KURT KAPANI; Söz Konusu Olan Vatandır, Tehlike Ağır ve Yakın

Emekli Jandarma Albay - Yazar

KURT KAPANI; Söz Konusu Olan Vatandır, Tehlike Ağır ve Yakın

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş Eki 14, 2010 17:30

KURT KAPANI; Söz Konusu Olan Vatandır, Tehlike Ağır ve Yakındır...



Kurt Kapanı: Özal ve Bitlis Olayları Suikast ise, Kimin İşine Yaradı?

93 YILINDAKİ OLAYLARI ÇÖZMEK İÇİN, BİR YIL GERİYE GİDİP 92’YE GELMEK GEREK!

1 EKİM 1992 ABD, Ege Denizinde, bir tatbikatta muavenet zırhlımızı vurdu.

3 Ekim 1992, Özal ve Bitlis, Irak'a, PKK'yı yok etmek için büyük bir harekat başlattı.

7 Ekim 92, Talabani, PKK ile anlaştı.

15 Ekim 1992, Barzani, PKK ile anlaştı.

Ocak 93, PKK ile Türkiye ateşkes görüşmelerine başladı.

ASIL MESELE; ABD, NEDEN MUAVENET'İ VURDU, BU SORUYA CEVAP BULABİLMEKTİR. ARDINDAN DA BU ATEŞKES KİME YARAMIŞTIR, BUNU ÇÖZMEKTİR.

PKK’NIN 92 YILI HEDEFİ; Bakın nasıl anlatıyor Binbaşı Cem Ersever;

“PKK’nın 92 yılı hedeflerinde Türkiye-Irak sınırının Türkiye tarafındaki sınır karakollarına saldırıp ortadan kaldırılması vardı ve planın ilk adımı buydu. Böylece 330 kilometrelik sınır boyunca dizilen sınır karakoları kaldırılacak ve Türkiye tarafında bir kurtarılmış bölge yaratılacaktı. Diğer yandan sınırın Irak tarafı zaten PKK’nın denetimindeydi ve sahada onlarca kampta binlerce militan, sabahtan akaşam kadar silahlı eğitim görüyordu. Bu gücün elinde onlarca çeşitli çapta havan topu, uçaksavar, binlerce roketatar ve onbinlerce piyade tüfeği mevcuttu. Apo bu silahlı gücü, sınır karakolları kaldırıldıktan sonra sınırın her iki tarafına konuşlandırmayı ve bu sahada Botan-Behdinan savaş hükümeti kurmayı amaçlıyordu.”

Ersever’in bu tespiti ile 91’de ABD'nin yaptığı tespitlerle örtüşüyor. Bunu da bize Uğur Mumcu anlatıyor;

“PKK bugün “savaş hükümeti” kurup “ulusal kongre”yi toplamak istiyor. (Almanya’da yayımlanan PKK’nın yayın organı Berxwedan, 15 Eylül, 30 Eylül ve 15 Ekim 1991 tarihli sayıları). Eski İngiltere Başbakanı Callagan, NATO toplantısında “Kürt sorunu saatli bombadır, Türkiye’de patlayacaktır” derken, acaba ne gibi olası olayları anlatmak istiyor?” (Uğur Mumcu, Cumhuriyet, 10 Temmuz 1992)

Şemdinli’de saldırıya uğradığımız yıl 92. Saldırıların planladığı yıl 90. Üstelik Şemdinli stratejik hedef seçilmiş terör örgütü tarafından, ne yazık ki, haberimiz olmadı bundan.

Üç buçuk eşkıyadan hesap sorabilmek için koşa koşa gittik Şemdinli’ye ve gider gitmez saldırıya uğradık ama üç beş eşkıya tarafından değil binlercesi tarafından, yazıklar olsun. Size bu satırları yazan , işte o yılların Şemdinli Tabur Komutanı…

Özal ile birlikte Şemdinli’ye gelen Bitlis Paşa bizi can kulağıyla dinlemişti, hiç ses çıkarmadan, oldukça düşünceli bir halde, gün gibi hatırlıyoruz. O da dinledi ve gitti. Özal ve Bitlis Paşa’nın Şemdinli’de gördüğü neydi;

“PKK sayıları 20 bini bulan bir silahlı güce ulaşmıştı. Bu silahlı güç Şemdinli sınır hattına konuşlanmıştı. Ellerindeki silahların teknik ve taktik olarak üstündü. Amacı; hudut hattındaki karakollara imha amaçlı saldırı yapmak ve bir süre elde tutup halk ayaklanmasını başlatmaktı. İmralı savaş hükümeti kurmaya hazırlanıyordu. Bu silahlı güç Barzani bölgesinde Çekiç Güç yani ABD tarafından desteklenmişti.”

Özal ve Bitlis bu gerçeği gördü ve gitti, YIL 7 EYLÜL 1992..

Hemen ardından duyduk ki Türk Silahlı Kuvvetleri Irak’a kapsamlı bir kara harekâtı yapacakmış! Hem de kimden duyduk biliyor musunuz, Barzani peşmergelerinden.
Güneyde karakollarımız var Barzani peşmergelerine komşu, onlar anlattı bize, köylüler anlattı; Barzani ve Talabani Eşref Bitlis Paşa ile anlaşmış, peşmergelere silah, yiyecek, giyecek verilecekmiş, hatta dolar üzerinden aylık maaş verilecekmiş, Türk Ordusu ile Barzani-Talabani peşmergeleri PKK terör örgütünü Irak’ta temizleyecekmiş.

Yıl 2010. Bakıyoruz haberlere, Barzani’ye silah ve cephane verildiğinden bahsediliyor. Eğer ki ülkemizdeki siyaset Barzani’ye destek vermiş ise, işte bu dönemdedir, 1992’dedir.

Biz Şemdinli’de görev yaptığımız yıllardadır. Şemdinli’de karakol baskınlarının yapıldığı süreçtedir. Varsa aksini söyleyecek, buyursun çıksın, biz buradayız…

Dedikleri gibi de oldu. Barzani ve Talabani’ye yardımlar yapıldı ve Derecik’te konuşlu Komando Tabur Komutanlığı unsurlarına yapılan saldırıdan tam bir hafta sonra, 3 Ekim 1992 tarihinde, Türk Silahlı Kuvvetleri Irak’a kapsamlı, belki yakın tarihimizin en kapsamlı kara harekâtını başlattı, biz oradaydık…

Plan şuydu:


Saddam saldırıları sonucu Irak kuzeyindeki sınır boylarında yaşayan Kürt köylüler geri çekilmiş, köylerini boşaltmıştı, tıpkı PKK saldırıları sonucu Türkiye’de boşaltılan köyler gibi. PKK terör örgütü müştereken temizlenecek ve köylüler her iki tarafta da köylerine geri dönecek, sınır boylarında peşmerge karakolları açılacak, Türkiye ile Barzani-Talabani sınır boylarını koruyacaktı. Plan güzeldi. Her iki tarafta da göçlerin trajedisi bu şekilde çözülmüş olacaktı. Sınır güvenliği sağlanmış olacak, PKK tarihten silinecek ve her iki tarafta güvenlik ve huzur hüküm sürecekti.

Rahmetli Eşref Bitlis Paşa’nın, aradan yıllar geçtikten sonra ana fikrinin ne olduğunu şimdi anlıyoruz.

Bitlis Paşa, Çekiç Güç himayesinde ve Barzani-Talabani bölgesinde sayıları 20 bini bulan bir terörist varlığından haberdardı. Barzani ve Talabani’yi PKK’ya karşı verilecek mücadelenin içine çekmek ve çatışmaları Irak’ta yapmak istiyordu. Çünkü bu 20 bin terörist, Türkiye’ye giriş yapar da eylemlere girişirse, ülkemizin kan ve ateşe boğulacağını da çok iyi biliyordu. Bu yüzden çatışmayı Irak’ta kabul etmek ve Türkiye’nin bundan zarar görmesini engellemek istiyordu.

Bu amaçla Irak kuzeyine sayısız kereler gitmiş, hatta içinde bulunduğu helikopter iki kez ABD tarafından düşürülmeye çalışılmıştı.


Medyada çok yazıldı çizildi bu konu. Buna rağmen Eşref Paşa planından vazgeçmemiş, Barzani-Talabani ile anlaşmış ve planlandığı gibi 3 Ekim’de kara harekatını başlatılacaktı.

Ama ABD Eşref Paşa gibi düşünmüyor ve harekatın yapılmasını engellemeye çalışıyordu. Bu ABD, harekata ilişkin düşüncesini göstermek Türkiye’yi bu kararından vazgeçirmek için, harekat ile aynı günlerde yani harekatın başlayacağı günlerde, Ege denizinde bir tattibatta olan “Muvanet Zırhlımızı” vurdu ama harekatı engelleyemedi.

Bitlis Paşa 3 Ekim’de harekatı başlattı ve Türk Orduları Irak’a girmeye başladı…

SORU:

ABD NEDEN MUAVENET ZIRHLIMIZI VURDU, ÜSTELİK BİR TATBİKAT ESNASINDA?


ÖNCE BU SORUNUN CEVABINI BULALIM, SONRASI ÇÖZÜLÜR...


Erdal SARIZEYBEK, 30 Eylül 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: KURT KAPANI; Söz Konusu Olan Vatandır, Tehlike Ağır ve Y

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş Eki 14, 2010 23:59

Kurt Kapanı: Tehlike Yakın ve Ağır; 4 Ekim 2010, Ulusal Kanal

SARIZEYBEK KURT KAPANI'NI ANLATIYOR...

Pazartesi Ulusal Kanal programında Erdal Sarızeybek şu sorulara yanıt aradı:

1991 Körfez savaşında Çekiç Güç PKK'yı silahlandırdı ve sayısı 20 bine yaklaşan bir güç haline getirdi...

1992'de Öcalan, ABD'nin desteğinde sözde Botan-Behdinan savaş hükümetini kurmaya hazırlanıyordu....

PKK'nın hedefinde Şemdinli vardı...

Eylül 1992'de Şemdinli Alan,Aktütün ve Derecik jandarma karakolları, PKK'nın imha amaçlı saldırılarına uğradı ve çıkan çatışmalarda 74 şehit verildi...

Özal ve Bitlis Paşa 7 Eylül 1992'de Şemdinli'ye geldi ve karar verildi...

