
Mondros ateşkesiyle (30.10.1918) Osmanlı Ordusu silahlarını bırakırken İngilizler ve Fransızlar Anadolu’da karakollarını çoktan kurmuştu. İngiliz raporlarında “silahları toplamakta zorlanıyoruz” der. Ancak İngiliz askerinin çok daha öncelerden Anadolu’da var olduğuna dair bilgiler düşüyor önümüze.
Bazı kaynaklarda Fransız tütün şirketinin kendi kolcu askerinden söz edilir. “Çökertme’den çıktım da Halil’im” türküsündeki kolcular işte o Fransız askerleridir.
Bazı kaynaklara göre İngilizler daha 1881’lerde Duyunu Umumiye ile birlikte askerlerini buraya yerleştirmeye başlamışlar. Bu yönde bilgilere tek bir kaynakta ulaşmak çok zor. Ancak, tesadüflerle karşımıza çıkan bilgileri bir araya getirdiğimizde çok ciddi derecede İngiliz askeri varlığı olduğunu anlıyoruz.
Kafkas bölgesindeki varlıkları ise çok ciddi boyutta görünüyor. İslam Cumhuriyeti (Şura Devleti) Kars’ta kurulduğunda İngilizler burayı iki kere basmış ve parlamenterlerini esir alıp Malta adasına götürmüşler. Bu sırada Batum’da Ardahan Kışlası adıyla bir İngiliz hapishanesi olduğunu öğreniyoruz. Anlıyoruz ki bölgeden aldıkları Türk esirleri önce buraya getiriyorlardı, oradan da Malta’ya.
İstanbul’da kurulan Karakol Cemiyetinin ilk işi İngiliz karakollarına baskın düzenleyerek İngilizlerin esir aldığı İttihatçı subayları kurtarıyorlardı. Örneğin, Batum’daki Ardahan Kışlasından Nuri Paşa’yı kaçırmışlar. Karakol Cemiyetinin kurucularından biri de Talat Paşa’dır. İngilizlerin Berlin’de öldürdükleri Talat Paşa.
Aşağıdaki kaynakta Karakol Cemiyetinin İngiliz karakollarına yaptıkları baskınlarla Türk esirleri kaçırma girişimlerinin oldukça fazla olduğundan söz edilmektedir.
http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-05/kurtulus-savasinda-istanbul-gizli-gruplari
Duyunu Umumiye’nin limanlarımızda kurduğu gümrük karakollarında İngiliz askerleri vardı. Ankara Tren İstasyonunda İngiliz Karakolu, Ulus’ta ise Fransız karakolu vardı.
Trabzon’daki İngiliz komiser Rize havalisine de bakıyordu. Örneğin, İngiliz’e vergi vermek istemeyen tüccarı eşkiyalıkla suçlayan raporlar düzenliyor, onlar da dağlara çıkıp kaçak yaşamaya mecbur kalıyordu. (Bu kaçaklar daha sonra Kuvayi Milliye saflarına gönüllü oldular. İpsiz Recep’in de mahallesi olan Portakallık mahallesinde toplanan 800 kadar kaçak Topal Osman’ın müfrezesine katılarak hep birlikte Miralay Arif Bey’in komutasında İnönü ve Sakarya cephesinde savaştılar. Onlar bu savaşın aslında bir İngiliz-Türk harbi olduğunu gayet iyi biliyordu. (Mehmet Arif Bey kurtuluştan sonra Atatürk’le birlikte Rize’ye geldi ve kaldıkları yere çok yakın olan Portakallık Mahallesine geçerek amcaoğlu İbrahim Finci’yi ziyaret etti.)
Erzurum İngiliz komiseri Yarbay Rawlinson çok meşhurdu. Ardahan Kars Kafkasya vatanseverlerini Malta’ya gönderen oydu. İngiltere için çok önemli birisiydi. Kazım Karabekir tarafından esir alındı. Miralay Mehmet Arif Bey’in anılarında onun Malta esirleriyle takas edildiği anlatılır. Bu bilgi aşağıdaki kaynakta da doğrulanmaktadır.
(http://www.haber10.com/makale/29546/#.VdtqHiXtkoI)
“İngiliz aristokrasisinden bir aileye mensup olan Yarbay Rawlinson, General Sir Henry Rawlinson’un kardeşi olup İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’un yeğeni ile evlidir.
16 Mart 1920’de İstanbul’un İtilaf devletleri tarafından resmi olarak işgal edilmesi ve bazı mebusların tutuklanmasına misilleme olarak Rawlinson ve maiyeti Erzurum’da tutuklanırlar. 1 Kasım 1921’de Malta’da mevkuf Türk esirleriyle İnebolu’da takas edilen Rawlinson memleketine geri gönderilir.”
Konya’da İngiliz Yüksek Komiserliği vardı.
([url]ahmetsaltik.net/arsiv/2012/07/Ingiliz_Gizli_Belgelerinde_Türkiye_Erol_Ulubelen_kitap_ozeti.pdf[/url])
Adana, Antep, Maraş doğrudan Fransız işgali gördüğü için burada karakollardan söz etmiyoruz. Ancak Maraş’ın Fransızlar tarafından işgal edilmesinin öncesinde burada da İngiliz komiserliği vardı.
Samsun, Amasya, Çankırı...
Amasya köylerinde halkı İngilizlere karşı örgütleyen Miralay Mehmet Arif (Finci) esir aldıkları İngiliz askerlerini önlerine katarak resmigeçit yaptı. İngiliz askerlerin esir alındığını görmek Amasya halkını çok heyecanlandırmış ve bu milli heyecan ile Amasya genelgesi halka açıklanmış.
