'Lozan hezimettir' diyen cahilötesine şunları sorun / Kıymet Nadir BİNDEBİR

'Lozan hezimettir' diyen cahilötesine şunları sorun / Kıymet Nadir BİNDEBİR

İletigönderen Oğuz Kağan » Cum Eyl 30, 2016 16:23

'Lozan hezimettir' diyen cahilötesine şunları sorun

#LozanHezimettir diyen cahile şunları sorun;

-Lozan görüşmelerinde ısrarla Anafartalar sahilinde (Anzak Koyu) 409 hektarlık toprak talebinde bulunan Lord Curzon’a İsmet İnönü’nün tavrı ne oldu? (doğru cevap: Curzon’u görüşmelerden çekilmekle tehdit etti, barış istemeyen taraf olmakla suçlayacağını söyledi.)

-2004’te dönemin Avustralya Başbakanı John Howard ve Yeni Zelanda Başbakanı Helen Clark Çanakkale’ye geldiğinde, #LozanHezimettir diyen cahilötesi şahıs, Anafartalar sahilinde 409 hektar toprağı Avustralya Kültürel Miras Alanı ilân etmeye rıza gösterdi mi göstermedi mi?

-O bölgeye diplomatik statüde ve Türk kanunlarına tâbi olmayan yabancı silâhlı güç gönderilmesini kabul etti mi etmedi mi?

-Genelkurmay ve Dışişleri tarafından “bunu yapamazsınız, o bölgede egemenliğin başka ülkelere devri demektir” diye ikaz edildi mi edilmedi mi?

Cahilötesi şahıs durup durup “herkes haddini bilecek” diyor ya, evet, herkes haddini bilecek!..

Haddini bilecek ve kendisini 220 IQ sivil-askeri dehâ Atatürk’le değil, 1994 belediye seçimlerinden 2013 sonuna kadar 20 yıl aynı yastığa baş koyduğu ilkokulu dışarıdan bitirme sümüklü vaizle kıyaslayacak.

http://www.acikistihbarat.com/Sayfalar/haberdetay.aspx?id=6476
Geçer mi Bu Şarap Boğaz'ımızdan? - Kıymet Nadir Bindebir
Tarih: 02/04/2007
http://www.acikistihbarat.com

Biz de gittik, birşeylere tanık olduk, birşeyler okuduk, birileriyle görüştük ve anladık ki; Çanakkale, tüm ilçeleri, Bozcaada, Gökçeada ve özellikle Gelibolu Yarımadası öyle bir coğrafyadır ki; çalıp götüremesinler, özelleştirip satamasınlar, yandaşlarına peşkeş çekemesinler, yabancı/uluslararası kuruluşlara devredemesinler diye dağındaki kekiğinden, asmasının çubuğundan, deniz dibindeki batığına kadar herşeyinin envanterini çıkarmamız gerekiyor. Çünkü, neye sahip olduğumuzun en kısa zamanda farkına varmazsak eğer, son çığlığımız camkıran frekansında olacak.

Başlarken, Çanakkale Boğazı'nın stratejik, jeopolitik önemini anlatıp da okuyucuya 'ilkokul dışardan' muamelesi yapmayacağız. 1915'ten de bahsetmeyeceğiz. Bir tek şeyi hatırlatacağız;

İngilizin 1915'te işgal edemediği Yarımada'yla ilgili toprak taleplerini,
Lausanne Anlaşması'nın görüşme sürecinde İngiltere Heyet Başkanı Lord Curzon yeniden gündeme getirir.

Curzon, 'çıkartma yaptıkları toprakları' (Anafartalar Sahilindeki 436 hektar alan) açıkça talep edince, İsmet İnönü, bu konuda ısrar edildiği takdirde görüşmelerden çekilmekle tehdit eder.

Çanakkale'de değişim, 2002 Kasım'ında Türkiye'de İskenderpaşa Dergahı'nın iktidara gelmesinden sonra başlar.

-2003 yılında Çanakkale Sümerbank Suni Deri İşletmesi önce özelleştirilir, sonra da satılır ve kapatılır. İşçisi işsiz kalır.

-Ekim 2003'te özelleştirilerek satılan Çanakkale PETKİM kapatılır, işçisinin bir kısmı Aliağa'ya nakledilir.

-2003'de Türkiye'nin tek ve dünya standartlarında çok kaliteli kanyak üreten Çanakkale Kanyak Fabrikası önce özelleştirilip American Texas Pasific Group adlı Amerikan firmasına normal değerinin üç katı bir fiyata satılır, 2007'de de kapatılır.