PKK Irak'ta imha edilecek ve tarihten silinecekti ama... O dönemde Şemdinli Tabur Komuranı olan Binbaşı Erdal Sarızeybek anlatıyor:

ABD, 1 Ekim 1992'de Muavenet zırhlımızı neden vurdu?
Bu sırada Bitlis Paşa hangi harekata hazırlanıyordu? (1 Ekim 1992)
Bitlis Paşa'nın ABD'ye rağmen yaptığı Kuzey Irak harekatının amacı neydi? (3 Ekim 1992)
Barzani ve Talabani, PKK ile anlaşıp harekatı neden engelemeye çalıştı?
Uğur Mumcu ile Bitlis Paşa'nın ortak yönü ne idi?
Özal'ın ölümüyle Türkiye'de ne değişti?
PKK'nın 1993 Mart ateşkesi bir tuzak mıydı?
Bingöl'de 33 askerimizin katledilme olayının ardında yatan gerçek neden nedir?
Bizi nasıl Kurt Kapanı'na düşürdüler?

Emekli Jandarma Albay, Yazar Erdal SARIZEYBEK "KURT KAPANI"nı anlatıyor:

gundem-ozel-4-ekim-2010-erdal-sarizeybek-t26521.html#p141340


Erdal SARIZEYBEK, 2 Ekim 2010
En son Oğuz Kağan tarafından Cum Eki 15, 2010 0:16 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: KURT KAPANI; Söz Konusu Olan Vatandır, Tehlike Ağır ve Y

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Eki 15, 2010 0:08

"Kurt Kapanı; Muavenet Zırhlımızı Vuran ABD Olunca, Gücü Özgürlüğünde Olan Medya Sustu, Neden?"

"MUAVENET ZIRHLISI EŞREF BİTLİS'E GÖZDAĞI İÇİN VURULDU"

Eski Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in oğlu Tarık Bitlis, babasının ölümüne neden olan uçak kazasıyla ilgili “Eşref Bitlis’in Amerika’ya karşı aldığı tavrı iyi incelemek lazım” dedi.

Bitlis “Taşerona değil, yaptırana bakılmalı” dedi.

Emekli Albay Erdal Sarızeybek yeni kitabı Kurt Kapanı'nda, Muavenet Zırhlısının Eşref Bitlis'e gözdağı için batırıldığını yazdı.

Eski Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in oğlu Tarık Bitlis, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Eşref Bitlis’in ölümüyle ilgili başlattığı soruşturmanın önemli olduğunu söyledi.

Cumhuriyet gazetesinin sorularını yanıtlayan Bitlis, o dönemde Türkiye’nin Ortadoğu’da güttüğü siyaseti gözden geçirmek gerektiğini kaydetti.

O sırada ABD ile Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin yaptığı yazışmalara bakılması gerektiğini kaydeden Bitlis şöyle konuştu:

“Eşref Bitlis’in, Amerika’ya Ortadoğu politikasına karşı çıktığı konusunda itiraz eden kişi olarak resmi olarak bildirildi mi bildirilmedi mi? Ayrıca o süreç içinde Suriye’nin Irak’ın artı İran’la Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin yaptığı görüşmelere ve güttüğü politikaya bakmak lazım.

PKK’nin Amerikalılar tarafından desteklendiğinin kanıtları o dönemde kim tarafından tespit edildi. Yani Eşref Bitlis’in Amerika’ya karşı aldığı tavrı iyi incelemek lazım."

Tarık Bitlis babasının tavrının bilindiği iddialarını da yanıtladı:

“Adamın kumar borcu yok. Müteahhit değil. Ticari bir bağlantısı yok. Olsa olsa dışardan bir örgüt işi olabilir. Bunun Türkiye’nin izlediği politikayla ilgisi göz önünde bulundurulmalı. Bunun herhangi bir dış güce dayandığını Türkiye Cumhuriyeti hükümeti tespit ettiği anda bunu kamuoyuna açıklayabilir mi? Bir de böyle bir soru var.”

Emekli albay Erdal Sarızeybek yeni çıkacak kitabı Kurt Kapanı'nda, 5 askerimizi şehit olduğu Muavenet zırhlısının, Org Eşref Bitlis'in Irak'a düzenleyeceği kara harekatını engellemek için vurulduğunu yazdı. Sarızeybek kitabında, "Bitlis Paşa Amerika'nın Kürdistan Projesini bozmak için 3 Ekim1992 te Irak'ın kuzeyine harekat düzenleyen komutandır" dedi.

2 Ekim 1992'de Akdeniz ve Ege’de yapılan NATO deniz tatbikatında meydana gelen bir olay Türk Deniz Tarihi'nde acı bir olay olarak yerini aldı.

Display Determination 92 isimli tatbikatta gece yarısı Amerikan uçak gemisi Saratoga, attığı 2 füzeyle Türk Muavenet firkateynini vurdu. Füzelerden biri kaptan köşküne, diğeri savaş harekat merkezine isabet etti.

Komutanın da aralarında olduğu 5 bahriyeli şehit oldu, 18'i ise yaralandı.

İŞTE KAHRAMAN ŞEHİTLERİMİZİN İSİMLERİ

Komutan Kurmay Yarbay Levent Kudret Güngör,
Teğmen Alper Tunga Akan,
Astsubay Serkan Haktepe,
Telefoncu ikmal çavuş Mustafa Kılınç,
Topçu er Recep Akan.

Gerçek silahların kullanılmaması gereken tatbikatta meydana gelen bu olay Türk Deniz Kuvvetleri'nin en değerle gemilerinden birinin hizmet dışı kalmasına neden oldu. Olayın en tatsız yanlarından biri de füzelerden birinin Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil eden ve bayrağını taşıyan köprüye isabet etmesi oldu.

5 bahriyeliyi şehit eden ve firkateyni kullanılmaz hale getiren füzeler ise sıradan silahlar değildi. Sea Sparrow tipindeki füzelerin kazara ateşlenmesi neredeyse imkansızdı. Atılması için birkaç aşama ve en az 2 komutan onayı gerekiyordu. Füzelerin nasıl ateşlendiği tam olarak asla kamuoyuna açıklanmadı. Hatta bu olayın yanlışlıkla meydana geldiği bile savunulamadı.

Teselli olarak Türk Deniz Kuvvetleri'ne 8 ABD firkateyni hibe edildi. Ancak Knox sınıfı bu gemiler uçak gemilerinin eskortu olarak dizayn edildiği için Türk karasularında hizmet etmeye elverişli değildi. Zaten kısa bir süre sonra jilet oldular.

Olayı başından beri en iyi takip eden gazetecilerden biri olan ve bir de belgesel hazırlayan Tuncer Bahçıvan, bugünkü köşesinde şehit ve gazi yakınlarının yaşadıklarını şöyle anlattı:

"Olaydan sonra devlet şehit ve gazileri yalnız bıraktı. Gaziler Amerikan Ordusuyla karşı karşıya kaldı. Gazilerin açtıkları dava 7 yıl sürdü. Amerikan mahkemesi olayın askeri bir olay değil ‘siyasi bir olay’ olduğuna, dolayısıyla bu davaya bakamayacağına karar verdi. Böylece gemimizi “siyaseten vurulduğu” Amerikan mahkemesi tarafından da ifşa edilmiş oldu..."

-HÜRRİYET-


Erdal SARIZEYBEK, 3 Ekim 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: KURT KAPANI; Söz Konusu Olan Vatandır, Tehlike Ağır ve Y

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Eki 15, 2010 0:32

Kurt Kapanı; Bitlis Paşa Yaşasaydı PKK Bitecekti...

PKK Bitecekti ama ABD Engel Oldu (Ekim 92)

92 Ekim harekatı Öcalan davası tutanaklarında da yer almıştır. Dava ile ilgili tüm bilgi ve belgelere sahip Cumhuriyet Başsavcılığı, Ekim 92 harekatını şu sözlerle değerlendirmiş ve bu sözler iddianamede de yer almıştır;

“1992 yılının başından itibaren PKK’nın yurtiçindeki elemanlarına önemli ölçüde darbeler vurulmuşsa da K.Irak’taki üslerinden devamlı takviye alan örgüt, bu darbeleri telafi etme yoluna gitmiştir. Bunun üzerine Ekim 1992 tarihinde örgütün K.Irak’ta bulunan kamplarına önemli bir operasyon gerçekleştirilmiştir. Bu harekat ile örgüte büyük kayıplar verdirilmiş ve böylece PKK’nın kurtarılmış bölgeler oluşturma teşebbüsü neticesiz bırakılmıştır.”

Harekât, Muavenet Zırhlımızın ABD tarafından vurulmasına ve tüm engellemelere rağmen, düşünüldüğü gibi ve planlandığı gibi 3 Ekim’de Eşref Bitlis Paşa’nın emir ve komutasında başladı.

İçimizdeki coşku büyüktü, artık bu işin biteceğini düşünüyorduk biz Şemdinli’de. Halkta da büyük bir umut vardı, artık terörün biteceği ve ülkeye huzur ve güvenliğin geleceğini düşünüyorlardı.

Türk Ordusu Irak’a girer girmez, sınır boylarında hüküm süren teröristlerle çatışmalar başladı ve biz de bir yandan Şemdinli-Irak sınırını korurken, bir yandan da harekâtta olup bitenleri gün be gün izlemeye başladık.

Belki de silahlı kuvvetlerimizin girdiği her bölgede, başta Hakurk, Basyan, Şive, Mezi , Keryaderi, Avaşin, Zap olmak üzere, şiddetli çatışmalar yaşanmaya başladı.
Bir zamanlar Öcalan’ın sözde savaş hükümeti kurmayı planladığı Botan-Behdinan yani Şırnak-Hakkâri sınır boylarının hemen güneyi öylesine terörist kaynıyordu ki, patlayan bomba ve roketlerin sesleri, yapılan top atışları ve bölgeye giden Kobraların uçaksavar top sesleri bulunduğumuz sınır boylarından dahi duyuluyordu.
Çatışmalara Barzani ve Talabani peşmergeleri de katılıyor, gündüz yaşanan çatışmalar gece boyu da sürüyordu. Harekâtın ilk gücü sonrası aldığımız haberler gerçekten heyecan vericiydi; teröristler her bölgede ağır zayiatlar veriyor, etkisiz hale getirilen terörist sayısı yüzlerle ifade ediliyordu.

Bugünkü medyanın üç beş silah ve mermiye “çok sayıda” demesine bakmayın, o günlerde gerçekten çok sayıda, yüzlerce, binlerce silah ve cephane ele geçirilmiş, ileri harekât da devam ediyordu. Canlı tanığıyız bu olayların, gizli tanık değil, açık ve canlı bir tanık…

Şemdinli’nin harekât bölgesine en yakın yeri Derecik beldesidir. Derecik’ten daha da öte Yeşilova, Umurlu, Samanlı karakollarımız sınırla yakın komşudur.

Iraklı peşmergeler hemen hemen her gün karakollarımıza uğramakta ve çatışmalar hakkında bize bilgi taşımaktadır. İlk günlerde aldığımız haberler, terör örgütünün ağır bir darbe yediği, harekâta katılan birlikler tarafından kampların ele geçirildiği, iki bine yakın teröristin etkisiz hale getirilmiş olduğu yolundadır.

