
Milli iradenin tecelligâhı olan TBMM, tarihinin en hareketli günlerini yaşıyor.
Milletin ‘iradesini’ temsil etmesi için seçip Meclis’e gönderdiği vekiller, ‘ülkenin bütün sorunlarını’ çözdükten sonra, ‘gelişmenin’ ve ‘kalkınmanın’ önünde büyük engel olan ‘anayasa’ meselesinin de icabına bakmak için harıl harıl çalışıyorlar.
Meclis’in aritmetik yapısı, ‘senaristin’ kafasında kurguladığı görüntünün bire bir yerine oturmuş olduğunu gösteriyor.
Başrole layık görülen ‘esas oğlan’; onunla oldukça fazla konuda kan bağı bulanan ‘üvey birader’; evdeki gidişe burun kıvıran fakat ‘gaz’ almanın dışında kendisinden beklenen hiçbir çıkışı gösteremeyen ‘delikanlı’; son olarak da ‘yanaşma’ takımı.
Kafalardaki ‘anayasal yıkımı’ gerçekleştirmeye en müsait yapıdır bu.
İmralı’dan aldığı talimat doğrultusunda hareket eden ‘yanaşma’ takımı, taleplerine ‘hukuki meşruiyet’ kazandırabilmek için başından beri işi sıkı tutuyor.
Yeni anayasa için ‘esas oğlan’, ‘üvey birader’ ve ‘yanaşma’ fikir birliği içerisinde.
Tek muhalif ‘delikanlı’ gibi.
***
‘Delikanlı’nın sandalye sayısı ‘değişiklik’ önünde herhangi bir engel teşkil etmiyor.
Bugün “Apo’yu asmayıp besleyen siz değil misiniz?” eleştirisine muhatap olan ‘delikanlı’, yarın da “Bu anayasayı sizin de içinde olduğunuz Meclis’te yapmadık mı?” hamlesi ile karşı karşıya kalabilir.
Meclis yapısının ‘milletin yüzde 95’inin temsil ettiği’ tezine sık sık yapılan vurgu, işte bu psikolojik zemini hazırlamak içindi.
Zira, ameliyatın ardından “Bu Anayasa değişikliği halkın yüzde 95’inin temsil edildiği bir Meclis’te yapıldı” propagandasına başlayacaklar.
Peki ‘esas oğlan’, ‘üvey birader’ ve ‘yanaşma’ içerik üzerinde anlaşabilecekler mi?
Kimilerine göre bir hayli imkânsız gibiymiş görünse de ne yazık ki evet, anlaşacaklar.
‘Esas oğlan’ın ve talimatlarına harfiyen uymaya çalıştığı ‘Sam Amca’nın kafasındaki düzen ‘Yeni Osmanlı’ kisvesi altında bir “Orta Doğu Birleşik Devletleri” değil mi?
‘Yanaşma’ da onun peşinde olduğunu göstermiyor mu ‘özerklik-eyalet’ talepleriyle?
Geride bir ‘üvey birader’ kalıyor ki kamuoyu ikna edilir edilmez o da tamamdır.
***
Peki, Ankara’da milletin gözleri önünde oynanan bu ‘tuluat’ oyunu niye?
Kimse arkasında ‘derin’ anlamlar aramaya çalışmasın. Şu an gördüklerimiz ‘güreş’ öncesi peşrevden ibaret. ‘Isınma’ turları atılıyor.
Son zamanlarda ‘zurnacı’ da devreye girdi ki meydanın şenleneceği artık aşikâr.
Silivri toplama kampında ‘zorunlu rehabilitasyona’ tabi tutulan rehinelere gelince.
Hiç merak buyurmayın, bugün değilse yarın mutlaka salıverilmeleri ihtimal dahilinde.
“Ordusunun, PKK ile silahlı mücadelede baş edemeyeceğini” açıklamış bir devlet, halkın oylarıyla seçilmiş milletvekillerini daha ne kadar içeride tutabilir ki?
Üstelik Kandil’den İmralı’ya kadar cümle bölücü güruhu için ‘geniş çaplı bir affın’ dillendirildiği bir dönemde, olacak iş mi bu?
‘Ocağın’ altı yakıldı, ‘kazan’ inceden inceye fokurduyor; Türkiye, ucu 1980 darbesine kadar uzanan ‘yeniden yapılandırma’ ve ‘dönüşümün’ cenderesinde yol alıyor.
‘İstikamet’ belli, yapılmak istenenler apaçık ortada.
İşin hazin yanı ise yapılanların ‘milli irade’ kılıfına büründürülmüş olmasıdır.
***
“Üç-beş çapulcu” söyleminin gelip dayandığı nokta, ‘yeniden tasarlanan’ bir devlet, ‘yeniden tanımlanan’ bir millet, ‘yeniden çizilmek’ istenen sınırlar.
Esas oğlan, çıraklık ve kalfalık döneminde ‘fincancının katırlarını’ ürkütmeden sinsice hamleler ile hedefe doğru ilerlemedeki maharetini ispatladı.
Bu başarıları ‘ustalık’ ile taçlandırmanın yolu ‘yeni bir anayasadan’ geçiyor ki durdurana aşk olsun.
İsrafil K. KUMBASAR, 23 Mayıs 2013
israfilkumbasar@yenicaggazetesi.com.tr