Milliyetçi söylemin dayanılmaz ağırlığı

Milliyetçi söylemin dayanılmaz ağırlığı

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Şub 09, 2009 10:53

Sevgili okurlar; geçen haftayı Davos, ekonomik kriz, yaklaşan seçimler ve CHP’nin garip açılımlarının altından çıkan çirkinliklerle geçirdik. Davos skandalıyla birlikte ortaya çıkan benim “akıl tutulması” diye nitelediğim manzaranın; AKP’li olmayan çevrelerde bile “Erdoğan’ı kahraman ilan etme” çabalarının da siyasi bir temeli olduğunu söylemeliyim. Bugün biraz bundan da söz etmek istiyorum.

Kimler destekledi?

AKP’liler ve yandaşları zaten önceden hazırlanmış bir senaryo gereği Davos’taki skandaldan sonra adeta ayağa kalkarak Türkiye’nin onurunun kurtarıldığını, nihayet bir Başbakan’ın yabancılara kafa tuttuğunu ileri sürdüler. AKP’li olmayan kesimin ise kafası karıştı. Buna karşın önemli bir kesim Başbakan’ı alkışladı.

Destekçiler iki bölüm

İlk başta beni de şaşırtan bu desteğin aslında hiç de tesadüf olmadığını fark ettim. Gerçi bu desteği de ikiye ayırmak gerek. Birinci grup, AKP’ye muhalefet etse bile ulusal bir konu diyerek Başbakan’ın yanında yer aldı. Ama ikinci grup bu desteği bambaşka bir siyasi oluşum adına yapıyordu.

Milliyetçi-Avrasyacı

Başbakan’a “helal olsun” diyen veya onu “alnından öpmeye” kalkan kesimin ortak özelliği “antiemperyalist” çizgide durması ve Türkiye’nin Batı bloku ile ilişkilerini kesmek istemesi. Türkiye’nin Rusya ve İran ile birlikte ayrı bir güç odağı olmasını tercih eden bu kesim “ulusalcı” adı altında, şimdilik dağınık görünse de bir fikir birliği içinde hareket ediyor.

Erdoğan’dan yararlanmak

Ulusalcı kesim Erdoğan’dan hiç hazzetmemekle birlikte, Batı’ya yönelik bu çıkışların milliyetçi duyguları kamçılayacağı ve günün birinde Erdoğan’ı bile önüne katıp Türkiye’nin bu yeni oluşum içinde yer almasını sağlayacağını düşünüyor. Bu açıdan bakınca ulusalcı kesim Erdoğan’dan bu yönde yararlanmak istiyor.

Erdoğan’ın planı

İşte bana göre işler bu noktada biraz karışıyor. Milliyetçi söylemlerin Avrasya düşüncesini pekiştireceğini bilen Erdoğan’ın da bu durumdan yararlanmak istediğini hissediyorum. Başbakan, söylemiyle bu kesime prim verirken aynı anda sanki Batı’ya da aba altından sopa gösteriyor.

Ergenekon’un başlangıcı

Doğrulatamadığım ama yalanlanmayan bir iddia var. İlk duyduğumda bana da absürt gelmişti ama şu anda belli bir temele oturmaya başladı. O da şu: Erdoğan 5 Kasım 2007’de ABD Başkanı Bush ile Beyaz Saray’da bir araya geldi. Bush’un bu görüşmede Erdoğan’a “Ergenekon’un üzerine git” tavsiyesinde bulunduğu söyleniyordu.

Amerika’ya ne?

Ergenekon’un üzerine gidilmesini Amerika neden istesin? Bunu kafamda oturtamadığım için bu konuya hemen hiç girmedim. Oyunun diğer yönlerini irdelemeye çalıştım. Ancak şu anda görünen manzaraya göre Ergenekon adı altında yürütülen operasyonun asıl halkasındaki isimlerin büyük çoğunluğunun Türkiye-Rusya-İran üçgenini hedefledikleri anlaşılıyor.

Bu Batı’dan kopmadır

Darbeydi, çeteydi gibi suçlamalar belli ki bu işin kamuflajı. Amerika’yı asıl rahatsız eden, içinde kimi askerlerin de bulunduğu bir yapılanma Avrasya adı altında Türkiye’yi Batı’dan koparacak. Milliyetçi söylemlerin artması bu kopuşu hızlandırır. O halde bunun durdurulması gerek.