Ele geçen mühimmat saymakla bitmeyecek kadar çoktur. Teröristlerin havan, uçaksavar, geri tepmesiz top gibi ağır silahları imha edilmiştir. Örgüt liderleri kaçmaya başlamış, canını kurtaran ayakçı teröristler de örgütten kopmuş ve dağılmaktadır.

Harekatı yakından izleyen Binbaşı Ersever, Üçgendeki Tezgah kitabında, bakın nasıl anlatıyor olayları;

“Evet, Zaho cephesi çöküyordu. Apo, o ceviz kadar beyniyle Lazkiye’den telsizle, telefonla; “Sonuna kadar direnin, o bölge Botan-Behdinan savaş hükümetinin merkezidir.” Diyordu.

PKK cephe savaşına başlamıştı. Gerilla tarzında savaşamıyordu ve çember içerisine düşmüştü. PKK imha oluyordu. Türk Komando Birlikleri ve Zırhlı Birlikler Zaho’ya girdiler. Öyle çok güçlü birlikler sokmaya gerek yoktu. Eğitimi normal Türk askeri, zırhlı birlik kuşatmasıyla birlikte, kadın ve çocukları çok kolayca öldüren PKK’lı canileri boğazlayıvermişti.

Türkiye’nin Güneydoğu sınırının güneyi PKK’dan temizlenmişti. Bu temizlik sonunda PKK’nın kaybı; 1500-2000 teslim olan, 900-1000 yaralı, 1500-2000 ölü, toplam 4000-4500 kişi olarak hesaplanmaktadır. Apo da bu rakamları kendi ağzıyla teyit etmektedir. 300 tonu aşkın yiyecek, 650 bin çeşitli çapta fi,şek, 3600 civarında Kaleşnikov piyade tüfeği ele geçirilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu harekatta ki askeri başarısı inkar edilemez.

Peki, TSK’nin temizlediği bölge 1993 başı itibariyle boş mudur? Hayır! 40’ar, 50’şer kişilik PKK gurupları yine aynı yerlere girmiştir. Yerleşim yeniden başlamıştır.
Bizim ısrarla üzerinde durduğumuz konu da budur. Ocak 93 itibariyle başını PKK Kuzey Irak sorumlusu Cemal kod Murat Karayılan‘ın çektiği yeniden yerleşim faaliyeti aralıksız sürmektedir. Ekim 92 harekatı esnasında bizim büyüklerimiz meşhur işportacı Talabani’yi tanımış olsalardı, işte o zaman PKK’yı tamamen imha edebilirlerdi. Düşüncemize göre tarihi bir fırsat kaçırılmıştır…”

Ekim 92 harekatı Türk tarihinin bir dönüm noktasıdır.

Bu harekat, Eşref Bitlis Paşa’nın PKK terör örgütünü Irak kuzeyinde bitirme harekatıdır. Barzani ve Talabani bize ihanet etmiş olmasaydı, belki de Bitlis Paşa amacına ulaşacak ve PKK tarihten silinmiş olacaktı ama olmadı, neden?

Harekat sonucu, PKK’nın ölümcül bir darbe yediğini gören bir takım kirli eller önce Talabani’yi, ardından da Barzani’yi PKK yönetici kadrosu ile anlaştırdı ve bu ikili PKK’yı operasyondan sakladı, himaye etti.

Kimdi bu kirli eller?

Harekatın bizzat içinde yer alan Cem Ersever olaylara tanıktır. Yaşamış olsaydı, belki de bu sorumuz açık cevaplar bulabilecekti ama olmadı, çünkü Ersever öldürüldü, faili ise meçhul.

Bakın Ersever, Barzani Talabani ikilisinin ihanetini nasıl anlatıyor;

“Askeri harekat imhayı amaçlar. Bu harekatta imha görevi peşmergelere verilmiştir. 2 Ekim’de harekat başlamıştır. 5 Ekim’de Kürdistani Cephe ile PKK arasında anlaşma yapılmıştır. Ayın 15’in de anlaşmayı imzalamışlardır. Talabani gibi siyasi bir fahişe gelip bizi iğfal etmişti. 2 bin PKK’lı almıştır, barındırmıştır[1].“

Ersever’in söyledikleri doğrudur. Ekim 92’de dağılma ve yok olma noktasına gelen örgüt, Talabani ve Barzani’nin PKK ile yaptığı anlaşmalar sonucu yeniden güç kazanmıştır...


Erdal SARIZEYBEK, 3 Ekim 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: KURT KAPANI; Söz Konusu Olan Vatandır, Tehlike Ağır ve Y

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Eki 15, 2010 0:46

Yine Cem Ersever'e Saldırıyorlar, Yazıklar Olsun; Kurt Kapanı'ndan...

BİNBAŞI CEM ERSEVER GERÇEĞİ...

Soner Yalçın soruyor Ersever’e; adınız işkence ve cinayetlerle anılıyor, doğru mu, diye. O da cevap veriyor, işte söyledikleri;

“Beni çok ünlendirmişler. Gerçi ben bunları biliyordum. Serxwebun, Berxwebun[1] dergileri de sık sık yazdılar. Açıkça söyleyeyim; benim karanlık bir geçmişim olsaydı, ben bugün kamuoyunun önüne çıkmazdım. Bu tür ilişkilerim olsaydı, kamuoyunun önüne çıkmazdım. Kesinlikle atfedilen eylemlerle yakından veya uzaktan hiçbir ilişkim yoktur. Bunu bütün samimiyetimle ifade ediyorum. Kontra denilen bir pratiğin içerisinde kesinlikle bulunmadım. Bir mücadelenin içerisindesiniz. Bir düşman var. Düşmanın ben, erkekçe bunu söyledim; ben senin düşmanınım, ama kalleş düşman değilim. Bakın çok özel bir şeydir. Ben düşmanımı arkadan vurmam Silahlı Kuvvetlerin bir mensubu olarak ne yapılması gerekiyorsa, o yapılmıştır. Sıcak çatışmalar neyi gerektirmişse, o olmuştur. İnsan ölür veya ölmez, bunu bilmem. Bunun dışında her hangi bir faaliyetim olmamıştır. Ama düşman, beni lekelemek için bu tür şeyleri söylemiştir. O da onların görevidir. Çamur atmışlardır. Kontra diye pek çok insan öldürmüşlerdir.”

Ersever’i tanımak için, “neden istifa etti”, önce bu soruya cevap bulmak gerekir. Öyle ya, istihbaratın o dönemdeki Hanefi Avcı’sı olan bir isim, bu güç ve otoriteyi neden bırakır, bir araştırmak gerek.

Binbaşı Ersever neden istifa etti? 92 Ekim harekatındaki yanlışlıklar, Türkiye’nin Talabani peşinden sürüklenmesi ve 93’te Özal siyasetinin PKK ile ateşkes süreci başlatması nedeniyle istifa etti.

PKK ile mücadeledeki Türkiye’nin yanlışlıklarını açıklaması bir kenara, asıl Talabani için ağır ve kesin yargıları vardı ve bize bunu duyurmaya çalışıyordu;
“Ben Ahmet Cem Ersever, …siyasi işportacı Celal Talabani isimli şahsın Türkiye’de sadece PKK’nın askeri gücünü ele geçirmek maksadıyla tezgahlar peşinde olduğunu beyan ederek…., 1993 yılı Mart Ayında emekli oldum.”

7 Haziran 1993’te Soner Yalçın ile buluştuğunda da Talabani konusunu açıyor ve ısrarla vurguluyordu;

“…Diğer bir konu, Celal Talabani. Çok açık seçik söylüyorum, bu adam siyasi bir fahişedir. Bu adamın kişiliği ve ne yapmak istediği açıklığa kavuşturulmalıdır.”

Sadece Talabani değil bize anlatılmak istenen, bugün anlatılmayan ne varsa, o gün için hepsini anlatacağına dair söz vermiş, basın açıklamasında da bunu kamuoyuna duyurmuştu;

“1984 yılından beri yapılan yanlışlar, ihanetler ve uygulamalar konusunda Türk kamuoyunun aydınlatılması gerektiğine inanıyorum ve Türk basınıyla kamuoyunun önünde Celal Talabani’nin ihanetleri, PKK ilişkileri, Güneydoğu’da gerçek durum, köy korucuları, itirafçılar, faili meçhul cinayetler hakkında ve bazı siyasilerin örgütsel konumları hakkında açıklamalarda bulunacağım.”

Terörle mücadelenin bir siyasi sorumluluk olduğunu, bu sorumluluğu tek başına askerin taşıyamayacağını daha o günlerde tespit eden Ersever’in açıklamalarında, bu mücadeleye kayıtsız kalan siyasilere karşı da bir öfke vardır, bakın sözlerine;

”Basında yer alan, hükümet yetkililerinin demeçleri de insanı çileden çıkaracak cinsten olan demeçlerdir ve her zaman ki gibi aldatmacadan başka bir şey değildir. Her zamanki gibi koltuğundan olma kaygısıyla halkın gözünün içine baka baka yalanlar sıralandı. Terörist Apo’yu ateşkes kararından sonra Bay Öcalan diye telaffuz etmeye başlamadılar mı? “

Bu sözler, sıradan söylenmiş sözler değil, içinde bugün dahi görmekte zorlandığımız bir gerçek var. Bu gerçeğin görmezden gelinişi öfkelendiriyor Binbaşı Ersever’i. Bunu görüyorsunuz, sözlerinde acı var.

Bu öyle bir acı ki; örgütü biliyorsunuz, devletinizin gücünü biliyorsunuz, iyi bir strateji ile bu örgütün yok edileceğini de biliyorsunuz ama bu bir türlü olmuyor ve hep kaybeden siz oluyorsunuz.

Acı işte bu, zorunuza gidiyor, siyasilerin iş bilmezliği yüzünden devletin böylesi bir örgüt karşısında çaresizliği zorunuza gidiyor, tıpkı şimdi ki gibi. Ersever’in açıklamalarıyla Uğur Mumcu’nun yazdıkları birbiriyle örtüşüyor gibi, işte Ersever;

”Halkı kazanmak istiyorsanız, o halkın güncek sorunlarına çözüm getirmek zorundasınız. Peki, halkın güncel sorunu nedir? PKK baskısı ve terörüdür. Neden? PKK, halk tarafından çıkarılmış bir örgüt değildir. PKK’nın geçmişi bellidir. Başlangıçta, arkalarında Bulgar istihbaratı vardı, Suriye istihbaratı vardı. Açık konuşuyorum; Celal Talabani PKK’yı Bekaa’ya bizzat yerleştirin adamdır. Cemil Esad’la, Hafız Esad’la görüşmeleri o yapmıştır. Talabani KDP’nin o zaman Beyrut temsilcisidir. O zaman KDP’den ayrılmamıştı. İşte bu olacak şey değildir! Ne demek şimdi, Talabani bizim devlet yanlısı mı?”