Amasya Tamimi sırasında gerçekleşen olayları yazar Nazmi Eroğlu’nun “Ayıcı Arif, Atatürk’ün Okul ve Silah Arkadaşı, Miralay Mehmet Arif Bey” (Yeditepe, İstanbul 2014) adlı kitabından, Atatürk’ün emir eri Ali Metin’in anılarından alıntı olarak verdiği bölümden okuyalım: (s.86)
“Ayrıca, yine Arif Bey’in teşkilatlandırdığı köylüler İngiliz karakollarını basmış ve ellerine geçirdikleri İngilizleri önlerine katarak geçit resmi yapılan yere gelmişlerdir. Köylülerin ellerinde ise ancak nefs-i müdafaa yapabilecekleri silahlarla meydana getirdikleri bu manzara izleyiciler üzerinde etkili olmuştur. Neticede Yarbay Arif’in emriyle teşkilatlanıp dağda toplanan bu köylüler yırtık elbiseleri, yalın ayakları ve açık bağırlarıyla Amasya meydanına dökülen aslanlar gibiydiler. Bu tertibin amacı ise Mustafa Kemal Paşa’nın tabiriyle ‘köylerini korumak isteyen ve koruyan köylüler’ imajını vermekti.”
Bunlar İngiliz gözlemcilerin gözü önünde oluyordu. İstanbul’daki işgal kuvvetlerinin valisi bu olanları anında öğreniyordu. Londra’da yapılan bir toplantıyla Kuvayi Milliye’yi resmen tanımış oldular, çünkü esir alınan İngiliz askerleriyle ilgili sorunlarını Osmanlı hükümeti ile konuşacak halleri kalmamıştı. Londra toplantısında bir manevra yaptılar, İngiliz işgalini gözden kaçırtmak için “Bu bir Türk-Yunan sorunudur” şeklinde cümle kullandılar.
Yani, bugün de emperyalizmin taktiği hiç değişmiyor, kendini maskelemeyi biliyor. Biz şimdi İngilizle Amerikalıyla değil Kürtle savaşıyoruz, böyle kuruyorlar cümleyi.
Sonra. Girdik Nato’ya, yıl 1952, üsleriyle tesisleriyle doldular yurdumuza. 103 tane üs ve tesisleri vardı, halkımız Amerikan ve İngiliz askerlerini pek görmezdi. Ta ki 68’li devrimci gençler Amerika’nın maskesini düşürmeye karar verene kadar.
Ne zaman ki Deniz Gezmiş ve arkadaşları Ankara Balgat tesislerinden 2 Amerikan askerini kaçırdı, o zaman duyduk varlıklarını.
Ve, Sinan Cemgil ve arkadaşları Kürecik’e Amerikan üssünü vurmaya gittiler, Kürecik dağında kızılca kıyamet koptu, hepsi de orada şehit oldu, o zaman ülkemizde yabancı üsler var diye duyduk.
Ve sonra, Mahir Çayan ve arkadaşları, Ünye’deki Nato tesisinden 3 İngiliz askerini Kızıldere’ye kaçırdılar ve yiğitçe öldüler, düşmanın maskesini düşürdüler.
Hepsi de emperyalizmin askerleri varlığını halka göstermek için kendilerini feda ettiler. Bu noktadan bakınca Amasya köylerinden İngiliz askerlerini toplayıp halka teşhir etmekle aynı şeydir.
Mahir Çayan sayesinde duyduk ki Karadeniz sahili boyunca her ilde bunların radar tesisleri var. Onları Kızıldere’de öldürenler oradaki 3 İngiliz (biri Kanadalı) askeri de beraber öldüreceklerini bilmiyor olamazlardı. Mesaj verdiler, “bizim askeri varlığımıza isyan ederseniz kendi askerimize bile acımayız” dediler. Bir kişiyi sağ bıraktılar, anlamlıdır. Adam anılarını yazmadı, “muhtarın evinde oturuyordu, İngilizler burada diye jandarmaya telefon ediyordu” dedikodularını bile yalanlamadı. Hainliğine milletin meclisinde devam etsin diye önünü açtılar.
Sözü uzattım. Ve bugün.
PKK neden bugüne kadar tek bir Amerikan askerine dokunmadı, soruyorum. Adana ABD Konsolosu iki günde bir Diyarbakırlardaydı, “defol” dediklerini hiç duymadık.
Nerden nereye geldik... Sevr’in imalatçılarıyla tam bir örtüşme hali. Bir tek mandacı Halide Edipleri eksikti, ondan da var artık, ayağına kadar gidip “sen bizi koru” diyor. Zemin çok kayganlaştı, HDP’ye oy isteyen Fazıl Say bile bugünkü Hürriyet gazetesinde “CHP’ye oy verdim” demek zorunda kaldı, bilmem Paris’te bir daha konsere çıkartırlar mı?
Şunu unutmasınlar, Türk halkı ve Türk askeri gerçekte kiminle savaştığını artık çok iyi biliyor. Yeniden Kuvayi Milliye mi, evet!
Bu yazımı gözünü kırpmadan PKK’nın üstüne giden Türk askerine ve Türk polisine armağan ediyorum.
26 Ağustos Zafer Bayramınız kutlu olsun!
Zafer yine Türk milletinin olacaktır!
Eğitimci-Yazar Mahiye MORGÜL, 24 Ağustos 2015
http://www.mahiye.net
mahiye@gmail.com