(Aynı Amerikan şirketi MEY A.Ş.'den TEKEL'e ait bütün içki fabrikalarını önce üç katı fiyatına satın alıyor, sonra birer birer kapatıyor, Yozgat Bira Fabrikasının akıbeti de aynı olmuş).

Fabrikanın denize sıfır konumda yüzlerce dönüm arazisi şimdi o Amerikan şirketinin malı . İşçilerin birkaçı boş fabrika binalarında bekçi olarak istihdam ediliyor. Üreticinin fabrikaya satacağı mahsulü de elinde kalmış.

Çanakkale Kanyak Fabrikası için rakamlar: 15.000 ailenin geçim kaynağı üzüm üreticiliği, Kanyak Fabrikasındaki işinden çıkarılma tebligatı alanlar 2.000 aile.

Çanakkale üzümü konusundaki uzman görüşü;

Kanyak için ekilen kara üzüm başka bir yerde kullanılamaz. Bilim adamlarının söylediklerine göre dünyanın en değerli şaraplık üzümü de Çanakkale'de yetişiyor.

Bu şans, küresel ısınmanın Çanakkale bölgesine yan etkisiymiş.

2004 yılında Akepe'li Belediye'nin yaptırdığı 6.5 kilometrelik Anafartalar Sahil Yolu (Anzak Koyu) altı ay sonra çöktü.

Yeni yolun yapım ihalesini mucizevi şekilde yine aynı şirket kazandı. 2007 Mart ayında o yolda yine aynı şirketin grayderleri çalışıyordu. Koyun yapısı tamamen değişmiş, yarımadanın doğal kıyısı, görüntüsü tamamen bozulmuş. Gözümle insan kemiği görmedim ama Gelibolu Yarımadası'nda herhangi bir noktayı tırnağınızla kazısanız insan kemiği çıkar, boş kovan çıkar, şarapnel çıkar. Olmaması imkansız. Akepeli belediyelerin çevre koruma becerileri ve estetik anlayışları herkesin malumu.

Yol çökmesi rezaletinden sonra, Avustralya 'Yol çalışması yaparken şehitlerimizin kemiklerini döküp saçıyorsunuz' (sapına kadar haklıydılar), 'Onbinlerce turist getirip turizminizi patlatacağız'' (Akepe zihniyetini dibine kadar anlamışlardı) diyerek ilk aşamada 409 hektarlık Anafartalar'ı (Anzak Koyu) 'Avustralya Kültürel Mirası' ilan etmek ve ''özel statü'' ister.

Avustralya'nın Çevre ve Miras Mevzuatı incelenip de Ulusal Miras Alanı ilan edilen bölgelerin bakımı ve idaresinin Avustralya tarafından üstlenilip, bu bölgelerde yargı ve asayişin Avustralya makamlarına bırakılması gerektiği anlaşılınca, babalar gibi satma meraklılarına bunun 'toprak kaybetmek' demek olduğu izah edilir de, dizginlenirler.

Avustralya Parlamentosu Gelibolu Komisyonu'nun 2004 tarihli raporlarından genel havayı yansıtmak için birkaç cümle alıntılıyoruz:

''1.1 Türk Devleti'nin egemenliği

Bu Komisyon'un konularına ilişkin olarak yapılacak incelemeler için açıklıkla belirtelim ki; Gelibolu Yarımadası Türkiye toprağında yer almaktadır . ( 1.1 Sovereignty of the Turkish State It is critical to any inquiry into the issues before this Committee that it is restated unequivocally that the Gallipoli Peninsula lies within the territory of the Turkey)''.

Aynı maddenin devamında;

' 'Türkiye'nin egemenliği olgusunun, bu Komisyon'un mütalaasının özünü oluşturan sorun/konu (issue) olduğu peşinen ve açık şekilde belirtilmelidir'' ( The facts of Turkish sovereignty is an issue that lies at the core of this Committee's deliberations and must be stated up-front and unequivocally)''.

2005 yılına ait Parlamento tutanaklarında da; Ulusal/Kültürel Miras ilanı talebininin yumuşatılıp Gelibolu'nun 'sembolik olarak tanınması (recognition)' ifadesi yer alıyor.

Yine dönelim Çanakkale ekonomisine;

-2005'te Çanakkale'de Vigneron A.Ş . şirketi, Avustralya ve Yeni Zelanda'yla ortak Pax-Mey (Barış Şarabı) marka bir şarap üretmeye karar verir.