Erdoğan ne yapıyor

ABD’nin bu rahatsızlığını gidermek için kolları sıvayan Erdoğan aynı zamanda bu olayı iki taraflı bıçak gibi de kullanmak istiyor. Bir taraftan zaten birlikte olamayacağı milliyetçi unsurları üstelik halkın gözünden düşürerek tasfiye ederken Batı’ya karşı da “bu hükümet asla yıkılmamalı, aksi halde Türkiye saf değiştirir” kozunu oynuyor.

‘Dik durma’ oyunu

Erdoğan “dik durma” oyunu ile Avrasyacıları iştahlandırıp kendisine yönelik tepkileri azaltıyor bir yandan. Ama tabii ki asıl hedef bu ucuz söyleme kanıp oylarını AKP’ye verecek sıradan vatandaşlar. Çünkü Erdoğan bu çifte oyununu “yüzde 40’ın altındaki bir oyla” başaramaz. Bu oranı mutlaka geçmek zorunda ki Batı’dan gelecek tepkileri göğüslesin, öte yandan da ABD’nin dileği olan ulusalcıların tasfiyesini hızlandırsın.

Ben nerede duruyorum?

Söz buraya gelmişken, kendi duruşumu da sizle paylaşmak istiyorum. Ben Türkiye’nin çıkarını Batı’nın çağdaş kriterlerini paylaşmakta, bu blok içinde ulusal onurunu ve çıkarını kollayarak durmakta buluyorum. Ulusalcı adı altında Türkiye-Rusya-İran aksında yer almanın Türkiye’yi gerileteceğini düşünüyorum. Milliyetçiliğin değil, laik demokratik bir anlayışla, bu topraklar üzerindeki herkesi eşit sayan yurtseverlik duygusunun yücelmesinin Türkiye’yi kurtaracağına inanıyorum.

Bu nasıl iştir?

Konuyu Ergenekon davasındaki flaş bir gelişme ile kapatayım. Emekli Orgeneral Hurşit Tolon “delil yetersizliği” nedeniyle tahliye edildi. Tolon’un tutuklanmasına neden olan bir belgenin delil niteliği taşımadığı anlaşılmış. Peki aradan geçen 7 ayda nasıl oldu da bu görülmedi? Şimdi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir orgeneralini “asılsız bir delille” hapiste tutan ve sağlığını tehlikeye atanlar ne olacak?

Dava tavsayabilir

Bu köşeyi sürekli izleyenler, birçok tutuklunun aynı durumda olduğunu sık sık yazdığımı hatırlayacaklardır. Telefon dinlemeleri, internette milyonların elinde gezen kimi yazılarla, imzasız ihbar mektuplarıyla sanık durumuna düşürülenler için adalet elbet bir gün kendini gösterecektir. Bunun ilk adımı olarak dava konularının çeşitlendirileceğini ve Ergenekon’un birbirinden farklı birkaç davaya bölüneceğini tahmin ediyorum.

Sinyalleri verildi

Nitekim bu görüşümü doğrulayan sinyaller de geliyor. Geçen hafta davayla çok yakından ilgilenen ve kimsenin bilmediklerini yazabilen bazı gazeteciler “Bu dava böyle gitmez, Susurluk için ayrı, Jitem için ayrı, darbe için ayrı davalar açılmalı” diye yazdılar. Mutlaka bir bildikleri vardır. Zaten telefon dinlemeleri ile ilgili son kararların, iddianamenin rötuşlanması talebinin, Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun inceleme kararının da mahkemeyi zora sokacağı konuşuluyor. Demek ki önümüzdeki dönemde bazı yeni uygulamalar yapılacak.

CHP umut tüketiyor

Sevgili okurlar; AKP’ye karşı en güçlü muhalefet olması gereken CHP’nin umutları giderek tükettiğini hep birlikte izliyoruz. Güya seçim kazanmak adına işi artık çok ucuzlatan CHP’nin siyasi misyonunu bitirip bitirmediğini bile düşünmeye başladım. Sanıyorum önümüzdeki yerel seçimler CHP’nin de kaderini belirlemek özellikle yönetim kademesinin akıbetini oluşturmak adına ciddi bir sınav olacaktır.