Çok yazıldı çizildi onun hakkında. Bu yazılanlar ve çizilenlerden size iyi haber veren olmadı hiç, bunu biliyoruz. En fazla da JİTEMCİ kimliği ile suçlandı.

Bu suçlama ile “JİTEM” bir suç örgütü, bir derin devlet, bir cinayet şebekesi olarak algılatıldı. Ersever adı “cinayet ve derin devlet” gibi karanlık adlarla birlikte geçti.

Dolayısıyla asıl bize anlatılmak istenen konular, “derin devlet” hikayeleri altında örtbas edildi ve o dönemin gerçeklerinden uzakta bir hayal dünyasına çektiler bizi, gerçeği göremedik.

Devletin resmi makamları da bu kara propaganda karşısında sessiz kaldılar. JİTEM’in ne olduğunu halka anlatamadılar. Aslında olay açıktı ve Cem Ersever açık açık söylüyordu; “JİTEM’in kurucusu benim, patronu benim. Ayrılana kadar da bu böyle devam etti[2].” Ne diyordu Ersever; “Güneydoğu’da 1981-1992 arasında on iki yıl çalıştım. 1992’de Ankara’ya Grup İstihbarat Şefi olarak döndüm.”

JİTEM devletin bir istihbarat kuruluşudur ama bir suç örgütü değildir. Bu istihbarat kuruluşu içinde suç işlediği iddia edilen kişilerin olması, JİTEM’i derin devlet yapmaz, bir katiller ordusu yapmaz.

Yetkili makamların neden korktuğu açık; şimdi biri çıkıp dese ki JİTEM var, medya saldıracak ve diyecek ki “Ordu derin devlettir”. Bununla yetinmeyecekler ve ne kadar faili meçhul cinayet varsa Türk Ordusu’nun üzerine atmaya çalışacaklar. Çünkü Erdoğan siyasetinin küresel projedeki görevi bu, medyasının görevi bu; Türk Ordusu’nu etkisizleştirmek ve gücünü aldığı milletle arasındaki bağı zayıflatmak!

Öte yandan, başka biri çıkıp dese ki JİTEM yoktur, o zaman Cem Ersever kimdir, diye soracaklar. Bugün yaşadığımız da bu değil midir? Ersever bu ülkenin bir subayı değil mi? Evet, Ersever bir jandarma istihbarat subayıdır, adına ister “JİTEM” deyin, ister “JİT” deyin, ister “PİT” deyin, ne fark eder!

Gerçek olan şudur; Ersever, devletin resmi bir istihbarat görevlisidir. Bu istihbarat teşkilatı içinde görevli olan askeri personelin suç işlediği iddiası mı var?

Araştırın, soruşturun, çözün! Neden devletin askeri gücünü zayıflatmak amacıyla bu kara propagandaya alet oluyorsunuz! Suç mu işlemiş Ersever ya da bir başkası?
İşlem yapsaydınız, dava açsaydınız, ispat etseydiniz, yargılasaydınız, mahkum etseydiniz, neden yapmadınız da şimdi çıkıp onlar için “kontrgerilla” diyorsunuz!

Velev ki Cem Ersever suç işlemiş olsun, bu; devletin istihbarat kadrolarının tamamının bir suç örgütü olduğunu göstermez ki! Bu ülkede devlet görevlisi olup da suç işlemiş insan yok mudur? Var, hem de çok var ama bu; devletin derin devlet olduğunu ya da yasa dışı işler yaptığını göstermez! Olayları zamanında çözmediler, şimdi bunun hesabı askere soruluyor, yazık!

________________________
[1] PKK terör örgütün çıkardığı yayınların adı.
[2] Binbaşı Ersever’in İtirafları, araştırma, Soner Yalçın, s. 52. Doğan kitap.2008.


Erdal SARIZEYBEK, 7 Ekim 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: KURT KAPANI; Söz Konusu Olan Vatandır, Tehlike Ağır ve Y

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Eki 15, 2010 0:58

Tehlike Yakın ve Ağırdır, Sesimizi İşitin!

Tehlike ağır ve yakındır...

Türk gençliği cemaat eliyle AKP’leştirilecektir.

Müslüman Türk halkı, cemaat yoluyla AKP’leştirilecektir.

Türk kimliği süreç içinde yok edilecektir. Erdoğan siyasetinin ya da İmralı’nın ortaya attığı Türkiyelilik kavramı tarihsel dayanaktan yoksundur, çünkü tarihte Türkiyeli diye bir millet yoktur.

Ekonomi ve kaynak yönetimi, tam anlamıyla yabancıların eline verilecektir, adına özelleştirme denilecektir...

(YAKINDA FACE BOOK'A DA SANSÜR GELEBİLİR, BİZİ http://www.erdalsarizeybek.com.tr web sayfasından izleyebilirsiniz)... Sesimiz size ulaşmaz duruma gelirse eğer, kitaplarımızı okuyunuz...

Erdoğan siyaseti yine bu süreçte, Irak kuzeyindeki Kürt devletinin başı olan Barzani’yi güçlendirecektir. Kürt devleti kelimenin tam anlamıyla devlet haline getirilecektir. Bu devletle anlaşmalar imzalanacaktır.

Öte yandan Dinler arası diyalog hızlanacak, önce Van’daki Ermeni Kilisesi ayine açılacak, ardından diğerleri izleyecektir. Heybeliada Ruhban Okulu açılıp papaz yetiştirilecektir. Fener Rum Patriği fiilen ekümenik olacak ve Doğu Bizans Ortodoks Kiliseleri Başı olarak yükselecektir.

Plan ve projeler bunlardır.

Bunların hayata geçip geçmemesi ise bizim kararımıza bağlıdır, hepimizin; ya bu süreci seyredeceğiz ya da bu sürece izin vermeyeceğiz.

Süreci uzaktan seyretmemiz halinde, 2011’e gelindiğinde, genel seçimler yapılırken Türkiye’nin görünen yüzü ise şu olacaktır;

Cemaat okulları, gençliğin yüzde elliden fazlasını kontrol eder durumdadır. Gençlik, Atatürk’ün gençliği olmaktan çıkmıştır. Bu durumda, cemaat gençliğinin oyları Erdoğan siyasetine gidecektir.

Ülkede ticari faaliyetlerin yüzde elliden fazlasını Erdoğan siyaseti kontrol eder durumdadır. Mali güç siyasi güce dönüştürülmüştür. Dolayısıyla ticari hayatın oyları Erdoğan siyasetine gidecektir.

Sivil toplum kalmamıştır. Batı’da halk AKP’leştirilmiştir, elbette biz hariç, “Biz Türk’üz, Biz Atatürk’üz, Biz Cumhuriyet’iz, Bu vatan bizimdir, bu bayrak bizim, bu insan bizim” diyenler hariç. Bu durumda, Batı’da halk ikiye bölünmüştür, oyların yarısı AKP’ye kalan yarısı da Atatürk’e gidecektir.

Doğu’da da halk ikiye bölünmüştür; AKP’leşmiş halk ile PKK’laşmış halk. Bu durumda oyların yarısı AKP’ye, kalan yarısı PKK’ya gidecektir.

Bu gidişata “dur” demez isek, 2011’de AKP yani Erdoğan siyaseti yeniden iktidara gelecektir. Erdoğan Cumhurbaşkanı olacak ve Türkiye artık başkanlık idaresini konuşacaktır. Bu başkanlıkta her şey çok olacak ama “Türk” olmayacaktır. Türkiye “Türklerin yurdu” olmayacaktır. Adı “Türk” olan her şey kaldırılacaktır.

Çok bayrak, çok dil, çok din, çok ticaret ile Türkiye serbest bölge haline getirilecektir.

Kürdistan kurulacak, onu Büyük Ermenistan, onu Pontus Rum, onu da Büyük İsrail izleyecektir.

Türk ordusu üzerinde oynanan oyun da budur. Milletin ordusu, sömürge ordusuna dönüştürülmek ve yabancı menfaatlerini koruyan bir güç haline getirilmek istenmektedir.

İstanbul Doğu Bizans olacak ve Fener Rum Patriği Doğu Bizans’ın Vatikan’ı olacaktır. Tüm kiliseler ibadete açılacak, halkımız yavaş yavaş Hıristiyanlaştırılacaktır.
Türkiye’nin kaynakları ve ekonomisi yabancıların denetim ve kontrolüne geçecektir, kısmi olarak değil bütünüyle. Özel okullar Türk genci değil Bizans’ın çocuğu yetiştirecektir. Fakir halk köle durumuna getirilecektir.

Anadolu’da Müslüman Türk tarihi, Türk kimliği ve varlığı tarihten yavaş yavaş silinecektir. Üstelik tüm bunlar “ben Müslümanım diyen Erdoğan siyaseti” eliyle yapılacaktır.

Bu bir senaryo değildir. Bu bir komplo teorisi değildir, gidişat budur. Bu gidişatı önleyecek gücümüz var mıdır? Elbette vardır...

Bakın Kurtuluş savaşına, bu sömürgeci zihniyetlere ders vermedik mi biz!

Bakın Cumhuriyet’in ilk yıllarına, yerli malı üretmedik mi biz, üretip de Osmanlı’nın borçlarını da ödemedik mi biz!

Türk malı uçak, Türk malı otomobil yapmadık mı biz! Bakın Cumhuriyet’in ilk yıllarına, Cumhuriyet fazilettir deyip insanımızı insanca yaşatmaya karar vermedik mi biz!

Nedir şimdi bu halimiz; bir yanda ayrışıyoruz, parça parça olup gücümüzü yitiriyoruz. Kardeşler neydeyse düşman haline getiriliyor birbirlerine. Türk toplumu Türk-Kürt diye ayrıştırılıyor, Alevi-Sünni diye ayrıştırılıyor, Yahudi stratejisi bu, elimizde belgesi var, yazıyor açık açık.

Öte yanda, kaynaklarımızın yönetimi yabancıların eline geçiyor, ekonomik bağımsızlığımız elimizden alınıyor, yavaş yavaş gücümüzü yitirip tam bağımlı hale geliyoruz.

Bu yetmiyormuş gibi, Türk milli eğitimi cemaatin eline geçiyor, özel okullar Milli olan ne varsa yok ediyor, kendine özel çocuklar yetiştiriyor. Fakir çocuklarımız, zeki çocuklarımız elimizden alınıp bir cemaate teslim ediliyor. Hanefi Avcı’yı okuduk, Cumhuriyet polisi bir cemaat polisine, devlet cemaat devletine dönüştürülüyor. Nereye kadar gider bu iş?