Vigneron'un Yönetim kurulu Başkanı Raif Aktur (11 Mart 2007 tarihli yerel Aynalı Pazar gazetesinde) diyor ki;

''Çanakkale'nin değişik bölgelerinden toplanan Sauvignon Blanc ve Semillion üzümlerinin karışımı ile Bozcaada'daki Corvus Şarap Fabrikası'nda 23 bin litre beyaz şarap ürettik ve bunu bir konteyner ile Avustralya'ya ihraç ettik . Yeni Zelanda'dan Sauvignon Blanc üzümlerinden elde edilen beyaz şarap da Avustralya'ya gönderildi. Avustralya'nın Semillion üzümlerinden ürettiği şarap, Yeni Zelanda ve Türkiye'nin şaraplarıyla, Avustralya'nın şarap bölgesi olan Hunter Vadisi'nde Peppertree Şarap Fabrikası'nda karıştırıldı. Yüzde 75.1'i Türkiye , yüzde 17.6'sı Avustralya ve yüzde 7.3'ü Yeni Zelanda şarabından oluşan Pax Mey şarabının dolumu Avustralya'da yapıldı. Toplam 72 bin şişe şarap üç ülkeye 24'er bin şişe olarak gönderildi. Böylece biz de ülkemiz adına bir ilki gerçekleştirerek ihraç ettiğimiz şarabı, karışmış olarak ithal ettik.''

Dünyanın en kaliteli şaraplık üzümü bizde. Üretiyoruz, gönderiyoruz, adam dörtte bir oranında kendi şarabıyla karıştırıp şişeliyor, bize geri satıyor.

Yüzde 75'i Türk şarabı olduğu halde neden onlar %25'i bize göndermiyor, biz burada şişelemiyoruz?

Daha küçük miktar Türkiye'ye gönderilse nakliyeden kar edilmez mi? %75'i bizim şarapsa neden 72 bin şişe 3 ülke arasında eşit olarak paylaşılıyor da şişelenmiş şarabın dörtte üçü Türkiye'ye gönderilmiyor? Kaça ihraç ettiğimizi sonra kaça ithal ettik? gibi bir sürü soru geliyor aklıma.

-2007'de Çanakkale'de üretim durma noktasında.Artık üretemeyen bir şehir olan Çanakkale ekonomisi, 2004'ten bu yana, son 3 yılda %25 küçülmüş. Yatırım yok, istihdam yok. Önce özelleştirme arkasından kapatma var. İhraç ettiğin malı sonradan ithal etme var. Çanakkale'yi ayakta tutan 20 bin kişilik öğrencisiyle yılda 50-60 milyon Dolar kaynak sağlayan 18 Mart Üniversitesi. Bir o kalmış ellerinde.

İçinize daral gelmediyse okumaya devam edin, çünkü üniversite de ''gidici'' gibi görünüyor.

Avustralya'nın Ankara Büyükelçisi Jean Dunn 2007 Mart ayında Çanakkale'yi ziyaretinde şöyle demiş:

' 'Çanakkale bizim için çok önemli . Bu nedenle burada konsolosluk açtık. Avustralya Çanakkale ile uzun yıllardır ilişki içindedir. Burada belirli gruplara destek sağlamaktadır. Özellikle Anzak Günü için yapılan hazırlıklar çerçevesinde alınan mal ve hizmetlerin yanısıra, hayvancılık, tarım, şarap üretimi, okullar ve üniversite gibi alanlarda da çalışmalar sürecek .''
(19 Mart 2007 Çanakkale Gündem gazetesi)

Öyle görünüyor ki; Çanakkale'nin Avustralya için önemi sadece tarihi değil. Şarap bağlarıyla, tarımıyla, okullarla ve 18 Mart Üniversitesiyle de ilgililer.

Aynı konuşmasında Dunn;

''Avustralya Hükümeti olarak Avustralyalıların Çanakkale'de daha uzun süre kalmalarını sağlamak için çalışıyoruz''

diyor. 'Uzun'dan kastettiği süre nedir bilemiyorum, belki birkaç gündür, birkaç haftadır ama son beş yıldır Türkiye, yabancıların gayrımenkul satın alarak sürekli yerleşmek için tercih ettiği cennet olduğuna göre Büyükelçi 'daimi ikamet'i de kastetmiş olabilir.