Yeni Tosun vakası

Seçimler yaklaştıkça AKP’nin yolsuzluk ve usulsüzleri hakkında birbiri ardına haberler kamuoyu gündemine düşmeye başladı. Bunlardan biri de Ekrem Tosun vakasıdır. Son günlerin “gerçek kahramanı” Kemal Kılıçdaroğlu basit bir soru sordu ve “Kimdir bu Ekrem Tosun?” dedi. Sonuçta Erdoğan ailesinin Türkiye’nin en büyük kuyumcularından birine ortak olduğu anlaşıldı.

Erdoğan’ın öfkesi

Başbakan Erdoğan, Ekrem Tosun adına şiddetli bir tepki gösterdi. Bilmiyorum Erdoğan’ın Tosun’u tanımadığını söyleyen konuşmasını dinlediniz mi? Çünkü yazı olarak okunduğunda öfke seli pek anlaşılmıyor. Ama Erdoğan, Tosun’u tanımadığını öyle bağırarak ve “nesep” falan karıştırarak anlatıyor ki kendi deyimiyle sanki “suçluluk kompleksi” içinde.

Arkası gelecek mi?

Başbakan’ın bu telaşı akıllara ister istemez “Tosun ortaya çıktığına göre acaba bilmediğimiz başka ilişkiler de mi var?” sorusunu getiriyor. Çünkü bu kuyumculuk ortaklığı aslında “fevkalade” iyi gizlenmiş. Birileri çomaklamasa ortaya çıkması imkansız gibi. O halde başka “çomaklanabilecek” ortaklıkların bulunduğu hiç de zayıf bir olasılık değil.

Erdoğan’ın valisi

Bu haftanın son konusu ise “sadaka ekonomisine” çağ atlatan Tunceli’deki beyaz eşya dağıtımı. İktidar bunun bir rüşvet olmadığını “sosyal devlet anlayışı” içinde devletin görevleri arasında yer aldığını söylüyor. Başbakan da “Helal olsun valime” diyor. Gerçekten helal olsun Vali Bey’e. AKP iktidarının seçim yatırımını “devletin değil Başbakan’ın valisi” olarak göğüsleme cesaretini göstermiş. Allah eksikliğini göstermesin.

Bu haftalık da bu kadar. Hepinize iyilikler dilerim.

Can Ataklı

VATAN
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

İletigönderen bezgin » Pzt Şub 09, 2009 11:44

Can Atakli zirvaliyor. Erdoganin ve tayfasinin icraatlari ortadayken Ulusalcilarin durumdan faydalanmak istedigini neresinden salliyor. Iste kartel medyasinin sig yazarligi. Bir zirva da CHP hakkinda. Bu partinin ölüsü bile yüzde sekiz etmisti. Politikasi savunuldugu icin degil, nasil ki ordumuz halktir, CHP de neyi savunursa savunsun halkin partisidir. Ne Baykalini tanirim ne de Sevigenini ne de Ataklisini. CHP bize Atadan emanettir. Her Türkiye vatandasi partinin dogal üyesidir. Tabi bu Can Atakli gibi tarih bilincinden yoksun kartel gazetecileri tarafindan pek bilinmez. Ögretecegiz.
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

İletigönderen Ram » Pzt Şub 09, 2009 12:13

Can'dan zamanlaması ilginç bir atak. Yâhu sana devamlı ekranını açan "AVRASYA" Televizyonu'nun (birkaç kimse hariç) tamamı Tayyip'in çıkışının samimi olmadığını, ne dolaplar döndüğünü bir bir açıkladı. Keza "ULUSAL"(cı) Kanal'da da Tayyip'in takiyesi işlendi. Senin "ulusalcı/milliyetçi/Avrasyacı" olarak tanımladığın kimseler kim¿?

Kimi emekli generaller -ki kimisi içeride, kimisi içeri girip çıkmış- Rusya ve İran ittifakını değil, Rusya ve İran seçeneğini dile getirdiler. Kaldıki, ittifak da olsa, bu bir yere sıkışmışlık değildir, bunlar bizim nihâyetinde komşularımızdır.