Bu siyaseti, küresel güçlerin bir oyunu olan terörün bu son tuzağını, bu Kurt kapanı’nı görmeli ve bu siyaseti durdurmalıyız. Bu siyaseti tez elden değiştirmeliyiz.
Ayrışmak bizim işimiz değil, birlik olmalıyız, güç olmalıyız yoksa yok olup gideceğiz Türk olarak, Müslüman Türk olarak, Anadolu’daki binlerce yıllık varlığımız ve kimliğimiz tarihten silinip gidecek, yazık bize, yazık verdiğimiz milyonlarca şehide…

Şunu baştan kabul etmeliyiz, yazık da olsa, acı da olsa, bir kere bu hale düştük biz. Kurt kapanı kuruldu artık, bu tuzağa düşüp düşmemek bize bağlı. “O suçlu bu suçlu” demenin bir yararı yok artık bu aşamada.

Biz bu hale düştük ve bu halden nasıl kurtulacağız, onu konuşmamız gerekiyor.

Mademki söz konusu olan vatanımız, küs isek barışmamız gerekiyor, birbirimizle konuşmamız gerekiyor.

Artık mesele, türban takıp takmamak meselesi değildir.

Bu mesele, bir tarikat ya da cemaat meselesi değildir.

Bu mesele, o parti ya da bu parti meselenin çok ötesine geçmiştir artık.

Bu mesele, AKP’li olmak ya da olmamak meselesi de değildir. Mesele; AKP siyasetidir ve bu siyaset bizi ayrıştırmakta ve parçalamaktadır. Dolayısıyla bugün mesele, vatan meselesidir.


Vatanımız fiilen tehlikededir. Ülkemiz her an için, yabancı istihbarat örgütlerince düzenlenebilecek bir provokasyonla bir kaosa sürüklenebilir, kardeş kavgasının tam içine düşebilir, ülkemizde her an kardeşkanı akabilir.

Bu duruma düştükten sonra söylenecek “ahların” bir faydası yoktur, olamaz ve kardeşkanı yerden kolayca kalkmaz. Bu gidişatı durdurmalıyız. Ne yapacak isek şimdi yapmalı, inandığımız demokrasi içinde bu tehlikeyi derhal savuşturmalıyız.

Bunu yapabilmek için de Erdoğan siyasetini değiştirmeliyiz.

Nasıl yapacağız bunu?

İster erken seçim olsun ister genel seçim, birleşeceğiz, sağduyumuzun sesini dinleyip birleşeceğiz ve sandığa birleşip gideceğiz.

Önce vatan deyip, birleşeceğiz.

Bu gidişata “dur” diyeceğine inandığımız siyasi partide, partilerde birleşeceğiz.

Seçim tuzağı olan %10 barajını aşacağına ve bizi bu karanlıktan kurtaracağına inandığımız yerde birleşeceğiz.

Birleşip güç olacağız ve bu siyaseti değiştireceğiz.


Demokrasi içinde tek çıkış yolumuz budur.

Bize bu toprakları vatan yapan şehitlerimizin ve Atalarımızın da bizden beklediği budur;

“Tehlikeye düştüyseniz birleşin!”


Erdal SARIZEYBEK, 7 Ekim 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: KURT KAPANI; Söz Konusu Olan Vatandır, Tehlike Ağır ve Y

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Eki 15, 2010 1:19

Bu Kitap Geçmişe Adanmış Ancak Çocuklarımızın ve Ülkemizin Geleceği İçin Yazılmıştır!

Bu ülke terörden çok acı çekti, hem de yıllardır.

Bu mücadeleye katılmış çok insan gördü ve dinledi.

Elbette, bu ülke asla unutmayacak şehitlerini, gazilerini ve terörle mücadelede can pahasına görev yapanları, her daim minnet ve şükranla anacaktır.

Peki, ya onların aileleri?

Peki, ya bu zorlu sürecin isimsiz ve sessiz kahramanları?

Bu kitabı onlara ithaf ediyorum, yaptıkları fedakârlıklara bir şükran borcu olarak…

Biz Türkler kimseye benzemeyiz, yüreğimiz sevgi doludur bizim.

Yaşamdan fazla beklentilerimiz de olmaz, bir lokma ekmek yeter bize, özgür olsun, bağımsız olsun...

http://www.kitapturk.com/books/Kitap/76 ... _Yakin.htm

Kin tutmayız, Yunan’ın yakıp yıktığı köylerimiz kalbimizin bir köşesinde kalmış olsa da, küllenmiştir. Konuşmayız pek Ermenilerin yaptığı katliamları, Fransız’ın zulümlerini. İngiliz’in sinsi tuzakları da çoktan unutulup gitmiştir, tarihin tozlu sayfaları içinde.

Biz severiz, Yahudileri de severiz Hıristiyanları da. Onlar gavurdur sözleri geçmişte kalmıştır. Baksanıza çocuklarımızın adına; ya İbrahim’dir, ya Yusuf, ya Davut ya Süleyman ya da İsa, hepsi peygamberleri hatırlatır.

Dileğimiz yaşamaktır, birlikte ama özgür, birlikte ama bağımsız. Biz kardeşlerimizi çok severiz, Cumhuriyet’e karşı isyanları da pek dile getirmeyiz, Kürtler isyan etti demeyiz hiç.

Tarih sayfalarıdır bunlar, okunur gider ve unutulur bizde. Önemli olan yaşamaktır bizim için, birlikte, kardeşçe, bir vatanda, bir bayrakta, bir devlette. Bir vatanımız vardır sınırları belli, bir bayrağımız vardır rengi belli, hepsi bizimdir ve hepimizindir.

Biz Türkler, bizi diğerlerinden ayıran bir özelliğimiz varsa eğer, o da şudur; söz konusu vatanımız olduğunda değişiriz birden, uysallık gider yerini öfke alır ve bu noktada kimseyi tanımayız, kimseye de benzemeyiz.

Vatan namustur bizim için, namus ise yaşam nedenimiz. Önce vatan deriz, çünkü biliriz vatansız yaşanmayacağını, din iman olmayacağını, ezan sesinin duyulmayacağını. Kimseye benzemeyiz bu noktada, çünkü bize göre toprak; uğrunda can verdiğimizdir, kan döktüğümüzdür. Her karışına bedel ödenmiştir ve bu bedel para değil candır.

Tarihimizde, toprağın para ile satın alınıp vatan olduğu görülmemiştir hiç. Dünya tarihinde bizim gibi, böylesi ağır bedel ödeyip de toprağı vatan yapan da hiç görülmemiştir, yoktur.

Bakınız Yahudilere, onlar toprağı parayla satın alarak bir devlet kurmuştur. Bakın Tevrat’a ve Tevrat’ta geçen Hz. İbrahim olayına; Hz. İbrahim, ölen eşi Sarah için Hebron’da, eski Kudüs’ün güneyinde toprak satın almış ve burası Yahudilerin ilk kutsal toprağı olmuştur. Bedeli ise para ile ödenmiştir, 400 şekellik bir gümüş. Bundan önceki devletleri Yahuda’dır. Üç bin yıl önce kurulduğu söylenmektedir. Bir yüz yıl yaşamış, sonrasında ise yok olup gitmiştir.

İsrail’in tek başına kazandığı bir savaş yoktur, tarihi yenilgilerle doludur. Yaptığı her savaşı kaybetmiştir; önce Asur vurmuş, ardından Babil, derken Roma, Bizans ve Osmanlı, galibiyetle çıkan taraf olmuştur. Bugüne gelinceye kadar, binlerce yıllık tarihi içinde İsrail bir devlet dahi kuramamıştır. Çünkü toprak, onlar için paradır.

Toprağı para ile almak, bir Yahudi stratejisidir. Yahudiler, yüz yıllar boyu Filistin’de toprak satın almış ve 1948’de bu topraklara gelip İsrail devletini kurmuştur.
Şimdi ise bakınız Filistinlilere yaptıklarına, bir bakınız Gazze’de yapılanlara. İki devlet arasında savaş mı bunun adı? Hayır. Toprağı vatan yapmak için ödenen bedel midir bu? Hayır, bir katliam. ABD’nin üstün silahlarıyla, masum ve çaresiz insanları resmen öldürmektir bunun adı, vatan için bedel ödemek değil.

Amerika da böyle Amerika olmuştu, okla yayla çatışan Kızılderilileri topla tüfekle katletmişti. Aradan çok zaman geçti, şimdi Irak’ta aynısını yapıyor, katlediyor ABD. Aynı şekilde Afganistan’da katlediyor insanları, adına da terörle mücadele diyor.

Terör bu değil, buna karşı yaptıkları da mücadele değil. Yaşamak için bağımsız ve özgür, bedel ödemek bu değil.

Peki, ya biz Türkler?


Erdal SARIZEYBEK, 8 Ekim 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: KURT KAPANI; Söz Konusu Olan Vatandır, Tehlike Ağır ve Y

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Eki 15, 2010 1:26

Söz Konusu Olan Vatandır, Tehlike Ağır ve Yakındır...

Bizler iyi insanlarız, kimseye kötülük gelmez bizden. Yüreğimiz sevgi doludur, kin tutmaz, çabuk unuturuz biz.

Seçtiklerimizin bize ihanet edebileceğini yüreğimiz düşünmez, inanırız biz bizi yönetenlere. Ülkemizi yönetenlerin hain olabileceği aklımıza gelmez bizim, çünkü hainlik nedir bilmeyiz biz.

Ama şimdi işler başka...


Bizi sırtımızdan vuruyorlar, canlarımız gidiyor, hep gidiyor, geri gelen olmuyor. Bu acıya yürek dayanmıyor, akıl da dayanmıyor artık, acılar boğuyor bizi.

Biz bir köşede yanarken, vatan ayrı bir tehlikede, haritalar çiziliyor masada, vatan bölük bölük bölünüyor.

Öyleyse düşüneceğiz artık, düşünmek zorundayız, düşünmeli ve sormalıyız şimdi; bizim seçtiklerimiz kime hizmet ediyor?

Bu amaçla çıktık yola, bu amaçla yazıyoruz, kimin kime hizmet ettiğini artık bilmek için. Bize hizmet etmeyen siyaset var ise eğer, hesap sormak için.

Amacımız budur; bizi aldatanlara, bizi sırtımızdan vuranlara, dost görünüp düşmana hizmet edenlere, yazdıklarımızla hesap sormaktır amacımız.

Bize hizmet etmeyenler bir yana, terörle de bir hesabımız var bizim, kimse görmezden gelemez bunu. Terörü yöneten, bu terör senaryolarını çizenlerle de bir hesabımız var bizim.

