Ancak, Kürdistan’a ihtiyacı olan birçok ülkeden biri daha vardı ki o ülkeyi gözlerden kaçırdık.
Bu ülke, birlikte “Sünni bir ordu kurduğumuz, dünyayı hizaya getireceğimizi ilan ettiğimiz, ama bu ordunun hiçbir işe yaramadığı zaman içinde ortaya çıkan Suudi Arabistan’dı.
Suudi Arabistan hükümetinin danışmanlarından General Enver Macid Eşki ile İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Müdürlüğü koltuğuna oturan Dore Gold, 2014 yılında gizlice bir araya gelmişler ve gerçekleştirdikleri görüşmelerin sonuçları Washington'da yapılan toplantıda dünya kamuoyu ile paylaşılmışlardı.
Suudi General Eşki “Büyük Kürdistan’ın mutlaka kurulması gerektiğini” söylüyor ve ilave ediyordu:
"Bu açıklama bir talep değil, daha ziyade bugünkü gelişmelerle ilgili öngörüm. Zira talep Kürtlerden gelecek. İran, büyük Fars devletini, Türkiye ise Osmanlı İmparatorluğu'nu restore etme peşinde. Diğer yandan da Irak, Kuveyt'i tehdit ediyor. Bu ülkelerin liderleri, mevcut politikalarına devam edeceklerse kaçınılmaz olarak bağımsız Büyük Kürdistan kurulacak ve İran, Türkiye ve Irak'ın planlarını bozacak."
Bir anlamda Suudi hükümetinin de Kürdistan konusundaki görüşünü açıklayan Suudi generalin bu açıklamasından bir yıl sonra Kral Salman’ın ayağına gittik ve İslam ordusunun kurucusu olduk!
Suudiler, “Kürdistan kurulursa, Türklerin planlarını bozarız” diye planlarken, Genelkurmay Başkanımız Kürdistan için yanıp tutuşan Kral’ın ordusu ile ne işe yarayacağı bilinmeyen bir komik askeri ittifak kuruyordu.
Yani Barzani de İsrail de Suudi Arabistan da her şeyi planlayarak yapıyordu.
Olay sadece Erbil sokaklarında dolaşan İsrail bayrağı değildi.
O bayrağın yanında pek ortalıkta görünmeyen Suudi bayrağı dalgalanıyordu.
Ve tabi bütün bayrakların üstünde de Amerikan bayrağı duruyordu.
Kabe’nin ünlü imamı Sudeysi’nin Newyork’ta yaptığı bir konuşmada “Allah’a hamdolsun, Amerika ile Suudi Arabistan dünyayı birlikte yönetiyor” derken ne güzel bir itirafta bulunuyordu.
Suudi hoca, Amerika için “Allah’a hamd ediyordu!”
Bir farkla ki, Amerika için “Allah’a hamd eden” Kabe imamının, kölelik ve efendilik kavramlarının tarihsel izdüşümünden, kölelerin hiçbir zaman “kazanamayacaklarından” pek haberi yoktu.
Türkiye ise bütün bu süreci tatlı bir gaflet uykusuyla geçirdi.
İyi uykular!
Muharrem BAYRAKTAR, 27 Eylül 2017
mbayraktar@yenimesaj.com.tr