Can ATAKLI; ÖYMEN gibi, Tuncay ÖZKAN gibi, "ALTAN Brothers"ın üvey annesi gibi açıkça "(sözüm ona) onurlu AB üyeliği", "(nasıl olacaksa) çıkarına uygun Batı ittifakı" istemektedir. Millîyetçilik nedir, onu da bilmiyor. Bizim anladığımız millîyetçilik, herhangi birine kafa tutmak, Tayyip gibi ona-buna bağırmak, ırkçı (etnik) yaşımlarda bulunmak, bozkurt işareti yapmak veyâhut ülkelerle stratejik ittifak yoluna gitmek değildir.

Bir Türk neden Gazi'nin yolundan gitmez¿?

a) Câhil olduğu için
b) Algısı zayıf olduğu için
c) Düşmanı olduğu için

Can ATAKLI için "b" şıkkını seçiyorum. Gazi'yi anlamadığı, Gazi'nin "yüksek medeniyet" anlayışını, her gün binlerce insanın ölümünden sorumlu Batı caniliğinde/demokrasisinde aradığı için.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Re: Milliyetçi söylemin dayanılmaz ağırlığı

İletigönderen bozkurtlar diyari » Pzt Şub 09, 2009 16:37

zafercem yazdı:Sevgili okurlar; geçen haftayı Davos, ekonomik kriz, yaklaşan seçimler ve CHP’nin garip açılımlarının altından çıkan çirkinliklerle geçirdik. Davos skandalıyla birlikte ortaya çıkan benim “akıl tutulması” diye nitelediğim manzaranın; AKP’li olmayan çevrelerde bile “Erdoğan’ı kahraman ilan etme” çabalarının da siyasi bir temeli olduğunu söylemeliyim. Bugün biraz bundan da söz etmek istiyorum.





Kimler destekledi?

AKP’liler ve yandaşları zaten önceden hazırlanmış bir senaryo gereği Davos’taki skandaldan sonra adeta ayağa kalkarak Türkiye’nin onurunun kurtarıldığını, nihayet bir Başbakan’ın yabancılara kafa tuttuğunu ileri sürdüler. AKP’li olmayan kesimin ise kafası karıştı. Buna karşın önemli bir kesim Başbakan’ı alkışladı.

Destekçiler iki bölüm

İlk başta beni de şaşırtan bu desteğin aslında hiç de tesadüf olmadığını fark ettim. Gerçi bu desteği de ikiye ayırmak gerek. Birinci grup, AKP’ye muhalefet etse bile ulusal bir konu diyerek Başbakan’ın yanında yer aldı. Ama ikinci grup bu desteği bambaşka bir siyasi oluşum adına yapıyordu.

Milliyetçi-Avrasyacı

Başbakan’a “helal olsun” diyen veya onu “alnından öpmeye” kalkan kesimin ortak özelliği “antiemperyalist” çizgide durması ve Türkiye’nin Batı bloku ile ilişkilerini kesmek istemesi. Türkiye’nin Rusya ve İran ile birlikte ayrı bir güç odağı olmasını tercih eden bu kesim “ulusalcı” adı altında, şimdilik dağınık görünse de bir fikir birliği içinde hareket ediyor.

Erdoğan’dan yararlanmak

Ulusalcı kesim Erdoğan’dan hiç hazzetmemekle birlikte, Batı’ya yönelik bu çıkışların milliyetçi duyguları kamçılayacağı ve günün birinde Erdoğan’ı bile önüne katıp Türkiye’nin bu yeni oluşum içinde yer almasını sağlayacağını düşünüyor. Bu açıdan bakınca ulusalcı kesim Erdoğan’dan bu yönde yararlanmak istiyor.

Erdoğan’ın planı

İşte bana göre işler bu noktada biraz karışıyor. Milliyetçi söylemlerin Avrasya düşüncesini pekiştireceğini bilen Erdoğan’ın da bu durumdan yararlanmak istediğini hissediyorum. Başbakan, söylemiyle bu kesime prim verirken aynı anda sanki Batı’ya da aba altından sopa gösteriyor.