Bu hesabı görmek için yazıldı bu kitap, içinde tarih var, roman değil. Terörü yöneten siyasetin kirli yüzünü, yakın tarihimizin söylenmeyenleriyle aydınlatan bir kitap.


Çok kitap yazıldı bu konuda, doğrudur, ancak bu mücadelenin iç ve dış siyasetle olan bağı hiç gündeme getirilmemiştir. Yazılmış olanlar da, “bütünün küçük bir parçası” olmaktan öteye gidemediği için yakın tarihimize güçlü bir ışık tutulamamıştır.

Kitabımız bu konuda iddialıdır. Alanında bir İlk’tir ve bir roman değil, bir kaynaktır.

Amacımız; bu süreçte yaşananların altında saklanan gerçeği çocuklarımız bilsin içindir, sanmasınlar ki mücadele etmedik biz!

Gelecek nesiller bu hallere nasıl düştüğümüzü hem bilsin, hem ders alsın içindir, düşünmesinler ki boşa yaşadık biz!

Kitabın giriş bölümünde, ülkemizin terör siyasetiyle olan hesabı masaya yatılmıştır. Bir yanda terör örgütünün bilinmeyenleri açığa çıkarılırken, öte yanda buna karşı izlenen siyasetin görmezden geldikleri sorgulanmıştır. Amaç; hesap bilinsin ve unutulmasın içindir.

Birinci bölüm, terörü yöneten küresel siyasetin adı ve stratejisini ortaya koyan özel bir çalışmadır. Bugüne kadar gündeme taşınmamış olan “küresel iki plan” ele alınmış, bugün yaşadıklarımızla yan yana getirilmiştir.

İkinci bölümde, Özal ve Çiller siyasetinin terörle mücadeledeki rolü incelenmiş, iç siyasetin gizli kalmış kodları çözülmüştür.

Üçüncü bölümde ise Erdoğan siyaseti vardır. Bu siyaset, Özal ve Çiller’in devamıdır ve sonucudur. Bu sonucun ortaya çıkardığı tehlike yakın ve ağırdır.
Kitabın son bölümünde ise, bu tehlikeden çıkış yolumuz ele alınmıştır.

Yazdıklarımız için kanıt istenirse eğer kitapta var; belgeler var, kayda geçmiş açıklamalar var, izlenen siyasetlerin katlandığımız sonuçları ve bize yaşatılanlar var.
Bu yetmez ise, biz varız, yaşıyoruz, üstelik açık tanığız biz, gizli değil.

Tehlikeye düştüğümüz doğrudur. Bize bizle bir kapan kurulmuş olduğu da doğrudur. Ama bu tuzaktan kurtulmak için şansımız var, gücümüz de vardır.

Yeter ki umudumuzu yitirmeyelim.

Mücadeleden asla vazgeçmeyelim.

Bu devranın böyle gitmeyeceğine inanalım. Bu devran geçmişte de döndü, şimdi de dönüyor, dönecek ve bu dünya kimseye kalmayacak, bunu bilelim.

Şimdi bir düşününüz; geride ne bırakacağız çocuklarımız için, ülkemiz için ve bizden ne kalacak geride adımızdan başka, yaptığımızdan başka?

Unutmayınız ki bugün söz konusu vatandır ve tehlike ağır ve yakındır…


Erdal SARIZEYBEK, 8 Ekim 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: KURT KAPANI; Söz Konusu Olan Vatandır, Tehlike Ağır ve Y

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Eki 22, 2010 20:17

93 Mart PKK'nın Sözde Ateşkesi Bir Talabani İhanetidir!

20 Mart 1993 ateşkesiyle ile ilgili ilk sunacağımız belge, Ankara DGM'de görülen Öcalan davası tutanaklarıdır.

İddianameye konu olmuştur;

"PKK lideri Abdullah Öcalan, Celal Talabani'nin önerdiği tek taraflı ateşkesi kabul ederek 20.03.1993 tarihinde tek taraflı sözde ateşkes ilan ettiğini açıklamıştır. Bunu yaparken terörist faaliyetlerle ulaşamadığı hedeflerine legal yollardan ulaşmayı, terörist imajı konusunda kamuoyunu yanıltmayı. dağılan elemanlarını yeniden toparlamayı amaçlamıştır. Ancak, sözde ateşkesi sadece taktik olarak benimsemiştir. Hiçbir şart altında silahlı faaliyetten vazgeçmek istememiştir."

Cumhuriyet Başsavcılığı'nın görüşü açık ve nettir. Dosya kapsamında bulunan belgelere dayanılarak bu tespitler yapılmıştır. Savcılık bu süreci bir aldatmaca olarak nitelendirmekte ve örgütün zaman kazanmak için bu planı yürürlüğe koyduğunu açıklamaktadır.

Bu süreçle ilgili ikinci belge ise Öcalan davasında yer alan Öcalan'ın ifadeleridir;

"1992 yılı sonunda Talabani ile görüştüğümüzde Türkiye'ye ateşkes istemimizi götürmesini istedim. Özal hükümeti ile Talabani'nin görüşmeleri vardı. Bitlis Paşa Kürt politikasına yaklaşımları iyiydi.

Celal Talabani aramızda arabuluculuk çalışmalarına başladı. Sanıyorum onlar yaşasaydı bu gün bu sorun çözülmüş olacaktı. Bunların önerileri ile bizim önerilerimiz birbirine çok yakındı.

Öneriler genel kapsamlı bir af ve bizlerin (PKK) siyasi platform içerisinde faaliyetleri sürdürmemiz öngörülüyordu. Bekaa'da gazetecilerin gelmesi ile bir basın toplantısı yapıldı. 1993 yılı Mart ayında basın toplantısı yaptım."

Bu ifadede ne gariptir ki İmralı, Ekim 92 harekatı ile kendini yok etmeye çalışan Bitlis Paşayı övmektedir. Özal'ı övmektedir. Övdüğü her ikisi de kuşkulu bir biçimde aramızdan ayılmıştır. Ersever'in bu ateşkese ilişkin görüşleri ise daha o yıllarda açık ve nettir;

"Ateşkes-mateşkes ağza alınacak kelimler değildir..."

Ateşkes dönemin bir taktiği olarak Öcalan tarafından uygulanmıştır. Apo fırsattan istifade bir takım görüşmeler yaptı. Üç ay boyunca toparlandı.

Türkiye Cumhuriyeti üç ay boyunca operasyonlarını yapmadı. Bahar operasyonları yapılmadı. Şubat 93 itibariyle bu operasyonların başlaması gerekirdi.

Bölgeleri belli. Her eyalette iki tane kampı var. Kamptan çok, üs bölgesi demek daha doğru. Bu adamların kalıcı üs bölgesi var. Burada üs bölgelerinde yeşerdi, filizlendi. Zaten bunu istiyordu. Bahar operasyonları yapılmadı...(yazarın notu: bahar operasyonları yapılmadı çünkü operasyonu yapacak olan Orgenereal Eşref Bitlis'in uçağı düştü ve aramızdan ayrıldı. ardından Talabani araya girerek Özal siyaseti ile PKK arasında ateşkes görüşmelerine başlandı)

Örgütün önemli canilerinden Şemdin Sakık ise 93 Mart ateşkesi için şunları söylemektedir;

"1993 yılındaki ateşkes tamamen örgütün ve bizim dışımızda haberimiz olmadan Apo (Abdullah Öcalan ) tarafından telsizle yapılmıştır...

Bu ateşkesin amacı neydi?

Apo'nun kafasından mı çıktı?

Şam'ın veya daha üst kişilerin talimatıyla mı, bilemiyorum..." 20 Mart 93'de Lübnan Bekaa'da ateşkes ilan edildi.

Mayıs 93'te yani Özal'ın ölümünden hemen sonra Ahmet Türk ile Leyla Zan Amerika'ya gitti ve Özal sonrası PKK'nın uygulanacak strateji konusunda ABD'li yetkililerle görüştü;

"Abdullah ÖCALAN'ın talimatları üzerine 1993 Mayıs ayında Leyla ZANA ve Ahmet TÜRK'ten oluşan bir HEP heyeti sözde Kürt sorununun çözümü için ABD yetkilileriyle görüşmelerde bulunmuşlardır.[1]" Ateşkes ilanı yapıldığında, Öcalan'ın yanında Ahmet Türk ile Celal Talabani de vardır. Biz ise o tarihte Şemdinli'de teröristleri kovalıyorduk.

Çok haykırdık çok, bunlar yalan, örgüt toparlanacak, dedik ama sesimiz duyulmadı, tıpkı Ersever gibi. Bu ateşkes olayı medyanın gündemine Cengiz Çandar tarafından taşındı, ateşkesten tam bir hafta önce. Yaptığı açıklama sanki bir kehanet gibiydi, olacakları görür gibiydi.

Aynı Çandar 2001'de Ecevit için de, yaşanılanın aylar öncesinde bir kehanette bulunacak ve bu kehaneti yine doğru çıkacaktı...

Çandar'ın "Apo'dan Özal ve Demirel'e mesaj" başlığı altında çıkan haberi büyük yankı uyandırdı. Çandar 13 Mart 1993 tarihli Sabah gazetesinin manşetinde "Apo silah bırakıyor" haberiyle gündemi belirliyordu.

Çandar, haberinde "PKK artık silahlı mücadeleden vazgeçiyor, Apo Kürtleri siyasi mücadeleye çağırıyor, Bağımsız Kürt develti isteği terk ediliyor, diyordu.
Manşeti görüyor musunuz, nasıl tuzağa ve kimler tarafından tuzağa çekildiğimizi görüyor musunuz?

Çandar'ın haberinde, Öcalan'ın bu kararının Talabani tarafından Cumhurbaşkanı Özal, Başbakan Demirel ve Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin'e iletildiğini de belirtiyordu.

Çandar ayrıca, Öcalan'ın Nevruz öncesinde bir basın toplantısı düzenleyerek bu kararlarını açıklayacağını, basın toplantısına katılmak üzere Türkiye'den bazı gazetecileri davet edeceğini de duyuyordu.

Haberin özeti şöyleydi;

"PKK lideri Abdullah Öcalan, Türkiye'deki başta Kürt sorunu ve terör olmak üzere önümüzdeki dönemde gelişmeleri etkileyecek bomba açıklamalara hazırlanıyor.
Öğrenildiğine göre Abdullah Öcalan, Nevruz öncesinde yapmayı tasarladığı açıklamada "terörü kınayacak" tafralarına "silahlı mücadelenin terk edilmesi...çağrısında bulunacak....[2]" Her şey Çandar'ın yazdığı gibi oldu.

