
Bazı kesin gerçekleri öncelikle ifade edelim: İnsanlar dahil, dünyadaki can varlığı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya... Bu küresel felakete gidişin en büyük sorumlusu Amerika Birleşik Devletleri... Amerika, ülkesini öyle yüksek bir refah seviyesine, ve öylesine çılgın bir tüketim ekonomisine alıştırmış durumda ki, yalnız kendi iç kaynaklarıyla bunu sürdürebilmesi artık mümkün değil. Bundan dolayı kendi içinde bir paylaşım kavgasını olabildiğince erteleyebilmek için dünyadaki enerji kaynaklarını ve doğal kaynakları denetimine almak zorunda. Bunun için de, dünya kamuoyundan gelebilecek tepkilere aldırmadan, her türlü çatışmayı göze almış durumda...
Zbigniew Brzezinski 1997’de yayınlanan “Büyük Satranç Tahtası” adlı kitabında, Amerika’nın dünya egemenliği için mutlaka Avrasya’ya gücünü kabul ettirmesi gerektiğini yazıyordu. Bunu gerçekleştirebilmek üzere Amerika, terör ile mücadele gerekçesiyle Orta Asya’nın göbeğine, Afganistan’a yerleşmiştir. Öbür taraftan, iç çatışmalara son vermek, barış sağlamak bahanesiyle Avrupa’nın ortasına, Balkanlara, Kosova ve Makedonya’ya girmiştir.
Ama dünya egemenliği için asıl gereken, Avrasya’nın merkezini ele geçirmektir. Avrasya’nın iki tarihi ticaret yolu vardır. Baharat Yolu denilen Hindistan ticaretinin kilit noktası Bağdat’tır. İpek Yolu denilen Çin ticaretinin kilit noktası ise İstanbul’dur. Baharat Yolu günümüzde uyuşturucu ticaretinin, İpek Yolu ise enerji nakil hatlarının ana güzergahı haline gelmiştir. Amerika, Hindistan ticaret yolunun kilit noktası Bağdat’a zorbalıkla girmiş, dünyanın en eski uygarlık diyarının yanıp yıkılmasına, yüz binlerce insanın can vermesine aldırmadan burada tutunmaya çalışmaktadır. Fakat ana hedefi Avrasya’nın merkezi İstanbul’u ele geçirmektir. Bunun için Ermeni soykırımı, Konstantinopolis Patrikliği gibi çeşitli kılıflar dünya kamuoyuna pazarlanırken, başlıca icra gücü olarak Kürtler hazırlanmaktadır. Barzani’nin Beyaz Saray’da ABD Başkanı ve Vatikan’da Papa tarafından sırtı okşandıktan sonra, Güneydoğu Anadolu’da artan devlet karşıtı hareketler, gidişatın canlı ve kanlı işaretleridir. Amerika Türkiye üzerindeki menhus emellerini gerçekleştirmek için ucuz Kürt kanı kullanmak hesabındadır. Barzani ve Talabani gibi vicdansız aşiret reisleri, PKK gibi cinayet örgütleri Amerika’nın bu karanlık amaçlarına alet edilmiş maşalardır.
Bugün aklı başında olan, Amerika’ya satılmamış, ya da bedavadan gönül vermemiş her Türk vatandaşı ülkesine en büyük düşmanlık kaynağının Amerika olduğunun bilincindedir. Amerika Türkiye’yi haritadan silme hesapları içindedir. Müttefikliğin ötesinde aile büyüğü sayılan İngiltere ile Avrupa Birliği ülkeleri de bu hesabın destekleyicileridir. Kürt, Ermeni, Ortodoks Patrikliği gibi konularda aralarında en ufak bir fikir ayrılığı yoktur.
Durum bu kadar açıkken, böyle bir parçalanma, tutsak edilme girişimi ile karşı karşıya iken Türkiye ne yapmaktadır? Hiçbir şey, hayret! Arada bir resmi beyanlar veriliyor: “Endişelenecek bir şey yok; ne Amerika ne de Avrupa Türkiye’den vazgeçemez; ortada bazı sorunlar, pürüzler olsa da sonuçta müzakere yoluyla bunların üstesinden gelinebilir...” Vurdumduymazlığın böylesinin tarihte bir başka örneği var mıdır acaba? Benim bildiğim yok.
Ülkesinin kaderiyle çok ilgili bir vatandaş olarak, benim aklımın ve vicdanımın hiç kabul edemediği bir durum da Türkiye’nin Silahlı Kuvvetlerinin can düşmanımız Amerika ile hâlâ aynı askeri ittifakın içinde, yani NATO’da bulunmayı sürdürebilmesidir. NATO’nun ve o vesileyle Amerika’nın askeri gücünün Türkiye’deki varlığı, Amerika’ya teslimiyetin bence en açık göstergesidir. Osmanlı mandacılarının gafleti ve İngiliz savaş gemisiyle sarayını terkeden Vahdettin’in hainliği üzerine bitip tükenmez laf üretenler, Türkiye’deki NATO’nun ülkemizin hangi çıkarlarına hizmet ettiği üzerine hiç düşünüyorlar mı, merak ediyorum.
Sözü daha fazla uzatmaya gerek yok. Ben görüşlerimi bir kere daha açık ve seçik ifade edeyim:
1. Amerika kendi çıkarları için, genelde bütün dünyayı bir felakete sürüklemekten çekinmemektedir.
2. Amerika için dünya egemenliğinde ele geçirilmesi gereken en stratejik nokta Avrasya’nın merkezi olan İstanbul’dur.
3. İstanbul’u ele geçirmek için Türkiye’nin parçalanması gerekmektedir.
4. Türkiye’nin parçalanması için Amerika, aktif güç olarak Irak’ın parçalanmasında kullandığı Kürtleri öne sürmektedir. PKK’nın da, Barzani’nin de, Talabani’nin de gerisinde Amerika vardır.
5. Amerika Türkiye’nin can düşmanı haline gelmişken, ülkenin savunması ve güvenliğini sağlamakla görevli Silahlı Kuvvetlerimiz NATO içinde can düşmanının kumandasında etkisizleştirilmiş durumdadır.
6. İç anlaşmazlıklarla aklı karıştırılan Türkiye’nin yeni bir kurtuluş hareketine ihtiyacı vardır.
7. Bu kurtuluş hareketinin ilk adımı Silahlı Kuvvetlerimizi NATO emrinden çıkarmak, askeri gücümüzü ulusallaştırmak, NATO vesilesi ile Türkiye’de melanet tezgahı kurmuş olan Amerikan askeri gücünü yurdumuzdan uzaklaştırmaktır.
8. Böyle bir hareket dünyada da Türkiye’ye hayranlık ve saygı kazandıracaktır. Türkiye bunu başaracak güce sahiptir. Tereddüdü olanlara Mehmed Akif in “Korkma!” diye başlayan İstiklal Marşı metnini bir kere daha dikkatle okumalarını tavsiye ederim.
Halit REFİĞ, 2005