Ergenekon’un başlangıcı

Doğrulatamadığım ama yalanlanmayan bir iddia var. İlk duyduğumda bana da absürt gelmişti ama şu anda belli bir temele oturmaya başladı. O da şu: Erdoğan 5 Kasım 2007’de ABD Başkanı Bush ile Beyaz Saray’da bir araya geldi. Bush’un bu görüşmede Erdoğan’a “Ergenekon’un üzerine git” tavsiyesinde bulunduğu söyleniyordu.

Amerika’ya ne?

Ergenekon’un üzerine gidilmesini Amerika neden istesin? Bunu kafamda oturtamadığım için bu konuya hemen hiç girmedim. Oyunun diğer yönlerini irdelemeye çalıştım. Ancak şu anda görünen manzaraya göre Ergenekon adı altında yürütülen operasyonun asıl halkasındaki isimlerin büyük çoğunluğunun Türkiye-Rusya-İran üçgenini hedefledikleri anlaşılıyor.

Bu Batı’dan kopmadır

Darbeydi, çeteydi gibi suçlamalar belli ki bu işin kamuflajı. Amerika’yı asıl rahatsız eden, içinde kimi askerlerin de bulunduğu bir yapılanma Avrasya adı altında Türkiye’yi Batı’dan koparacak. Milliyetçi söylemlerin artması bu kopuşu hızlandırır. O halde bunun durdurulması gerek.

Erdoğan ne yapıyor

ABD’nin bu rahatsızlığını gidermek için kolları sıvayan Erdoğan aynı zamanda bu olayı iki taraflı bıçak gibi de kullanmak istiyor. Bir taraftan zaten birlikte olamayacağı milliyetçi unsurları üstelik halkın gözünden düşürerek tasfiye ederken Batı’ya karşı da “bu hükümet asla yıkılmamalı, aksi halde Türkiye saf değiştirir” kozunu oynuyor.

‘Dik durma’ oyunu

Erdoğan “dik durma” oyunu ile Avrasyacıları iştahlandırıp kendisine yönelik tepkileri azaltıyor bir yandan. Ama tabii ki asıl hedef bu ucuz söyleme kanıp oylarını AKP’ye verecek sıradan vatandaşlar. Çünkü Erdoğan bu çifte oyununu “yüzde 40’ın altındaki bir oyla” başaramaz. Bu oranı mutlaka geçmek zorunda ki Batı’dan gelecek tepkileri göğüslesin, öte yandan da ABD’nin dileği olan ulusalcıların tasfiyesini hızlandırsın.

Ben nerede duruyorum?

Söz buraya gelmişken, kendi duruşumu da sizle paylaşmak istiyorum. Ben Türkiye’nin çıkarını Batı’nın çağdaş kriterlerini paylaşmakta, bu blok içinde ulusal onurunu ve çıkarını kollayarak durmakta buluyorum. Ulusalcı adı altında Türkiye-Rusya-İran aksında yer almanın Türkiye’yi gerileteceğini düşünüyorum. Milliyetçiliğin değil, laik demokratik bir anlayışla, bu topraklar üzerindeki herkesi eşit sayan yurtseverlik duygusunun yücelmesinin Türkiye’yi kurtaracağına inanıyorum.

Bu nasıl iştir?

Konuyu Ergenekon davasındaki flaş bir gelişme ile kapatayım. Emekli Orgeneral Hurşit Tolon “delil yetersizliği” nedeniyle tahliye edildi. Tolon’un tutuklanmasına neden olan bir belgenin delil niteliği taşımadığı anlaşılmış. Peki aradan geçen 7 ayda nasıl oldu da bu görülmedi? Şimdi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir orgeneralini “asılsız bir delille” hapiste tutan ve sağlığını tehlikeye atanlar ne olacak?

Dava tavsayabilir

Bu köşeyi sürekli izleyenler, birçok tutuklunun aynı durumda olduğunu sık sık yazdığımı hatırlayacaklardır. Telefon dinlemeleri, internette milyonların elinde gezen kimi yazılarla, imzasız ihbar mektuplarıyla sanık durumuna düşürülenler için adalet elbet bir gün kendini gösterecektir. Bunun ilk adımı olarak dava konularının çeşitlendirileceğini ve Ergenekon’un birbirinden farklı birkaç davaya bölüneceğini tahmin ediyorum.