Nevruz öncesi 20 Mart'ta, İmralı haini Bekaa'da bir basın toplantısı düzenledi. Bazı gazeteciler de katıldı.

İmralı şöyle konuştu;

"20 Mart'tan 15 Nisan'a kadar ateş etmeyeceğiz. Ancak meşru müdafaa durumunda karşılık vereceğiz. Böylelikle uluslar arası, Türkiye ve Kürdistan kamuoyunun bir barışa imkân bulunması dileğine de karşılık vermeye çalışıyoruz...""

Neden 20 Mart?

PKK'ya göre, mitolojide zalimliğe karşı çıkıldığı ve son verildiği gündür, bu nedenle bir bayramdır. Yani PKK kendi bayramı münasebetiyle ateşkes armağan etmiş oluyordu bize.

Neden 15 Nisan'da ateşkes bitiyor, diyecek olursanız, o da; Şeyh Sait'in 1925'te yakalandığı günün yıldönümüdür, yani Şeyh Sait'i yakaladığımız için PKK bize ceza veriyor ve ateşi yeniden başlatıyordu.

Deli saçması diyeceğiz tüm bunlara ama yıllardır bu saçmalıklarla yaşamıyor muyuz biz...

PKK istediğini elde etti, ateş kes gayri resmi olarak uygulandı. PKK terör örgütü yeniden toparlandı ve gelip bizi Bingöl'de vurdu.

Böylece Türkiye'de ara bir dönem başladı; 17 Nisan'da Özal aramızdan ayrıldı, yerine Çiller geldi ve terörün siyaseti, bu ara dönemde Kürdistan'a doğru hızla yol almaya başladı...

________________________
[1] Öcalan Davası İddianamesi, konu; Ateş Kes görüşmeleri..
[2] Hangi PKK, araştırma, s.53, Fikret Bila, 2004, Ümit Yayıncılık.


Erdal SARIZEYBEK, 17 Ekim 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: KURT KAPANI; Söz Konusu Olan Vatandır, Tehlike Ağır ve Y

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Eki 22, 2010 20:40

33 Askerimizin Katledildiği Bingöl Olayının Ardındaki Sırlar

24 Mayıs 1978, İmralı'da yatan hainin, Kesire Öcalan ile evlendiği gündür. 24 Mayıs 1993 de Bingöl'de askerlerimizin katledildiği gündür, yani Öcalan, katliam emrini evlilik yıldönümünde vermiş olan bir psikopattır!

20 Mart 1993 ateşkesiyle yeniden güç kazanan örgüt, 24 Mayıs 93'te Bingöl karayolunda 33 silahsız askerimizi, 2 öğretmen ve 2 sivil vatandaşımızı Bingöl'de kurşuna dizdi. Bu eylem ile Türkiye'nin terörle mücadelesi farklı bir zemine taşındı, Irak'ta olması düşünülen çatışmalar Türkiye'ye taşındı ve ülkemiz bu olaylar sonrasında kan ve ateş gölüne dönüştürüldü...

Çıkan şiddetli çatışmalar sonucu, 93, 94 ve 95'te her yıl verdiğimiz şehit sayısı beş yüzden fazladır. Genelkurmay'ın bu konudaki açıklaması şöyle, Büyükanıt konuşuyor;

"1992 yılında zayiatımız 496 şehit, 955 yaralı toplam bin 451, 93 yılına baktığımız zaman 538 şehit, 996 yaralı toplam bin 534, 1994 yılına baktığımız zaman 867 şehit, 206 yaralı toplam 2 bin 927 bu yaralılardan bir kısmı tedavi edilmek suretiyle tekrar hayata döndü. 1995 yılında 615 şehit, bin 342 yaralı, bin 957 zayiat var. Bu rakamlar gerçekten çok ürperticiydi.[1]"

Ersever'in Bingöl olayına ilişkin görüşleri yine açık yine nettir;

"Bakın, Şemdin Sakık Apo'ya rağmen hiçbir şey yapamaz. Pekala, şunu açıkça Türkiye Cumhuriyeti'ne sorun; 20 Mayıs itibariyle, Abdullah Öcalan'ın tüm birimlerine PKK'nın eylem yapması için emirler verildiği biliyor muydu, bilmiyor muydu? Buna cevap versinler.

Bir örgütsel eylemi düşün. Dağdan inip de pat diye vurmazlar. Bunun bir hazırlığı var. Bingöl eyleminin yapıldığı bölgeye adamlar gökten zembille mi geldi? Meşhur tabirle, komşu ülkelerden falan mı geldi? "

Bingöl'deki katliamı yapan Şemdin Sakık'tır. Şu an Milletvekili olan Sırrı Sakık'ın kardeşidir. Kod adı Parmaksız Zeki'dir. 1959 doğumlu, Muş merkez Yörecik Köyü nüfusuna kayıtlıdır. 13 Nisan 1988'de Kuzey Irak'ta yapılan operasyon sonucu yakalanmıştır.

Diyarbakır 1 No'lu DGM'nin 03.09.1998 tarihli oturumunda verdiği ifadesinde Sakık anlatıyor;

"... 1989 yılından 1993 yılına kadar ben, örgüt içerisinde yönetici görevini üstlendim. Dolayısıyla eylemlere fiili olarak katılmam söz konusu değildir...
Genelde tüm eylemler benim talimatım doğrultusundadır. Ancak, tüm gerilla eylem yapmak için eğitilir ve eylem yapar..."

Bingöl karayolundaki eylemi bizzat yapan Şemdin Sakık, ifadesinde detaylara da giriyor;

"...Operasyonlar düzenleniyor, terör örgütü mensupları öldürülüyordu. Yakalanan terör örgütü mensupları tutuklanıyordu. Ben, bunu Apo'ya rapor olarak belirttim. O da, 'sizin kendinizi korumak misilleme yapma hakkınız vardır' talimatını verdi. Ben bu talimatı, tüm birimlere ulaştırdım...

24.05.1993 tarihinde Bingöl-Elazığ karayolunun kesilmesi ve 33 askerin şehit edilmesi olayı, Celal Barak ve kendisine bağlı 100 kişilik gerilla grubu tarafından gerçekleştirilmiştir... Herhangi bir planlama ve istihbari bilgi sonucu yapılmamıştır....

Sadece tesadüfen bir karayolunun kesilmesi sırasında bu olay olmuştur. Celal Barak bana bağlı iken, olaydan önce ayrı bir eyalet kabul edildiği için, o eyaletin sorumlusu olarak bu olayı gerçekleştirmiştir ve kendisi doğrudan Apo'ya bağlıdır.

Ben olay anında, olay yerinde yoktum. Kendisi olaydan sonra, olayı tahminen 7 gün sonra bana telsizle aktarmıştır. Olaydan kesinlikle benim haberim yoktur...

Bugüne kadar yapılan tüm ateşkesler, Şam'dan Apo tarafından verilmiş ve yine Apo'nun talimatıyla bozulmuştur. (Kls: 15/Dizi:4)"

Neden katliam 24 Mayıs'ta yapıldı da başka gün değil diye sorarsanız, 24 Mayıs; İmralı haininin 1978'de Kesire Yıldırım ile evlendiği günün yıl dönümüdür.

İmralı'daki psikopat cani sanırız, eşine doğum günü armağanı sunmuş olduğunu düşünmektedir, ne de olsa Ersever'in dediği gibi psikopat bir canidir o. Evlilik yıl dönümünde, eşine armağan olarak şehitlerimizin kanını sunan bir katil için, başka ne denilebilir ki?

Bingöl olayı basit bir terör eylemi değil, stratejik bir eylemdir. Bir PKK eylemidir ve bir amacı vardır. Bölgede dolaşan teröristlerin tesadüfen gerçekleştirdiği bir terör eylemi değil, ülkemizdeki siyasetin yönünü değiştiren ve PKK terörüne 91 Körfez savaşında kazandırılan silahlı gücün, yurt içindeki varlığını halka duyuran bilinçli bir eylemdir.

Bakü-Ceyhan petrol boru hattının güvenliği olmadığını dünya kamuoyuna göstermek için, PKK'nın taşeron olarak kullanıldığı bir eylem olarak düşünmek doğru değildir.

Bu olayla, PKK'yı Irak'ta yok etmeyi amaçlayan Özal-Bitlis siyaseti gitmiş, yerine gelen Çiller, yurt içine giren teröristlere karşı "şiddete şiddet" siyasetini uygulamıştır.

Rahmetli Bitlis Paşa'nın Irak'ta olması gerektiğini düşündüğü şiddetli çatışmalar, bu eylemle Türkiye'ye çekilmiş ve ülkemiz kan ve ateş gölüne dönmüştür.

Çatışmayı ülkemize taşımaktan amaç; Türk-Kürt ayrımını derinleştirmek, iki kutuplu bir toplum yaratmak ve ortaya çıkan güvensizlik ortamından istifade ile göçleri hızlandırıp PKK'ya siyasi halk tabanı sağmaktır.

Örgüt, ardındaki siyasetin de desteği ile bu amacına ulaşmıştır, yıl 2010, bakın Türkiye'nin haline...

Bingöl eyleminin bir hafta öncesinde Cumhurbaşkanı Özal kalp krizi sonucu vefat etti. Süleyman Demirel 16 Mayıs 1993 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye'nin 9. Cumhurbaşkanı olarak seçildi.

25 Haziran 1993'te Tansu Çiller Başbakanlığında 50 nci Hükümet kuruldu.

Temmuz 1993'te Mehmet Ağar Emniyet Genel Müdürlüğü'ne atandı. Ağar, 1996'da 53. Hükümet'te Adalet Bakanı, 54. Hükümet (Refah-Yol Koalisyonu) bünyesinde ise İçişleri Bakanı olarak görevinde bulundu.

Özal'ın Çiller'e bıraktığı terör ve siyaset süreci şudur; PKK terör örgütü 91 Körfez Savaşı sonucunda sayıları 20 bin kişiyi bulan bir silahlı güce ulaşmıştır.

Bu güç Ekim 92 harekatında yok olma noktasına gelmiş iken Barzani-Talabani'nin oyunlarıyla himaye altına alınmış ve 93 Mart'ında toparlanma sürecine girmiştir.

Mayıs 93'te silahlı güçleri toparlayan örgüt Türkiye topraklarına girmiş ve Bingöl'de 33 silahsız askerimizi katlederek Türkiye'yi bir iç çatışma sürecine çekmiştir.

Türkiye bugün dahi bir ateşkes sürecinden bahsetmektedir. Yıl 2010'dur. 93'ten bu yana 17 yıl geçmiştir.