Haksız da değil uzun süreden kastı 'sürekli' ise. Yerinde olsam ben de aynı şeyi yaparım kendi ülkem için. Alman Alanya'yı Antalya'yı alıyor, İngiliz Didim'in etrafına dikenli teller çekiyorsa, İsrail GAP bölgesinin tapusunu üzerine geçiriyorsa, Çanakkale de neden Avustralyalıların yerleşim yeri olmasın? Üstelik bağ var bahçe var, şarap yapmayı da bilirler.

-Bu yıl 18 Mart'ta RTE'den önce Bakanları (uyuyan da) gelip Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Park'ına gidip incelemelerde bulundular.

Yetkililere de ''Aman Başbakan çok hassas'' ikazı yaptılar (11 Mart 2007 Aynalı Pazar gazetesi). Herhalde bu ikaz üzerine, Kabatepe'deki müzenin girişine Atatürk'ün yanına RTE'nin de çerçeveli resmi asıldı.

Bu hassas Başbakan ve binlerce hassas partilisi, 18 Mart günü il ve ilçelerden pankartlı , otobüslerle Yarımada'yı dolaşmak üzere (türbanlarıyla, şalvarlarıyla) Eceabat'a geldiler.

Çayıra çimene yayılıp namazlar kılındı, yenilen lahmacunun kağıtları, içilen ayranın plastik kapları yerlere atıldı.

Ayranın verdiği rehavetle yerlerde uyundu. Şehitliklere giden yollar naylon parçaları, sigara izmaritleri, sümüklü kağıt mendil, teneke kola kutularıyla doldu. Eceabat trafiği felç oldu, orada yaşayan insanlar değil anma törenlerine gitmek, kapı önüne çıkamadılar. Yeri kirletenler, megafonlarla, otobüs kornalarıyla göğü de kirlettiler .

Bu da 19 Mart 2007 tarihli yerel Çanakkale Gündem gazetesinden:

''Başbakan RTE, Gökçeada ve Bozcaada yatırım adası olacak" dedi'.

Yine aynı gazetede haberin devamı;

''RTE yatırım yapmak isteyenlerin bedelsiz araziye sahip olabileceğini söyleyerek, yatırımcıların vergi ödemeyeceklerini, enerjide %50 indirimden faydalanacaklarını, SSK primlerinde ciddi anlamda düşüşler olacağını belirtti. Bozcaada'da, 'Ülkemizi bizlerden, dedelerimizden almak isteyenler, buralara girmek isteyenler, o emperyalist güçler hangi düşüncelerle buraya gelmişlerdir? Dünyanın bir ucundan buraya gelenlerin acaba emeli neydi? Niçin buraya kadar gelmişlerdi, ne vardı burada? Topraklarımızın üzerinde bırakın ameliyat yapmak, gölge yapmak isteyenler daha iyi cevabı bizden alırlar''

dedi.

Oysa, Gelibolu'da yaşayan gazeteci mi, tarihçi-araştırmacı mı olduğu belli olmayan Bill Sallers (google'a kalırsa Bill ve/veya William olarak o bir 'hiç' ) diyesiymiş ki;

''Recep Tayyip Erdoğan ile Avustralya Başbakanı John Howard arasında, 26 Nisan 2005'teki törenler sonrasında mutabakat görüşmeleri yapıldı.RTE, Avustralya makamlarına Anzak bölgesinde yapılacak çalışmalarda 'ortak tarihi araştırma' vaadinde bulundu''.

Bill bunun ( ve belki başka vaadlerin de) hesabını soruyor, sordukları da iki ülke arasında yazışmalara konu oluyor.

Öyle görünüyor ki; önümüzdeki dönemde Çanakkale Bölgesini, (özellikle Gelibolu Yarımadası ile Bozcaada ve Gökçeada'yı) bir ucundan Avustralya, bir ucundan rant meraklısı Akepe yandaşları çekiştirecek.

Daha iki gün önce 4 milimetrelik kör bir böceğin nesli tükenmesin diye 12 milyar Dolarlık demir madeninin kurulmasını engelleyen Avustralya bir yanda,

siperlerin içine çişini yapan (ısırgan otuyla teharetlenesice),

Yarımada'da bir 'Nurlu Kabirler' icad edip,

tarihi havasından çıkartıp ruhani bir mekan yaratmak isteyen Akepeliler bir yanda.

Sen ağa en ağa, bakalım bu ineği kim sağa?

Kıymet Nadir BİNDEBİR, 30 Eylül 2016
https://twitter.com/knbindebir
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 3 konuk

x