Sinyalleri verildi

Nitekim bu görüşümü doğrulayan sinyaller de geliyor. Geçen hafta davayla çok yakından ilgilenen ve kimsenin bilmediklerini yazabilen bazı gazeteciler “Bu dava böyle gitmez, Susurluk için ayrı, Jitem için ayrı, darbe için ayrı davalar açılmalı” diye yazdılar. Mutlaka bir bildikleri vardır. Zaten telefon dinlemeleri ile ilgili son kararların, iddianamenin rötuşlanması talebinin, Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun inceleme kararının da mahkemeyi zora sokacağı konuşuluyor. Demek ki önümüzdeki dönemde bazı yeni uygulamalar yapılacak.

CHP umut tüketiyor

Sevgili okurlar; AKP’ye karşı en güçlü muhalefet olması gereken CHP’nin umutları giderek tükettiğini hep birlikte izliyoruz. Güya seçim kazanmak adına işi artık çok ucuzlatan CHP’nin siyasi misyonunu bitirip bitirmediğini bile düşünmeye başladım. Sanıyorum önümüzdeki yerel seçimler CHP’nin de kaderini belirlemek özellikle yönetim kademesinin akıbetini oluşturmak adına ciddi bir sınav olacaktır.

Yeni Tosun vakası

Seçimler yaklaştıkça AKP’nin yolsuzluk ve usulsüzleri hakkında birbiri ardına haberler kamuoyu gündemine düşmeye başladı. Bunlardan biri de Ekrem Tosun vakasıdır. Son günlerin “gerçek kahramanı” Kemal Kılıçdaroğlu basit bir soru sordu ve “Kimdir bu Ekrem Tosun?” dedi. Sonuçta Erdoğan ailesinin Türkiye’nin en büyük kuyumcularından birine ortak olduğu anlaşıldı.

Erdoğan’ın öfkesi

Başbakan Erdoğan, Ekrem Tosun adına şiddetli bir tepki gösterdi. Bilmiyorum Erdoğan’ın Tosun’u tanımadığını söyleyen konuşmasını dinlediniz mi? Çünkü yazı olarak okunduğunda öfke seli pek anlaşılmıyor. Ama Erdoğan, Tosun’u tanımadığını öyle bağırarak ve “nesep” falan karıştırarak anlatıyor ki kendi deyimiyle sanki “suçluluk kompleksi” içinde.

Arkası gelecek mi?

Başbakan’ın bu telaşı akıllara ister istemez “Tosun ortaya çıktığına göre acaba bilmediğimiz başka ilişkiler de mi var?” sorusunu getiriyor. Çünkü bu kuyumculuk ortaklığı aslında “fevkalade” iyi gizlenmiş. Birileri çomaklamasa ortaya çıkması imkansız gibi. O halde başka “çomaklanabilecek” ortaklıkların bulunduğu hiç de zayıf bir olasılık değil.

Erdoğan’ın valisi

Bu haftanın son konusu ise “sadaka ekonomisine” çağ atlatan Tunceli’deki beyaz eşya dağıtımı. İktidar bunun bir rüşvet olmadığını “sosyal devlet anlayışı” içinde devletin görevleri arasında yer aldığını söylüyor. Başbakan da “Helal olsun valime” diyor. Gerçekten helal olsun Vali Bey’e. AKP iktidarının seçim yatırımını “devletin değil Başbakan’ın valisi” olarak göğüsleme cesaretini göstermiş. Allah eksikliğini göstermesin.

Bu haftalık da bu kadar. Hepinize iyilikler dilerim.

Can Ataklı

VATAN


ah kardesim ahh bizler daha nice Tosunlar görecegiz
Bu bizdeki %47 böyle devam ederse
TÜRK GENÇLİĞİNİN ANDI !!!

EY TÜRK'ÜN BÜYÜK ATASI GAZI MUSTAFA KEMAL ATATÜRK !!!

Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize namus ve şeref sözü verip, kendimizi büyük Türk Milletine adarız.
Kullanıcı küçük betizi
bozkurtlar diyari
Üye
Üye
 
İletiler: 570
Kayıt: Cum Ara 19, 2008 11:27


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x