Bu sözde ateşkes masalı için Cem Ersever'in haykırışlarını duymuyor musunuz?[2];

"Farz edelim ki basının bahsettiği gibi A. Öcalan, kayıtsız şartsız silahlı mücadeleden vazgeçti. Ellerinde bulunan yüzlerce havan topu ve uçaksavarı, binlerce roketatarı, on binlerce tüfeği ve el bombasını kime teslim edecek?

Her biri onlarca kişinin katili olan ve sayısız katliamlar gerçekleştiren on bine yakın militanını ne yapacak?

Bunlar, döktükleri Mehmetçik, polis, öğretmen, genç-ihtiyar-kadın-çocuk kanlarının hesabını vermeyecek mi?

Ya da bu kanların hesabı kimden sorulacak?

Halkın dişinden tırnağından arttırarak ödediği vergilerle bir araya getirilen yüzlerce araç, gereç, bina-tesis yakılıp yıkılmıştır. Bunların hesabı kimsen sorulacak?"

Ersever öfkeleniyor bu ateşkes olayına, bunun bir tuzak olduğunu ısrarla vurgulayor ve peş peşe sorularını bize sıralıyor:

"Ya da bir takım tavizler verilerek Apo'nun ateşkes çağrısı kabul edilirse, on yıldır yağmur-kar demeden canlarını dişine takarak eşkıya ile mücadele eden ve bu uğurda şehit olan yüzlerce vatan evlatlarının geride bıraktıkları demeyecekler mi; madem bu toprak parçalarını Apo'ya peşkeş çektiniz, neden çocuklarımızı öldürttünüz?

Halen hayatta olan sormayacaklar mı; madem bu noktada Apo ile birleşecektiniz, neden Doğu ve Güneydoğu'da yıllarımızı heba ettik? Neden bizi piyon olarak kullandınız?

Kürdüyle Türküyle bu topraklarda yaşayan insanların bir sürü olmadıkları, içlerinden bazılarının çıkıp bu rezaletin hesabını sormayacağını kim garanti edebilir?

Apo'nun okulundan, işinden, aşından, yerinden, yurdundan ettiği, sorgusuz sualsiz kurşuna dizdiği, ölüme gönderdiği insanlar ve yakınları, TC'den olmasa bile Apo'dan hesap sormayacak mı?

Onlar da demeyecekler mi; maden TC ile birleşecektin, neden bizi bu kan deryasının içine ittin?

Kürdüyle Türküyle, askeriyle militanıyla, korucusuyla, sade vatandaşıyla, binlerce kişinin kanına giren bu Apo'ya bu insanların yakınları hesap sormayacaklar mı?
Salt bu yüzden de olsa, Apo, cesaret edip elindeki silahı bırakabilir mi?"

Bunun bir tuzak olduğunu hala görmüyor musunuz?

Cem Ersever'i dinlemediler, bu Apo ile ateşkes yaptılar, örgütü toplardılar ve üzerimize saldılar, ülke kan ve ateşe boğuldu o yıllarda.

Bingöl olayından sonra yıllar akıp gitti, bugünlere geldik, ama yaşadığımız trajedi hiç değişmedi. PKK terör örgütü Irak kuzeyindeki Hakurk, Basyan Avaşin ve Zap barınaklarında. Bunu da herkes biliyor, Başbakan dahil, Genelkurmay dahil, aydınlar dahil, gazeteciler dahil. Buradaki silahlı PKK'nın eylem yapacağını da herkes biliyor, üstelik herkes bilsin diye İmralı'da yatan hain talimatlarını medya üzerinden veriyor; "31 Mayıs'tan sonra ben yoğum, Türkiye cehenneme dönebilir", diyor.

Bu ne demek; Irak'taki örgüte eylem yapın demek! Bunu da herkes biliyor.

Örgüt başlıyor 1 Haziran günü eylemlerine; Tokat'ta vuruyor, Tunceli'de vuruyor, Şemdinli'de vuruyor ama kimseden ses çıkmıyor. Bizim gibi garipler, geçmişiz televizyon karşısına, şehitlerimize ağlıyoruz, yanıyoruz.

Alın bu olayları, götürün Eylül 92 Şemdinli'ye, götürün Mayıs 93 Bingöl'üne; örgüt belli, yeri belli, eylem yapacağı belli, gelip vuruyor, hala vuruyor siyasetten hiç ses yok.

Sizce bu bizim kaderimiz mi?

Bir ülke nasıl olur da bu duruma düşer, derseniz haklısın, olmaması gerekirdi. Bu gaflettir derseniz, yine haklısınız, devlet adamlarının gaflete düşmemesi gerekirdi.

Nihayetinde bu bir ihanettir, derseniz, size hak vermemek elde değil, haklısınız, bu bir ihanettir.

Ama derseniz ki hainler kim?


İşte onu bilemiyorum. Hainler kim, siz karar vereceksiniz, onları bulacak ve bu ülkede bir daha ihanete asla izin vermeyeceksiniz[3]...

KURT KAPANI'NDAN...

___________________________
[1] Genelkurmay Başkanlığı'nın 12 Nisan 2007 Basın açıklaması.
[2] Üçgendeki Tezgah, araştırma, s. 202, A. Cem Ersever, 1993,Milenyum Yayınları.
[3] İhaneti Gördüm, araştırma, Erdal Sarızeybek, 2007, Pozitif Yayıncılık.


Erdal SARIZEYBEK, 17 Ekim 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: KURT KAPANI; Söz Konusu Olan Vatandır, Tehlike Ağır ve Y

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Ara 06, 2010 20:57

Kurt Kapanı İsrail Ambargosunda

Yahuda Medyasından Kurt Kapanı’na Ambargo!

Kurt Kapanı
önemli bir kitap, içine çekildiğimiz tuzağın iç yüzünü açıklıyor, Wikileaks belgesiyle değil, gerçek belgelerle.

Kurt Kapanı yakın Türk tarihini aydınlatan bir akademik doküman, Muavenet zırhlısından başlayıp Uğur Mumcu ile devam, ardından Orgeneral Eşref Bitlis kazası, Binbaşı Cem Ersever’in istifası, derken PKK ile yapılan ateşkes ve Özal’ın ölümünü mercek altına alan ve olayları belgelerle, mantık bağıyla aydınlatan bir kitap.

Bu olayları yan yana koyduğunuzda, Bingöl’de 33 askerimizin şehit edilmesi olayının ardındaki strateji de apaçık görülüyor. Çiller’in neden şiddete şiddet politikası izlediği ve bu durumun ülkemizi nereye taşıdığı da apaçık gözler önünde.

Ve İsrail…

Bugün Erdoğan siyasetinin ardındaki etnik ve dini ayrıştırmanın bir İsrail siyaseti olduğunu da açıklıyor bu kitap, belgesi var; 1980’lerde İsrail için Strateji, Dünya Siyonist dergisi Kivinum’da yayınlanmış, yazarı Oded Yınon.

Ve ABD…

Bir ve İkinci Körfez savaşlarındaki Irak’a müdahale planının arkasında İsrail’in Yahudi planı olduğu da açık. Büyük Orta Doğu denilen projenin bir İsrail planı olduğu da açık, belgeleri var, birleştirdik tüm bunları ve yan yana getirdik.

Böylesi bir araştırmanın medyada (Cumhuriyet Gazetesi hariç), tek bir satırla dahi yer almaması biraz garip değil mi?

Öyle ya bu Yahuda medyası, her gün bize Eşref Bitlis olayını hatırlatıyor, Türk Ordusu hakkında kuşkular yayıyor ama bu olayın gerçeğini anlatan Kurt Kapanı hakkında tek bir satır dahi yok!

Özal’ın ölümü kuşkulu diyorlar ama dönüp bizim yazdıklarımıza bakmıyorlar bile!

Anlattıklarımız masal değil, yakın Türk tarihi. Kaynaklarımız sağlam; 1991 ve 2003 Körfez Savaşlarındaki siyasetimizi açıklayan belgemiz Genelkurmay’a dayanıyor.

Anlattıklarımız masal değil, yakın Türk tarihi. Kaynaklarımız sağlam; Özal-Çiller ve Erdoğan siyasetlerinin birbirinin devamı olduğunu Genelkurmay belgeleriyle açıkladık biz. Üzerine de Binbaşı Cem Ersever ile Uğur Mumcu’nun yazdıklarını ekledik, bu da yetmedi, araştırmacı yazar Fikret Bila’nın röportajlarını koyduk. Bunu da yeterli görmeyip yaşadıklarımızı ve bize yaşatılanları ilave ettik.

İsrail’e gelince, The Zionist Plan for the Middle East (A Strategy for Israel in the 1980's) belgesi ve bu belgenin Türkiye’de ilk kez yapılan tercümesi tek başına yetiyor. Ülkemizdeki yazarlar, araştırmacılar, akademisyenler sadece bu planı okusun, Orta Doğu’da ve ülkemizde ne oluyor, hemen görecek ama ne yazan var ne çizen ne de araştıran.

ABD’ye gelince, bir yazarımız şöyle diyor ABD’nin kirli planı için; “Amerikalı emekli bir Albay olan Ralph Peters’ın Pentagon’un resmi yayın organı kabul edilen Armed Forces Journal’ın 2006 Haziran ayı sayısında yayınlanan makalesi “Blood Borders (Kanlı Sınırlar)” ve bu makaleye ek olarak dergide yayınlanan yeni Ortadoğu haritası maalesef yayınlandığı dönemde Cumhuriyet Gazetesi hariç ülkemizde hiçbir gazete ve dergide ciddi anlamda yer bulamadı. Oysa bu makale ve harita Pentagon kaynaklı olduğuna göre ABD’nin yeni Ortadoğu politikaları konusunda eşi bulunmaz bir kaynak ve bu nedenle çok dikkatli incelenmeli, üzerinde tartışılmalıdır.”


Biz bu planın orijinal metnini bulup tercümesi yapıp sizlere sunduk, Kurt Kapanı adlı kitabımızda.

Bir medya uzmanı Kurt Kapanı kitabını okumuş ve bize şöyle demiş ti; “Erdal bey, bu kitap hakkında yazacak bir tek kişi bulamazsınız, ne televizyondan ne de gazetelerden, çünkü için İsrail var…”

Olsun, umutsuz değiliz, bizim ülkemizdeki Yahuda medyasının Kurt Kapanı üzerinde tek bir satır yazmasa da, Türk milletinin dikkatlerini bu sinsi tuzaklara çekmese de, biz umutsuz değiliz.

Bu kitabı siz okuyunuz ve etrafınıza okutunuz, Yahuda medyası yapmasa da biz, kendi gücümüzle bunu yapabiliriz.

Okuyunuz, zaten okuduktan sonra ne yapmanız gerektiğinize siz karar vereceksiniz…


Erdal SARIZEYBEK, 29 Kasım 2010
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!


Şu dizine dön: Erdal SARIZEYBEK

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x